SOSYALİZMKAZANACAK MY RC WORLD ip-numaram.com IP adresi

https://img.webme.com/pic/n/naazimca/yesil.jpg
   
  CAMFROG SOSYALİZMKAZANACAK KANALI
  ÖRGÜTLÜLÜK
 
TÜRKİYE KOMÜNİST İŞÇİ PARTİSİ PROGRAMI

Giriş



Emperyalist kapitalizm, ulaştığı gelişme düzeyinden, şiddetlendirdiği çelişmelerden ve yaşadığı çürümeden dolayı, sosyalist devrimin arifesi oldu. Üretici güçlerin uluslararasılaşması, üretimin ileri düzeyde toplumsallaşması ve muazzam servet birikimi, proletarya devrimi ve sosyalizm için koşulları dünya ölçüsünde olğunlaştırdı. Çağı belirleyen kapitalizm ile sosyalizm arasındaki çelişmenin çözümü tarihin gündemine girdi. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin zaferi, proletarya devrimleri çağını, dünya ölçüsünde kapitalizmden sosyalizme geçiş çağını başlattı. Bu yeni çağ, 20. yüzyılın büyük bölümünü kaplayan devrimler zinciri ve sosyalizmin inşası süreçlerinde açık ifadesini buldu.

Emperyalizm çağında üretici güçlerin kapitalist üretim ilişkilerine başkaldırısı, 20. yüzyılın başından itibaren açık bir olğudur. İnsanlığı iki kez toplu yıkıma götüren emperyalist savaşlar, sayısız gerici bölgesel savaşlar, faşist barbarlık, tüm yıkıcı sonuçlarıyla “büyük bunalım”lar, sert sınıf mücadeleleri, iç savaşlar ve devrimlerden oluşan yüzyıllık bilanço, kapitalist dünya sisteminin onulmaz çelişkiler içinde debelendiğini, tarihsel bir sistem olarak bir genel bunalım aşamasına girdiğini kanıtlamıştır.

20. yüzyıl sosyalizminin zamanla yaşadığı yozlaşma ve yıkım, bu kanıtlamanın değerini hiçbir biçimde azaltmaz. Sorunlar ve çelişkiler, dolayısıyla devrimi ve sosyalizme yönelimi üreten maddi zemin, bunun taşıyıcısı olan toplumsal güçlerle birlikte, yerli yerinde duruyor.

Günümüz dünyasında proletarya devrimi ve sosyalizm için nesnel koşullar her zamankinden daha çok olgunlaşmıştır. Dünya devriminin yeni dalgası, gerek maddi koşullar ve gerekse tarihsel deneyim bakımından, çok daha ileri bir noktadan işe başlayacak ve bu kez nihai zafer için koşullar her bakımdan daha uygun olacaktır.




I. BÖLÜM



Kapitalizmin uluslararası karakteri, proletaryanın devrimci sınıf mücadelesine de uluslararası bir karakter kazandırır. Bütün ülkelerin proletaryasının tarihi eyleminin yöneleceği nihai hedef ortaklığı buradan gelir. Bu nihai hedefe ulaşabilmek için, her ülkenin proletaryası öncelikle kendi burjuva sınıfını altetmek devrimci göreviyle yüzyüzedir. Tüm sonuçlarıyla birlikte kapitalizmin köleliğinden kurtuluş ve sınıfsız topluma ulaşma, bütün ülkelerin işçileri için ortak olan bu tarihi dava, proletarya enternasyonalizminin maddi temelidir. Düşünce ve eyleminde proletarya enternasyonalizminin ilkelerine sarsılmaz bir bağlılık gösteren Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP), kendisini proleter dünya devrimi ordusunun Türkiye cephesindeki öncü müfrezesi sayar.




I
Kapitalizm



1) Kapitalist üretim tarzı, genelleşmiş meta üretimine ve ücretli emeğin sermaye tarafından sömürülmesine dayanır. Bu üretim tarzını ortaya çıkaran iktisadi evrim, emekçinin (köylüler ve zanaatçılar) kendi emeğine ve üretim araçlarına dayalı küçük işletmesini sürekli bir biçimde yıkıma götürür. Emekçileri üretim araçlarından ayırarak mülksüz proleterlere dönüştürür. Üretim araçlarının en büyük ve belirleyici bölümünü az sayıda kapitalistin ve büyük toprak sahibinin elinde, onların özel mülkiyeti olarak yoğunlaştırır.

2) Sayıları gün geçtikçe artan proleterler, geçinebilmek için, işgüçlerini, üretim araçlarını tekelinde tutan kapitalistlere satmak zorunda kalırlar. Böylece, kendi emekleriyle, sürekli bir biçimde kapitalistlerin sermayelerini ve servetlerini çoğaltırlar.
Ücretli emeğin sermayeye bu bağımlılığı ve onun tarafından sistematik sömürüsü, kapitalist toplum düzeninin temelidir. Proleter ve yarı-proleter kitlelerin yaşadığı her türlü yoksulluğun, baskının, köleleşmenin, horlanmanın, cehaletin, gelecek güvensizliğinin, fiziki ve moral dejenerasyonun asıl kaynağıdır.

3) Büyük çaplı üretimin teknik ve iktisadi üstünlüğü, rekabet süreci içinde sermayenin gittikçe büyüyen yoğunlaşmasına ve merkezileşmesine yolaçarken, herşeye rağmen yaşama gücünü korumaya çalışan köylüyü ve zanaatçıyı da sermayenin ezici egemenliği altına sokar.

4) Tekniğin sürekli bir biçimde gelişmesi, bir yandan üretim sürecinde kadın ve çocuk emeği kullanımını yaygınlaştırırken, öte yandan işgücüne olan talebi işgücü arzına göre nispi olarak azaltır. Yedek sanayi ordusunun bu büyümesi, işsizliği kapitalist düzenin yapısal bir özelliği haline getirir. Bu, işçilerin sermayeye bağımlılığını pekiştirir, gelecek güvensizliğini artırır, sömürüyü yoğunlaştırmanın dayanağı olur.

5) Bu süreç, toplumsal üretimin plansız ve anarşik gelişmesinin ürünü olan devresel aşırı üretim bunalımlarıyla daha da şiddetlenir. Toplumsallaşmış üretimin mülk edinmenin özel biçimine başkaldırısının ifadesi olan bu bunalımlar, toplumsal servetin israfına yolaçar, kitlesel işsizliği dev boyutlara ulaştırır, küçük üreticilerin yıkımını hızlandırır, kitlelerin yoksulluk ve sefaletini çoğaltır. Yarınına güvensizlik tüm emekçiler için genel bir durum halini alır.

6) Üretici güçlerin gelişmesinin toplumsal servette yarattığı her artış, kapitalist sınıfın daha da zenginleşmesine, çalışan kitlelerin ise nispi ya da mutlak olarak yoksullaşmasına yolaçar. Toplumsal zenginliğin artışına toplumsal eşitsizliklerin artışı eşlik eder. Servet-sefalet kutuplaşması gitgide büyür, sermaye sınıfı ile emekçiler arasındaki uçurum derinleşir.

7) Burjuvazinin iktisadi egemenliği, siyasal ifadesini, işçi sınıfını ve emekçileri baskı ve denetim altında tutmanın aracı olan kapitalist devlette bulur. Çağdaş burjuva devleti, sermayenin ücretli emek üzerindeki tahakkümünün bekçisidir. Hangi biçimi alırsa alsın, burjuva devletin bu sınıfsal özü ve işlevi değişmez. Burjuvazinin iktisadi egemenliği, toplumun ideolojik ve kültürel hayatı üzerindeki egemenliğinin de temelidir.

 Özel mülkiyet düzenine dayanan burjuva sınıf egemenliği, siyasal gericiliğin, savaşın, ulusal baskı ve düşmanlıkların, kadının sosyal ezilmişliğinin ve köleliğinin de kaynağıdır.





II
Toplumsal devrim, sosyalizm ve komünizm



9) Kapitalizmin gelişme süreci, beraberinde, kendi mezar kazıcısı sınıfı ve kendi yıkılışının iktisadi koşullarını da yaratır.
Burjuva toplumuna özgü çelişkilerin gelişip şiddetlenmesine paralel olarak, kapitalist gelişmenin saflarını sürekli kalabalıklaştırdığı ve kapitalist üretim sürecinin birleştirip disipline ettiği proleterlerin dayanışması da güçlenir. Proleterlerin kapitalistlere karşı mücadelesi giderek burjuva toplumunun iki hasım sınıfı, işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki çatışma biçimini alır. İşçi sınıfının kapitalizmin dayanılmaz köleliğinden kurtulma mücadelesine doğru büyür.
Kapitalist gelişme emeği, üretim araçlarını ve üretim sürecini toplumsallaştırarak, sosyalist toplumun maddi-iktisadi önkoşullarını da yaratır.

10) İşçi sınıfı kapitalizmin en ileri ürünüdür, sonuna kadar devrimci olan tek sınıftır. Tüm öteki sınıflar, şu veya bu ölçüde, özel mülkiyet alanında bulunurlar. Bu nedenle varolan ekonomik sistemin temellerinin korunmasından yanadırlar. Kapitalizmin yıkıma sürüklediği küçük mülk sahibi emekçiler, ancak kapitalizm koşullarında kendi durumlarının umutsuzluğunu anladıklarında ve proletaryanın önderliğini benimsediklerinde, gerçekten devrimci olurlar.

11) İşçi sınıfının kurtuluşu işçi sınıfının kendi eseri olabilir. İşçi sınıfı ancak tüm insanlığın kurtuluşu uğruna mücadeleyle kendi gerçek kurtuluşuna ulaşabilir.

12) Kapitalizmin bütün bir gelişme süreci tarafından hazırlanan toplumsal devrim, proletaryanın kurtuluşunun temel koşuludur. Bu devrimle, “mülksüzleştirenler mülksüzleştirilir”. Üretim araçları üzerindeki kapitalist özel mülkiyet son bulur, bunlar toplumsal mülkiyete dönüştürülür. Kâr amacına yönelik kapitalist meta üretiminin yerini, tüm toplum tarafından ve toplum hesabına yapılan, onun tüm üyelerinin refahını ve çok yönlü gelişimini amaçlayan mal ve hizmet üretimi alır. Toplumsal üretimdeki plansızlık, anarşi ve rekabet, yarattığı tüm yıkıcı sonuçlarla (buhranlar, işsizlik, toplumsal servetin israfı, savaşlar, çevre tahribatı vb.) birlikte, ortadan kalkar.

13) Proletaryanın nihai hedefi, toplumun sınıflara bölünmesinin ve bu bölünmeden doğan her türlü toplumsal ve politik eşitsizliğin ortadan kaldırılmasıdır.
Bir tarihi geçiş çağının ardından ulaşılacak sınıfsız komünist toplumda, insanın insan tarafından sömürüsü son bulur. Çalışma bir eziyet ve geçinmek için bir zorunluluk olmaktan çıkar, yaşamın doğal bir gereksinmesi haline gelir. İşbölümüne kölece bağımlılık, onunla birlikte kafa emeği ile kol emeği arasındaki farklılık ortadan kalkar. Kadın-erkek eşitsizliği tüm görünümleriyle silinip gider. Uluslar arasına örülmüş her türden çitlerin yıkılmasıyla birlikte devlet sınırları da ortadan kalkar. Bilim, kültür ve sanat, tüm bireylerin özgürce katılabildikleri bir etkinlik alanı haline gelir. Kent ile kır arasındaki eşitsizlikler ortadan kalkar. Doğayla insan arasında denge ve uyum ileri bir düzeyde yeniden kurulur. Tüm bunlarla birlikte, yöneten-yönetilen ayrımı tümden ortadan kalkar, devlet tüm izleriyle silinip gider.
İnsanlığın ancak evrensel bir çerçevede ulaşabileceği geleceğin bu komünist toplumunda, her türlü engelden kurtulmuş üretici güçlerin büyümesi muazzam ölçüler kazandığı ve kollektif zenginlik kaynakları gürül gürül fışkırdığı içindir ki, bölüşüm ilişkilerinde burjuva hukukunun dar ufku da nihayet tam ve kesin olarak aşılır ve toplum bayraklarının üzerine şunu yazabilecek hale gelir: “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre!”

14) Proletaryanın bu nihai hedefe yürüyebilmesinin ilk koşulu, politik iktidarın ele geçirilmesidir. Burjuvazinin sınıf egemenliği şiddet yoluyla yıkılır, yerine bir geçiş dönemi devleti olan proletarya diktatörlüğü kurulur.

15) Komünist Partisi, işçi sınıfının bağımsız sınıf konumu ve çıkarlarının temsilcisi ve güvencesidir. Büyük tarihi görevini gerçekleştirme mücadelesinde işçi sınıfına yol gösterir. Hergünkü mücadelesinde ona önderlik eder, bu mücadeleyi toplumsal devrim hedefine bağlar. Öteki ezilen ve sömürülen kitleleri de, kapitalizm koşullarında durumlarının umutsuzluğunu göstererek, proletaryanın kurtuluş davasına kazanmaya çalışır.





III
Emperyalizm ve dünya devrimi süreci



16) Üretimin ve sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi süreci, ekonomik hayatta tayin edici bir rol oynayan tekelleri ortaya çıkardı. Banka sermayesi ile sanayi sermayesinin içiçe geçip kaynaşmasıyla mali sermaye oluştu ve sermaye ihracı belirleyici hale geldi. Yeryüzü iktisaden ve toprak bakımından büyük güçlerce paylaşıldı. Kapitalizmin kabaca 20. yüzyıl başına denk gelen bu gelişme aşaması, emperyalizm çağını başlattı.
Kapitalizmin temel eğilimlerinin ve gelişme yasalarının doğrudan bir ürünü olan emperyalizm, onun bütün çelişme ve çatışmalarını daha açık hale getirdi, şiddetlendirdi, dünya ölçüsünde genelleştirdi ve onlara temel önemde yenilerini ekledi.

17) Emperyalist tekeller arasında dünya ölçüsünde süren kıyasıya rekabet, büyük emperyalist devletler arasında pazarlar, hammadde kaynakları, kârlı yatırım alanları ve genel olarak nüfuz alanları uğruna şiddetli mücadele biçimini aldı. Eşitsiz gelişmenin şiddetlendirdiği bu mücadele, görülmemiş boyutlara varan militarizmin ve dünya egemenliği uğruna verilen emperyalist savaşların kaynağı haline geldi.

1 Zayıf ülkelerin ve ulusların bir avuç emperyalist devlet tarafından iktisadi, mali ve siyasi boyunduruk altına alınarak köleleştirilmesi, ulusal baskıyı ve sömürüyü evrenselleştirdi. Böylece ezilen ve sömürülen halkların emperyalist sömürüye ve köleliğe karşı başkaldırılarını ve kurtuluş mücadelelerini hazırladı.

19) Emperyalizm iktisadi ve mali bunalımlara da dünya ölçüsünde bir karakter kazandırdı. Onları çok daha şiddetli ve yıkıcı hale getirdi. Sistemin hiyerarşik yapısı, bunalımların zayıf ve bağımlı ülkelere fatura edilmesini kolaylaştırdı. Böylece bağımlı ülkelerin iktisadi ve toplumsal yaşamında kronik sorunlara ve ağır yıkımlara neden oldu.

20) Emperyalizm bir şiddet ve gericilik eğilimidir; çağdaş dünyadaki her türlü gericiliğin temel dayanağıdır. Faşizm, burjuva gericiliğinin emperyalist aşamadaki yoğunlaşmış biçimidir. Devlet yapısında kurumlaşmayı başardığında, faşist diktatörlük biçimini alır.

21) Emperyalizm çürüyen ve asalak kapitalizmdir. Emperyalist tekeller, azami kârın gerektirdiği her durumda teknik gelişmeyi sınırlayarak ya da yıkıcı alanlarda kullanarak, üretici güçlerin özgürce gelişmesini engellerler. Bilim ve teknikteki muazzam gelişmelere rağmen, sermaye tekeli, bunun sonuçlarının insanlığın büyük çogunluğu yararına kullanılmasına enğeldir. Açlık, hastalık ve bakımsızlıktan yüzmilyonlarca insanın perişan olması ve kitlesel ölümler, sistemdeki aşırı çürümenin trajik yansımalarıdır.
Bilim ve tekniğin kapitalist kâr hırsı çerçevesindeki kullanımı, doğanın da sınırsızca ve acımazsızca yağmalanmasına yolaçtı. Böylece uygarlık ve insan soyu için tehlikeli boyutlara varan bir ekolojik yıkıma neden oldu.

22) Emperyalist kapitalizmin asalaklığı ve çürümesi kendini baş döndürücü boyutlara ulaşmış şu olgularda ayrıca ortaya koyar:


Sermaye ihracı ve halkları köleleştiren uluslararası emperyalist borç düzeni. Bundan beslenen rantiye tabakaların sürekli artışı. Spekülatif sermayenin egemenliği. Modern birer uluslararası kumarhane halini almış bulunan borsalar. Kapitalist ekonomilerin mafyalaşması.
Muazzam boyutlarda kronik işsizlik. Üretimden koparılan yüzmilyonlarca insanın sosyal yaşamdan da dışlanması. Buna karşın yüzmilyonlarca çocuk işçinin kölece çalıştırılması. Marjinal ve yararsız (reklam, lüks tüketim, askeri sanayi vb.) sektörlerde aşırı büyüme. Baskı, ideoloji ve propaganda aygıtlarında istihdam edilen geniş çapta asalak nüfus.
Militarizme ve savaşa ayrılan dev kaynaklar. Emperyalist müdahaleler ve gerici savaşlar zinciri. Etnik ve dini boğazlaşmalar. Sistematik devlet terörü, faşist katliamlar ve işkence. Devletlerin mafyalaşması, rüşvet, yolsuzluk, her türlü karanlık ve kirli işin yayğınlaşması ve kurumlaşması. Faşizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve şoven milliyetçilik.
Kültürel dejenerasyon ve ahlaki çöküntü. İnsani ilişkilerdeki korkunç yıkım ve yabancılaşma. Dev birer sektör halini alan porno ve fuhuş. Gittikçe yayğınlaşan alkolizm ve uyuşturucu. Yığınların depolitizasyonu, düşünsel edilğenlik ve kültürsüzleşme. Dinsel gericiliğin ve bagnazlığın, her türden sapkın mezhebin ve batıl inancın güç kazanması.


23) Günümüz kapitalizminin asalaklaşması ve çürümesinin aldığı bu korkunç ve yıkıcı boyutlar, “Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!” ikilemini her zamankinden daha yakıcı bir biçimde insanlığın önüne koymaktadır. Uluslararası proletarya önderliğinde zafere ulaştırılabilecek olan dünya devriminden başka hiçbir çözüm, insanlığı kapitalizmin barbarlığından, emperyalizmin baskı, sömürü ve köleliğinden, savaşların yıkım ve felaketlerinden kurtaramaz.

24) Emperyalist kapitalizmin asalaklığı ve çürümesi işçi sınıfına da yansır. İşçi sınıfının dar bir kesimi emperyalist aşırı kârlardan verilen kırıntılarla yozlaştırılır. İşçi aristokrasisi ve sendika bürokrasisinden oluşan bu ayrıcalıklı tabaka, işçi sınıfının geniş kesimlerini kontrol altında tutmada burjuvazinin en büyük yardımcısıdır. Bu tabaka oportünizm ya da revizyonizm biçiminde kendini gösteren sosyal-reformizmin toplumsal dayanağıdır. Bağımlı ülkelerde toplumsal tabanını daha çok orta sınıflar arasında bulan bu sosyal-reformist akımlara karşı etkin bir mücadele, işçi sınıfının devrimci iktidar mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.

25) Kapitalizmin sürmekte olan uluslararasılaşma süreci, derin çelişkiler, çarpıklıklar ve çözümsüzlüklerle birarada gitmektedir. Emperyalist küreselleşme, sınıflar, ülkeler ve bölğeler arası derin eşitsizlikleri keskinleştirmekte, yıkıcı ve felaketli sonuçlara yolaçmaktadır. Emperyalizmin yeryüzü üzerindeki köleci egemenliğini yeni ilişki biçimleri ve kurumlarla pekiştirme sürecine, emperyalistler arası bloklaşmalar, keskinleşen çelişkiler ve kıyasıya rekabet eşlik etmektedir.

26) Emperyalist küreselleşmeye devrimci proletaryanın yanıtı devrimci enternasyonalizm, çözümü dünya devrimi ve sosyalizmdir. Üretici güçlerin bugünkü uluslararasılaşma düzeyi, proleter sınıf mücadelesi ve proletarya devrimi için son derece güçlü bir enternasyonal temel yaratmıştır. Engeller ve sorunlar kadar, onların aşılması ve çözümü de uluslararasılaşmıştır. Uluslararası devrimci sınıf mücadelesinin gerektirdiği her düzeyde örgütlenmeler, bugün her zamankinden daha fazla gerekli ve nesnel açıdan olanaklıdır.

27) Günümüzde üretimin toplumsallaşması çok ileri düzeylere varmış, ortaya tüm insanlığı refah ve mutluluk içerisinde yaşatabilecek muazzam bir servet birikimi ve üretim kapasitesi çıkmıştır. Fakat bu zenginlik ve üretim araçları üzerinde bir avuç çokuluslu tekel şahsında sürmekte olan özel mülkiyet, insanlığın ezici bölümünün bugünkü perişanlık içerisinde tükenmesinin nedenidir. Bu evrensel çelişki çözümünü proleter dünya devriminde bulur.

2 20. yüzyıl deneyiminin de doğruladığı gibi, dünya devrimi süreci, kapitalist dünya sisteminin farklı parçalarındaki eşitsiz iktisadi ve politik gelişmeden dolayı, farklı aralıklarla birbirlerini izleyen devrimler zinciri olarak gelişecek ve tarihi bir dönemi kapsayacaktır. Bu süreç, objektif koşullar yönünden bir bütün olarak olgunlaşan zincirin en zayıf halka ya da halkalardan kopması ve kırılan halkaların çoğalması ile ilerleyecek, dünya sosyalist cumhuriyetler birliğine doğru büyüyecektir.





IV
Sosyalizm deneyimi



29) Sosyalizmin 20. yüzyıla damgasını vuran tarihsel dönemi bugün artık geride kalmıştır. Bu dönemin teorik ve pratik mirasının bilimsel marksist yönteme dayalı bir değerlendirmesi ve eleştirisi, temel önemde bir ihtiyaçtır. Uluslararası devrimci proletarya hareketi bunun dersleriyle donanamadığı sürece, geleceğin geçmişi aşması gereken tarihsel pratiklerine de kendini gereğince hazırlayamaz.

30) Devrime başlamanın siyasal olanakları ile, onu sosyalizmin kuruluşu olarak sürdürmenin iktisadi-kültürel olanakları, kapitalist dünya zincirinin farklı halkalarında büyük dengesizlikler gösterebilmektedir. İktidarı ele geçirme olanakları ile sosyalizmin inşa olanakları arasındaki bu çelişki, proletarya devriminin enternasyonal karakterinden dogmaktadır. Sağlıklı çözümünü de ancak enternasyonal planda, dünya devriminin gelişme seyri içinde bulabilir.

31) Kapitalizmin yarattığı iktisadi ve kültürel temeller üzerinde, ondan daha ileri bir uygarlık olarak sosyalizm, gerçek sonuçlarına ancak evrensel bir çerçevede ulaşabilir. Sosyalizme geçişin öncelikle en zayıf halkalarda gündeme gelmesi, bu gerçeği degiştirmez. Tarihin ilerleme diyalektiğinden doğan bu durum, yalnızca, evrensel çerçevesini bulana kadar, tek tek ülkelerdeki sosyalist kuruluş süreçlerinin bir dizi sorunla karşılaşacağını gösterir.

32) Bu sorunlara uygun çözümler bulmak zorunluluğu ile, ulusal çerçeveyi amaçlaştıran “ulusal sosyalizm” anlayışı temelden farklıdır. Sosyalizme geçiş sorunuyla öncelikle yüzyüze kalan ülke proletaryası, kazanımlarını kalıcılaştırmak istiyorsa, kendi devriminin kaderini hiçbir biçimde uluslararası devrimin kaderinden koparmamalıdır.

33) Sosyalizm işçi sınıfı önderliğinde birleşmiş geniş emekçi kitlelerin bilinçli eyleminin ürünüdür. Asıl anlamını emekçi insanın özgürleşmesinde, üretim ve yönetim işlerine egemen olmasında bulur. Proletarya demokrasisi bunun aracı ve güvencesidir. İsterse geçmişte en devrimci geleneklerin yaratıcısı ve mirasçısı olsun, eğer sosyalist bir iktidar, bu iktidarın yöneticisi olan parti, emekçi yığınların sürekli ve etkin bir politik yaşamına dayanmıyorsa, iktidar olma gücünü bizzat bu kaynaktan almıyorsa, zaman içinde devrimci idealizmini yitirecek, bozulup yozlaşacaktır. Yığınların sınırlanmamış canlı ve etkin politik-kültürel yaşamı, buna karşı biricik gerçek güvencedir.

34) Sosyalizmi kurmaya ve komünizme ulaşmaya yetenekli tek güç işçi sınıfıdır. Proletarya diktatörlüğü, en küçük birimlerden merkezi iktidarın doruklarına kadar bu sınıfın iktidara egemenliği ve topluma önderligi anlamına gelir. Parti sınıfın kendisi degil, küçük bir azınlıgıdır. Tarihsel misyonu, işçi sınıfının tarihsel misyonunu devralmak değil, bunun gerçekleşmesine önderlik etmektir. Sınıfı sürekli bir biçimde kendi düzeyine yükseltmek, böylece kendini de tarihsel olarak adım adım gereksizleştirmektir.

35) Sosyalizm deneyimleri, işçi sınıfının eski düzeni yıkma yeteneği ile yeni toplumun kuruluşuna önderlik etme yeterliliği arasında belirli bir mesafe olduğunu ve bunun ortaya bir dizi sorun çıkardığını göstermektedir. İşçi sınıfının yeni toplumun kuruluşunun önder ve egemen gücü haline gelebilmesi, bunun gerektirdiği politik ve kültürel düzeye ulaşabilmesi için en azami çabayı harcamak, proletarya partisinin vazgeçilmez görevidir.

36) Alt ve üst evrelerden oluşan kapitalizmden komünizme geçiş, bütünsel ve dinamik bir tarihsel süreçtir. Sosyalizm, bağımsız bir toplum düzeni değil, kapitalizm ile komünizm arasında, birinden diğerine sürekli devrimci dönüşümleri içeren dinamik bir geçiş sürecidir. Proletarya diktatörlüğü altında devrimin sürekliligi zorunluluğu buradan gelir. Bu, salt iktisadi değil, köklü ideolojik ve kültürel dönüşümleri de içeren, işçi sınıfı ve emekçilerin politik aktivitelerini bu doğrultuda döne döne açığa çıkaran devrimci bir süreçtir.

37) Uzlaşmaz sınıf çelişkilerine kaynaklık eden sömürücü sınıflar tasfiye edilmiş olsalar bile, proletarya diktatörlüğü döneminde sınıflar, sınıf çelişmeleri, dolayısıyla farklı biçimlere bürünmüş şekliyle sınıf mücadelesi varlığını sürdürür. Açıkça mevzilenmiş sınıflar arasında geçen mücadeleden çok daha zor ve karmaşık olan bu mücadele, ekonomiden ideolojiye ve kültüre kadar tüm cephelerde sürdürülmek zorundadır. Yalnızca kapitalist sınıfın kalıntılarını değil, parti ve devlet aygıtı içinde türemesi muhtemel yeni burjuvaziyi de hedef almalıdır.

3 Sınıfları yoketmek, işçi sınıfı ile köylülük, kafa emeği ile kol emeği, yönetenler ile yönetilenler/üretenler arasındaki tüm sınıfsal farklılıkları gidermeyi gerektirir. Bu başarılamadığı sürece, meta ekonomisi ve değer yasası, bu farklılıklar çerçevesinde varlığını sürdürür. Bölüşüm ilişkilerine “burjuva hakkı” ilkesi hükmetmeye devam eder. Bu, sınıf farklılıklarının güçlenmesi, dolayısıyla kapitalizmin ve burjuvazinin yeniden oluşumu için kuvvetli bir zeminin de varlığı demektir. Sosyalist inşanın ilerleyişi ve komünizme ulaşma süreci, bütün bu zeminin kurutulması sürecidir.

39) Dışarda emperyalist sistem ve içerde sınıf farklılıklarını yeniden üretmeye açık üretim ve bölüşüm ilişkileri varolduğu sürece, geriye dönüş tehlikesi vardır. Devrimin sürekliliği ve dünya devrimi perspektifi, kesin zafer için belirleyici önemdedir.

40) Üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmesi, toplumsal mülkiyete geçiş için yalnızca bir ilk tarihi adımdır. Gerçek toplumsal mülkiyete geçiş, özgür üreticilerin üretim araçlarıyla tam olarak birleşmesini, üretim süreci üzerinde tam egemenliğini gerektirir. Bu süreç, yöneten-yönetilen ayrımının silinmesi, devletin sönümlenmesi süreciyle elele gider.

41) Sosyalizmi devlet mülkiyeti ve planlı ekonomi temeli üzerinde bir iktisadi kuruluşa indirgemek, sosyalizmin özünden sapmaktır. Asıl canalıcı sorun olan emekçi insanın özgürleşmesini, tüm toplumsal yaşam alanlarına etkin katılımını küçümsemek ya da tümden bir yana bırakmaktır. Bu beraberinde sosyalist iktidarın da çarpık kavranışını getirir. Devlet mülkiyeti toplumsal mülkiyetle, güçlü sosyalist iktidar güçlü bir devlet aygıtıyla özdeş tutulur. “Proletarya diktatörlügünü sağlamlaştırmak” adı altında bürokratik aygıtlar güçlendirilir.

42) Bu bürokratik deformasyon süreci, işçi sınıfını ve çalışan yığınları politik yaşamın dışına iterken, iktisadi ve sosyal ayrıcalıklarla donanmış ve siyasal yönetim tekeline sahip bir yöneticiler kastını önplana çıkarır. Bu türden bir küçük-burjuva kast, ‘50’li yıllarda Sovyetler Birliği’nde, kendi ayrıcalıklı konumunu bir ideoloji ve program düzeyine çıkarmayı, partiye ve iktidara hakim kılmayı başardı. Revizyonist yozlaşma ve kapitalist restorasyonun yolunu açtı.

43) Sosyalizmin deneyimlerine başlıca unsurları yukarıda sıralanmış bir teorik çerçevede bakan TKİP, bu deneyimleri geleceğe yönelik olarak kavrama çabasını sürdürür. Bunu, tutucu-dogmatik ya da liberal-inkarcı eğilimlere karşı mücadeleyle birleştirir.





II. Bölüm


V
Türkiye Devrimi




Türkiye, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin bağımlı ülkeler kategorisinde yeralan, orta düzeyde gelişmiş kapitalist bir ülkedir. Emek-sermaye çelişkisi, tüm toplumsal çelişki ve çatışmaları belirleyen ana eksendir.
Sermaye iktidarı; sırtını emperyalizme dayamış işbirlikçi tekelci burjuvazi şahsında, burjuvazinin tüm kesimlerinin ortak sınıf çıkarlarını temsilcisidir. Büyük burjuvaziye binlerce çıkar bağı ile bağlı kent ve kır orta burjuvazisi, karşı-devrimci bir tabakadır. Orta burjuvazinin kent ve kır emekçileri üzerindeki ideolojik, politik ve kültürel etkisini kırmak, devrimin başarısının temel bir koşuludur.
Türkiye’yi karakterize eden temel iktisadi, toplumsal ve siyasal gerçeklerden hareket eden TKİP, toplumumuzun proletarya devrimi tarihi adımı ile karşı karşıya bulunduğunu saptar. Proletarya devrimi, sermaye egemenliğine son vererek sosyalizme geçişi saglayacaktır. Tarihsel olarak çözümlenmemiş demokratik sorunları kesin ve kalıcı bir çözüme baglayacaktır.
Proletarya devriminin zaferi, yalnızca işçi sınıfı, kent ve kır yoksulları için değil, sermayenin tahakkümü altında acı çeken ve günbegün yıkıma uğrayan kentin ve kırın ezilen köylü ve zanaatçı küçük-burjuva katmanları için de tek kurtuluş yoludur.
Kentin ve kırın yarı-proleter ve yoksul yığınlarını kendi önderliği altında birleştirecek olan işçi sınıfı, küçük-burjuva katmanları da mümkün mertebe kendine bağlayarak, üst kesimlerini ise en azından tarafsızlaştırarak, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkacak, emperyalist kölelik zincirini kıracak, proletarya devrimini zafere ulaştıracaktır.
Bu devrimin zaferiyle birlikte, ilk adımda alınacak önlemlerin başlıcaları şunlar olacaktır:

A- Siyasal alanda

1) Burjuva devlet aygıtı parçalanacak; burjuva sınıf egemenliğinin araçları olan ordu, polis, bürokrasi, parlamento ve tüm öteki kurumlar ezilip dağıtılacaktır.

2) İktidar her alanda ve her düzeyde, proleter ve emekçi kitlelerin tarihsel inisiyatifinin ürünü olan ve topyekûn ayaklanmayı gerçekleştiren devrimci işçi, kent emekçisi ve yoksul köylü meclislerine geçecektir. Proletarya önderliği ve yönetimi altında birleşen devrimci meclislerin her düzeydeki iktidarı, proletarya diktatörlüğünün somutlanmış biçimidir.

3) Devrilen sınıfların tüm mensupları silahsızlandırılacaktır. Eski düzeni geriye getirmeye yönelik her türlü girişim kararlılıkla ezilecektir. Devrimin genel savunması, silahlanmış işçiler ile yarı-proleter kent ve kır emekçilerinin elinde bulunacaktır. Bütün silah ve cephane depolarıyla birlikte tüm silah fabrikaları da, işçi meclislerinin yönetimine geçecektir.

4) Emperyalizme köleliğe her alanda son verilecektir. Emperyalistlere tanınmış her türlü ayrıcalık kaldırılacak, açık-gizli tüm kölelik antlaşmaları geçersiz ilan edilecek, emperyalist askeri üs ve tesislere el konulacaktır. Emperyalistlerin devrimi boğmaya yönelik tüm girişimleri, işçilerin ve emekçilerin topyekûn seferberliğiyle püskürtülecektir.

5) Emekçi kitlelere tüm temel özgürlükler derhal ve eksiksiz olarak tanınacaktır. Bu özgürlüklerin genel planda ilanıyla yetinilmeyecek, emekçiler tarafından fiilen kullanılabilmeleri için gerekli tüm önlemler alınacaktır.

6) Yasama ile yürütmeyi birleştirecek olan proletaryanın devrimci iktidarı, yönetim aygıtını kitlelere yakınlaştırmak ve onlarla kaynaştırmak, her emekçinin yönetim işlerine katılımını saglamak için azami çaba harcayacaktır. Bu, kitlelerin sosyalizmin inşasına ve bütün iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel sorunların çözümüne sürekli ve etkin biçimde katılabilmesinin güvencesidir.

7) Tüm temsilci ve görevliler seçimle işbaşına gelecek, kendilerini sürekli olarak denetlemekle yükümlü seçmenlerinin çogunlugu tarafından görevden alınabileceklerdir. Temsilci ve görevlilerin ücreti, kalifiye bir işçinin ortalama ücretini geçemez.

 Merkezi iktidarın saptadıgı genel esaslar çerçevesinde, kapsamlı bir yerel özyönetim uygulanacaktır. Tüm yerel yöneticiler yöre halkı tarafından seçilecek ve görevden alınabilecektir.

9) Eski düzenin çürümüş yargı sistemi tümden tasfiye edilecektir. Yargı yetkisi üyeleri işçiler ve emekçiler tarafından seçilen halk mahkemelerine geçecektir. Proleter ve emekçi kitlelerin jüri sistemi yoluyla yargı görevlerine yaygın ve etkin katılımı teşvik edilecektir.

10) Proletaryanın devrimci iktidarı, proletarya enternasyonalizminin ilkelerine pratikte tam bir sadakat gösterecektir. Kendini amaçlaştırmayı, gelecegini dünya devriminin geleceginden koparmayı, enternasyonalizm davasına ihanet sayacaktır. Dünyanın dört bir yanındaki devrim ve sosyalizm mücadeleleri maddi ve manevi olarak her yolla etkin biçimde desteklenecektir.

11) Uluslararası ilişkilerde her türlü gizli diplomasiye son verilecektir. Dış politikada emekçilere ve tüm dünya halklarına karşı açıklık ilkesi uygulanacaktır.

B- Ekonomik alanda

Siyasal iktidarı ele geçiren proletaryanın iktisadi planda ilk işi, büyük burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin derhal mülksüzleştirilmesidir. Tekelci mülkiyet ilişkilerine vurulacak bu ilk darbe, burjuvaziyi bir bütün olarak mülksüzleştirmenin yalnızca bir başlangıç adımıdır. Zafere ulaşmış proletarya bu başlangıç adımı çerçevesinde başlıca şu önlemleri alır:

1) Emperyalistlere ve büyük burjuvaziye ait bütün büyük kapitalist işletmelere (fabrikalara, madenlere, elektrik santrallerine, tüm ulaşım ve iletişim ağına, medya kuruluşlarına, tarımsal işletmelere) tazminatsız olarak el konularak kamulaştırılır.

2) Bütün bankalara, bankerlik kuruluşlarına ve sigorta şirketlerine (tüm sermaye, tahvil, mevduat ve altın stoklarıyla birlikte) el konularak kamulaştırılır. Bankacılık sistemi tek bir ulusal bankada merkezileştirilir.

3) Toptan ticaret ağı ve büyük satış magazaları kamulaştırılır. Dış ticaret proletarya iktidarının tekeli altına alınır.

4) El konulan tüm sınai, mali ve ticari kuruluşlar, ulaşım ve iletişim ağı, her düzeyde devrimci işçi meclislerinin yönetimi ve denetimi altına girer. Tüm üretim ve dağıtım faaliyeti, bu kuruluşlardaki işçiler ve çalışanlar tarafından denetlenir ve yönetilir.

5) Büyük emlak sahiplerinin mülklerine, tüm büyük binalara, saraylara, köşklere, konaklara, misafirhanelere ve tüm öteki lüks konutlara el konulur. El konulan büyük binalar, toplantı ve konferans salonları yerel işçi örgütlerine devredilir.

6) Ormanlar, göller, akarsular, içme suyu kaynakları ve tüm öteki doğal zenginlikler kamu malıdır. Bu zenginliklerin doğal park, gezi, eğlence ve dinlenme tesisleri olarak tüm toplumun hizmetine sunulması için gerekli önlemler alınır.

7) Ekonomi, halkın temel ihtiyaçlarını ve refahını esas alan, emekçilerin katılımı ve denetimine dayanan demokratik planlamayla yeniden örgütlenir. Lüks tüketime yönelik üretim tasfiye edilir.

 Derhal 6 saatlik işgünü uygulanır. Ekonomik gelişmeye ve emek üretkenligindeki artışa bağlı olarak bu süre giderek daha da kısaltılır. Çalışamaz durumda olan kesimler dışındaki herkes için genel çalışma yükümlülüğü uygulanır.

9) Kamu fonlarından parasız olarak karşılanacak olan temel hizmetler (eğitim, sağlık, konut, ulaşım vb.) dışında, sosyalist kuruluşun ilk aşamasında “herkese çalışmasına göre” ilkesi uygulanır. Emek üretkenliği, dolayısıyla zenginlik artırılarak, parasız hizmetler çoğaltılır. Böylece “herkese ihtiyacına göre” ilkesinin etkinlik alanı günden güne genişletilir.

10) İlk elden kamulaştırılamayan orta ölçekli işletmeler proletarya iktidarı ve bu işletmelerde çalışan işçiler tarafından sıkı bir denetim altına alınır. Bu işletmeler üzerindeki özel mülkiyet hakkı gitgide sınırlandırılır, zamanla tümden tasfiye edilir.

11) Köylü ve zanaatçı işletmelerinin kooperatifleşmesi, daha ileri kollektif örgütlenmeler içinde birleşmesi her yolla teşvik edilir. Bu doğrultuda zorlama yoluna gidilemez, gönüllük ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalınır.

C. Toplumsal sorunlar alanında


1) Kadının kurtuluşu: Toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için kararlı ve sistematik bir mücadele yürütülür. Eski toplumdan miras fiili eşitsizliklerin giderilmesi için her alanda kadın lehine ayrımcılık gözetilir.
Analık toplumsal bir işlevdir, kadının bundan dogan tüm hakları tanınır. Eski düzende kadını köleleştiren çocuk bakımı ve ev işleri toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülür.
TKİP, kadının tarihsel ezilmişliginin yarattığı fiili eşitsizliklerin tüm izleriyle silinmesinin yeni toplumun inşası ve yeni insanın biçimlenmesi eşliğinde uzun bir tarihi döneme yayılacağının bilincindedir. Bu bilinçle, kadını köleleştiren ve aşağılayan ideoloji ve geleneklere karşı sistematik bir mücadele yürütür.

2) Eğitim: Proletaryanın devrimci iktidarı altında eğitim, emekçileri özgürleştirmeye, sosyalizmin inşasına etkin biçimde yöneltmeye ve sınıfların ortadan kaldırılmasına hizmet eder. Materyalist dünya görüşüne, komünizmin ilke ve değerlerine dayalı, bilimsel, demokratik ve laik bir eğitim politikası izlenir.


Eğitim her düzeyde parasızdır. Tüm eğitim araç ve gereçleri kamu fonlarından karşılanır.

17 yaşına kadar zorunlu genel ve politeknik eğitim. Eğitim üretici çalışma ile birleştirilir.

Çocukları okul hayatına hazırlayıcı bir kurumlar şebekesi (kreşler, çocuk bakım ve eğitim yuvaları vb.) oluşturulur.

Tüm işçilerin, kent ve kır emekçilerinin yararlanabileceği yaygın bir okul dışı eğitim-öğretim kurumları şebekesi (kütüphaneler, halk evleri, okuma odaları, emekçi üniversiteleri, meslek okulları, kurslar, konferanslar, tiyatro ve sinemalar vb.) örgütlenir.


3) Kültür: TKİP, kültür ve sanatı komünizmi kuracak yeni kuşakların yetiştirilmesinin temel bir aracı olarak görür. İnsanlığın ilerici, demokratik ve sosyalist kültür mirasını sahiplenir ve toplumun hizmetine sunar.
Kültür ve sanatın dar bir elitin işi olmaktan çıkarılıp, kitlelerin olağan toplumsal etkinliği haline gelebilmesine yönelik önlemler alınır. Kültür ve sanat atölyeleri tüm eğitim, üretim ve yerleşim birimlerine yayğınlaştırılır.
Bütün kültür ve sanat ürünleri kamusal zenginlik olarak tüm topluma sunulur. Tarihten miras kalan tüm tarihi ve kültürel zenginlikler titizlikle korunur, topluma sunulur ve gelecek kuşaklara aktarılılır.

4) Konut ve kentleşme: Burjuvaziye ait kamulaştırılmış konutlar işçilerin ve emekçilerin kullanımına sunulur. Herkese ihtiyaca uygun sağlıklı ve güvenli konut sağlanır. Kira ödemeleri (elektrik, su ve ısınma gibi temel ihtiyaçlar da dahil) en aza indirilir ve zamanla kaldırılır.
Konut yapım projelerinde dengeli ve sağlıklı bir kent yaşamı ihtiyacı özenle gözetilir. Kentleşme kırsal kesime doğru yayğınlaştırılır. Eski düzenden miras kentsel yığılmalar planlı bir müdahale ile giderilir. Toplu taşımaya dayalı ücretsiz kent içi ulaşım esas alınır.

5) Sağlık: Kamulaştırılmış tüm sağlık kuruluşları yerel işçi ve emekçi meclislerine devredilir. Toplumun tüm bireyleri için parasız sağlık hizmeti ve ilaç sağlanır. Geniş çaplı bir kamu sağlığı ağı kurulur. Koruyucu hekimlik hizmetleri yaygınlaştırılır.
Başta uyuşturucu bağımlılığı ve alkolizm olmak üzere eski düzenden miras toplumsal hastalıklara ve alışkanlıklara karşı toplum düzeyinde sistematik mücadele yürütülür.
Sanayileşme ve kentleşme insan sağlığı ve çevre koruması gözetilerek planlanır.
Halkın ruhsal ve bedensel sağlığını amaçlayan, dostluğu ve dayanışmayı güçlendiren kitle sporu teşvik edilir. Her türden spor tesisi tüm üretim ve yaşam alanlarına yayğınlaştırılır.

6) Yardıma muhtaç kesimler: Yaşlılar, engelliler, kimsesiz çocuklar ve yardıma muhtaç öteki kesimler proletaryanın devrimci iktidarınca korunur. Ekonomik, sosyal ve kültürel tüm ihtiyaçları kamu fonlarından karşılanır. Engellilerin kendi yetenekleri ölçüsünde üretime ve toplum hayatına her alanda katılmaları için gerekli tüm önlemler alınır.

7) Çevrenin korunması: Çevre sağlığını gözeten bir üretim, kentleşme, enerji ve ulaşım politikası izlenir. Bu, toplum sağlığının vazgeçilmez koşulu sayılır. Kapitalizmden miras çevre tahribatının giderilmesi, doğal çevrenin, toprağın, suyun ve havanın korunması için köklü önlemler alınır.

 Proleter adalet: Cezalandırma anlayışı ve sistemi, suçluyu eğitme ve yeniden topluma kazandırma temel amacına dayandırılır, buna ilişkin önlemlerden oluşur. Cezaevleri bu amaca uygun eğitim kurumları olarak yapılandırılır. Mahkumlara çok yönlü üretici etkinliklerde bulunma olanağı sağlanır. Eğitilen mahkumlar ceza sürelerine bakılmaksızın serbest bırakılır.
Bir ceza yöntemi olarak sosyal eleştiri etkin biçimde kullanılır, teşvik edilir.
Savunma hakkı tam güvencededir. Gözaltında ya da cezaevlerinde kişilere fiziki ve manevi baskı yapılamaz. İşkence insanlık suçudur, ağır biçimde cezalandırılır.

9) Din: Dini her yurttaşın özel sorunu kabul eden TKİP, dinsel önyargılara karşı mücadeleyi geniş kitlelerin devrimci kültürel dönüşümü ve özgürleşmesinin zorunlu bir gereği olarak ele alır. Bu mücadelede büyük bir kararlılık, fakat aynı zamanda sabır ve dikkat gösterir. Baskı ve sömürüye dayalı eski düzenin kalıntılarının tasfiyesi ile kitleler arasında kök salmış dinsel önyargıların kökünün kazınması arasındaki kopmaz bağı görerek ve gözeterek hareket eder.

10) Kızıl Ordu: Devrimi savunmanın temel bir güvencesi olarak, işçi sınıfı ve yarı-proleter kitlelerin kadın-erkek bütün mensupları, sürekli bir biçimde askeri eğitimden geçirilir.
Proleter ve yarı-proleter milislerin yanısıra, devrimin savunulmasında kendine özgü geçici bir rol üstlenecek olan Kızıl Ordu, sınıf ilkelerine dayanır. Oluşumunda kadın-erkek ayrımı gözetilmez. Emekçilerle ve üretim birimleriyle, sendikalar ve emekçi örgütleriyle yakın ilişki ve işbirliği içinde olacak tarzda örgütlenir. Kızıl Ordu mensupları üretim işlerine katılırlar. Kışla hayatı minimum seviyede tutulur. Kızıl Ordu’da disiplin, sınıf bilincine ve dayanışmasına, demokratik ilişkilere ve yoldaşça değerlere dayandırılır, rütbe kullanılmaz.
Hedef, sınıfların ortadan kaldırılmasına paralel olarak, ordunun tüm halkı kapsayan sosyalist bir milise dönüştürülmesi ve devletin sönümlemesi süreci içinde tümden gereksizleşmesidir.

D- Tarım ve köylü sorunu

1) Türkiye’de kapitalist ilişkilerin egemenliği kırsal alanı da kapsamaktadır. Yarı-feodal kalıntılar, özellikle Kürdistan’da, kapitalist ilişkilere bağlanmış biçimde varlığını sürdürmektedir. Kapitalist sömürü ve soygun mekanizmalarının kıskacı içinde yaşam mücadelesi veren küçük ölçekli tarımsal işletmenin nispi yaygınlığı, Türkiye tarımının belirgin özelliklerinden biridir.

2) Küçük üretici köylülük, yerli ve yabancı tekeller, büyük toprak sahipleri, bankalar, tüccar ve tefeciler, ve nihayet kapitalist sınıfın tümü adına devlet tarafından, sistematik biçimde sömürülmektedir. Küçük toprak parçası, yetersiz ve ilkel üretim araçları, kıt ve elverişsiz para ve kredi kaynakları ile birleşen bu ağır ve çok yönlü sömürü, bu emekçi köylü katmanını günden güne yoksullaştırmakta ve yıkıma sürüklemektedir. Kırların emekçi yığınlarını sermayenin sömürü ve köleliğinden, ancak proletarya devrimi kurtarabilir.

3) Tarım proletaryası, yarı-proleter köylüler ve küçük köylülerden oluşan geniş kırsal emekçiler kitlesinin desteği alınmaksızın proleter devrimin zaferinin düşünülemeyeceğinin bilincinde olan TKİP, bu katmanlar içinde sistematik bir faaliyet yürütür. Sermayenin baskı ve sömürüsüne karşı mücadelelerine önderlik eder.

4) TKİP kırsal çalışmasında tarım proletaryasına dayanır. Onu öteki kırsal emekçi katmanlardan bağımsız olarak örgütlemeyi ilkesel önemde görür.

5) Başta tarım proletaryası ve yarı-proleterler olmak üzere kır emekçilerinin desteğini almaya ve orta köylülüğün üst tabakalarını tarafsızlaştırmaya çalışan TKİP, devrimin zaferiyle birlikte tarım alanında aşağıdaki istemleri ve önlemleri gerçekleştirir:


a) Tüm büyük ölçekli toprakların ulusallaştırılması. Toprağın alım-satımı ve başkasına devrinin yasaklanması. Topraksız ve az topraklı köylülerin toprak ihtiyacının karşılanması.
b) Kırsal alanda ortaçağ artığı her türlü feodal kalıntının ve tefeciliğin tasfiyesi. Yarı-feodal sömürü ilişkilerine konu olan tüm toprakların, devrimci köylü komiteleri aracılığıyla, bunları işleyen köylülere dağıtılması.
c) Köylülüğün devlete, bankalara, tekellere, toprak sahiplerine, tefeci ve tüccarlara olan her türlü borç yükünün geçersiz sayılması. Tüm ipoteklerin kaldırılması.
d) Tüm büyük kapitalist tarım işletmelerinin her türlü canlı ve cansız demirbaşlarıyla birlikte kamulaştırılması. Bunların tarımda sosyalist ekonominin ilk dayanakları olarak proletarya iktidarı organlarının ve işletmelerdeki işçi meclislerinin yönetimine devredilmesi.
e) Tarımın ve hayvancılığın geliştirilmesi ve modernleştirilmesi için sistematik çaba. İşlenmeyen toprakların tarıma açılması, toprağın islahı için sistematik önlemler.
f) Tarımsal komünlerin teşviki. Köylülüğün kooperatifleşmesi için eğitim, ikna, teşvik, kredi, tarımsal araç-gereç ve girdi yardımı.
g) Kapitalizmin biribirinden ayırdığı ve karşıtlık içine soktuğu tarım ile sanayinin ileri bir düzeyde yeniden birliğini kurmayı hedefleyen bir tarım politikası.

E- Ulusal sorun

1) Bugünkü düzen altında Kürt ulusunun temel ulusal hakları inkar edilmekte, Kürtler ve tüm azınlık milliyetler (Araplar, Ermeniler, Rumlar, Lazlar, Çerkezler, Gürcüler vb.) sistematik olarak ulusal baskı altında tutulmaktadır. Türk burjuvazisinin Kürdistan üzerindeki köleci egemenliği içte Kürt burjuva-feodal sınıflara, dışta emperyalizme dayanmaktadır. Bu, ulusal özgürlük sorununu Kürt köylülüğünün özgürleşmesi sorununa bağlamakta ve ona anti-emperyalist bir karakter kazandırmaktadır.

2) Ulusal baskı ve eşitsizliğin sınıfsal baskı ve eşitsizliğin bir yansıması olduğunu gözönünde bulunduran TKİP, ulusal sorunun köklü ve kalıcı çözümünün ancak proletarya devrimi tabanında olanaklı olduğu gerçeğine dayanır. Proletarya devrimi programının bir parçası olarak, aşağıdaki istemler uğruna bugünden kararlılıkla mücadele eder ve iktidara gelir gelmez bunları derhal gerçekleştirir:


a- Her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığın ortadan kaldırılması.
b- Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı.
c- Tüm dillerin tam hak eşitliği. Zorunlu devlet dilinin kaldırılması. Herkese kendi anadilinde eğitim hakkı.
d- Tüm azınlık milliyetlere kendi dillerini ve kültürlerini kullanma, koruma ve geliştirme olanağı.


3) TKİP, mevcut devletin sınırları içindeki tüm uluslardan işçilerin her alanda ve düzeyde devrimci sınıfsal birliği ve örgütlenmesi için çalışır. Türk, Kürt ve tüm azınlık milliyetlerden emekçilerin birleşik devrimci mücadelesini savunur, örgütler ve yönetir. Ezen ulus şovenizmine olduğu kadar ezilen ulus dargörüşlülüğüne ve milliyetçiligine karşı da sistematik bir mücadele yürütür. Tüm öteki koşullar eşit olmak kaydıyla, ulusların özgür ve gönüllü birliğini savunur.

4) Proletarya iktidarı, ulusların özgürlüğünü ve tam hak eşitliğini tanımak ve gerçekleştirmekle yetinmez; kapitalizmden miras çok yönlü fiili eşitsizliklerin giderilmesi için sistematik bir çaba harcar.




VI
Acil demokratik ve sosyal istemler



Siyasal iktidarın işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesini stratejik devrimci görev sayan TKİP, bu temel hedefe sıkı sıkıya bağlı olarak, kitlelerin acil demokratik ve sosyal istemleri uğruna kararlılıkla mücadele eder. Proleter ve emekçi yığınları bu mücadele içinde etkilemeye, kendi özdeneyimleri temelinde eğiterek devrim mücadelesine kazanmaya çalışır. Demokrasi sorununun çözümünü proletarya devriminin bir parçası olarak ele alan TKİP, burjuvazinin devrilmesi mücadelesinde, bütün demokratik kurum ve özlemlerden etkin bir biçimde yararlanır.
Bu bakışaçısı çerçevesinde, başlıcaları aşağıda sıralanmış bir dizi acil demokratik ve sosyal istem ileri sürer:

A)


Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü.

Sıkıyönetim, Olaganüstü Hal, Anti-terör, İller İdaresi vb. tüm faşist yasaların iptali.

Açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmelerin dağıtılması. (Kontr-gerilla, Özel Kuvvetler, MİT, JİTEM, Siyasi polis, Jandarma, Köy koruculuğu vb.)

MGK, Kriz Yönetim Merkezi, DGM’ler ve askeri yargının feshi.

İşkenceye son, tüm siyasal tutuklulara özgürlük.

Tüm çalışanlar için grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı. Sınırsız grev ve genel grev hakkı. Lokavtın yasaklanması.

B)


Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmaların iptali.

NATO, AB, AGİT vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkilerin kesilmesi.

Türkiye’deki tüm askeri üs ve tesislere el konulması.

İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist mali kuruluşlarla kölece ilişkilere son.

Dış borç ödemeleri durdurulsun. Tüm dış borçlar geçersiz sayılsın.

Kıbrıs’ta işgale son.

C)


Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi.

Herkese sağlığa ve ihtiyaca uyğun ucuz konut.

Herkese parasız sağlık hizmeti.

Her düzeyde parasız egitim. 17 yaşına kadar zorunlu eğitim. Bilimsel, demokratik ve laik eğitim. Özerk-demokratik üniversite.

Tüm çalışanlar için genel sigorta (işsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık vb.). Sigorta primlerinin devlet ve işveren tarafından ödenmesi. Sosyal sigorta kurumlarında işçi ve emekçi denetimi.

Bedensel ve zihinsel engellilere, yaşlılara, kimsesiz ve yetim çocuklara bakım ve yardım.

Her türlü dolaylı verginin kaldırılması. Artan oranlı gelir ve servet vergisi.

D)


Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği.

İnanç ve vicdan özgürlüğü.

Din ve devlet işlerinin tam olarak ayrılması. Diyanet’in dağıtılması. Devletin dinsel kurumlara her türlü yardımına son. Gericilik yuvası tarikat ve cemaatlerin dağıtılması. Mezhepsel ayrıcalıklara ve baskılara son.

Bilim, sanat ve kültür üzerindeki her türlü gerici baskı, sansür ve kısıtlamaya son.

Çevre tahribatına son. Doğal, tarihi ve kültürel çevrenin korunması.

Kitle sporunun teşviki için önlemler.




VII
Emeğin korunması


TKİP, işçi sınıfının fiziki ve moral yozlaşmadan korunması, kendi kurtuluşu uğruna verdigi mücadelede savaşma gücü ve yeteneğinin yükseltilmesi için, ayrıca şu istemler ugruna mücadele eder:


1) 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası. Sağlığa zararlı ve tehlikeli işlerde azami 5 saatlik işgünü.
2) Kesintisiz iki günlük hafta tatili. 6 haftalık yıllık ücretli izin.
3) İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret.
4) Eşit işe eşit ücret.
5) Her türlü fazla mesainin yasaklanması.
6) Teknik nedenlerle ya da toplumsal hizmetlerin gerektirdiği zorunlu durumlar dışında, gece çalışmasının (22.00-06.00 arası yasaklanması. Zorunlu gece çalışmasında 4 saatlik işgünü ve artı ödeme.
7) Kadın işçilerin kadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasağı. Doğumdan önce ve sonra 3’er aylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım. Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları.
 14 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasının yasaklanması. 14-18 yaş arası çocuklar için maddi üretimin genel ve mesleki eğitimle birleştirilmesi. 16-18 yaş arası için 4 saatlik, 14-16 yaş arası için 3 saatlik işgünü.
9) Ortaçağdan kalma bir yarı-feodal uygulama olan çıraklığın tasfiyesi.
10) İş güvenliğine ve sağlıklı çalışma ortamına ilişkin teknik ve sıhhi düzenleme ve önlemler. Bunun işyeri temsilciler kurulu ve sendikalar tarafından sürekli denetimi. İşçi temsilcilerinin yönetiminde, teknik ve sağlık uzmanlarından oluşan iş müfettişliği.
11) Esnek üretim, prim, parça başı, akord vb. çalışma sistemlerinin ve taşeronlaştırmanın yasaklanması.
12) İş yasasında tarım işçileri aleyhine olan tüm hükümlerin kaldırılması.




VIII
Stratejik ve taktik ilkeler



1) Devrimin zaferi ve sosyalizmin kuruluşu, işçi sınıfı önderliğinde birleşmiş emekçi kitlelerin tarihi eyleminin ürün olabilir ancak. Bunun bilincinde olan TKİP, devrimci kitle çizgisi izler ve devrimci kitle şiddetini esas alır. Kitle eyleminin her biçimine önderlik eder. Kitleleri bu mücadeleler içerisinde kendi özdeneyimleriyle eğitmeye, devrim hedefine kazanmaya çalışır.

2) TKİP, mücadele biçimlerini somut tarihsel duruma bağlı olarak ele alır. Kitle hareketinin gelişme seyrini dikkatle izleyerek, döneme uygun mücadele biçimlerini buradan bulup çıkarır, genelleştirir, örgütler ve bilinçli bir ifade kazandırır. Hiçbir mücadele biçimini mutlaklaştırmaz. Şiddete dayalı ve barışçı, yasadışı ve yasal, parlamento dışı ve parlamenter tüm mücadele araç ve yöntemlerini, koşullara ve kitle hareketinin gelişme düzeyine uygun olarak kullanır.

3) Proletarya devrimi ve sosyalizm için verilen kavganın dünya tarihinin gördüğü en zorlu içsavaş olduğunun bilincinde olan TKİP, işçi sınıf
  
sinan_
(şimdiye kadar 104 posta)  03.10.2007 21:20:02 [alıntı yap]

TKİP TÜZÜĞÜ
I

Parti

1) Partinin niteliği, amacı ve temel ilkeleri:

Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP), çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfının öncü devrimci siyasal partisidir. Marksizm-Leninizmi ve proleterya enternasyonalizmini temel alır. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadele yürütür. Bu ilke ve amaçlara bağlı militan komünistlerin gönüllü ve örgütlü birliğidir.

TKİP, işçi sınıfının temel tarihsel amaçlarının ve çıkarlarının temsilcisidir. Burjuvaziye karşı mücadelesinin çeşitli gelişme aşamalarında işçi sınıfına yol gösterir, eylemine önderlik eder. Yalnızca ideolojisi, programı ve taktiği ile değil, sınıfsal temeli ve örgütünün sınıf bileşimiyle de proleter bir sınıf partisi olabilmek için azami çaba harcar. Fabrika ve işletme hücreleri temelinde örgütlenmeyi esas alır.

TKİP, devrimin öncü sınıfı olan işçi sınıfına dayanmayı, öteki emekçi sınıf ve katmanlarının devrimci sınıf mücadelesine ve devrime başarıyla kazanılmasının da güvencesi olarak ele alır. Öteki ezilen ve sömürülen emekçi kitleleri işçi sınıfı önderliğinde devrim mücadelesine kazanmayı devrimin zaferinin temel koşulu olarak görür.

TKİP, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkmayı, yerine poletarya diktatörlüğü ve sosyalizmi kurmayı kendisi için temel stratejik devrimci görev olarak saptar. Bu mücadeleyi dünya devrim mücadelesinin bir parçası olarak görür ve proletarya enternasyonalizmi bakışaçısıyla yürütür. Kendisini uluslararası devrimci proletarya ordusunun Türkiye’deki müfrezesi olarak görür.

TKİP, sırtını uluslararası emperyalizme dayamış burjuvazinin sınıf iktidarının ancak şiddete dayalı bir devrimle yıkılacağına inanır. Devrimi kitlelerin eseri olarak görür, kitlelerin devrimci şiddetini esas alır.

TKİP, geçmişten bugüne Türkiye’nin tüm devrimci birikiminin mirasçısı ve bugünkü temsilcisidir. Sosyalizmin ve uluslararası proletaryanın sınıf mücadelesinin iki yüzyıllık devrimci tarihini sahiplenir, ondan eleştirel bir biçimde yararlanır. Proletarya devrimleri çağını başlatan Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin ilke ve ideallerine kararlılıkla sahip çıkar, kendine rehber alır.

TKİP, burjuvazinin gerici sınıf egemenliği koşullarında, illegal temeller üzerinde örgütlenmeyi örgütsel varlığını ve siyasal faaliyetini her koşulda sürdürebilmenin biricik gerçek güvencesi sayar. Bu ilkesel temel üzerinde ve ona tabi bir biçimde burjuva legalitesini etkin bir biçimde kullanır.

TKİP, kurulu toplumsal ve siyasal düzene karşı mücadele eden her devrimci siyasal akımı destekler.



II

Parti üyeliği

2) Parti üyesi:

Parti programı ve tüzüğünü kabul eden, parti örgütlerinden birinde yeralan ve üye aidatını ödeyen herkes, Türkiye Komünist İşçi Partisi’ne üye olabilir.

3) Parti üyesinin görevleri:

a) Marksizm-Leninizmi ve parti çizgisini sistematik bir biçimde inceleyerek ideolojik düzeyini ve kavrayışını sürekli olarak güçlendirmek. Bu çerçevede parti yayınlarını düzenli biçimde incelemek, bu yayınlara ve genel olarak partinin düşünce yaşamına katkıda bulunmak.

b) Parti çizgisini ve kararlarını hayata geçirmek için azami çaba harcamak.

c) Proleter ve emekçi kitlelerle bağlarını geliştirmek, onları parti çizgisinin doğruluğuna inandırmak ve kazanmak için sürekli çaba harcamak.

d) Parti tüzüğüne ve parti disiplininin gereklerine tam olarak uymak.

e) Partinin temel ilkelerini, ideolojik-politik çizgisini ve örgütsel birliğini sapmalara hizipçi-bölücü saldırılara karşı kararlılıkla savunmak.

f) Partiye karşı açık ve dürüst davranmak. Parti yaşamında eleştiri-özeleştiri silahını, parti kuralları ve değerleri temelinde sürekli bir biçimde kullanmak.

g) Parti örğütünün güvenliği için düşmana karşı uyanıklık göstermek. İllegalitenin gereklerine ve gizlilik kurallarına eksiksiz olarak uymak.

h) Siyasi poliste, mahkemede ve zindanda, komünist parti üyesi olmanın onuru ve sorumluluğu ile hareket etmek. Düşmanın zulmünü yiğitçe göğüslemek, örgütsel sırları canı pahasına korumak.

i) Partinin maddi olanaklarını titizlikle korumak ve geliştirmek. Tüm maddi olanaklarını partiye açık tutmak.


4) Parti üyesinin hakları:

a) Yeraldığı parti örğütünde ve parti yayınlarında, parti politikasının sorunları üzerine tartışmalara özgürce katılmak.

b) Parti organlarına seçmek ve seçilmek.

c) Örgütsel konumundan bağımsız olarak, tüm parti organlarını ya da görevlilerini eleştirmek.

d) Organında kendi faaliyeti ve kişisel konumuna ilişkin tartışmalarda ve karar süreçlerinde bizzat bulunmak.

e) Kişisel ya da parti ile ilğili tüm sorunlarda, Merkez Komitesi de dahil tüm yönetici organlara soru, eleştiri, istek, duyuru ve önerilerini iletmek, onlardan açıklama istemek.

f) Bir parti üyesi, ayrılma gerekçesini yazılı hale getirmek koşuluyla, partiden ayrılma hakkına sahiptir. Güvenlik gerekçesi sözkonusu olduğunda, ayrılan üye partinin koyduğu sınırlamalara uymak zorundadır. Bu tür bir sınırlama süresi 6 ayı geçemez.

g) Partinin gelişimine ayak uyduramadığı için parti üyesi olmanın yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanan bir parti üyesi, kendi isteği ile parti sempatizanı olabilir.


5) Partiye alınma ve aday üyelik:

a) Üyeler partiye bireysel olarak kabul edilir. Üyelik başvurusu yazılı olarak yapılmalı ve başvuranın ayrıntılı özgeçmişini içermelidir.

b) Üyelik başvurularını kabule yetkili en alt yönetici organ parti il komitesidir. Üyelik başvurusunun kabulüyle birlikte bir deneme ve sınama statüsü olarak aday üyelik başlar. Aday üyelik süresi en az altı ay, en çok bir yıldır. Bu süre yurtdışında en az bir yıl, en çok iki yıldır.

c) Süresi dolan aday üyelerin üyeliği parti il komiteleri tarafından bir sonuca bağlanır. Üyeliğin kesinleşmesi Merkez Komitesi onayını gerektirir. Üyeliği reddedilen aday üyeye bunun nedenleri yazılı olarak bildirilir. Bu durumdaki aday üyeler, parti Merkez Komitesi ya da parti kongresi şahsında yazılı itirazda bulunabilirler.

d) Aday üyeler seçme, seçilme ve yönetici komitelere üye olma dışında, üyelerle aynı hak ve görevlere sahiptirler.

e) Aday üyelerin kongrede temsili, Merkez Komitesinin saptayacağı esaslara göre sağlanır.




III

Partinin temel organları

6) Parti Kongresi

a) Partinin en yüksek organı parti kongresidir. Olağan kongreler iki yılda bir toplanır. Zorunlu durumlarda kongreler Merkez Komitesi (MK) tarafından bir yıla kadar ertelenebilir.

b) Parti kongresi çağrısı ve gündemi en az üç ay önceden parti örgütlerine ve üyelerine duyurulur. Kongrede temsil edilme kuralları ve delege seçim yöntemi, MK tarafından belirlenir. Mevcut parti üyelerinin yarısından fazlası temsil ediliyorsa, kongre toplanabilir.

c) Olağanüstü kongreler, MK kararıyla veya mevcut il komitelerinin (İK) ya da üyelerinin en az yarısının istemi üzerine, en geç altı ay içinde toplanır.

d) MK’nın olağan ya da olağanüstü kongreleri zamanında toplanmaması durumunda, mevcut İK’ların salt çoğunluğunca seçilen ve MK’nın yetkilerini devralacak olan geçici bir organ, parti kongresini toplama yoluna gider.

e) Parti kongresi;

- MK faaliyet raporunu değerlendirir ve sonuca bağlar.

- Parti program ve tüzüğünü gözden geçirir, gerekli gördüğü değişiklikleri yapar.

- Parti politikasının önemli sorunları üzerine taktik çizgiyi belirler.

- MK’yı seçer.

f) Kongrede parti program ve tüzüğünün değiştirilmesine ilişkin kararlar üçte iki oy çoğunluğu ile alınır. Tüm öteki kararlar için salt çoğunluk yeterlidir.


7) Merkez Komitesi (MK):

a) Merkez Komitesi, iki kongre arası dönemde partinin en yüksek organıdır. Parti programı, tüzüğü ve kongrece saptanmış genel çizgi çerçevesinde, partinin tüm faaliyetlerine önderlik eder. Partinin merkezi yayın organlarını ve örgütsel-pratik çalısmasını yönetir. Partinin güç ve olanaklarının dağılımını yapar. Çeşitli parti organları kurar ya da gerektiğinde görevden alır.

b) Kendi iç örgütlenmesini ve çalışma düzenini saptamak, MK’nın kendi yetkisi dahilindedir. MK genel toplantısı en az 6 ayda bir yapılır. MK yedek üyeleri bu toplantılara oy hakkı olmaksızın katılırlar. MK, her tam üyeli toplantının ardından kendi faaliyeti, partinin genel durumu, yeni hedef ve yönelimleri hakkında partiye yazılı bir değerlendirme sunar.

c) MK üye kaybı durumunda doğan boşluğu yeni üyelerle giderebilir. MK’ya yeni üyelerin alınması için üçte iki oy çoğunluğu gereklidir.

d) Bir MK üyesinin görevden alınması ancak yedek üyelerin de hazır bulunduğu tam üyeli bir MK toplantısında ve tüm katılımcıların üçte iki oy çoğunluğuyla olanaklıdır.

e) MK kongrede oy sahibi üç delege tarafından temsil edilir. Yedek MK üyeleri seçimlere kendi yerel çalışma alanlarında katılırlar. MK, parti kongresine oy hakkı olmayan misafir delegeler çağırabilir.

f) İki kongre arası dönemde yerel ya da ulusal düzeyde çeşitli türden parti konferansları toplamak, MK’nın yetkisi dahilindedir. MK konferanslara delege toplama şeklini kendi saptar. Ulusal düzeydeki konferansların kararları, ancak MK tarafından onaylandığı takdirde yürürlüğe girer ve tüm partiyi bağlar.


 İl komitesi (İK):

a) İK, sorumlu olduğu alandaki tüm parti örgütlerinin faaliyetini, partinin genel çizgisi ve MK’nın karar ve direktifleri doğrultusunda yönetmekle yükümlü yerel yönetici organdır. İK partinin ildeki güçlerinin dağılımını yapar, yeni parti birimlerini oluşturur, il kasasını yönetir.

b) İl komiteleri MK tarafından oluşturulur. Oluşturulmuş İK’lar, MK tarafından onaylanmak kaydıyla, kendi bileşimlerinde değişiklilere gidebilirler. İK sekreterini kendi seçer. İK toplantıları en az 15 günde bir yapılır.

c) İK’lar ildeki faaliyet hakkında MK’ya her ay düzenli raporlar vermekle yükümlüdür.

d) İK, her üç ayda bir, il faaliyetinin genel bir değerlendirmesini içeren, il çalışmasının yeni görev ve hedeflerini belirleyen yazılı bir raporu il örgütüne sunmakla yükümlüdür.

e) İK, MK tarafından onaylanmak kaydıyla, kendi sorumluluk alanında parti çizgisi doğrultusunda yerel yayın organları ya da bültenler çıkarabilir.

Özel hüküm: Yurtdışı Komitesi (YDK), partinin yurtdışı çalışmasını yürütmek ve yönetmekle yükümlüdür. YDK’nın yapısı, oluşumu, görev ve yükümlülükleri İK’larla aynı esaslara bağlıdır. Çalışma alanının özelliğinden kaynaklanan ek görevler ve sorunlar ile gerekli sınırlamalar, MK tarafından tarafından tanımlanır ya da çözüme bağlanır.


9) Hücre:

a) Hücre partinin temel örgütsel birimidir. Fabrika ve işletmeler başta olmak üzere parti çalışmasının gerektirdiği tüm öteki birim, kurum ve alanlarda oluşturulur.

b) Hücre bir üst organ tarafından en az üç en fazla yedi üye ve aday üyeden oluşturulur. Hücre kendi sekreterini kendisi seçer. Aday üyeler hücre sekreteri olamazlar.

c) Hücre partinin işçi sınıfı ve emekçilerle bağını kuran temel örgütsel birimdir. Bulunduğu birim ya da alanda partinin işçilere ve emekçilere yönelik çalışmasını yürütmekle yükümlüdür. Parti çizgisini, karar ve direktiflerini uygulamak; kitleleri parti çizgisine ve devrim mücadelesine kazanmak için sistematik bir propaganda, ajitasyon ve örgütleme faaliyeti yürütmek, bunun araçlarını ve olanaklarını yaratmak, parti hücresinin temel görevidir.

d) Hücreler kendi faaliyetleri ile ilgili olarak her ay bağlı bulundukları yönetici organa yazılı rapor vermekle yükümlüdürler. Bu raporların bir örneği geciktirilmeksizin MK’ya da iletilir.




IV

Parti yaşamı, işleyiş ve iç demokrasi

10) Partinin temel örgütlenme ilkesi demokratik merkeziyetçiliktir. Bu ilkenin yorumu ve uygulanması illegalite koşullarına, partinin siyasal ve örgütsel gelişme ve olgunlaşma düzeyine ve nihayet devrimci sınıf mücadelesinin genel gidişine tabidir.

11) Demokratik merkeziyetçilik ilkesinin genel anlamı şudur:

a) Partide birey örgüte, azınlık çoğunluğa, alt organlar üst organlara, bütün örgüt MK’ya MK parti kongresine tabidir.

b) İllegalite koşullarının getirdiği zorunlu sınırlamalar elverdiği ölçüde, parti yönetici organlarının oluşumunda seçim ilkesi uygulanır. Seçimlerde liste çıkarılamaz, üyeler ancak tek tek aday olabilir ya da önerilebilir.

c) Partide üst organlarının kararları, kendine bağlı alt organlar ve üyeler için kesin bir biçimde bağlayıcıdır.

d) Her düzeyde parti organlarında kararlar ancak özgürce yapılmış kollektif tartışmaların ardından ve oy çokluğuyla alınır. Alınmış kararlar tüm organ üyeleri için bağlayıcıdır, koşulsuz olarak uygulanmak zorundadır.

e) Partide yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya sürekli bir karşılıklı denetim tüm parti örgütlerinin ortak görevidir.

12) Türkiye Komünist İşçi Partisi, üretim ve bölge esasına göre örgütlenir.

Partinin temel örgütleri fabrika, işletme ve hizmet kurumları esasına göre kurulan hücrelerdir.

Belirli bir bölgedeki tüm parti hücreleri tek bir parti örgütünde (alt komiteler) toplanırlar ve il düzeyinde tek yönetici organ olarak il komitesine bağlanırlar.

13) Partide kollektivizm ilkesine dayalı bir sorumluluk ve çalışma tarzı esastır. Kollektif sorumluluk ve çalışma tarzı, bireysel sorumluluk ve inisiyatiften beslenir ve tesinden onu besler.

14) Parti iç yaşamında açıklık ilkesi esastır. Bu ilkenin uygulanması yalnızca iç illegalitenin gerekleriyle sınırlanır. Partinin ideolojik ve siyasal iç yaşamına ilişkin sorunlar ve anlaşmazlıklar parti örgütlerinden ve üyelerden gizlenemez.

Parti içi açıklık ilkesinin bir öteki temel anlamı ve işlevi ise, parti çalışmasının tüm bilgisinin sürekli ve düzenli olarak MK’ya aktarılmasıdır. Bu uygulama başarılı bir merkezi önderliğin zorunlu bir önkoşuludur.

15) Partide hata ve zaafların giderilmesinin, yanlışların düzeltilmesinin, sorunların çözümünün temel yöntemi, eleştiri-özeleştiridir. Eleştiri-özeleştiri, partinin teorik, siyasal ve örgütsel olarak güçlendirilmesinin, iç birliğinin pekiştirilmesinin, mücadele gücü ve kapasitesinin yükseltilmesinin temel bir aracıdır.

16) Parti siyasetinin tüm sorunlarının parti örgütlerinde ya da bir bütün olarak partide tartışılması, parti üyelerinin dokunulmaz hakkıdır ve parti içi demokrasinin temel bir gereğidir. Bu hak partinin irade ve eylem birliğini bozacak, zaafa uğratacak bir biçimde kullanılamaz.

Partide parti siyasetinin şu veya bu sorunu üzerine genel bir tartışma, MK’nın kararı veya mevcut İK’ların ya da üyelerin üçte birinin talebi üzerine başlatılır. Tartışmanın yöntemi MK tarafından saptanır.

17) Yerel parti örgütleri kendi sorumluluk alanlarında, parti çizgisi çerçevesinde geniş bir inisiyatifle çalışırlar. Kendi yerel çalışmalarında, bu çalışmaların sorunlarını karara bağlamada özerktirler.

1 Partide yatay örgütsel ilişki yasaktır. Hiçbir parti organı ya da üyesi, bağlı olduğu üst organ ve sorumluluğu altındaki alt organlar dışındaki parti organ ve üyeleriyle, yetkili organların bilgisi ve onayı olmaksızın örgütsel ilişkiye giremez.

19) Partide hiziplerin varlığı demokratik merkeziyetçilik ilkesiyle bağdaşmaz. Partinin birliğini, işleyişini ve disiplini zaafa uğratan, parti çizgisinin ve kararlarının uygulanmasını engellemeye yönelen her parti içi gruplaşma, bir hizip hareketidir.




V

Parti disiplini

20) Partide bütün üyeler için aynı ölçüde geçerli tek tip disiplin uygulanır. En tam ve sıkı bir disiplin, tüm parti üyelerinin ve örgütlerinin en üstün görevidir. Tartışma ve eleştiride özgürlük eylemde birlik, partide bilinçli ve gönüllü bir disiplinin temelidir.

21) Parti programına ve çizgisine aykırı hareket eden, parti tüzüğünü ihlal eden, parti kararlarını uygulamayan, parti içi demokrasiyi çiğneyen, yetkilerini kötüye kullanan, tutum ve davranışlarıyla partinin itibarını sarsan, parti sırlarını deşifre eden, partiye karşı dürüst davranmayarak onu aldatan, partiyi ilgilendiren bilgileri partiden gizleyen, vb. tutum ve davranışlar gösteren her parti üyesi ya da organı, disiplin suçu işlemiş demektir.

22) Disiplin suçu işlemekle suçlananlar, bu konuda partiye yazılı savunma verirler ve ilgili organ önünde sözlü savunma yaparlar.

23) Disiplin suçunun niteliğine ve ağırlığına göre uyarı, ihtar, mevcut görevinden alınarak daha alt görevlere verilme, belirli bir süre yönetici olamama, aday üyeliğe düşürülme, üyeliğin geçici olarak dondurulması ve partiden ihraç cezaları verilebilir. Sözkonusu suçu herhangi bir parti örgütü işlemişse, organın feshi ve genel üye kayıt yenilemesi yoluna gidilebilir. Disiplin soruşturması süresince üyelik dondurulabilir.

Bir parti üyesine uyarı ve ihtar cezaları, bulunduğu parti organı ya da bir üst organ tarafından verilir.

24) Partiden ihraç en büyük parti cezasıdır ve Merkez Komitesi tarafından karara bağlanır.

25) Cezalandırılan üyelerin bir üst organdan başlayarak Merkez Komitesine kadar itiraz etme hakları vardır. Partiden ihraç edilen üyeler, kongre nezdinde itirazda bulunabilirler.

26) Poliste çözülenlerin parti üyeliği kendiliğinden düşer.

27) Üyelerle ilgili disiplin kuralları aday üyeler için de geçerlidir. Aday üyeler için ihraç kararını il komiteleri alır.




VI

Partinin mali kaynakları

2 Partinin mali kaynakları üyelerin aidatları, bağışlar, bağış kampanyalarının gelirleri ve öteki gelirlerdir.
 TKEP/Leninist


THKO'DAN GÜNÜMÜZE LENİNİST PARTİ'NİN KISA TARİHİ

Bütün ulus ve ulusal topluluklardan gelme proleterlerin devrimci sınıf partisi olan TKEP/Leninist, 1 Eylül 1990 tarihinde kuruldu. Örgütlü komünist mücadele, TKEP/Leninist ile bir üst düzeye ulaşmakla birlikte, bu mücadelenin dayandığı uzun bir geçmiş var.
TKEP/Leninist, TKEP'in bağrından doğmuş, TKEP'in komünist olan, devrimci olan, militan olan ne kadar değeri varsa, tümünü almış ve geliştirmiştir. TKEP ise, THKO/MB'nin mücadelesi ve örgütlü yapısı üzerinde yükselmiştir. THKO'da ileri ve devrimci ne varsa, onların tümünü kendi yapısında temsil etmiştir. THKO bu zincirin ilk halkasıdır, ana yatağıdır, başlangıcıdır. THKO, yalnızca bugün TKEP/Leninist'e varan örgütlü komünist mücadelenin dayandığı devrimci sürecin değil, aynı zamanda Türkiye ve Kürdistan halklarının kurtuluşunda da yeni bir dönemin başlatıcısıdır. TKEP/Leninist'in oluşumunu ve gelişimini sağlıklı olarak değerlendirmek için, THKO'dan başlayan bu bütünsel gelişim zincirini ele almak en doğru yöntemdir.


THKO'yu Oluşturanların Bilincini Etkileyen Uluslararası Gelişmeler
THKO'yu örgütleyenler, bu yüzyılı baştan başa etkileyen sosyalizm ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin tümünden derinden etkilenmiş ve bu etkiyi 1970'li yıllara doğru Türkiye ve Kürdistan'da gelişmekte olan mücadele alanlarına taşımışlardır. THKO'yu asıl etkileyen olaylar, '60'lı, '70'li yıllar arasındaki olaylardır. En başta 1959'da Küba Devrimi'nin zaferle sonuçlanması, tüm dünya halklarını derinden etkilediği gibi, bu devrimin etkileri genelde Türkiye ve Kürdistan halklarını, özelde de devrimci önderlerini derin biçimde etkilemiştir. Bu etki, halkların kendi gücünü görmesini sağlamış, ve ABD emperyalizmi gibi, dünyanın en güçlü emperyalist devletini yenebileceklerinin kriteri olmuştur adeta. Küba Devrimi'nin önderlerinden Ernesto Che Guevara'nın, Küba Devrimi'ni geniş biçimde anlattığı "Savaş Anıları"nda bunu ortaya koyması, Küba Devrimi'nin etkilerinin, kendi sınırlarının dışına taşınmasına katkıda bulunmuştur. O dönemde bu devrimci eser, devrimci gençlik hareketi üzerinde büyüleyici bir etki yaratmıştı. Che'nin o büyüleyici etkisi yalnızca Küba Devrimi'yle ilgili anılarını anlattığı "Savaş Anıları"yla sınırlı kalmamış; ardından Bolivya'daki gerilla savaşı günlerinin yaşanması ve bunun da "Bolivya Günlüğü" olarak yazılıp yayınlanması, en azından bir önceki devrimci eseri kadar dünyadaki devrimci hareketler üzerinde, devrimci bir etki bırakmasına yol açmıştır. Küba Devrimi ve Che'nin mücadelesinin etkileri, Latin Amerika'da nasıl derin bir sarsıntı yarattıysa, Türkiye'deki devrimci mücadele üzerinde de aynı şekilde derin bir sarsıntı yarattı. Che'nin geliştirmiş olduğu gerilla mücadelesi, silahlı mücadele tezleri ve mücadele dolu kısa yaşamı, yalnızca propaganda etkisi yaratmamış, bunun yanı sıra Türkiye'de oportünizme karşı mücadele veren devrimci hareketleri, mücadele yöntemi açısından da etkilemiştir. THKO, THKP-C, T-KDP, DDKO gibi örgütler, bu mücadeleden esinlenerek yola çıkmışlardır.
'60'lı yılların uluslararası işçi hareketlerini ve halk hareketlerini etkileyen, yalnızca Küba Devrimi ve Che değildir.
Aynı dönemde daha zayıf ve geri planda kalsa da Cezayir ulusal kurtuluş hareketinin zaferle sonuçlanması, emperyalizme karşı verilen mücadelelere ivme katmış, moral vermiştir. Ama en büyük etkinin Vietnam devriminin etkisi olduğu da herkes tarafından kabul edilmektedir. Vietnam halkının komünist önder Ho Chi Minh ve Vietnam İşçi Partisi önderliğinde, üç emperyalist güce karşı (Japonya, Fransa ve ABD emperyalizmine karşı mücadele vermesi; Güney Vietnam hariç, diğer tüm bölgeleri kurtarması; Güney'de ise ABD işgal kuvvetlerine karşı başarılı savaş taktiklerini yürütmesi, dünyadaki devrimci güçleri adeta ayağa kaldırmıştı. Vietnam halkının ölümsüz direnişi, kendi en iyi anlatımını Che'nin o ölümsüz sözlerinde bulmuştur: "İki, üç daha fazla Vietnam!" Bu ülkedeki devrim ve bu ölümsüz sözler, Türkiye ve Kürdistan devrimci mücadelesi üzerinde, tam bir patlayıcı etki yaratmıştır. Vietnam savaşının Küba Devrimi'nden sonra aynı düşmana, ABD emperyalizmine karşı verilmiş olması, Türkiye'de zaten var olan anti-Amerikancı eylemlere dürtü sağlamış, bu temelde çeşitli eylemlerin yapılmasına yol açmıştı... ABD'nin Vietnam büyükelçisi Commer'in Türkiye'ye atanması, buna karşı devrimci gençlik hareketinin Deniz Gezmiş önderliğinde göstermiş bulunduğu tepki, bunun en açık örneğidir.
Yine '68'lere doğru, öncelikle Fransa'yı sarsan, arkasından bütün Avrupa'yı etkileyen '68 olaylarının, genelde, öğrenci gençliğin eylemlerini cesaretle örgütlemesinde payı olmuştur. Fransa'daki ve Avrupa'daki gençlik eylemlerinin Türkiye'deki devrimci gençlik eylemlerini etkilediği ne kadar doğruysa, bu etkinin diğer ulusların devrimci savaşlarının yarattığı etkiden daha ön planda olduğunu söylemek de o kadar yanlıştır. Bu etkilenmede ilk atış Küba'dan gelmiş, deyim yerindeyse salvo atışlarsa Vietnam'dan gelmiştir. Yani bu demektir ki, Türkiye devrimci gençlik hareketi, esas olarak Avrupa'da ortaya çıkan burjuva gençlik hareketinden değil, sosyalizm uğruna verilen mücadelelerden etkilenmiştir. Bu etkinin üstünü örtmek isteyenler ya da gizlemek isteyenler, burjuva çarpıtmaların eşliğinde, '68 olayları olarak Fransa ve Avrupa'daki öğrenci gençlik eylemleriyle bağlantı kuruyorlar. Üstelik Fransa'daki öğrenci hareketleri, Türkiye'deki öğrenci hareketlerini sadece bir öğrenci hareketi olarak etkilemiştir ve bunun ötesine varması da mümkün değildir. Halbuki daha sonra da açık olarak görülecektir ki, Türkiye'deki devrimci öğrenci hareketi, anti-emperyalist mücadeleyi işçilerin, köylülerin mücadelesine aktif katılım sağlayarak daha ileri götürmüş ve bu nedenle, yer yer öğrenci hareketi olmaktan çıkmıştır. Öğrenci hareketi kendisi olmaktan çıktığı içindir ki, kısa süre sonra Türkiye ve Kürdistan halklarına önderlik edebilecek devrimci örgütleri yaratmıştır.
Yukarıda anlatılanlar, '60'lı yıllarda somut olarak yaşanmış gelişmelerdir. Ama devrimci hareketin enternasyonal bilincinin oluşmasına etkide bulunan etmenler, yalnızca aynı dönemde yaşanan olaylarla sınırlı değildir. Sosyalist sistemin etkin varlığı, çağımızın ana karakteri olan proleter devrimler çağına uygun dünya çapındaki proletarya ve halkların mücadelesindeki yükseliş de sosyalist ve enternasyonalist bilincin oluşmasına etki yapmıştır. Bu dönem, dünyanın bilinçlice kavranmasına yönelik teorik çalışmaların yapıldığı bir dönemdir; tüm kısırlığına, geriliğine ve sığlığına karşın, dünya çapındaki sınıflar savaşımını anlama ve kavrama yönünde önemli adımlar atılmıştır. Bu teorik etkileri, THKO ve THKP-C'nin teorik birikim sürecinde görmek mümkündür.
'60'lı yıllarda çeşitli kıtalarda ve çeşitli halkların mücadele sürecinde bir şey daha, kendini yeniden ve yeniden kanıtlamıştır. O da emperyalizme ve burjuvaziye karşı silahlı mücadeledir. O dönemdeki başarılı devrimlerin ve ulusal kurtuluş savaşlarının bu başarısının silahlı eylemler tarafından güvence altına alınmış olması, aynı örneklerin Türkiye ve Kürdistan devrimcileri tarafından izlenmesini getirmiştir.
Bu dönem bütün dünya proletaryası ve ezilen halkların toplumsal ve ulusal kurtuluş yolunda ileri atıldıkları, silahlı mücadelenin başarı üstüne başarı getirdiği yoğun devrimci bir dönemdir. Türkiye ve Kürdistan gibi, emperyalizme bağımlı işbirlikçi tekelci burjuvazinin ağır sömürüsüne tabi olan, sınıfsal ve ulusal zulmün sistematik ve yaygın biçimde uygulandığı bu topraklarda, dünyada başarılı örnekleri görülen silahlı mücadelenin bu uygun ortamda gelişip boy atmaması mümkün değildi. Silahlı mücadele tam da bu topraklarda serpilip gelişebilirdi. Türkiye ve Kürdistan'da '68'lerden itibaren devrimci şiddet eylemlerinin görülmeye başlanması, bunun sonucunda silahlı mücadeleyi temel alan örgütlerin kurulması, devrimci zor ve silahlı mücadelenin evrensel özelliğini yeniden ortaya koymuştur.
Hiç şüphesiz, Türkiye ve Kürdistan'da boy veren, serpilip gelişme olanağı bulan, sadece sosyalizmden etkilenmiş devrimci mücadele değildir; aynı zamanda oportünizm, revizyonizm, reformizm, troçkizm, ekonomizm ve çeşitli burjuva görüşler de işçi sınıfı ve gençlik hareketi üzerinde kendini hissettirmiştir. Türkiye'de kapitalizmin (tekelci) gelişmesine bağlı ve denk biçimde oluşan sınıflar mücadelesi ve bu mücadelenin yansıması olarak, birbirinden farklı ve karşıt görüşler mücadele sahnesine inmiştir. Öyle ki, '68'de Sovyet kızılordusunun Çekoslovakya'daki enternasyonalist harekatı, devrimci güçler tarafından olumlu karşılanırken, geniş bir oportünist çevre tarafından anti-komünist, anti-sovyetik propaganda alanına çekilmiştir. Yine aynı dönemde ÇKP'nin Sovyet düşmanlığı yönündeki propaganda faaliyetleri, kendini daha yeni yeni gösteren maoculuk akımının başgöstermesine yol açmıştır.
O dönemde ön planda olan, sosyalist sistemin etkin varlığı olmakla birlikte, pratikte zaman zaman anti-sosyalist, burjuva, küçük burjuva ideolojik bakış açıları sosyalist hareketi olumsuz yönde etkiliyordu. Uluslararası alandaki sınıflar savaşı ve bunun teorik alandaki etkilerinin, kendini Türkiye ve Kürdistan'daki devrimci mücadelede hissettirmemesi mümkün değildi. THKO, böylesine çok yönlü olarak yaşanmış olan pratik, teorik, politik mücadele içinde, mücadelenin orta yerinde doğmuştur.


THKO'yu Yaratan Toplumsal ve Politik Ko
şullar
Özelde '70'e doğru tırmanan gelişmeler olmakla birlikte, silahlı mücadeleyi esas alan örgütlenmeyi yaratan nedenler, Türkiye ve Kürdistan tarihinin derinliklerinde yatmaktadır.
THKO'dan önce var olan TKP, TİP, KIVILCIMLI Hareketi, MDD vb. hareketlerin tarihi çok eskilere dayanmakla birlikte, bu sol hareketler, Türkiye'deki sınıflar mücadelesinin koşullarına ayak uyduramamışlardır. Orta yerde koskoca bir boşluk bulunmuştur. İşte THKO bu boşluğu doldurmak için kurulmuştur.
Türkiye işçi sınıfı hareketinin geçmişinde yer alan ve diğerleri içinde en eskisi olan TKP; TC'den önce (1920) kurulmakla birlikte, gerek ilk önderlerinin zamansız öldürülmeleri, gerekse ve en önemlisi de kemalizme karşı açık tavır almamaları, kemalizmden ayrışmamaları sonucu bu parti süreç içerisinde hiçbir varlık gösterememiş; kadrolarının bir bölümü mücadeleyi bırakıp burjuvaziye sığınırken, geri kalan bölümleri, gerici burjuva diktatörlüğü koşullarının ağır terörü altında çalışmak zorunda kalmış terör ve yasaklamalar ortamının etkisi nedeniyle herhangi bir varlık gösterememişlerdir. TKP kadrolarının bir kısmı daha sonra kemalist iktidarın "kadro"ları haline geldiler, kalanları ise, kendi kabuğuna çekilerek sınıf mücadelesinin tamamen dışına düştüler. Bu süreç içerisinde üç kola ayrılan bugünkü sosyalist hareketi oluşturanlar, kendi yollarından giderek birbirlerinden tamamen ayrı durdular. Bunlar TKP, Dr. Hikmet Kıvılcımlı ve çevresiyle Şefik Hüsnü'nün başını çektiği hareketlerdir. Bu hareketlerin her biri on yıllar boyunca işçi sınıfı içinde ve emekçi halk kitleleri içinde sözü edilir bir örgütlenme yürütemediler. Bu durum yalnızca nesnel koşullarla, yani kapitalizmin yeterince gelişmemesi, işçi sınıfının tamamen olgunlaşmaması ve sınıflar mücadelesinin tam gelişmemesiyle açıklanamaz. Bu durum aynı zamanda söz konusu politik hareketlerin teorik olarak bilimsel görüşlerden de yoksun olmasıyla açıklanabilir.
1923'te sonuçlanmış olan kurtuluş savaşı ve onun yaratmış olduğu iktidar tipi karşısında, burjuva bir yaklaşım ve görüş içerisinde olan eski sosyalist hareket, on yıllar boyu bu niteliğinin ağırlığı altında kaldı. Bu hareketler, bir taraftan Ekim Devrimi ile yükselen dünya çapındaki sosyalizmin etkisi altında kalarak sosyalist olduğunu ilan ederken, diğer taraftan burjuva önderlikli kemalist hareketin etkisinden kurtulamamışlardır. Burjuva hareketin etkileri, bu hareketlerin üzerinde silinmez izler bırakmıştır. Burjuva (milli) özellikler, sosyalist hareketin de özelliği olmuş, burjuva milli yaklaşımları, enternasyonalist-sosyalist görüşler ile uzlaştırmaya çalışmışlardır.
Dolayısıyla burjuva hareket ile enternasyonalist, devrimci komünist hareket arasında gidip gelmişlerdir. Dönemin sosyalist hareketleri, gerici burjuva diktatörlüğü tarafından sürekli yasaklanmış ve baskı altında tutulmuş olmakla birlikte, esasında, iktidarın burjuva yapısı ile bağlarını sürdürdükleri için, hiçbir zaman, kurulu sosyal düzen veya burjuva iktidar için gerçek bir tehlike oluşturmamışlardır. 1951'den sonra yediği darbelerle tamamen dağılan ve mülteci grubuna dönüşen eski komünistlerin '74'e kadar varlıkları ile yoklukları arasında bir fark kalmamıştır. H. Kıvılcımlı 1954'te yasal olarak Vatan Partisi'ni kurmuş, ancak bu partinin ömrü uzun olmamıştır. Parti kapatılmış, H. Kıvılcımlı uzun süre siyaset yasağına tabi tutulmuştur. Sözünü ettiğimiz üç koldan, yalnızca Ş. Hüsnü Değmer'in devamcısı olarak ortaya çıkan Mihri Belli, '68'de gençliği etkileyecek düzeyde atılım yapabilmiş ve "Milli Demokratik Devrim" tezini temel alan MDD hareketiyle TİP dışındaki bütün sosyalist hareketi kendi içerisinde toplayabilmiştir.
Bu hareketlerden farklı tarzda kurulan yalnızca TİP'tir. TİP 1960'lı yılların başlarında, o güne kadar işçilerin, aydınların, köylülerin, küçük burjuvaların burjuva düzene karşı sürdürdükleri kendiliğinden gelme hareketlerinin, politik, örgütsel ifadesi olarak kurulmuştur. TİP'i kuranlar, daha sonra DİSK'i kuracak olan TÜRK-İŞ içindeki muhalif sendikacılar ile üniversitelerdeki düzen içerisinde yer alan profesörler ve aydınlardır.
TİP, emekçi kitlelerin kendiliğinden gelme hareketini politik planda temsil ederken, hedefleri, ekonomizm-parlamentarizm çerçevesinde kalmıştır. Bu çerçeveyi en zorlandığı dönemde bile terk etmemiştir. Tersine TİP, burjuva yasallık çerçevesini devrimci tarzda aşmaya çalışan devrimci gelişmeleri baskı altına almış, kendi yapısını da her türlü devrimci-radikal girişimlerden arındırarak korunmasını bilmiştir. İlk dönemlerde etkin bir politik faaliyet gösteren bu parti, bu etkinliğinin bir sonucu olarak 1965'te çok sayıda milletvekilini parlamentoya sokabilmiştir. Bu yeni gelişme TİP'i, burjuva sistemle daha fazla bütünleşmeye götürmüştür. Oportünizm, TİP'in yapısında tamamen granitleşmiştir. Öyle ki, proletaryanın parlamento dışı ve düzen karşıtı eylemini düzen içine çekmek için, bu devrimci sınıfın tüm dikkatini parlamentarizme yöneltmiştir. O dönem öne çıkartılan; "sosyalizm bayrağını parlamentonun burçlarına dikeceğiz" söylemi, TİP'in niteliğini tartışmasız bir biçimde ortaya koyuyordu. TİP, sosyalizm bayrağını burjuva parlamentosunun burçlarına dikemedi, ama burjuva parlamentosu, önce seçim sistemini değiştirerek onu zayıflattı ve güçsüz düşürdü; 12 Mart askeri faşist diktatörlüğü sırasında da kapatarak, bu partinin ocağına "incir ağacı" dikti. TİP, burjuva uzlaşmacı görüşün mantıki sonucu olarak 12 Mart askeri faşist diktatörlüğüne karşı savaşmamış, tersine teslim olmuştur. Böylece TİP deneyimi, işçi sınıfının nasıl kurtulamayacağının ve sosyalizmin nasıl kurulamayacağının acı, fakat öğretici bir deneyi oldu.
TİP'in yasal, parlamentarist, oportünist, barışçıl, ılımlı mücadele çizgisine karşı MDD öne geçti. MDD, sosyalizm ve kemalizmin bir karışımı olmasına karşın TİP'in iflas etmiş olan çizgisine karşı eleştirel yaklaştığı için, bu dönemde devrimci gençlik hareketi ve aydınlar üzerinde etkin olabilmiştir. Ne var ki, MDD de pratikte TİP gibi sosyal-pasifist bir hareketti. Dolayısıyla yükselmekte olan halk hareketi ve gençlik hareketinin gereksinmelerine ve mücadelesine yanıt vermekten uzaktı. MDD, daha sonra bu hareketi aşacak olan devrimci hareketler üzerinde ideolojik olarak iz bırakmakla birlikte, pratikte bütün etkisini yitirdi.
1960'lı yıllarda işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin mücadelesinin seyri neydi? 1960'da yapılmış olan 27 Mayıs askeri darbesi, burjuva egemenliğe karşı yönelmiş olan halk hareketlerinin mücadelesini ortadan kaldırmamış, tersine işçi hareketi ve halk hareketinin birikerek, daha sonra eylemlerle patlamalar göstermesine yol açmıştır. Çünkü çok kısa bir süre içerisinde ortaya çıkmıştır ki, askeri darbe, emperyalizmin ve tekelleşme sürecine girmiş olan işbirlikçi burjuvazinin çıkarlarını, düzenini ve iktidarını güvence altına almış ve onlara uzun bir süre rahat nefes alma olanağı tanımıştır. '60 darbesi, işçiler, ilerici aydınlar ve gençliğin, kendi politik hareketlerini yaratmaları yönünde sonuçlar çıkarmalarına neden olmuştur.
'60'lı yıllarda kapitalizmin tekelcilik sürecine girmesi sonucu emek-sermaye çelişkisinin belirginleşmesi, bu zeminler üzerinde sınıflar kapışmasının öne çıkmasını getirmiştir. Bu yıllar, işçi sınıfı eylemlerinde yoğunlaşma ve patlama getiren yıllar oldu. 1963 yılında KAVEL direnişi, RABAK işçi direnişi ve birbirini izleyen işçi direnişleri, hem mevcut sendikal yapıyı zorlamış, hem de işçi sınıfının bir sınıf olarak öne çıkmasını sağlamıştır. 1967'de kurulan DİSK, işçilerin bu mücadelesinin sonucudur. Daha sonra gerçekleşecek olan 15-16 Haziran büyük işçi eylemlerinin temeli bu yıllarda atılmıştır. Böylece işçi sınıfı, daha önceki burjuva önderlik dışında kendi gelişme kanunlarını yaratma yönünde ilk adımlarını atmıştır.
Aynı dönemde, işçi sınıfı eylemleriyle hem karşılıklı etkileşim içinde hem de kendi zeminleri üzerinde yükselen topraksız köylülüğün ve yoksul köylülüğün hareketleri de kendini göstermiştir. Yoksul köylülerin toprak işgalleri '60'lı yılların ikinci yarısından sonra en etkin eylemler içerisinde yer almıştır. Bu dönemde bilinen köylü eylemlerinden bir kısmı Ege'de (Söke'deki toprak işgali) görülürken, bir kısmı Güney'de (Elbistan'daki toprak işgali) görülmeye başlamış; Kürdistan'da ise köylü eylemleri kendisini TİP'in "Doğu Mitingleri" içerisinde ifade etmiştir. Bu dönem işçi eylemlerinin, yoksul köylü eylemlerinin ve öğrenci gençlik eylemlerinin birbirini karşılıklı olarak etkiledikleri dönemdir.
Dönemin en dinamik, yaygın, yoğun ve sürekli eylemliliklerini gerçekleştirme yürekliliğini ve cüretini gösteren devrimci öğrenci gençlik içerisinde politik planda meydana gelen ayrışma, gençlik içerisinde de yansımasını bulmuş, gençlik hareketi iki temel görüş etrafında toplanmıştır. Bunlardan biri TİP'in paralelindeki, teslimiyetçi, uzlaşmacı gençlik hareketi; diğeri ise Devrimci Gençlik (Dev-Genç) hareketidir. Mücadelenin sertleşmesi ile birlikte TİP gençliği bütün etkinliğini yitirmiş, gençliğin politik yeteneği tamamen Dev-Genç ve DÖB etkinliği olarak öne geçmiştir. Devrimci gençlik hareketi, toplumsal plandaki çatışmanın mantıki sonucu olarak kendini aşmış, daha sonraki devrimci politik örgütlerin oluşmasına yataklık etmiştir. Devrimci gençlik hareketinin kendisi ne kadar işçi sınıfı ve yoksul köylülüğün mücadelesini etkilemiş ise, kendisi de bir o kadar emekçi kitle hareketinden etkilenmiştir. Esasında bu dönemde tamamen karşılıklı bir etkileşim sözkonusudur.
Dönemin bir diğer özeliği de özellikle '70'lere doğru, yani tekelciliğin bütün toplumsal yaşamda egemenlik kurduğu '70'lere doğru bu gelişmenin sonucu olarak, ekonomik yaşamı ve dünyası yıkılan küçük mülk sahiplerinin ani çıkışlarla mücadele içine girmeleridir. Küçük burjuvazi bir taraftan gerici burjuva partilerin aktif militanlığına soyunurken, önemli bir kesimi ise işçi sınıfı ve yoksul köylülüğün etkisinde kalıp sola yönelmiştir. Böylece sınıflar savaşına, küçük burjuvazi de kendi yönünden ağırlık koymuştur. Küçük burjuvazi, bu savaşa kendi doğasına uygun özellikler de katmıştır. Bu özellikler, kapitalizmin bütün ekonomi-politik tarihi bakımından on yıllar boyu kanıtlanmış olan istikrarsızlık ve kapitalizmin iki temel sınıfı olan burjuvazi ve proletarya arasında gidip gelmedir. Bu tarihi özellikler, Türkiye'deki sınıflar savaşında da kendini göstermiştir. Bu nedenle, '68'in mücadele özelliklerinden birisi de bu küçük burjuva özelliklerdir.
İşbirlikçi tekelci burjuvazi ve onun devletiyle; işçi sınıfı, yoksul köylülük, devrimci gençlik ve küçük burjuvazi arasında gerçekleşen sert mücadele, kapitalizmin olgunluğunun, emek-sermaye çelişkisinin keskinliğinin ve sınıflar savaşının gelişmekte olduğunun pratik göstergeleridir.
Ekonomik ve toplumsal yaşam üzerinde meydana gelen toplumsal çatışmalar, her geçen dönem, daha kitlesel özellik kazanmaya başladı. Gerek öğrenci gençliğin anti-emperyalist eylemleri, gerek işçi grevleri, gerek köylülerin toprak işgalleri ve mitingleri, gerekse öğretmenler başta olmak üzere kamu emekçilerinin kitlesel sokak çatışmaları (Kanlı Pazar gibi), toplumsal çatışmaların kitlesel boyutlarını gösteriyor. Sınıflar mücadelesi hem kitlesel bakımdan gelişiyor hem de daha şiddetli bir karakter kazanıyordu. Devrimci öğrencilerin öldürülmesi, öğretmen mitinglerine gerici saldırıların düzenlenmesi, üniversitelerdeki çatışmalar, mücadelenin şiddete dayalı olarak boyutlanan içeriğini gösteriyordu. Sınıflar mücadelesi, 15-16 Haziran büyük işçi eylemiyle doruğuna ulaştı. Büyük işçi eylemi, o güne kadarki kitle eylemlerinin en görkemlisi ve şiddetlisiydi. Kendiliğinden gelme bir eylem olan bu büyük işçi eylemi, o güne kadarki mücadelenin hem kitlesellik hem de şiddet bakımından birlikte ve daha üst düzeyde bir ifadesi oldu. Bu eylemin sınıflar mücadelesinde çok yönlü etkileri oldu. Bunlar içerisinde en öne çıkmış olanı, Türkiye işçi sınıfının devrimdeki tartışmasız rolünün açığa çıkmasıdır. Eylem, kendinden önceki bütün işçi ve diğer emekçi kitlelerin eylemlerinin sonucu olarak ortaya çıkarken, aynı zamanda daha sonra gelişecek olan yeni işçi eylemleri ve şiddete dayalı sınıf savaşımlarının da başlangıcını oluşturdu. Bu eylem, her yönüyle sınıflar mücadelesinde yeni bir dönemi temsil eder.
Ne var ki bu eylemin zayıf yönleri de vardı. Bunlardan birincisi, eylemin uzlaşmacı liderler tarafından yönetilmesiydi. Eylemler ne kadar uzlaşmacı liderlerini aşmış, ne kadar onlarla çatışmışsa da daha ileri gidememiştir. Bunun başlıca nedeni, devrimci proletaryanın bağımsız sınıf partisinin olmamasıydı. Eylemin önderleri fabrikalardan sürülüp kara listelere alınarak yıllarca soruşturmalara ve koğuşturmalara uğratıldı. Öncülerin büyük bir kesimi bu nedenle açlığa ve zor günlere mahkum edilirken, yine de büyük işçi eylemi, işçi sınıfına kendi gücüne güven anlayışını kazandırmıştır.
THKO'yu oluşturan sürecin iç dinamikleri ve olguları bunlar oldu. On yıllar boyu özlemlerine kavuşmak için mücadele eden halklar, yine de bu özlemlerine ulaşamadılar. O güne kadar izlenmiş olan mücadele yöntemleri, kitlelerin özlemlerini gerçekleştirecek özellikte olmadılar. Milyonlarca yoksul insanın özlemleri ve istemleri devletle çatışma halindeydi. Tekelci sermayenin tüm toplum üzerinde egemenlik kurma sürecini geliştirmesi ve yine tekelci sermayenin kendi doğasında varolan özgürlük karşıtlığı; emekçilerin demokrasi ve özgürlük eğilimi ile tam bir çatışma halinde, olayların şiddetli biçimler almasına yol açıyordu. Zaten barışçıl mücadele yöntemlerini esas almış olan o günkü hareketlerin aşılması, kitlelerin hedeflerini, ancak zor yöntemlerini devreye sokarak gerçekleştirebileceklerinin ilk kanıtlarını oluşturdu. Emekçi kitlelerin on yıllar boyu yaşamlarını düzeltmek ve daha ileri bir yaşam biçimi elde etmek için başvurdukları mücadele yöntemleri, barışçı mücadele yöntemleriydi ve o güne kadar hiçbir sonuç vermemişti. Ancak bu sonucun özellikle kitleler tarafından bilince çıkarılması zorunluydu. Emekçi kitlelerde yavaş yavaş toplumsal kurtuluş bilinci ve şiddete başvurma bilinci gelişmeye başlamıştı. THKO, bu anlamda, halklarımızın toplumsal kurtuluş ve bu yolda devrimci şiddete başvurmasının ilk çiçeği olarak boyvermiştir.
THKO, bir kurtuluş örgütü olarak oluşmakla birlikte, kesinlikle bir ulusal kurtuluş örgütü değildir. THKO, benimsemiş olduğu politik-toplumsal hedefler itibarıyla, halklarımızın toplumsal kurtuluşunu hedefleyen bir örgüttür. THKO, bağrında gelişmiş olduğu dönemin küçük burjuva anlayışlarının ve bunun ifadesi olan MDD'nin izlerini taşımakla birlikte, toplumsal kurtuluş örgütü olarak, aynı zamanda bu dönemin aşılmasını da somutlar. TİP'in uzlaşmacı, MDD'nin sosyal-pasifist çizgisi yalnızca pratik olarak değil, düşünce biçimi bakımından da aşılmıştır. Yani THKO, düşünce ve pratikte eski döneme son verilmesinin, yeni bir dönemin, yeni bir çığırın başlatılmasının ifadesidir. Başka bir deyimle THKO, basitten karmaşığa doğru gelişmeye başlayan kitlelerin şiddete yönelen mücadelesinin politik-örgütsel anlatımıdır.
THKO, ideolojik olarak içinde doğup gelişmiş olduğu sosyalist hareketlerle ciddi bir ayrılışı, kopuşu ifade ederken ve bunu marksist-leninist dünya görüşünü benimseyerek ortaya koyarken, bütün politik çözümlemelerinin bilimsel olduğu da ileri sürülemez. THKO, kendi döneminin sınıflar mücadelesinin, bu mücadelenin ideolojik çatışmasının bilincine varmadır. Kendi çevresinde varolan zayıflıkları taşımıştır. Bu zayıflıklar, dönemin teorisinin zayıflıklarıdır. Dönemin teorisinde zayıflıklar, kapitalizmin tüm yönleriyle geç gelişmesinden ve bu temelde kapitalizmin iç çelişkilerinin, sınıflar savaşımının bilincine varmanın zamana yayılmasından ileri gelir. THKO, yine de teori ve politikada dönemin doruk noktasını temsil ediyordu. THKO'nun esas yönü (güçlü yönü) emperyalizme ve işbirlikçi burjuvaziye karşı savaşa girişmesiydi. Bu savaşı başlatanların bilinçlerinin gelişmesi, geçmişin her türlü burjuva, küçük burjuva düşünce biçimlerinden tamamen ayrışmalarını getirdi. Pratikte geçmişten kopuş anlamına gelen bu politik hareket, bilinçte de geçmişten kopuş anlamına gelmektedir.
THKO, Türkiye ve Kürdistan'da emperyalizmin ve işbirlikçi burjuvazinin en zayıf alanı olarak görmüş olduğu kırsal alanda mücadeleyi başlatmayı ve bu anlamda, köylülüğü mücadelede temel güç olarak almayı öngörmüştür. Savaş stratejisi "halk savaşı" stratejisidir. "Halk Savaşı Stratejisi" Vietnam'dan güçlü bir esinlenmeyi taşımakla birlikte, daha çok Küba örneğine yakındır. Çünkü emperyalizmin, Vietnam'da olduğu gibi fiili işgali olmadığı için, emperyalizmin fiili işgaline karşı gelişen halk savaşlarından çok, Küba'da olduğu gibi, emperyalizmin işbirlikçi burjuvazi aracılığıyla egemenlik kurmuş olduğu halk savaşı stratejisine daha yakındır. Ancak aynısı değildir. Türkiye ve Kürdistan'ın kendi özelliklerini de içermektedir.
THKO'nun kısa süre içerisinde etkin politik bir güç durumuna ulaşması, emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin hemen harekete geçmesini getirdi. Çünkü THKO doğru yoldaydı. Deniz Gezmiş önderliğindeki THKO, eğer gerekli zamanı bulabilmiş olsaydı, halkların kurtuluş mücadelesi daha ileri düzeye çıkmış olacaktı. ABD emperyalizmi, Asya (Güney) kıtası ve Latin Amerika'daki devrim deneylerinden de kesin sonuç çıkarmıştır. Ki aynı koşullara sahip olmamış olsa da Türkiye'de bir devrimci örgüt, savaşan bir örgüt, bu kıtalardaki devrimlerde olduğu gibi aynı sonucu yaratabilir; bunun için daha işin başındayken bu devrimci örgüt ortadan kaldırılmalıydı. Böylesine savaşçı ve devrimci bir örgüt yok edilmeden, halk hareketi yok edilemezdi. Bunun için emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye, Türkiye'de 12 Mart askeri faşist diktatörlüğünü tezgahladı.
12 Mart askeri faşist diktatörlüğünün tezgahlanmasının birçok nedeni ve hedefi vardı. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, artık silahlı düzeye ulaşmış olan örgütlü halk hareketinin daha önceki burjuva yöntemlerle bastırılamayacağının ortaya çıkması, giderek kitlesel ve devrimci şiddete yönelen halk hareketinin ancak bir askeri faşist darbeyle ezilebileceğinin emperyalizm ve işbirlikçileri tarafından anlaşılmasıdır. İkinci neden, ABD emperyalizminin ve Avrupa emperyalizminin öncelikle Türkiye ve Kürdistan'daki çıkarlarının güvence altına alınmasıdır. En az bunun kadar önemli olan, ABD emperyalizminin Orta-Doğu'daki çıkarlarını güvence altında tutacak bir bölge jandarması olarak, Türkiye'deki egemenliğinin tam bir güvence altına alınmasıdır. Ve üçüncü neden, tüm bunların yerine getirilmesi için ekonomik alanda ve toplumsal alanda tam bir tekel kuran işbirlikçi tekelci sermayenin devleti tamamen kendi denetimi altına alması, devlete faşist bir biçim vermesidir. 12 Mart askeri faşist diktatörlüğüne yol açan üç ana neden bunlardır.
12 Mart faşist cuntası, duruma egemen olmak için tam bir terör harekatı başlattı. "Balyoz Harekatı" denen bu harekatla, başta örgütlü devrimci güçler olmak üzere, işçi sınıfı ve tüm emekçi kitleler tam bir baskı altına alındılar. O güne kadar emekçi kitlelerin elde etmiş olduğu bütün politik kazanımlar kaba biçimde çiğnendi. Sıkıyönetim, sokağa çıkma yasağı, devrimci avı, sistematik işkence, katliam ve darağaçları faşizmin esas yöntemi oldu. Tekelci sermaye, kendi egemenliğini böylesine terör ve kanla sağlayabildi.
Daha önce halk hareketini ve THKO'yu durduramayan karşı-devrim, bütün ordu gücünü ve polis gücünü seferber ederek devrimci gelişmeyi kesintiye uğratmaya çalıştı. Bu konuda örgütlü devrimci hareketin çok kısa süre içinde oluşması ve yeter derecede sağlam örgütsel yapıya kavuşamamasının bir sonucu olarak, örgütlü devrimci hareketin en ileri gücü THKO, etkisini uzun yıllar gösterecek büyük bir darbe yedi. THKO'nun, Türkiye ve Kürdistan halklarının devrimci önderleri bu savaşta toprağa düştüler. Onlar, düştükleri toprağı sarstılar. Mücadeleleriyle olduğu kadar, ölümleriyle, ölüme gidişleriyle de bu topraklarda daha güçlü, daha etkin ve görkemli mücadelelerin yaratıcısı oldular.
Özetlersek; THKO, devrimci bir hareket olarak, örgütlü güç olarak isyankar, uzlaşmaz ve devrimciydi. Daha sonra THKO'nun yapısı üzerinde yükselen THKO/MB, THKO'nun bu temel niteliklerini kendi bünyesine taşıdı. Bu özellikler şöyle ifade edilebilir.
1-İllegalitenin temel alınması,
2- Uzlaşmazlığın temel alınması,
3- Devrimci şiddetin temel alınması.
Bu özellikler, halklarımızı başarıya götürmede, THKO'nun devrim tarihimize kattıkları değerlerdir. THKO'nun kurucuları; Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan ve diğerleri, gerçekten bir avuç denebilecek o devrimci insanlar, emperyalizmin Türkiye'deki egemenliğine son vermek, Türkiye ve Kürdistan halklarını kurtuluşa götürmek, insanın insan üzerindeki baskısını kaldırmak için yola çıkmış, marksist-leninist dünya görüşünü benimsemiş, halkların kurtuluşunun sosyalizmde olduğuna inanan, bu dönemdeki bütün reformist, oportünist ve küçük burjuva akımlara karşı mücadele etmiş bu insanlar, kısa sürede kişisel yaşamlarını ve örgütlü yaşamlarını feda ederek, tıpkı Paris Komüncüleri gibi, "gökyüzündeki cenneti fethe" çıktılar. Bir avuç insan, yine çok az sayıda insanda görülebilecek olan, soylu, yürekli bir anlayışla, bu zulüm ve esaret dünyasını değiştirmek, insanın insana kulluğunun sona ereceği bir dünya kurmak için, yaşamlarını ortaya koydular. Yoldaşlarımız o dönem, tarih kendilerine uzun bir zaman tanımadığı için hedeflerine ulaşamadılar. Ancak, bu hedefe ulaşmak için mücadeleye atılan halklara, başarıya ulaşmanın örneğini verdiler. Bu örnek, daha sonra yüzbinlerce emekçinin izleyeceği bir örneğe dönüştü. Bu anlamda, hedefe hemen ulaşamadık, ama hedefimizin çok uzağında da değiliz.
12 Mart askeri faşist darbesinin gerçekleştiği dönemde THKO dışındaki diğer sol hareket, tam anlamıyla bir şaşkınlık ve panik içine düştü. Sendelemeyen, paniğe düşmeyen tek güç THKO idi. THKO darbeyi doğru bir biçimde çözümleyerek bunun faşist karakterini tespit etti ve kitlelere teşhir etti. Diğer devrimci örgütler, THKO kadar hemen ve kesin bir tutum alamadılar. Darbenin sınıfsal özü, politik karakteri konusunda kısa bir süre tereddüt geçirdiler, ancak daha sonra THKO'nun sağlam ve doğru tutumundan etkilenen diğer devrimci örgütler de faşizme karşı doğru bir tutum içine girdiler. Oportünizmin hali ise içler acısıydı. Oportünist liderler faşizme teslim olurken, yıllarca peşlerinden sürükledikleri taraftarlarını yüzüstü bıraktılar. Kelimenin gerçek anlamıyla faşizme boyun eğdiler, önünde diz çöktüler. Kimisi teslimiyetini; "eğer boyun eğersek, faşizm daha çok azgınlaşmaz" diye süslemeye çalışırken, yani faşizm karşısında bu kadar alçalmalarını bile gerekçelendirmeye çalışırken; kimileri ise, ordunun kuva-i milliye geleneğine uyarak duruma müdahale ettiğini söyleyip, yine aynı biçimde faşizm karşısındaki teslimiyetini haklı göstermeye çalıştı. 12 Mart askeri faşist diktatörlüğü karşısında ve bu diktatörlük altında izlenmesi gereken pratik açısından, oportünizm ve eski geleneksel sosyalist hareket tam anlamıyla çöktü. Devrimci hareket ise savaşıyla, yürekli devrimci çıkışlarıyla, yeni bir mücadelenin, halkları kurtuluşa götürecek olan bir mücadelenin temelini attılar.
12 Mart faşizmi altında işçi sınıfı, en zor dönemini yaşadı. İşçilerin devrimci-öncü kesimi sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanırken, bir kesimi ise işten atılmaya mahkum edildi. Bu dönemde tekelci sermayenin sömürüsü ve sermaye birikimi en üst düzeye çıkarken, işçi sınıfının ekonomik yaşam düzeyi daha da kötüleşti.
12 Mart askeri faşist diktatörlüğü, devlet eliyle yukarıdan aşağıya tezgahlandığı için, geniş bir kitle desteği bulamadı. Ekonomik bunalım, faşist devlet terörü ve başka tarihsel nedenlerle kitle desteğinden yoksun kalan faşizm, tecrit oldu.
Emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermayenin 12 Mart askeri faşist diktatörlükle esas seçtiği hedef, devrimci örgütleri yok etmekti. THKO, THKP-C ve TKP/ML faşizmin boy hedefi oldular. Sermaye devrimci örgütlere karşı yalnızca ideolojik bir saldırıya geçmekle kalmamış, fiziki olarak da ezmeyi planlamıştır. Zincirlerinden boşanan anti-komünizm bütün şiddetiyle uygulandı. THKO önderlerinin yanında THKP-C ve TKP/ML önderleri aynı dönemde katledildi. Faşizm devrimci önderleri fiziki olarak ortadan kaldırmakla devrim mücadelesine büyük bir darbe vurdu. Devrimci mücadele, yenen ağır darbelere karşın yoluna devam etti. Devrimci mücadele kısa bir aradan sonra daha güçlü biçimde ayağa kalktı.
Bu devrimci örgütler yeni bir çığır açtılar. Otuz yıldır süren mücadele 1971 silahlı çıkışının açtığı yoldan ilerledi. Silahlı mücadele, illegalite ve devrimci mücadele anlayışında atılması gereken temeller sağlam atıldı. Emperyalizm ve burjuvazi bu temeller üstünden yükselen devrimci mücadeleyi bir daha söküp atamadı. Bizim gibi emperyalizme bağımlı, işbirlikçi tekelciliğin egemen olduğu, sınıf çelişkilerinin, ezilen ulus ve ulusal topluluklarla egemen ulus arasındaki çelişkilerin sürekli büyüdüğü, halklarla emperyalizm arasındaki çelişkilerin keskinleştiği ve bütün bu çelişkilerin emek-sermaye çelişkisi temelinde iç içe geçtiği, üst üste bindiği bir toplumda ezilen ve sömürülen emekçi kitlelerin önderlerinin fiziki olarak ortadan kaldırılması, isyanları, ayaklanmaları, iç savaşları, devrimci eylemi önlemedi ve önleyemez. Emperyalizmin her saldırısı ve baskısı kitlelerde daha büyük bir öfke, bilinç ve örgütlenme eğilimi yaratıyor. '71 devrimci önderlerinin imha edilmelerinden sonra kitleler devrimci önderlerine sahip çıktıkları gibi, onların çizdiği kurtuluş ve sosyalizm yolundan ilerlediler ve bugüne geldiler.
Kitlelerin direniş göstererek faşizme karşı tavır alması, faşist cuntaya karşı uluslararası tepkinin artması ve kitle desteğinden yoksun kalan faşizm, devlet biçimi olarak, esas devlet iktidarını elinde tutup geri adım atmak zorunda kaldı.
Faşist cunta 1973'te biçimsel parlamenter kurumlardan geri çekildi, bu alanlar, faşist devlete dayanarak ayakta durabilen parti ve hükümetlere bırakıldı.
1971-'72 yıllarında önderleri öldürülen THKO, ağır bir darbe aldı. Örgütün kalan kadrolarının büyük kısmı yakalandı. Çok kısa süre içinde arka arkaya gelen şiddetli saldırılar ve ağır faşist terör altında örgütsel yapısı bozulan THKO'nun yakalanmayan kadroları da Filistin'e geçtiler. Bunun dışında, Türkiye ve Kürdistan'da örgütlü çalışma sürdüren örgüt kadrolarından söz edilemez. THKO, 1973-'75 yıllarında daha çok Filistin'de varlık gösterdi.
Yakalanan kadroların önde gelenleri, Cihanların Kızıldere'de, Sinanların Nurhaklar'da, Denizlerin idam sehpalarında katledilmesinden sonra, yenilen bu ağır darbelerin etkisiyle, yürünen devrimci mücadele yolunu gözden geçirmeye başladılar. Bu kadrolar '74 genel affıyla çıktıktan sonra, kısa bir süre içinde, THKO'nun bütün devrimci değerlerini gözden geçirdiler. THKO'nu devam ettirmek, örgütün ileri değerlerini geleceğe taşımak eğiliminde olanlar, esas olarak daha alt görevler üstlenmiş olanlardı. Bu anlayış farkı, THKO davalarında da kendisini gösterir. THKO'da üst görevler almış olanların bulunduğu davalarda yargılananlar, daha çok küçük burjuva devrimciliği yönünde sapma gösterirken, buna karşılık, daha alt görevler alan yoksul ve emekçi insanların yargılandığı davalardaki militanlar ise devrimci mücadelenin devam ettirilmesinden yanaydılar. '74 genel affından sonra THKO'da yaşanan ayrışma, bir sınıfsal ayrışma niteliğindeydi. THKO'nun küçük burjuva kökenli olup da, küçük burjuva devrimciliği niteliklerini son dönemde belirginleştiren kadrolar, daha sonra Halkın Kurtuluşu adlı bir dergi çıkaracak olanların saflarında toplanırken; yoksul köylü, emekçi kökenli olanlar ve devrimci konumda kalanlar ise, THKO/MB'ni oluşturdular. Bu ayrışma bütün yönleriyle ancak 1975 yılında gerçekleşti.
 

Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği


Bundan on yıl kadar önce devrimci örgütler büyük ya da küçük olmak, tanınmak ya da tanınmamak gibi kıstaslarla ölçülürlerdi. Ama, insanlara gerçek dostlarını felaket anında tanımayı öğreten 12 Eylül yılları bu ölçütleri değiştirdi. Yaşanan bunalım, büyüklüğü hak etmemiş "büyük"lerin başını yedi, çürüyeni geriye fırlattı, dirileni ve çelikleşeni ileriye sıçrattı. Herşeyi düzene koyma alışkanlığındaki tarih bunu yaparken, farkedilmemiş veya ikinci planda kalmış olanı da öne çıkardı. İşte, 80'den önce fazla tanınmayan "küçük ama çelikten Bolşevik müfreze" TİKB de bunlardan biriydi.
Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği, Şubat 1979'da, Marksizm-Leninizmi eylem kılavuzu edinmiş ve Bolşevik parti modeline göre örgütlenmiş parti öncesi bir öncü müfreze olarak kuruldu. Bu, aynı zamanda küçük burjuva devrimciliğinden evrilen bir grubun devrimci demokrasiden tamamen koparak proleter sosyalizminin mevzilerine geçmesinin de sıçrama anıydı.
Sonradan TİKB'yi kuracak önder kadroların devrimci mücadele yaşamları 1968'lerde Dev-Genç çatısı altında örgütlenmiş küçük bir devrimci grup içinde başlar. Grubun o zamanki sİyasal haritadaki yeri uluslararası planda AEP-ÇKP blokunun, ülke planındaysa MDD kampının safları olarak tanımlanabilir. MDD geleneğinden, militanlığından başka, vurguyu Türkiye'de kapitalizmin egemenliği ve proletaryanın tarihsel misyonu üzerine yapmakla ayrılıyordu. 12 Mart darbesiyle birlikte yeraltına çekildikten sonra Denizli soygununu gerçekleştirdiyse de, çok geçmeden çökertildi. Düzene ve geleneksel oportünizme karşı "68 Kuşağı"nın ihtilalci başkaldırısının bir ifadesi olmasına rağmen, diğerleri gibi o da, belirsiz çizgisi ve ütopik projeleri, sekter yapısı ve sol eytem tarzı ile küçük burjuva sosyalizmini henüz aşacak durumda değildir.
12 Mart'ın ardından tekrar örgütlenen grup, yeni döneme, bazılarının bugün yeni farkettikleri ulusal kurtuluşçuluk ve halkçılık perspektifinden sıyrılmaya çalışıp, proleter sosyalizmine yönelik adımlar atarak girdi. Bu amaçla önüne partileşme ve işçi hareketiyle birleşme hedeflerini koyarak, sosyalizmin propagandasını ve kitle ajitasyonu yapmak üzere, seçme öğrencilerden devşirdiği kadrolarının çoğunu işçiler arasına yolladı. Ama, bellibaşlı büyük kentlerdeki işçi ve öğrenci çevrelerinde güçlendiği bir sırada, 1975 sonuna doğru küçük burjuva geçmişinin özeleştirisini yapması üzerine THKO ile birleşti.
Olumlu yanlar da taşıyan bu birleşmenin temel eksiği, ayrılık noktalarındaki ve bunları giderme yöntemlerindeki belirsizliklerdi. Bu belirsizlikler, aradan iki yıl bile geçmeden "Üç Dünya Teorisi" odağında başlayan tartışmalar ve öbür görüş ayrılıklarıyla kendisini ortaya koyacaktır. AEP eğilimli muhalif kanat, baştan beri savunmadığı bu karşı devrimci "teori"nin terki yanında, THKO'nun yarı legal, dernek benzeri Menşevik örgütlenmesinin popülist/kuyrukçu/kendiliğindenci çalışma tarzının düzeltilmesini de istemekteydi. Ama, görüş ayrılıklarının asıl arka planında, Merkezin "Türkiye yarı feodaldir", "devrimin özü toprak devrimidir", "milli kapitalizmin geliştirilmesi", "uzun süreli halk savaşı" gibi tezlerine karşılık, Muhalefetin "geri kapitalist ülke", "proletaryanın sosyalist görevleri", "devrimin kesintisizliği", "silahlı halk ayaklanması" vb. hakkındaki farklı anlayışları yatıyordu. Zamanla haklı çıkacak olan Muhalefet, THKO (sonradan TDKP) yönetimi sağ oportünist çizgide ısrar edince, geniş bir taraftar kitlesiyle birlikte Mayıs 1977'de ayrılmak zorunda kaldı.
Muhalefet ayrılırken bazı yöntem hataları da yaptı. Örgütlenmeyi ve sınıf mücadelesini yadsıyıp, "Marksist okuma grupları" kurmakla yetinmeyi savunan anti-Stalinist, tasfiyeci öğrenci çevreleri bundan yararlanarak saflara sızdılar. Bir kısım eski grup önderlerinden de güç alan bu tehlikeli entelektüelist sapma, sonunda tasfiye edildi ama geniş bir taraftar kaybından da kaçınılamadı. Öte yandan, aynı süreç, 1978 sonuna doğru Mao revizyonizminin etkilerinden ve küçük burjuva unsurlardan kopuşla sonuçlandığından, Marksist-Leninist bir örgütün ideolojik, siyasi ve örgütsel temellerini hazırlamak gibi olumlu bir rol oynadı. Böylelikle, TİKB, proleter sosyalizmine dönüşüm sürecini tamamlayarak, Marx, Engels, Lenin ve Stalin'in öğretileriyle sağlıklı bir bağ kurmakla kalmayıp, bu hattın günümüzdeki sadık izleyicisi AEP'nin yanında saf tutan Türkiye'deki ilk örgüt de olmuştur.
TİKB tarihinin dönüm noktası, çeşitli bölgelerden delegelerin katılımı ile Şubat 1979'da yapılan kuruluş kongresi niteliğindeki gizli toplantıdır. Yeni Merkez Komitesi bu toplantıdan sonra legalizme, amatörlüğe, şekilsizliğe ve grup alışkanlıklarına karşı, Leninist örgüt ilke ve normlarını yerleştirmek üzere bir kampanya başlatarak, örgütü dipten doruğa yeniden inşa etmiştir. Bu, o dönemde --ve hala bugün de-- Türkiye solunun temel zaafı durumundaki tipik örgütlenme şekli olan yarı legal, sınırları belirsiz, laçka ve dernek benzeri grup yapılarını aşan Leninist bir örgütlenmeydi. Proletaryanın bağımsız sosyalist hareketinin oluşturulmasında ancak böyle bir örgütlenme çıkış noktası olabilirdi. Üstelik bu örgütsel yeniden yapılanma, dönemin grup yapılarının ikiz kardeşi durumunda bulunan öncü müfrezeyi demokratik kitle örgütleri, sosyalist görevleri demokratik görevler, proleter sosyalizmini "yurtsever devrimcilik" --ya da devrimcilik--, proletaryayı halk içinde eriten yerleşik oportünist anlayışlara karşı alınan bilinçli tutumla tamamlanmaktaydı. Yine aynı dönemde burjuva yasalarının Prokrustes yatağına yatırılmış legal Marksizm modasına alternatif olarak çıkarılmaya başlanan ve dağıtımları silahlı gruplarca yapılan illegal yayın organları Orak-Çekiç ve İhtilalci Komünist ise, çok yönlü bu inşa faaliyetinin adeta yedek kılavuz ipleri gibiydiler.
İhtilalci Komünist'in ilk sayısında yayınlanan "TİKB Platformu"na göre, Türkiye, emperyalizmin yeni sömürgeci boyunduruğu altında, kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu geri kapitalist bir ülke idi. Temel dayanağını yarı feodal toprak ağalığı ekonomisinde bulan pre-kapitalist ilişkiler, esas olarak, ulusal sorunla örtüşmüş vaziyette T. Kürdistanı'nda yoğunlaşmıştı. İşbirlikçi tekelci burjuvazi ile büyük toprak sahipleri ittifakına dayanan egemen sınıflar blokunda hegemonik güç, emperyalist sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi sürecinde biçimlenmiş, klasik komprador burjuvaziden farklı, holdingleştikçe sınai/ticari/para sermayeyi gitgide daha çok tek elde birleştirme eğilimi gösteren tekelci burjuvaziydi. Öbür yandan, Türkiye hala bir küçük burjuvalar ülkesi olmakla birlikte, devrim güçleri arasında yeralan köylü yığınlarının, kent küçük burjuvazisinin, gençliğin ve ilerici aydınların önderi proletarya, niteliğinin ötesinde sayısal gücüyle de merkezi bir konumdaydı. Dolayısıyla, Marksist-Leninistler sınıfa dayandıkları, strateji ve taktiklerini bu eksen üzerinde belirledikleri ölçüde tutarlı devrim ve sosyalizm savaşçıları olabilirlerdi.
Ayrıca "Platform", yarı sömürgelik koşulları, feodal artıklar, Kürt ulusal sorunu ve diğer genel demokratik/anti-faşist görevler nedeni ile Türkiye devriminin bugünkü aşamasını Anti-Emperyalist Demokratik Halk Devrimi olarak belirliyordu. Ancak, bu, kapitalizmin nisbi gelişmişliğinden ve proletaryanın gücünden ötürü sosyalist görevlerin özgül ağırlığının görece fazla olduğu, sosyalist devrime daha hızlı dönüşebilecek, proletarya devrimi tipine yaklaşan bir devrim olacaktı. İşçi-köylü ittifakı temelinde halkçı bir muhtevada gelişecek bu devrimden sosyalizme kesintisiz --ve ara aşamasız-- geçiş, devrimin ancak kendi öncü partisinin yönetimindeki proletaryanın hegemonyası altında gelişmesi ve devrimden doğacak halk iktidarının proletarya diktatörlüğünün özgül ve geçici bir biçimi olmasıyla mümkün olabilirdi. "Platform", dığer birçok sorunu ele aldıktan başka, devrimin gelişme yolunu Çin tipi "uzun süreli halk savaşı", Küba tipi "öncü savaşı" ve Ekim Devrimi tipi "sovyetik ayaklanma" gibi modellerle açıklayan hazır reçeteleri de reddediyor, silahlı mücadele hattını tarihsel ve konjonktürel etkenlere, ülke gerçeklerine bağlıyordu.
1979, bir yandan devrimci ilerleyişin katı ve güçlü bir karşı devrim doğurarak iç savaşa doğru geliştiği, öbür yandan objektif etkenlerle subjektif etkenler arasındaki mevcut uçurumun gitgide büyüdüğü bir yıldır. Buna rağmen, dağınık ve bölünmüş, olayların peşinden sürüklenen, strateji ve taktik biliminden habersiz, iktidar perspektifinden yoksun, savunmacı ve görüş alanını neredeyse anti-MHP'cilikle sınırlamış Türkiye solundaki kaosa da diyecek yoktur. TİKB, bunlardan büsbütün muaf değildir elbette ama gerekli uyarı ve eleştirileri de zamanında yapmıştır. Uyarının yetmediği yerde ise ister istemez kendi yolundan yürüyecek, kitle bağlarını gücünün üstünde bir dinamizmle geliştirmeye, yığınların her çeşit eylemlerine önderlik etmeye, bütün mücadele biçimlerini kombine ederek, tek bir hedefe, siyasi iktidar mücadelesine bağlamaya çalışacaktır. Gösterilerdeki, faşistleri cezalandırma ve para temini eylemlerindeki, barikatlardaki, korsan gösterilerdeki, devlet güçleriyle çatışmalardaki vs. saldırı taktiğine uygun militan eylem hattı ise, bu perspektifin doğal sonucudur. Bu arada, Nisan 1980'de toplanan TİKB I. Konferansı da, diğer birçokları gibi, egemen sınıfların otorite bunalımlarını bir askeri faşist darbeyle çözmeye yöneldikleri uyarısında bulunuyordu. Bundan TİKB'yi oportünistlerden ayıran özsel şey şuydu: Yeraltı örgütünün sağlamlaştırılması, kadroların hazırlanması ve sınıf savaşının şiddetlendirilmesi.
Nitekim faşist darbe kendini fazla bekletmedi. Cunta, sonucunu tam kestiremese de, zaaflarla yüklü devrimci hareketi vakitsiz bir hesaplaşmaya zorladı ve bir bakıma Paris Komünü'ndeki gibi, onu, "ya vuruşmayı kabul etme, ya da dövüşmeden yenik düşme seçeneği" karşısında bıraktı. Kendi hesabına TİKB, daha ilk anda oportünist "geri çekilme"ciliği reddederek, önce yenmek için, ama hiç olmazsa dövüşe dövüşe yenilmek için, diktatörlüğe karşı direnme kararı aldı; mücadelesini de sektirmeden bu rotada yürüttü. Ve faşizme karşı bir komüniste yaraşır şekilde ancak ülkede olunduğu takdirde savaşılabileceğini dikkate alarak, devrimin mezar kazıcısından başka bir şey olmayan mülteciliği de kadrolarına yasakladı.
Ne var ki, faşist diktatörlüğün devrimci ve komünist hareketi yenilgiye uğratması altı aydan fazla zaman almayacaktır. Üstelik bu, kıyaslama yerindeyse, 1848, 1871 ve 1905 devrimlerindeki, hatta.12 Mart'taki yenilgilerin aksine, genelde "dövüşsüz bir yenilgi" idi. Elbette, bu hazin sonun darbe öncesi döneme ilişkin subjektif ve objektif nitelikte birçok nedenleri vardı. Ama, bu, yenilgiyi kaçınılmaz bir kader saymanın, hele savaşmadan yenik düşmenin yeterli nedeni olamazdı. Eğer devrimci güçler sonuna dek direnselerdi, süreç mutlaka daha farklı bir yönde gelişecekti. Oysa yapılan bunun tam tersiydi: Yasal revizyonist partiler, reformist sendikacılar, "geri çekilme"ci oportünist örgütler ve bazı ilerici aydınlar faşizme karşı savaşacakları yerde darbenin daha ilk günlerinde ellerindeki mevzilerle birlikte mücadele alanlarını terkettiler, etraflarına korku ve dehşet yayarak kaçtılar, hatta içlerinden faşizme kavuk sallayanlar bile çıktı. Dahası, bir süre bekle-gör tavrı izledikten sonra, 1981 ortalarına doğru birkaç operasyonda çökertilen ve bu çökertilmenin yarattığı ani şokla darmadağın olup bir daha örgütlenmeye çalışmayan küçük burjuva devrimci gruplar da aynı suça ortak oldular. Bu bakımdan, nice umut ve vaadlerle çevrelerine binlerce/onbinlerce insanı toplayan modern revizyonistler olsun radikal geçinen diğerleri olsun faşizmle kavgaya girişmemekle, yani sahaya çıkmamakla devrimci hareketin yenik düşmesine zemin hazırlamışlardır.
Son yıllarda siyaset sahnesine tekrar çıkmış bulunan bu lanetli günahkarlar işledikleri ağır suçlardan ders çıkarmışlar mıdır? Tam tersine, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyor, geçmişi unutturmaya çalışıyorlar. Oysa, bunların utanç verici eserleri olan mülteciliğin, düşmana teslim olmanın, örgütü feshetmenin, içe kapanmanın, mücadeleyi tatil etmenin, polisteki/hapisteki/mahkemedeki teslimiyetçiliğin, Marksizm-Leninizmi "yenileme"nin vs. tek anlamı, indirgenebileceği tek ortak payda tasfiyeciliktir. Kendini benzer biçimler altında gösteren tasfiyecilik, sadece dövüşsüz yenilginin değil, devrimci hareketin bugünkü perişanlığının da başlıca sorumlusudur. Eğer tasfiyecilik bu denli ağır, bu denli uzun ve bu denli yaygın yaşanmışsa, bunun nedeni, onun eski oportünizmin kökleri üzerinde ve dövüşsüz yenilgi ortamında arsızca gelişme imkanı bulmasıdır. Bundan ötürü, tarihteki benzerleri gibi, Eylül yenilgisi de ardında sosyo-psikolojik etkileri bugüne dek uzanan düş kırıklıkları, kendi gücüne güvensizlik, darbe psikozu, yeraltı korkusu ve "consensus" tutkunluğu bırakmıştır. Benzer şekilde mültecilik, yasalcılık, demokratizm, plüralist "sosyalizm", anti-Stalinizm, sivil toplumculuk, sosyalist feminizm vb. de bu zemin üzerinde gelişip güçlenecektir.
Buna karşılık, Türkiye'de, yenilgi yıllarının en kötü günlerinde bile ülkeyi ve mücadele alanını terketmeyi reddeden komünistler ve devrimciler de vardır. Faşist terörün, ölümlerin, ihanetlerin, tuzakların, firarların kol gezdiği günlerde TİKB yaşıyor ve savaşıyordu. Halk kitleleri onu hiçbir vakit gözden kaybetmediler, ne tökezlediğini ne de düşmanın menzili dışına kaçmaya çalıştığını gördüler. TİKB, faşizmin üzerindeki yumruğuna ve operasyonlara rağmen, her zamanki ataklığı ile, yeraltı gazetesi, bildiri, pul, duvar yazısı, bombalı pankart, askeri eylemler, kitle çalışması gibi faaliyetlerini aralıksız olarak sürdürdü. Düşmanla göğüs göğüse geldiğindeyse ölmesini ve öldürmesini bildi, direnişinin faturasını ödemekten kaçınmadı. Nitekim üyelerinin neredeyse yarısı şehit düşen Merkez Komitesi: Osman Yaşar Yoldaşcan'ı (1980) çatışmada, İsmail Cüneyt'i (1983) işkencede, Mehmet Fatih Öktülmüş'ü (1984) ölüm orucunda faşizme kurban verdi. Ve daha birçok savaşçısı aynı yiğitlikle dövüşerek öldüler.
Faşist gericilik yılları, TİKB'nin siyasal mücadele kültür ve geleneklerini geliştirdiği, sınamadan geçirdiği yüksek bir okul oldu. Devrimci hareketin ve kendisinin geçmişinde bulunan işkencede direniş geleneğini koruması, onu mekanikliğe düşmeden yaratıcı şekilde geliştirmesi ve erişilen genel seviyeyi aşarak proleter bir içerikte zenginleştirmesi bunlann başında gelir. TİKB, merkezinin tamamı dahil olmak üzere, kadrolarının çoğunluğu siyasi poliste konuşmayan Türkiye'deki ilk ve tek örgüttür. Bu, aynı zamanda işkencede sır vermemenin kişiler düzeyinden "örgüt tavrı" düzeyine sıçratılması demektir. Yine, ifade vermemek, sahte kimlikte direnmek, tutanak imzalamamak, acıya tepki vermemek, yüzleştirmeleri reddetmek vs. de devrimci hareketin direniş cephaneliğine yapılmış zengin bir katkıdır. Üstelik "aynı" baş eğmez tavır, cezeevlerindeki faşist yaptırımlara ve rehabilitasyon politikalarına karşı ölüm oruçlarında, açlık grevlerinde ve fiili direnişlerde de kesintisizce sürdürülecektir, sürdürülmüştür.
Yalnızca polis ve hapisteki direnişlerle sınırlı kalınsaydı, bunlar tek başlarına pek bir anlam ifade etmezlerdi. Halbuki, TİKB bunlardan başka, Eylül yıllarında mülteciliği reddetmesi, polise karşı mücadele ve gizlilik geleneklerindeki yetkinliği, sokak ve ev baskınlarında asla teslim olmaması, mahkemelerdeki Dimitrovcu tavrı, Leninist örgütlenme ilkelerine bağlılığı ve savaşçı karakteri ile, en önemlisi de kendisinin ve militanlarının şahsında birleştirdiği bu özelliklerle komünist dünya görüşü arasında uyumlu bir bütünlük sağlaması ile Türkiye toprağında yeşermiş bir öncü müfreze ve profesyonel devrimci tipolojisi yaratmıştır. Bu, küçük buıjuva örgütlerden tanıdığımız, devrimci atılım günlerinde aktif, yenilgi günlerinde pasif, legalitede canlı illegalitede pısırık, sokakta savaşçı mahkemede uzlaşıcı, hapiste direnen poliste çözülen, dernekçilikte gürbüz profesyonellikte sıska devrimci tipinden tamamıyla farklıdır. Dolayısıyla, 80'lerin ilk yarısının bir anlamı da, "tipik kişiler"i, "tipik durumlar"da ve "tipik konumlar"da resmetmesidir.
Sonuç olarak, 12 Eylül döneminin geçmişi ve geleceği kendinde birleştirmek gibi özel bir yeteneği vardır. Çünkü o dönemin en koyu tasfiyecileri, aynı zamanda darbe öncesinin ve günümüzün de en koyu revizyonistleridir. Bugünkü Gorbaçov ve Yeltsin hayranları, Glasnost ve Perestroyka savunucuları, Lenin ve Stalin eleştirmenleri, sosyal demokratlaştırılmış "Marksizm" ve hümanizm teorisyenleri yenilgi yıllarında neredeydiler? Ama revizyonist ülkelerdeki son gelişmeler, başta Moskova peykliğinin ve ortayolculuğun tutunduğu dalları da birer birer kırmaktadır. Çünkü kulaklarımıza dek gelen şu çan sesleri, emperyalistlerle sarmaş dolaş halde çökmekte olan SB, Doğu Avrupa ve Çin revizyonistlerinin cenaze törenlerinin habercisidir. Hayat, TİKB'nin yıllardan beri sabırla anlatmaya çalıştığı kapitalizme geri dönüş ve sosyal emperyalizm hakkındaki tezlerini çürütülemez bir şekilde doğrulamaktadır, daha da doğrulayacaktır.
Türkiye solu, bugün ciddi bir bunalım içindedir. Bu bunalım, ancak yenilginin acı derslerinden öğrenmekle, her türden revizyonizmden ve tasfiyecilikten arınıp Marksizm-Leninizm ideolojisine sarılmakla aşılabilir. Yoksa çıkış yolunu çok çeşitli maskeler ardında Marksizm-Leninizmi, Lenin ve Stalin'i, onların sosyalizm teori ve pratiğini, Komintern deneyimini vb. sorgulamakla arayanlar, örnek aldıkları Gorbaçov'un ve onun karikatürlerinin hazin akıbetlerinden kendilerini kurtaramazlar. Çıkış yolu, hayatın her adımda bir kez daha doğruladığı gibi, Marx, Engels, Lenin ve Stalin'in ihtilalci öğretilerinin özüne "Ortodoks"ca bağlılıktadır. TİKB'nin tarihinin ve en az yirmi yıllık tecrübe birikiminin öğrettiği en büyük ders budur.
 
MLKP Tarihi



MLKP, 10 Eylül 1994 yılında kuruldu. Kuruluş Kongresi (1. Kongre) belgeleri, onun teorik, siyasal ve örgütsel temellerini oluşturur. 'Birlik devrimi' olarak ifade edilen bu tarihi gelişme, 'komünistlerin birliği' düşüncesine sahip parti önceli örgütlerin, '89'dan itibaren örgütler içinde ve örgütler arasında yürüttükleri bir mücadelenin ürünüdür. 1991'de TDKİH ve TKİH birleşir. Yıllar süren mücadelenin sonucunda Eylül 1994'te TKİH ve TKP-ML Hareketi Birlik Kongresini toplarlar ve MLKP-K kurulur. Eylül 1995'te toplanan 1. Parti ve Birlik Konferansı, MLKP-K ile TKP-ML (YİÖ) arasındaki birliği sağlar ve 'Kuruluş' ekini kaldırır. Böylece MLKP, dört komünist örgütün birleşmesiyle oluşur.

MLKP ÖNCESİ KOMÜNİST HAREKETE KISA BİR BAKIŞ


Mustafa Suphi

Türkiye'de ilk komünist örgüt, yani TKP, 1920 yılında Mustafa Suphi ve yoldaşları tarafından Baku'de kurulur. Komünist Enternasyonal'in desteğini alır. Teorisi ve eylemi ile Marksist-Leninist bir çizgide faaliyet yürütür. O dönemde, Türkiye'de emperyalist işgale karşı mücadele yürütmek için M. Suphi ve arkadaşları, Türk devleti ve Mustafa Kemal'in bilgisi dahilinde ülkeye girerler. Ne var ki, Ekim Devrimi ve sosyalizm pratiğinin yarattığı sempati ve çekicilik, Türk egemen sınıflarını da korkutur. Onlar, 29 Ocak 1921 tarihinde M. Suphi ve 15 yoldaşını Karadeniz'de boğdururlar. Bu, TKP için büyük bir darbeydi. M. Suphi'den sonra TKP, Türkiye'de burjuva Kemalist iktidarı destekler. Kürt sorunu karşısında sosyal şoven bir çizgide yürür. M. Kemal'den 'demokratikleşme', hatta 'sosyalist devrim' beklentisi içine girir. TKP, bu yıllarda oportünist bir nitelik taşır.

TKP, 1956'dan sonra modern revizyonizmin Türkiye kolu haline gelir. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde dikkate alınır politik bir etkisi ve eylemi ortaya çıkmış değildir. O nedenle, 1921-1971 arası dönem, 50 yıllık TKP revizyonizminin pasifizm ve reformizm yılları olarak adlandırılır. Bu anlamda 1971 devrimci hareketi, 1921 M. Suphi önderliğindeki TKP'nin dışında kendi öncesinde ciddi bir devrimci miras alarak doğmamıştır.

1971 yılında devrimci örgütler olarak doğan THKO, THKP-C ve TKP-ML, 50 yıllık revizyonizmi, sınıf işbirliği ve reformizmi devrimci düşüncesi ve eylemi ile parçalarlar.

1960 yıllarda toplumsal farklılaşma ve sınıf çelişkilerinin derinleşmesi, Kürt ulusal bilincinin gelişmesi, dünyada 1968 antifaşist ve antiemperyalist gençlik hareketlerinin etkisi Türkiye ve K. Kürdistan'da da işçi sınıfı, emekçi yığınlar ve üniversiteli gençlik hareketi dalgasının gelişmesine yol açtı. Bu yıllarda gençliğin NATO ve 6. Filo'ya karşı mücadeleleri, işçi sınıfının 15-16 Haziran Direnişi, TİP'in 15 kişiyi parlamentoya göndermesi vd. olgular ilerici, devrimci ve sosyalist düşünceleri kitleler içinde maddi bir güç haline getiriyordu.

12 Mart 1971'de askeri bir darbe gerçekleşir. Bu faşist darbeyi ABD emperyalizmi destekler. İşbirlikçi Türk burjuvazisi ve generalleri, 1961 Anayasası'nın sağladığı kısmi hak ve özgürlüklerin 'toplumsal harekete bol geldiğini' belirterek, baskı, yasak ve sınırlamalara yöneldiler. Yukarıda isimlerini verdiğimiz devrimci örgütler, eşitsiz güç ilişkileri koşullarında askeri faşist darbeye karşı savaşarak bir yenilgi aldılar. Onlar, Türkiye ve K. Kürdistan devrimi, devrimcileri ve komünistleri için zihinlerde silinmez devrimci değerler ve gelenekler, büyük bir miras ve kazanımlar bıraktılar. Onlardan bugüne taşınan devrimci irade ve mücadele kararlılığı, devrimci dayanışma ve siper yoldaşlığı devrimci hareketin mayası olmaya devam ediyor.


15-16 Haziran 1970 işçi direnişi

Şüphesiz ki, '71 yenilgisi ve Uluslararası Komünist Hareketin durumu, Türkiye devrimci hareketi saflarında da tartışılır. THKO'nun kadroları ve THKP-C'nin bazı kadroları kendi küçük burjuva maceracı çizgilerine, Kürt ulusal sorunu ve Kemalist iktidar dönemine ilişkin görüşlerine eleştirel yaklaşırlar. Sosyal emperyalist SB ve modern revizyonizme karşı mücadele yürütmeye karar verirler. ÇKP-AEP çizgisinde yer alırlar. TKP-ML ise baştan beri bu çizgide yer alır. 1970'li yılların ikinci yarısında THKO yerine TDKP kurulur. Aynı süreçte TDKP ile birleşen TİKB, ayrılarak yeniden grup olarak faaliyet yürütür. Yine TDKP'den 1980'li yılların ikinci yarısında TDKİH adlı başka bir grup ayrılır. THKP-C yerine ise THKP-C ML (daha sonra ismi TKİH olur) kurulur. TKP-ML, bazı teorik ve siyasal görüş farklılıklarından dolayı TKP-ML ve TKP-ML Hareketi olarak ikiye bölünür. 1978'de TKP-ML (YİÖ) ise, TKP-ML Hareketi'nden kopar. Diyebiliriz ki, devrimci hareketin bazı kaçınılmaz ayrışma ve saflaşmaları yanında, zorlama ayrılıklara dayalı kopuş ve bölünmeleri de yaşandı.

1979 yılına kadar bu örgüt ve gruplar, ayrı durarak ama gerek UKH'te gerekse birbirlerinden etkilenerek paralel bir teorik ve siyasi gelişim çizgisi kaydettiler. Belki siyasal çizgileri, örgütsel çalışmalarında bazı ileri-geri farklılıklar taşıdılar; ancak, sosyal pratikleri aynı zemin üzerinde yürüdüklerini gösteriyordu.

Bu grupların bir bölümü, 1979'da ÇKP'nin ileri sürdüğü '3 dünya teorisi'nin reddi ve Mao Zedong Düşüncesi'ne karşı bir mücadeleden sonra kendisini komünist grup olarak ilan eder. Görüleceği gibi devrimci ve komünist hareket, dağınık, parçalı ve devrimci kendiliğindenci durumdayken askeri faşist cunta saldırılarıyla yüz yüze kalır.

1980 ASKERİ FAŞİST REJİMİ VE DEVRİMCİ HAREKET
Türkiye'de bir devrimci savaş örgütü gibi örgütlenemeyen, örgütsel ve siyasal pratiği devrimci kendiliğindencilikle karakterize olan parti, grup ve örgütler, 1980 askeri faşist darbesi karşısında ideolojik, siyasi ve örgütsel sonuçları ağır olan ciddi bir yenilgi aldılar. On binlerce devrimci kadro ve militan tutsak düştü, yüz binlerce devrim taraftarı işkencelerden geçirildi, binlercesi katledildi. 1980-1987 yılları arasında devrimci çalışmada adeta bir 'kesinti' yaşandı, ya da çok zayıf bir çalışma yürütüldü.

Bu yıllarda devrimci ve komünist hareket ağır bir yenilgi almışken, Kuzey Kürdistan'da devrimci ulusalcı PKK önderliğinde Kürt ulusal hareketi, kısa bir cephe gerisi hazırlığı ve örgütlülüğü ile gerilla savaşı başlatarak yükselişe geçti.


İşte MLKP, kendiliğindenciliğin ya da tesadüfün ürünü değil, tamamen bu tarihsel dönemde sınıf mücadelesinin kaçınılmaz temel bir ihtiyacı olarak ortaya çıktı.

Zira, İstanbul'da 1987 Netaş grevi, adına Bahar Eylemi denilen 1989 işçi sınıfı hareketi dalgası ve Zonguldak maden işçilerinin genel grev ve direnişi, komünist bir önderlik boşluğuna ya da zayıflığına çarpıcı bir şekilde işaret ediyordu.

Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, bir devrim düzeyine erişmiş ve Türkiye'de 'devrimci bir işçi hareketinin yaratılması' göreviyle birleşik devrimci bir mücadeleyi ilerletmenin koşulları doğmuştu. Kürt ulusal hareketiyle enternasyonal dayanışma görevi bütün yakıcılığı ile dayatıyordu. Şüphesiz ki, bu tarihsel ve siyasal görevleri yerine getirmek, ancak komünist hareketin dağınık, parçalı ve etkisiz durumuna son vermekle mümkün olabilirdi.

Bu siyasal koşullarda doğan birlik arayışı ve girişimi, aynı zamanda '89-'91'de SB, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde modern revizyonist çözülme sürecinin yarattığı ideolojik ve örgütsel yıkıma ve emperyalist burjuvazinin sosyalizm teorisi ve pratiğine yönelik karşıdevrimci propagandasına yönelik devrimci bir irade ve duruş anlamına geliyordu.

Dolayısıyla MLKP, aynı zamanda ulusal kurtuluş devriminin ortaya çıkardığı tarihsel ve siyasal görevlerin yerine getirilmesi isteğidir. Kürt halkı ile işçi sınıfının devrimci öfkesinin birleştirilmesi ihtiyacıdır. MLKP, Batı'da ikinci bir cephe, işçi sınıfı cephesinin yaratılması tutkusu ve iradesinin eseridir. İşçi sınıfı ve emekçilerin birleşme talebi ve isteğine verilen bir yanıttır.

KOMÜNİSTLERİN BİRLİĞİ MÜCADELESİ VE SONUÇLARI BAŞARILI BİR DENEYİMDİR
Parti önceli komünist gruplar, özgün bir birlik çalışması yöntemi ve planı geliştirdiler. Birlik mücadelesinin bu deneyimi, gerek tek tek ülkelerde komünist grup ve güçlerin birliği, gerekse de uluslararası komünist hareketin birliği bakımından önemli bir deneyimdir.

Öncelikle komünist hareketin nesnel bir değerlendirilmesinden hareket edildi. Ve başlıca belirlemeler yapıldı:

Türkiye'de komünist hareket (devrimci hareketin durumu da aynı dağınık, parçalı, etkisiz ve devrimci kendiliğindencidir. Bu durum, siyasal ve örgütsel bir strateji ve taktiğe, devrimci bir iradeyle komünistlerin merkezileşmesi ve örgütsel birliği görevine işaret eder.

Komünistlerin birliği bir ilke sorunu ve güncel siyasal bir görevdir. Her komünist birey ve grubu ilke düzeyinde ilgilendirir ve geleceğe ertelenemez bir mücadeleyi gerektirir.

Komünist örgütler, yukarıdan ve aşağıdan mücadele ve iradi tartışma planlarıyla birlik iradesi ve eğilimini ortaya çıkarmalıdır.

Birlik çalışmalarında ayrılıklardan değil, aynılıklardan yola çıkılmalıdır. Her örgüt kendi içinde ve örgütler arasında tartışmalar örgütlemelidir. Her gruptan komünistler, bireyler olarak tartışmalara katılmalıdır.

Birlik tartışmaları, ortak eylem ve siyasal pratiğin geliştirilmesi süreci içinde yürütülmelidir. Komünistlerin birliğinin güvencesi politik atılım ve sıçramadır. Ancak gerçek ilişkiler üzerinde bir yakınlaşma ve güven ilişkileri, önyargı ve grupçu duvarları yıkabilir.

MLKP'nin, bu özgün birlik çalışması yöntemi ve deneyimi, uluslararası komünist hareket için bir kazanımdır.

MLKP NE İÇİN SAVAŞIYOR?
MLKP, kapitalizme, ücretli kölelik sistemine son vermek için, işçi sınıfı ve emekçi yığınları özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde birleştirmeye, siyasallaştırmaya ve örgütlemeye önderlik eder; bütün ezilenlerin her türlü sorunu ve mücadelesine yüksek bir ilgi ve sorumluluk gösterir.

Kitlelerle çeşitli düzeylerde ilişki kuran MLKP, kapitalist sistemle emekçi yığınlar arasındaki irili-ufaklı her çelişkiyi kitle mücadelesine konu edinir, savaşır ve savaştırır. Kitlelerle ilişki tarzı, onları sürü gören ve aşağılayan burjuva düzen partileri ve yine, kitlelere yukarıdan bakan ve bürokratik ilişki kuran küçük burjuva devrimci parti ve grupların ilişki tarzından farklıdır.

Kuruluş Kongresi'nde, '... ortak, birlikte çalışma içinde dönüştürme' şeklinde tarif edilen bu tarz, kitlelerle mücadele içinde ilişki kurmayı, mücadele içinde değiştirmeyi ve mücadele içinde kitlelerden öğrenerek kendisini de değiştirmeyi kapsar.

MLKP'nin amacı, kapitalizmi yıkmak, sosyalizmi kurmaktır. İnsanlığın kurtuluşu olan proletaryanın kurtuluşu mücadelesine önderlik etmektir. Ve sınırsız, sömürüsüz, sınıfsız ve devletsiz bir dünya için savaşmaktır. Sosyalizm, işçi sınıfı ve emekçi yığınların bizzat kuracağı sistem olduğuna göre, onların, iktisadi, siyasi ve toplumsal yaşama katılmasına önderlik etmektir.


MLKP çalışmaları ve eylemiyle, ulusal ve toplumsal/sınıfsal çelişkilerin düğüm noktası burjuva iktidarın yıkılması ve işçi-emekçi iktidarının kurulması için; işçi sınıfı, emekçi köylülük, kent ve kır yoksullarını, emekçi kadınları, gençliği, Kürt halkını, aydınları sosyalizmi kurmak üzere, antiemperyalist demokratik devrim için savaşmaya çağırmaktadır.

MLKP'nin antiemperyalist demokratik devrim programı, ...İşçi-Emekçi Sovyet Cumhuriyetler Birliği'ne, Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının gönüllü, özgür ve eşit birliğine dayanır.

MLKP, proletarya ve insanlığın kurtuluşu olan komünizm dünyasına varmak için, proletarya devrimi ve proletarya diktatörlünü savunur, onun için savaşır. Proletarya iktidarı altında restorasyon tehlikesine karşı sert sınıf mücadelesinin devam edeceğine, proletarya diktatörlüğünün gerçek bir demokrasi, sosyalist demokrasi olacağına inanır, bunu hedefler.

MLKP'nin programında Uluslararası Komünist Hareket'in durumuna ilişkin şu tespit yapılır:

'14- 1956'da Sovyetler Birliği'nde iktidarı ele geçiren modern revizyonistler sosyalizmi yıkma, kapitalizmi yeniden kurma sürecini başlattılar. Kruşçev'le başlayıp Brejnev yönetimiyle süren karşıdevrim, Sovyetler Birliği'ni, tekelci devlet kapitalizminin egemen olduğu sosyal emperyalist bir ülke haline getirdi. Proletarya diktatörlüğünün yerine bürokrat burjuvazinin diktatörlüğü kuruldu.

16- Marksist-Leninist teori, emperyalist kuşatma şartlarında sosyalist bir ülkede geriye dönüşü olanaklı görmüş; emperyalist saldırı, içteki karşıdevrimci ayaklanma ve partideki beyaz ihanet bunun nedenleri ve yolları olarak vurgulanmıştı. Sovyetler Birliği'ndeki karşıdevrim partideki bürokratik yozlaşma ve ihanet yoluyla gerçekleşti'

17- 1980'lerin sonunda patronluğunu Sovyetler Birliği'nin yaptığı revizyonist kamp çöktü ve bunu Sovyetler Birliği'nin dağılması izledi. Dünya burjuvazisi bu durumu azgın bir ideolojik saldırı fırsatı haline getirdi ve tüm imkanlarıyla 'sosyalizm'in 'öldü'ğü, propagandası için kullandı. Bütün bu gelişmelerin ve emperyalist faaliyetin doğrudan bir parçası olarak sosyalizmin çetin mevzisi Arnavutluk'ta da tasfiyecilik yoluyla geriye dönüş yaşandı'

19- Bugün, proleter dünya devriminin nesnel koşulları ile öznel koşulları arasındaki uçurumun doldurulması ve her ülkede işçi sınıfının komünist öncü müfrezelerinin oluşturulup pekiştirilmesi, yaşamsal bir önem taşıyor. Bu görevin yerine getirilmesi, burjuvazinin ideolojik saldırıları ve modern revizyonizmin yeni biçimlerinin yanı sıra Maoizm, Troçkizm ve her renkten revizyonizme karşı kararlı ve uzlaşmaz ideolojik savaşımdan geçmektedir' ( Birlik Kongresi Belgeleri, s. 47-4.

MLKP'NİN SİYASAL VE ÖRGÜTSEL GELİŞİM ÇİZGİSİ
MLKP, politik mücadelesinin ana çizgilerini kendi pratiği içinde geliştirdi. Politik taktik ve sloganlar, devrimci irade, öncü müdahale, politik refleks, kapsayıcılık ve birleştiricilik, etkin siyasal kampanyalar, dışa dönük politika, bütün mücadele araç ve biçimlerinin değerlendirilmesi bu ana çizgilerin bazılarıdır.


Gazi ayaklanması şehitlerinin uğurlaması
MLKP, Mart 1995'te emekçi semti İstanbul-Gazi başkaldırısında, hazırlık düzeyi ve ayaklanmayı yayma perspektifiyle bir adım öne çıkar. Faşist rejim, Kurucu Kongre delegesi Hasan Ocak'ı gözaltında katleder. Parti, H. Ocak şahsında gözaltında kayıplara karşı mücadele kampanyası yürütür. Sürecin sloganları, önce, 'sağ aldınız, sağ istiyoruz', sonra 'kaybedenlerin listesini istiyoruz', 'Susma, sustukça sıra sana gelecek' biçiminde belirlenir.

Kayıplar kampanyasıyla faşist rejimi köşeye sıkıştıran Cumartesi Anneleri eylemleri başlar. Ve bu mücadele 1996 Martında toplanan Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı ile enternasyonal bir düzeye sıçratılır. Böylece, Uluslararası Gözaltında Kayıplarla Mücadele Komitesi (ICAD), dünyada kayıplar mücadelesinin bir mevzisi olur. Coğrafyamızda kaybetme saldırıları bir dönem geriletilir.

14 Eylül 1995'te Mert FM radyosu, MLKP kızıl müfrezeleri tarafından basılır. 40 dakika boyunca işçi ve emekçi yığınlar parti saflarına çağrılır. MLKP kuruluş bildirisi okunur.

Gazi başkaldırısının yıldönümünde '96 Martında Sultanbeyli ilçesine (İstanbul) MLKP müfrezeleri baskın düzenler, devlet bina ve kurumları uzun süre ateş altında tutulur, tahrip edilir.

MLKP, işçi sınıfı içinde kendisini oluşturmak, işçi sınıfı hareketinden beslenen siyasal bir güç haline gelmek ve farklı kanallardan akışını sürdüren işçi sınıfı hareketiyle komünist hareket arasındaki kopukluğu gidermek için '95 yılı sonunda '1. İşçi Konferansı'nı toplar. Konferans illegal koşullarda gerçekleşir. İşçi Konferansı, katılan kadroların ideolojik, politik ve örgütsel kavrayış düzeylerinin yükselmesine, kapitalizmin güncel eleştirisi ve sosyalizm kavrayışlarının geliştirilmesine, işçi sınıfının iktisadi ve siyasi mücadele bağı arasındaki ilişkinin kavranmasına önemli katkılar sağlar, etkin bir kadrolaşma aracı olarak işlev görür. 2005 yılında ise büyük kentlerde gerçekleşen İşçi Kurultayları, işçilerin özgür kürsülerde kendi sorunlarını tartıştıkları, dile getirdikleri, çözüm arayışlarına girdikleri önemli platformlar olur.


1 Mayıs 1996

1996 1 Mayıs'ında, kitle hareketinin yükselişte olduğu bir sürece denk düşen parti çalışması ve 1 Mayıs'a yapılan çağrı üzerine 15 bin emekçi MLKP kortejinde yerini alır. Parti, genç bir komünist işçiyi, Hasan Albayark'ı polisle yaşanan çatışmada şehit verir. Partili militanlar, gösterinin ardından patlak veren çatışmaların en kitlesel gücünü oluştururlar.

1996 yılı üniversiteli gençlik mücadelesinde KGÖ, öncü bir müdahale ile gençlik hareketine itiş verir. Genç yapıcılar, diğer gençlik gruplarının 'herhangi bir, üstelik de pasif eylem' olarak eleştirip omuz vermedikleri açılık grevini devrimci bir irade ve inatla sürdürürler. Protestoculuğun aşılması anlamına gelen bu eylem, tüm üniversitelere yayılmaya başlar. Ve açlık grevleri, gençlik hareketinin uzun yıllardır biriktirdiği öfke ve enerjiyi açığa çıkarır. 4 Şubat'ta 5 bin genç, yasaklı bulunan İstanbul Taksim Meydanına girer. 5 Şubat'ta ise 3 bin genç Ankara Kızılay meydanını zapt eder. KGÖ, gençliğe yürümesi gereken yola işaret eder: 'sokağa, eyleme, özgürleşmeye!'

Gözaltında tecavüz ve taciz, politik kadınlara karşı faşist rejimin sıkça başvurduğu bir saldırıdır. Asiye Zeybek'in bu saldırıya maruz kalan kadınlardan biri olarak başından geçenleri kitaplaştırması, taciz ve tecavüz saldırısına karşı bir mücadelenin kaldıracı yapılır. Komünist kadınlar tarafından 2000 yılında bu konuda bir kurultay örgütlenir. 6 ay süren politik bir çalışmanın ardından Haziran ayında Gözaltında Cinsel Taciz Ve Tecavüze Hayır Kurultayı gerçekleşir. Kurultay, gözaltında, savaşlarda işkenceye, tecavüze uğrayan, cinsellikleri aşağılanan Türk ve Kürt kadınlarının büyüyen onuruna ve sesine ve cesaretine tanıklık eder. Kadınlar maruz kaldıkları tecavüzü haykırarak, işkenceci devleti yargılar. Geniş yankı uyandıran ve bine yakın kadının katıldığı kurultay, devletin tecavüz işkencesini büyük oranda gerileterek amacına ulaştığını gösterir.

2001 yılında işçi sınıfına yeni kölece çalışma koşulları dayatan yeni iş yasası, sendikaların ve muhalefetin sessizliği ortamında Meclis'ten geçer. MLKP, bu kölelik yasalarına karşı 'bayrak yürüyüşü' adlı yoğunlaştırılmış bir çalışma başlatır. Mavi renkli, üzerinde 'kölelik yasalarına hayır' sloganı yazılı bayrak, şehirden şehre, fabrika, işçi havzası ve emekçi semtlerde dalgalanır. Bu aydınlatma çalışmasının yaydığı ışık, ufuk açan ve işçi sınıfı mücadelesinde enerji uyandıran, kamçılayan ürünler ortaya çıkarır.

MLKP, 3 Kasım 2002 ve son olarak da 28 Mart 2004 seçimlerine devrimci bir müdahale gerçekleştirir. Yasadışı ve gizli temelde örgütlenen MLKP, yasal ve açık çalışma ve mücadele olanaklarını dıştalamadan seçimleri, işçi ve emekçilerle buluşmanın ve sosyalizm seçeneğini işçi ve emekçilere taşımanın bir anı olarak değerlendirir.

MLKP'nin, burjuva parlamentoyu ve 'burjuva yasallığı'nı her şey haline getiren reformist partilerle arasında kalın ilkesel, politik çizgileri vardır. Ve yine Türkiye devrimci hareketinin seçimlere katılmama ve boykotu 'değişmez' bir taktik olarak algılamasına karşı da mücadele yürütür. Seçim dönemlerini, devrim ve sosyalizm propagandası yürütmenin bir aracı olarak gören parti, 'burjuva yasallığı'nı meşru yollardan zorlar ve aşar. Bağımsız sosyalist adaylar aracılığıyla seçim mitingleri düzenler, ses araçlarıyla kendileri dolaşır, kitle ajitasyonuyla yığınları aydınlatır.

MLKP, Ortadoğu'ya yönelik emperyalist saldırganlık ve işgale karşı coğrafyamızda etkin siyasal mücadele yürüten devrimci örgütlerin başında gelir. Haziran 2004'te İstanbul'da toplanan NATO zirvesine karşı yürütülen büyük mücadelede devrimci hareketin merkezinde durur. Hazırlık düzeyi, an'a ilişkin taktik belirlemeleri ve ufuk açıklığıyla 29 Hazirandaki barikat savaşına ve sokak çatışmalarına damgasını vurur. İki ay boyunca NATO zirvesine karşı her türlü mücadele aracı ve biçimiyle etkin bir kavga yürütür. NATO toplantısı iptal edilemedi, ama İstanbul NATO'ya dar edildi. MLKP, 2004 yılında kuruluşunun 10. yıldönümünü de politik faaliyeti büyütmenin, işçi, emekçi, genç ve kadınları partiye çağırmanın vesilesi yapar.

Özet olarak denilebilir ki;

Devrimci iradenin gücüyle komünistlerin birliğini gerçekleştiren MLKP, devrimci iradenin rolünü pratiğinde test eder. Ve sonrası siyasal ve örgütsel çalışmasında ve ortaya çıkan sorunların çözümünde devrimci irade ve eylemi yaşamında temel bir kavram yapar. Politik mücadelede atılım ve sıçrama, etkin çalışma planları, öncü müdahale tarzı, siyasi refleks, örgütsel yaşamda eleştirinin devrimci şiddeti, devrimci kendiliğindencilik ve bürokratizme karşı mücadele, özgüven ve politik cüret, kadroların kendini devrimci örgütlemesi ve kendisine rol biçmesi vb. devrimci iradenin başarılarıdır.

MLKP önceli komünist örgütlerin kendilerini feshederek, sınıf mücadelesinin ihtiyacı olan güçlü bir partiyi oluşturmaları; aynı zamanda amaçlaştırılan ve idealize edilen örgüt fikrine karşı pratikte bir eleştiridir. Bu eleştiriyle araç-amaç ilişkisini doğru kavrayan MLKP örgütleri ve kadroları, sınıf kavgasında çeşitli mücadele araç ve biçimlerini, taktik ve sloganları büyük bir başarıyla kullanmaya başlarlar.

MLKP, siyasal ve örgütsel faaliyette sürekli sınırları zorlar. Doğru yolda, ilerleyiş, harekete geçme, coşkulu yürüyüş, koşma, sıçrama, kitlelere hücum vb. kavramlarla, statükoculuğu ve idareciliği aşar.

MLKP'nin, bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonu ve konferansları düşüncesi ve çalışmaları, enternasyonal kitle hareketine devrimci ve etkin müdahalesi önemli politik bir faaliyettir.

MLKP'de karşıdevrimci şiddete karşı, grupsal ve kitlesel devrimci şiddet eylemleri politik mücadelenin meşru ve etkin araçlarıdır.

MLKP, örgütlülük düzeyini yükseltir; örgütlülüğünü yayar ve genişletir. Eldeki örgütleme araçlarını çoğaltır, ya da daha etkili kullanır. Çalışmalarını kesintisiz sürdürür. Yeni örgütleme merkezleri ve mevzileriyle esnek ve dolaylı örgütlemelerle ilerler. Gazete ve çeşitli kurumlarıyla genişliğine ve derinliğine bir çalışma yürütür. Devrimci çalışmasında işbölümü ve uzmanlaşmaya dayalı bir derinleşme süreci yaşamaktadır.

MLKP, kendi hazır güçlerini örgütleme ve yönetme pratiğinden, işçi ve emekçileri, kitleleri örgütleme ve önderlik etme hattında 'öncü partiden önder partiye' şiarıyla ilerlemektedir.

MLKP, ŞEHİTLERİN İZİNDEN GELECEĞE YÜRÜYOR
Türkiye ve K. Kürdistan, sert sınıf mücadelesinin verildiği bir coğrafyadır. Özgürlük ve sosyalizm savaşımı eşitsiz güç ilişkileri koşullarında yürütülüyor. İşbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahipleri, militarizm ve savaş makinesinin gücüyle şimdilik iktidarlarını yürütüyorlar ve güvenceye alıyorlar. Sömürgeci faşist Türk rejiminin tarihi, işçi sınıfı ve halklarımızın siyasal öncüleri devrimci ve komünist kadrolara yönelik saldırı, işkence ve katliamlarla doludur. Karşıdevrimci şiddet ve baskı onun temel politikasıdır. O nedenle devrimci irade ile karşıdevrimci irade arasındaki çarpışmada halklarımızın on binlerce seçkin evladı şehit düşer.

Kendi tarihini kendisi yapan MLKP de siyasal mücadelede onlarca kadro ve militanını şehit verir. Onları, yarattıkları değerler ve geleneklerle kavgasında yaşatıyor. Parti kadroları ve militanları, her bir şehit yoldaşımızdan öğrenmeye devam ediyor.


Hüseyin Demircioğlu 1996 Ölüm Orucunda

H. DEMİRCİOĞLU, MLKP Merkez Komite üyesi iken cezaevlerinde süren '96 Ölüm Orucu eyleminde şehit düştü. O devrimin öğretmeni; işçi sınıfı ve emekçilerin zafere kilitlenmiş iradesinin sembolüydü. İşçi sınıfı ve emekçi yığınları teslim almak için önce devrimci öncüleri tecrit etmesi gerektiğini bilen devletin saldırısına, önce kendisi eylemiyle karşı durdu. Bulunduğu cezaevinde ölüm orucu eylemine girecek MLKP kadrolarını belirlemeden önce 'ilk ben olmalıyım' diyerek kendisi öne çıktı. Açlığa yatırdı bedenini ve emekçiler için mücadele ederek sonsuzluğa uğurlandı. Son sözü biji Azadi (Yaşasın Özgürlük) oldu.


Gazi komutanı Hasan OCAK, gözaltında katledildi. O, işkencede karşıdevrimci iradeyi yerle bir etti, uslanmaz bir direniş destanı oldu. Hasan Ocak, faşizme karşı Gazi halkının özgürlük ve kardeşlik çağrısıdır.Gazi barikatlarında, sokak çarpışmalarında ve kayıplar mücadelesinde tanır onu Türkiye'nin emekçi halkları. İşkenceciler Gazi ayağa kalkışının intikamını almak için O'nu katlettiler. Ayaklanmaya önderlik eden partisine gözdağı vermek istediler. Ne var ki, Hasan'ın kaçırılıp katledilmesi katiller sürüsünü vuran bir silaha dönüştü.


Süleyman YETER, komünist bir işçi önderiydi. Küçük yaştan beri devrimci mücadelenin birçok görevini bükülmeden omuzladı. İşçi grevlerine ve direnişlerine önderlik etti.Varoşlar, barikatlar onu bağrına bastı. İstanbul proletaryası onu çok iyi tanıyordu. O, işçi sınıfını siyasallaştırma ve örgütleme mücadelesinde dikkatleri üzerine çekti. Sömürgeciliğe karşı bir isyan çağrısıydı. Kürtlere yönelik siyasi ve ulusal linç girişimleri karşısında en önde savaştı. İşkencede partiyi, devrimi, sosyalizmi ve halkların kardeşliğini savundu, işkencecileri kendi inlerinde yendi. İşkencede direnişin sembolü oldu.


Tuncay YILDIRIM, 2000 ölüm orucu direnişi sürecinde şehit düştü. 21 Mart 2001'de bayraklaştı.O, Kürtlerin bayramı Nevroz günü şehit düştü. Sınıf savaşımı bakımında bir yeniden diriliş ateşi oldu. Ölüm orucu direnişi cezaevlerinde sürdürülürken, dışarıda ölüm orucu direnişinin iradesi kırılmıştı. Ölüm orucunu sürdürürken tahliye olan Tuncay Yıldırım, direnişini dışarıda da sürdürerek kırılan iradelere bir kararlılık mesajı verdi. O, partinin ayağa kalkışının bir sembolü olarak tarihe geçti. T. Yıldırım'ın yeniden alevlendirdiği mücadele ateşi, partinin çoğalan ve çelikleşen gelişimine ışık saçıyor.

MLKP, KAPSAYICILIK VE BİRLEŞTİRİCİLİKTE BİR ADIM ÖNDE

"Kahrolsun faşist diktatörlük! Yaşasın Türkiye ve Kürdistan Halklarının Devrimci Mücadelesi"
MLKP-PKK

MLKP, komünist grupların birleşmesiyle ortaya çıkan devrimci bir güç, irade ve eylemdir. O nedenle birleştiricilik ve kapsayıcılık onun mayasında vardır.

MLKP, '71 devrimci geleneği ve değerlerini savunur, sahiplenir. Sahiplenici, birleştirici ve kapsayıcı pratiğiyle geliştirilmesini sağlar. Devrimci parti ve gruplar arasında oluşmaya başlayan yabancılaşma ve ilgisizliğe bir müdahale anlamına gelen 'siper yoldaşlığı' kavramı, ilişkilerde birleştirici bir ideolojik çimento alarak varlık kazanır. Bunda MLKP'nin öncü tutumu, gurur kaynağıdır. Devrimci güçler arasında, 'birleşik mücadele' ya da 'güç birliği'ni geliştirme yönündeki arayış ve girişimleri önemli devrimci hamlelerdir.

1996'da Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu, Gençlik Platformları ve emekçi semtlerde gerçekleşen platformlar, birleşik devrimci önderlik yaratmanın ilk adımlarıdır.

Haziran 1998'de kurulan Birleşik Devrimci Güçler Platformu, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi ile Türkiye devrim ve sosyalizm mücadelesinin birleştirilmesinde önemli bir deneydir.

Irak işgaline karşı kurulan 'Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu', 'NATO ve Bush Karşıtı Birlik'in kurulmasında birleştirici olur.

MLKP KÜRDİSTAN ÖRGÜTÜ

21 Mart Newroz kutlamaları
MLKP Kürdistan Örgütü özerktir. Kendi özgün taktiklerini ve örgütlenmesini oluşturur. Devrimci çalışması ve eylemini Kuzey Kürdistan'ın çelişkileri ve özgünlükleri doğrultusunda yürütür.

Sömürgeci Türk faşist rejiminin boyunduruğu altındaki Kuzey Kürdistan'da devletin geleneksel inkar ve imha politikasına karşı mücadelesini kararlılıkla sürdürür. Zira Kürt sorununun Türkiye'de gericilik ve faşizmi besleyen temel sorunların başında geldiğini; Kürt halkı özgür olmadan Türkiye'de siyasal özgürlüğün kazanılamayacağını; antiemperyalist demokratik devrimin temellerinden birinin Kürt ulusunun özgürlük sorunu olduğunu bilir.

Kürt ulusunun ulusal demokratik istemlerinin haklı ve meşru olduğunu vurgulayan MLKP Kuruluş Kongresi, diğer temel sorunların çözümünün, 'Kürt ulusunun kendi geleceğini belirleme, yani devlet kurma hakkının tanınmasıyla olanaklı hale geleceğini' ilan eder.

MLKP, Kürt ulusal özgürlüğünü, Türk ve Kürt emekçilerinin ortak Sovyet Federasyonunu savunur ve bunun için mücadele eder. Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesinin bileşeni ve aktif eylemli destekçisi olarak konumlanır.

MLKP, Türk işçi ve emekçi saflarındaki şovenizme karşı olduğu kadar, ilerici ve devrimci örgütlerdeki sosyal şovenizme karşı da mücadele yürütür. O, devrimci partileri, 1990'nın ilk yarısındaki gelişme düzeyiyle 'Kürt devrimini anlayamamak'la eleştirir.

MLKP, PKK'nin İmralı çizgisini mahkum eder. Ulusal hareketteki ideolojik teslimiyeti, politik irade kırılmasını ve tasfiyeciliği eleştirir. PKK'nin ulusal reformist bir parti haline geldiğini ilan eder. Fakat aynı zamanda Kürt halkının ulusal ve demokratik talepleri uğruna bağımsız ya da eylem birliğine dayalı bir mücadele yürütülmesi görevini yerine getirmeye çalışır. Kürt devriminin yenilmesini, Kürdistan'ın sosyal yapısını göz önünde bulundurarak; ulusal sorun yanında sınıfsal sorunları da öne çıkarır.

MLKP-Kürdistan örgütü, sosyalist görüş açısıyla Kuzey Kürdistan'da siyasal ve örgütsel bir gelişim seyri içindedir.

MLKP'NİN ENTERNASYONALİZM ANLAYIŞI VE PRATİĞİ
MLKP, '...proletarya enternasyonalizmi ilkesine bağlıdır. Dünya komünist hareketinin yaşadığımız coğrafya'daki koludur.' Sınıf mücadelesinin 'özünde enternasyonal bir mücadele' olduğuna; emperyalizmin şiddetlenen çelişkilerinin, bugün bölge ve dünya devriminin toplumsal maddi koşullarını daha çok olgunlaştırdığına, yeni olanak ve dinamikler ortaya çıkardığına inanır.

MLKP, enternasyonal çalışma ve ilişkilerini iki eksen üzerinde yürütür.

Birincisi, komünist parti ve hareketin sorunları:

MLKP, 3. Kongresi'nde bugün, 'Uluslararası Komünist Hareketin ideolojik ve örgütsel bir kriz yaşadığı'nı belirtir. Ve bu alandaki çalışması ve pratiğini, bu sorunun etkin bir müdahaleyle aşılmasına ve yeni bir Enternasyonal'in kurulması amacı ve perspektifiyle ele alır. Komünist ve devrimci parti ve örgütler arasında yeni bir enternasyonal ilişki tarzının geliştirilmesi ve yerleştirilmesine inanır.

Buradan hareketle komünist ve 'geçiş süreci'ndeki parti ve gruplarla ikili görüşmeler sürdürür; uluslararası ve bölgesel düzeyde çeşitli parti ve grupların oluşturduğu kümelenmelerde yer alır.

Yeni enternasyonal ilişki tarzı:1) Partiler arası ilişkilerin eşit, şeffaf, bağımsız ve yoldaşça eleştiri-özeleştiriye dayalı yürütülmesini, 2) Enternasyonal ilişkilerin soyut ve genel değil, somut ve eylemli, siyasal pratikle koparılamaz bağı içerisinde ele alınmasını, 3) Partiler arası karşılıklı değerlendirme ve güven ilişkilerinin 'gerçek ilişkiler üzerinde' kurulmasını, 4)İdeolojik mücadeleyi gölgeleyen faktörler ve ulusalcı eğilimlerden uzak durulmasını içermesini ister.

İkincisi, antiemperyalist mücadelenin sorunları:

Uluslararası ve bölgesel antiemperyalist mücadelenin sorunları MLKP'nin ilgisi ve görevleri arasındadır. Emperyalist küreselleşme karşıtı eylemlerde, Sosyal Forum ve emperyalist savaşa karşı platformlarda yer alır. Antiemperyalist devrimci bir odak yaratmayı ve bu hareketin radikal unsurlarıyla buluşmayı hedefler.

Bölgesel antiemperyalist mücadele birliği ya da koordinasyonlarının kurulması perspektifiyle hareket eder. Çünkü, a) Bunun zemini güçlü, dinamikleri, olanakları ve koşulları gelişkindir. b) Ortak bir platform zemininde çeşitli ilerici, antifaşist ve antiemperyalist, devrimci ve komünist parti ve gruplarla buluşmak mümkündür. c) bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonları, yerel ve uluslararası antiemperyalist mücadelenin yükseltilmesine önemli katkı sunar. Ve d) Devrimci ve komünist partiler, gruplar arasında ilişkilerin güçlenmesi ve geliştirilmesine hizmet eder.

EMEKÇİ KADIN HAREKETİ MLKP'Yİ İYİ TANIR
MLKP, demokratik ve komünist kadın çalışmasıyla işçi kadının, ev emekçisi kadının, üniversiteli ve liseli kadının, dili ve kimliği yasak Kürt kadınının yanında ve eyleminde yer alır. Türkiye devrimci hareketi içerisinde kadının özgürlük mücadelesinin öncü kurmayı olur. Kadını devrimin ve yaşamın öznesi görür. Sınıflı toplumlarda kadının yok sayılan emeğini, bilincini ve yeteneğini sahiplenir, ileriye taşır ve açığa çıkarmaya çalışır. Toplumsal özgürlüğün ancak kadının özgürleşmesiyle gerçekleşeceğini bilir, kadının özgürlük mücadelesine önderlik eder.

MLKP, önceli örgütlerin gerçekleştirdiği Emekçi Kadınlar Kurultayı'nın ürünü demokratik kadın örgütlülüğü ve çalışmasının başlıca emekçisi olur. Kadın kurumunun yerel ve merkezi kurultaylarıyla bu çalışmayı sürdürür. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün bu coğrafyada sokaklarda devrimci bir çizgide, kızıl bayraklar altında kutlanmasına öncülük eder. Analar Kurultay'ı ile tutsak ve kayıp yakını emekçi kadınları, mücadelenin öznesi haline getirmeye çalışır. Gözaltında Taciz Ve Tecavüze Hayır Kurultay'ı ile cüreti ve dayanışmayı örgütler.Töre cinayetleri ve gericiliğin baskılarına karşı mücadele bayrağını yükseltir. Genç kadınlar çalışmasını, kadın çalışmasının önemli bir unsuru haline getirir.

MLKP, kadının erkeklerle her alanda eşit olacağı bir sistem için savaşır. Bu sistem sosyalizmdir. Sosyalizm, özel mülkiyeti kaldırdığı için, kadının da ev köleliğinden ve toplumsal kölelikten kurtuluşunun şartlarını hazırlar.

MLKP, sosyalist toplumda gerçekleşecek kadın-erkek ilişkilerini daha bugünden örgütlemek için mücadele eder. Saflarında geleceğin özgür kadın ve erkeğinin prototiplerini yaratır. Bu militan, savaşçı, özgür, yeni kadın simgelerinden biri şehit Şengül Boran'dır.

MLKP'NİN YILDIZI KOMÜNİST GENÇLİK ÖRGÜTÜ (KGÖ)

İstanbul Üniversitesi işgali
MLKP, gençliği, özgür bir gelecek, eşit, adil bir toplum için savaşmaya çağırır. Bu kavgada KGÖ, devrimci iradesi ve eylemi ile gençlik hareketinin en önünde savaşır. Gençliğin düzene itirazlarını ve öfkesini yeni, adil ve özgür bir dünya için mücadeleye sevk eder.

KGÖ, 1994 yılında kurulur. İdeolojik olarak partiye bağlı, örgütsel olarak bağımsız gençlik örgütlenmesidir. Akademik mücadelesinden özgürlük mücadelesine kadar gençlik hareketine önderlik eder. Gençlik hareketinin temel önder güçlerinden birisi olarak, önemli atılım ve çıkışlara imza atar.

1994'te, canlı ve etkin bir kampanyanın ardından, yüzlerce liseli öğrencinin katıldığı Demokratik Lise Kurultayı'nı örgütler. Kapitalizmin harç saldırısına karşı, 1995 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi'ni işgal ederek başlattığı açlık grevini, 4-5 Şubat 1996 günlerinde binlerce gencin katıldığı kitle gösterileriyle taçlandırır.

Üniversiteleri sermayenin boyunduruğuna sokacak yeni YÖK tasarısına karşı 18 Mayıs 2001'de binlerce gencin Ankara Kızılay'da polis barikatlarını aşarak yaptığı eyleme önderlik eder. Kürtçe seçmeli ders için yürütülen kampanyada yer alır. Genç Kadınlar Konferansını örgütleyerek genç kadınların özgürleşmesi mücadelesini ilerletir.

KGÖ, mücadele tarihi içinde 3 Kongre toplar, kendi önderliğini seçer. Sosyalist demokrasi uygulamasının etkin örneklerini yaşar. Gençliğin devrimci yeteneği ve gücünü açığa çıkarmaya devam eder. Saflarından Özgür, Şengül, Erkut ve Aynur gibi yiğit savaşçılar çıkarır.

KGÖ'nün gençliğe çağrısı: Liseli, üniversiteli, işçi, işsiz gençler, genç kadınlar; partili kavgayla geleceğinizi yaratmak, eşit, özgür ve adil sosyalist toplumu kurmak için KGÖ saflarına!

PARTİLİ MÜCADELEDE KÜLTÜR-SANAT CEPHESİ
MLKP, kültür ve sanat cephesinde devrimci ve çekici bir alternatif oluşturur. Sanat ve kültürü sokak, halk ve hayatla buluşturma çizgisinde yürür. Sanatı kent merkezlerinin elit mekanlarında hapsetmeye karşı, sanatı varoşlara, taşra kentlerine ve dağ köylerine taşır.

Devrimci hareketin sanat cephesine genel yaklaşımını aşarak, kültür kurumunu güçlü bir üretim merkezi haline getirir.

Kültür ve sanat alanındaki çalışmalar ve panellerle on binlerce insanı eğitir. Kısa film alanında politik sinema eserleri yaratır. Müzik ve tiyatro atölyeleriyle çekici olur.

MLKP, kültür ve sanat cephesini aynı zamanda politik mücadelenin somut gündemlerine aydınların müdahalesini örgütlemek için bir kanal olarak örgütler.

'Toplum için sanat, insanlık için bilim, özgürlük için politika' sloganı, onun görev ve sorumluluklarını belirler.


Marksist Leninist Komünist Parti Türkiye / Kuzey Kürdistan

 TDKP


Türkiye Devrimci Komünist Partisi2 Şubat 1980'de İzmir'de toplanan I. (Kuruluş Kongresi'yle kuruldu.

Kendisini "İşçi sınıfının öncü müfrezesi" olarak tanımlayan TDKP, Türkiye devrimci hareketinin önemli parçalarından biri olan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun dönüşümü sürecinde partileşti.

Partileşme süreci 1975-1980 yılları arasında yaşanan iç savaş sürecinde yaşadı. THKO, Ekim 1978'de topladığı Konferansla Türkiye Devrimci Komünist Partisi-İnşa Örgütü (TDKP-İÖ) adını aldı ve önüne somut olarak parti kuruluşu görevini koydu. 1975 sonrası THKO dönemi, başlıca partinin ideolojik siyasal inşa dönemi olurken, 78-80 TDKP-İÖ dönemi partinin örgütsel çizgisinin inşa dönemi oldu.

Partileşme süreci kavrayışı ve pratiği açısından TDKP aydın klüpçülüğüne, mücadeleden kopuk program-tüzük tartışmacılığına ve mükemmelliyetçiliğiciliğe, partinin siyasal ve örgütsel görevlerinin parti öncesi örgütlere yükleyen ertelemeciliğe karşıydı. THKO ve TDKP-İÖ parti öncesi örgütler olarak siyasal mücadele ve kitle eylemi içinde parti inşası faaliyetini yürüttüler.

TDKP, idelolojik-siyasal inşa sorununu, pratik sınıf mücadelesiyle de bağlantısı içinde, burjuvazi ve revizyonizmden tam kopuşun gerçekleştirilmesi ve sınıfın bağımsız ideolojik-siyasal konumuyla varoluşu, sınıfın bağımsız hareketinin geliştirilmesi sorunu olarak ortaya koyuyordu. Bu yönelimiyle TDKP, burjuvazinin dışında ve karşısında bir ideolojik-siyasal mihrak olmanın gereklerini yerine getirmeye girişti. Bu, başlıca, Türkiye solunu yarım asırdan fazla egemenliği altında tutmuş revizyonizmin teorik temeliyle, onun reformcu çizgisiyle hesaplaşma demekti. Revizyonizmin ve ondan teoride ayrışmayı başaramamamış küçük burjuva devrimciliğinin ortak teorik temellerine karşı mücadele, partileşme sürecinin temel ideolojik siyasal yönüydü. TDKP, bu mücadeleyi yalnızca ulusal değil uluslararası çerçevesiyle de yürüttü. Hruşçov-Brejnev revizyonizmi tezleriyle "ulusal" revizyonizmi güçlendiriyor ve onun ideolojik gıdasını sağlıyordu. Şefik Hüsnü mirasından feyzalan TİP, TKP, TİKİP (Aydınlık) revizyonizmiyle partileşme sürecinde hesaplaşma, başlıca, emperyalizm teorisi ve ülkenin sosyo-ekonomik yapısı, devlet ve ordu teorisi, devrimde proletarya önderliği ve kesintisiz devrim teorisi, faşizm teorisi ve demokrasi mücadelesi, devrimin dost-düşman yedekleri, modern revizyonizm ve kapitalist restorasyon teorisi çerçevesinde cereyan etti. 78, TDKP'nın inşa sürecinin "üç dünya teorisi", Çin revizyonizmi ve Maoculuğa karşı açılan mücadeleyle geliştiği yıl oldu. THKO Konferansının toplandığı tarihte partinin ideolojik-siyasal temelleri esas olarak atılmış durumdaydı, önce mücadele platformu ve sonra program taslağı ortaya kondu.

THKO Konferansı, TDKP-İÖ'ün önüne örgütsel inşa ve partinin kuruluşu görevini koydu. Daha bu konferansta örgütsel ilke ve normlar bakımından Marksist Leninist ilke ve normlar benimsenmiş ve sorun, hayata geçirme sorunu olarak konmuştu.

"ML parti, ancak işçi sınıfı hareketiyle sosyalizmin birleştirilmesinin damgasını bastığı bir süreçte kurulup inşa edilebilir" diyen Konferans raporunda "işçi sınıfının kendiliğinden hareketine boyun eğmeden (...) --sanayi (şehir), tarım (kır)-- özellikle de modern sanayi işçileri arasındaki çalışmayı esas almalıyız", "en iyi, en fedakar, en bilinçli kadrolarımızı işçi sınıfı içinde çalışmak üzere seferber etmeliyiz", "ML kıstaslarımızı terketmeksizin, örgütümüzün kapılarını işçilere açmalıyız" görüşleri savunuluyordu. Maoculuğa, onun burjuva ve köylü yönelimlerine karşı açılan mücadele içinde bu görüşler daha da derinleştirildi ve devrimci demokrat mirasın bu açıdan olumsuzlukları aşılmaya çalışıldı. Küçük burjuva örgütten dönüşmekte oluşan ve esasta küçük burjuvazi içinde konumlanmış olmanın neden olduğu zorluklar etkisini gösterse de, TDKP, Kongresini topladığında sınıf bileşimi bakımından oldukça ileri bir noktadaydı. İşçi kökenli üyelerinin oranı yüzde 30 dolayındaydı, bazı il organlarında işçiler çoğunluktaydı. "Ancak", komünist partisinin işçi sınıfıyla bağları önemli ölçüde zayıftı. Parti, işçi sınıfını kazanma mücadelesiyle zaman zaman birleşmeyi başarmışsa da (Tariş, K. Türkler'in öldürülmesini protesto, 29-30 Nisan direnişleri, 10-14 Eylül Adana işçilerinin direnişi vb.) bu birleşmeler, partinin hataları, taktik örgütlenme politikalarındaki hatalar ve bünyesinde taşıdığı zaaflar sonucu, işçi sınıfıyla partinin bağlarının güçlenmesine hizmet etmedi, sınıfın girdiği mücadeleden devrimci deneyimler edinmesi bu nedenlerle de sağlanamadı. TDKP belgelerine göre, sorunun doğru konması ve yönün doğru belirlenmesi yetmiyordu; hayata geçirmede uygulanan taktik politikaların doğruluğu da önemliydi. Oysa, örneğin bir fraksiyon ya da çevre örgütlenmesı olarak DSM'nin sendikaların yerine geçirilmesi gibi hatalı taktikler izlenmişti. Ve üstelik revizyonizmin teorik temellerinin aşılması, hemen ve doğrudan, tavırda; tarihi, toplumu ve mücadeleyi kavrayış ve yaşam tarzında ve toplumsal ilişkiler alanında reformist konumun dönüşümüne yol açmıyor, bunun özel olarak mücadeleyle elde edilmesi gerekiyordu. Devrimci demokrat mirastan kaynaklanan bu bünyesel zaaflar da sınıfla birleşmenin engelleri arasındaydı.

Başlangıçta THKO'nun örgüt üyeliği kıstasları yoktu, örgütle çevresi ve dışı arasındaki sınır belirsizdi. Daha THKO Konferansında bu sorun çözüldü: "partiye ancak program ve tüzüğünü kabul eden ve hayata geçiren, parti örgütlerinden birinde aktif olarak çalışan ve üyelik aidatını düzenli olarak ödeyenler üye olarak kabul edilmelidir." TDKP, partinin yukarıdan aşağıya örgütlenmesi fikrini savunuyordu, her isteyen kendisini parti üyesi varsayamazdı. Böylelikle, kendiliğindenci, amatör, dernekçi vb. tür örgütlenme ve çalışma anlayışları aşılıyordu.

TDKP, üretim ve bölge esasına göre örgütlenmeyi ve hücrelerin örgütsel temel birim olduğunu savunuyor ve uyguluyordu. "Üretim ve bölge esasına göre örgütlenme en özlü ifadesini; ekonomik, sosyal vb. ortak özelliklere sahip belli bir bölgede üretim ve çalışma alanlarında kurulan tüm hücrelerin, o bölgenin yönetici organı olan parti komitelerine (il, ilçe vb.) bağlı olmasında ve onun denetimi altında çalışmasında bulur." "Hücreler, partinin kitleler içindeki kılcal damarlarıdır". Başka türlü örgütlü öncü müfreze olmak ve yığınları harekete geçirmek olanaklı değildi.

TDKP, azınlığın çoğunluğa, alt organların üst organlara, tüm örgüt ve üyelerin MK'ye ve Kongreye tabi olduğu, üyelerin kararların alınması ve uygulanmasına aktif olarak katıldığı, yönetici organları denetleyebildiği demokratik merkeziyetçiliği örgütsel ilke olarak öngörmekte, örgüt içi demokrasinin gizlilik koşulları dikkate alınarak uygulanmasını doğru bulmaktadır.

"Faşist diktatörlüğün bulunduğu, siyasi özgürlüklerin olmadığı ülkemizde, parti, illegal temele sahip legal bir örgüt olarak inşa edilemez. Parti örgütü tamemen illegal olmalı ve illegal örgütlerin organik bir toplamı olmalıdır. ML parti, ancak gizlilik koşullarına tam olarak uyguluyarak kurulabilir ve varlığını sürdürebilir." Partinin gizli örgütlenmesi ve yasadışı çalışma ve örgütlenmenin esas alınması, TDKP'nın temel bir tutumudur. Parti yasal çalışmayı, ancak yasa dışı çalışmayı güçlendirmek üzere uygulamayı doğru görmekte; yasallık ve yasalcılığın partiyi şekillendirmesinin ölümcül bir zaaf ve Leninizmden sapma olduğunu ortaya koymaktadır.

TDKP, Türkiye solunun, Şefik Hüsnü'den bu yana en temel zaaflarından birinin yasalcılık olduğunu, Eylül öncesinde kendisinin de önemli ölçüde bu zaafı taşıdığını, uzun süre yasa dışı gizli bir merkeze sahip olmamak, amatör-dernekçi örgütlenmeler, liberalizm ve bünyesel zaaflar gibi etkenlerle oluşan bu "hastalık"ın tüm etkilerinin yok edilmesinin önerilmektedir.

TDKP, partileşme süreci dahil olmak üzere, devrimcilerin birliği sorununu önemli bir sorun olarak ortaya koymuştur. Eylül öncesi özellikle Dev Yol ile eylem birlikleri içinde önemli yığınsal eylemlerin örgütlenmesi, devrimci hareketin önemli kazanımları arasındadır.

TDKP, tüzüğünde "komünizm okulu" olarak tanımlanan, gençlik içinde TDKP çizgisi doğrultusunda faaliyet yürüten Türkiye Genç Komünistler Birliği (TGKB) adlı bir komsomol örgütlenmesine sahiptir. TGKB örgütsel olarak bağımsız hareket eden, ancak siyasal ve ideolojik olarak TDKP'ye bağlı yığınsal bir gençlik örgütlenmesidir. Eylül öncesi TDKP'yı önder kabul eden başka gençlik örgütleri de vardı ve Eylül'e gelirken bunlar yasa dışı örgütler durumundaydı. 40 bin üyesinin çeşitli kademelerde gerçekleşen gizli, yasa dışı Kongrelerine aktif katılımını sağlayan bu örgütlerin kitlesel niteliği belirgindi. Ayrıca TDKP, öğretmenler, memurlar, sağlıkçılar, PTT emekçileri, mühendisler vb. tüm sektörler içinde örgütlü olarak faaliyet yürütmekteydi.

TDKP, İnşa Örgütü döneminde Ocak 79'da; Ocak Deklerasyonu olarak bilinen bir ajitasyon ve eylem platformu ortaya koydu. "Bu platform, kitle hareketinin yükselmekte olduğu, karşı devrim kampının bunalımlarının çok yönlü derinleştiği, kitlelerdeki devrimci hoşnutsuzlukların devrimci bir kaynaşmaya yolaçmakta olduğu ve kitle hareketinin bir devrim dalgasına dönüştüğü düşüncesi üzerine oturuyordu. Platfom içinde yaşanılan dönemi bir 'geçiş' dönemi olarak değerlendiriyordu. Platform faşist diktatörlüğün içine düştüğü ekonomik, siyasal ve çok yönlü toplumsal bunalımı daha da derinleştirmeyi, ekonomik ve siyasal bunalımın bütün yüklerini burjuvazinin ve iç ve dış gericiliğin sırtına sarmayı, faşist diktatörlüğü daha da açmazlar içine itip sarsmayı hedefliyordu." Tekellerin denetimi gibi talepleriyle belirli bir "sol" eğilim içinde olsa da platform devrimci durumun gereklerini yansıtıyor; "geçiş talepleri" formülasyonlarıyla, yeni mücadele ve örgüt biçimleri ortaya koyuşuyla devrimi hazırlamayı amaçlıyordu. Bu dönemde TDKP, "faşizme, gericiliğe ve sermayenin saldırılarına karşı kitlelerin cepheden saldırısının hazırlanması taktiğini benimsedi (...), genel grev ve direniş çağrısı yaptı. Genel grev ve direniş çağrısı, Eylül 1980'e gelinceye kadar nesnel toplumsal duruma uygun düştü. 24 Aralık 1979, Tekel ve Tariş direnişleri, 29-30 Nisan genel direnişi, Çeltek madencilerinin ve Çorum halkının direnişleri ve bu direnişlerin emekçi yığınlar üzerinde yarattığı eğilimler, genel grev ve direniş çağrısının ve partimizin benimsediği 'cepheden saldırıyı hazırlama' taktiğinin o günkü siyasal ve toplumsal duruma uygun düştüğünü doğrulayan olgulardır."

TDKP belgeleri olumlulukların yanında olumsuzluklarında üzerinde durarak, Ocak Deklerasyonu'nun gereklerinin yerine getirilemeyeşine ilişkin olarak şunları söylüyor: "Fakat anti-faşist mücadelenin ve kitle hareketinin her gün yeniden ortaya çıkardığı ihtiyaçlara partimiz yeterli ölçüde yanıt verememiştir. Çorum direnişi benzeri ya da ülkenin çok sayıda il, ilçe, mahalle ve köyünde ve çeşitli işyerlerinde ortaya çıkan anti-faşist silahlı direnişler ve faşist işgal hareketlerinin kırılması mücadelesinin ortaya çıkardığı örgüt ve mücadele biçimlerini izleme, bunları sistematize ederek genelleştirme, kitlelerin seferber edilip eğitilmesi ve örgütlenmesinin aracı haline getirme görevini partimiz tam anlamıyla yerine getirememiştir. Parti kitle hareketinin ve onun görevlerinin gerisinde kalmıştır. Silahlı eylem ve mücadele biçimleri giderek önem kazanmasına ve parti bu durumu tesbit etmesine rağmen görevlerini etkin olarak yerine getirebilecek bir tutum ve pratik planı etkin ve ısrarlı biçimde ortaya koyamamıştır."

TDKP, kapitalizmin egemen üretim biçimi olduğu Türkiye'de faşist diktatörlüğün hüküm sürdüğünü söylemekte, proletarya diktatörlüğünü öngörmektedir. Sosyalizme kesintisiz geçişi, bunun için proletarya önderliğinde ve önemli sosyalist görevleri de olan demokratik devrim yoluyla kesintisiz devrim ve devrimci demokratik işçi-köylü diktatörlüğünün kurulması gerektiğini savunmakta, bu dönemde köylülük ve şehir küçük burjuvazisi ile ittifak ve orta burjuvazinin tecridini gerekli görmektedir. Devrimin temel gücünün işçi sınıfı, temel yedeğinin ise köylü olduğunu ortaya koyarak, öncelikle emperyalizm, tekelci kapitalizm ve feodal kalıntıların, ulusal baskısının tasfiyesini görev edinmektedir.

Yöneltilen saldırılar karşısında Stalin'i savunan, Hruşçev, Brejnev, Tito, Mao, Gorbaçov revizyonizmine, Avrupa "komünizmine", Trotskizme karşı mücadele içinde görüşlerini ve kendisini geliştiren TDKP, çağın değiştiği, Marksizmin eskidiği şeklindeki görüşleri reddetmekte, Marksizm temel ilkelerini ortadoksça savunarak "çoğulcu", "demokratik", "insancıl" vb. "sosyalizm" önerilerini revizyonizmle nitelemekte, içinde hizip ve kanatlara, farklı çizgilere yaşama hakkı tanımayan, disiplinini başka şeylerin yanında irade ve eylem birliğine dayandıran monolitik parti fikrini savunmakta ve uygulamaktadır.

TDKP görüşlerini, broşür vb. türden süresiz yayınların yanı sıra periyodik çıkan Merkez Yayın Organı Devrimin Sesi ve Yoldaş gibi yayınlarla yansıtmaktadır. Bunlar, gizli basılıp dağıtılan yasa dışı organlardır.
 
  
DevrimKurtulus
(şimdiye kadar 85 posta)  04.08.2007 21:48:03 [alıntı yap]

Denizlerin THKO Davası Savunması'ndan

Türkiye'nin bağımsızlığından
başka bir şey istemedim.
Bundan dolayı da ölümden korkmuyoruz.
Ve ben 24 yaşındayken kendimi
Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.

Bizlerin tek özlemi tahsil sırasında bulunmamıza rağmen Türkiye'nin bağımsızlığıdır. Biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen Türkiye'nin bağımsızlığını temin edemedik.

Biz 50 sene evvel Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülkenin çocukları olarak Kurtuluş Savaşı'nın gerçek tahlilini yapmaya her zaman için muktediriz. Biz yine çok iyi biliriz ki Türkiye Kurtuluş Savaşı'nı yapmak için Samsun'a çıkanlara İstanbul örfi idaresince ve mahkemelerince idam cezası verilmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki, Osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancak birkaç tanesi Kurtuluş Savaşı'na iştirak etmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki Kurtuluş Savaşı yapıldığı sırada İstanbul'da bulunanlar bunları yapanlara eşkıya demiştir.

1950 tarihinde Amerikan emperyalizmi iktidara geldi. Demokrat iktidar 27 Mayıs 1960'da tarihe gömüldü. Demokrat Parti gitti, bunun gitmesiyle tellaklar değişmedi. 27 Mayıs'ı kastetmiyorum, bundan sonrasını kastediyorum. Hamam aynı fakat bu defa da tellaklar değişti. Amerika bu dönemde imdada yetişip İnönü'yü düşürdü, Demirel'i iktidara getirdi.

Mustafa Kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz

Öğrenci hareketlerine gelince, Türkiye'de öğrenci olayları 50-60 senedir eksik olmamıştır. Sultan Hamit'in Tıbbiye talebelerini Sarayburnu'ndan denize attığı tarihten itibaren öğrenci hareketleri Türkiye'de devam edegelmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında faşizme hayır diyen gençler ilerici gençlerdi. Ve 28 Nisan 1960 tarihinde özgürlük savaşı veren gençlerdir. Amerikan emperyalizmi tarafından İnönü hükümetten düşürüldüğünde protesto gösterisi yapan gençler ilerici gençlerdir. Anayasa'ya Bağlılık Mitingi'ni de bizler yaptık. O günün mitinginde iktidarın kiralık adamlarından ve polisinden dayak yiyen de gene bizlerdik.

1968 senesine gelince, üniversiteler öğrenciler tarafından işgal edildi. İşgalleri gayet meşru idi ve kürsü ağaları dahi bu işgallerin haklılığını hiçbir zaman inkar edemedi. Aynı yılın Temmuz ayında Amerikan Filosu'na karşı gösteri yapanlardan Vedat Demircioğlu polis tarafından hunharca öldürüldü. İktidarın kiralık kuvvetleri ve polisi hunharca devrimcilerin üzerine saldırdı. 20'ye yakın devrimci öldürüldü. Bunların hiçbirinin katili bulunamadı. Polis karakolları işkencehane haline getirildi. Hiçbir savcı buna karşı çıkmadı. Fikir özgürlüğünü ve Anayasa'yı paravan yapanlar "önceden Atatürkçü geçinirken O'nun fikir ve şahsiyetini de küçük görmeye başladılar, sadece Mustafa Kemal tarafını beğeniyorlardı." suçlamasını kesin olarak reddediyorum ve asla kabul etmiyorum. Diğer yurtseverler de bunu kabul etmez.

Gerçekler örtülmek isteniyor. Mustafa Kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. Onun İstiklal-i tam prensibini, ve onun istiklal-i tam Türkiye idealini yalnızca biz devam ettiriyoruz.

Anayasa'yı en fazla savunan bizleriz

İddianame'de bizim Anayasa'yı cebren ilgaya teşebbüs ettiğimiz ileri sürülmektedir. Öteden beri arzetmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa'yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa'yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa'nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa'yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. Bile bile iddia makamı bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir.

İdddia makamı bizim vermekte olduğumuz Bağımsızlık Savaşı'na karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na karşı, reformlara karşı ve bu nedenle bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hâlâ ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açsın, onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır.

Amerika sizin döneminizde ülkeye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız

Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dahil sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminiz sırasında Türkiye'ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız. Ve Demokrat Parti iktidarına 10 yıl ses çıkarmadınız. Ta ki 38 yurtsever subay ses çıkarana kadar ve onları devirene kadar. Ve bugün aynı savcılar bu şahıslar hakkında da idam kararı istemektedir. Süleyman Demirel'in Anayasa'yı ihlaline ve despotizmine ve ülkeyi Amerika'ya satmasına ses çıkarılmadı.

Ve meydanlarda bunlara karşı bizler dövüşmek zorunda kaldık, bizler kurşunlandık. Ve sonunda idam isteğiyle buraya getirildik

Bizim düşmanımız
Amerikan emperyalizmi ve yerli işbirlikçileridir

Dediğim gibi Türkiye'yi bu hale getiren eski yöneticilerin bütün suçları bize yüklenmek istenmektedir. Bütün eski idarecilerin suçu bize yükletilmek istenmektedir.

Türkiye'nin bağımsızlığından başka hiçbir şey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk. Varlığımızı Türkiye halkına armağan ettik. Bunun aksini iddia edenler vatan hainidir. 12 Mart Muhtırası muvaffak olmasaydı bizi itham eden makam onları da aynı şekilde itham ederdi. Buna da kanaatim tamdır. 12 Mart Muhtırası Anayasa'nın uygulanmadığını iddia etmektedir ve parlamentoyu açıkça suçlamaktadır.

Biz strtaejik olarak düşüncelerimizi hiçbir zaman saklamayız. Hangi şartlar altında olursak olalım bunu açıkça söyleriz. Düşüncelerimizi mezara kadar götürürüz. Nasıl burada namluların ve dipçiklerin gölgesi altında konuşuyorsak düşüncelerimizi her zaman açıkça ifade ederiz. Bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs gibi bir kastımız bulunsaydı, bunu da burada açıkça söylemekten çekinmezdik. Bizim böyle bir amacımız yoktur.

Bizim düşmanlarımız Amerikan emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçileridir. Yani emperyalizm ile işbirliği yapan patronlar, feodal mütagallibe yani bezirgânlar, tefeciler. Toprak ağaları ve diğer işbirlikçileri ve bizim bütün eylemlerimiz bu hedefe yönelmiş bulunmaktadır. Bunun dışında başka bir hedefimiz yoktur.

Milyon metrekare vatan toprağı işgal altındayken mili bütünlüğü bozmakla suçlanıyoruz

Bizim kişi güvenliğini, mülkiyet hakkını, egemenlik ilkelerini, milli bütünlüğünü bozmak için harekete geçtiğimiz iddiaları vardır. Kişi güvenliğini ihlal edenler kimlerdir. Bunu evvela tesbit etmemiz lazım. Karakollarda işkence gören bizler olduk. Meydanlarda kurşunlanan yine bizler olduk. Bakanların emriyle hapishanelere atılan bizler olduk. Buna rağmen kişi güvenliğini bozan olmakla itham ediliyoruz. Yukarıda anlatılan asıl kişi güvenliğini bozanlar ise serbestçe meydanlarda dolaşmaktadır.

Mülkiyet hakkını ortadan kaldıracağımız iddia ediliyor. Bizatihi Anayasa mülkeyet hakkını toplum yararına kısıtlamıştır. Mutlak mülkiyet hakkı tanımamıştır. 50 köye sahip bir toprak ağasını anayasamız kabul etmemiştir. Egemenlik ilkelerine karşı çıkanlar halkın sırtından geçinenlerdir.

Ayrıca milli bütünlüğe karşı çıkmakla da suçlanıyoruz. 101 tane Amerikan üssünün bulunduğu ülkede bizim milli bütünlüğü bozmak istemekle itham edilmemiz gülünç olmaktadır. Milyon metrekare vatan toprağı işgal altındayken bizim milli bütünlüğü bozmakla suçlanmamız gülünçtür.

21 yılın hesabını 21 gençten sormak istiyorlar

Mustafa Kemal sağ olsaydı bugün çok şaşırırdı. İddianame baştan beri sırf kelle istemek maksadıyla hazırlanmıştır. Şeklen de hukuk mantığından mahrumdur. Hukuki kıymet ve değerden mahrumdur. 21 yılın hesabını 21 gençten sormak maksadıyla ve suçluların telaşı içerisinde hazırlanmış bir iddianamedir.

Ben şunu iddia ediyorum ki, hareketimiz tamamen Anayasal bir harekettir. Anayasa'nın başlangıç ilkesinde belirtilen ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. Bu sebeple Anayasal bir davranışta bulunduk. Yaptıklamızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum.

Türkiye'nin bağımsızlğından başka bir şey istemedim. Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı da ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün. Ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armğan etmekten onur duyuyorum. Bu bağımsızlık düşüncesini mezara kadar götüreceğiz.
 
TKP/ML'NiN iDEOLOJiK - POLiTiK VE ÖRGÜTSEL HATTI



Türkiye ve T.Kürdistan proletaryası ve emekçi halkların komünist öncüsü partimiz TKP/ML, bu yıl yirmi beş yaşındadır. Partimizin kuruluş tarihi 24 Nisan 1972'dir. Kurulduğu yıllarda sınırlı bir etki alanı olan partimiz, günümüzde on binlerce işçi, emekçi ve gençliği kendi etkisine almış bulunmaktadır.

Partimiz, 25 yıllık sınıf mücadelesi tarihinde çok yönlü deney ve tecrübeden geçmiş, bu kadar yıl zarfında silahlı mücadele hattında asla vaz geçmemiştir. 25 yıllık tarihinde çok çetin engel ve tuzaklarla karşılaştı, çok sinsi düşman ve hiziplerle tanışarak, kocaman bir mücadele tarihi yarattı. Marksizm-Leninizm-Maoizm (MLM) bilimini her şart ve koşul altında kendisine rehber edindi. Bu süreçte hata ve eksiklerle tanıştı, geçici yenilgi ve bunalımlar gördü, ama tüm bunlara rağmen dört yüzü (400) aşkın şehitlerinin uğruna savaştığı bu onurlu davayı ve kızıl hattı, hiç bir zaman terketmedi.

TKP/ML, yirmi beş yıllık mücadele tarihinde, dünya ölçeğinde vuku bulan pek çok önemli olaylara ve gelişmelere tanık oldu. Bu süre zarfında modern revizyonizm klasik kapitalizme evriliyordu. Kuzeyde Gorbaçow rüzgarı tüm şiddetiyle esiyor, doğu-batı Avrupa alt-üst oluyordu. Revizyonizmin iflası sosyalizmin iflası olarak lanse ediliyordu. Partimiz, ne bu rüzgardan etkile-nerek temel hattında bir yumuşamaya gitti, nede MLM güzergahını terk etti. Milliyetçiliğin dünya ölçeğinde alabildiğince ivme kazandığı bir durumda, TKP/ML, ısrarla ve inatla sınıfsal zeminde demirlemiş ve milliyetçiliğin ön yargılarına kapılmamıştır.

Dünya ölçeğinde ayağa doğrulan milliyetçilik, ülkemiz özgülünde ki ulusal mücadele açı-sından da önemli avantajlar sağlıyordu. Böylesi durumda, bazılarınca sosyalizm ve sınıf mücade-lesinin çekiciliği bitmişti. Tamda bu koşullarda TKP/ML, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı şiarını savunup, destekleyip tanırken; ulusal sorunun demokratik halk devrimi sorunu yanında ikincil, tali bir öneme sahip olduğu gerçeğini her defasında ısrarla belirtti.

Enternasyonal proletaryanın Türkiye ve T.Kürdistan'ı kurmayı TKP/ML, kurulduğundan bu yana kendisinden bekleneni vermede, yer yer yetersiz kaldığı zamanlar oldu. Bölünmeler, hizipler, önderliklerin partiye ve MLM bilimine yabancı hatları ve sağ oportünistlikleri, alınan darbeler, geçici yenilgiler partimize önemli düzeyde zararlar verdi. Ve parti içi mücadelede yer yer güç kaybına uğradı. İşte bu ve buna benzer durumlar, TKP/ML'nin dez-avantajlarıydı. Bu açık gerçeklere rağmen TKP/ML, direngen ve kararlılıkla gerilla savaşında ısrarlı davrandı. Dağ-ların doruklarında adımlarını hızlandırmaktan hiçbir zaman geri kalmadı.

Bugün, kuruluşunun 25. yıl dönümünü kutladığımız TKP/ML, geçmişin dez-avantajlarını büyük oranda avantaja çevirmiş, yaralarını sarmış, güç kaybını telafi etmiştir. Bilinmelidirki, TKP/ML kızıl siyasi iktidarlar uğruna gerilla mücadelesini doruk noktaya çıkartmaya, parti bayrağını ülke bayrağı yapmaya ve MLM bilimi güzergahında sürekli ilerlemeye her zamandan daha çok kararlıdır. 25. Yıldönümünde, partimizin siyasi-ideolojik ve örgütsel hattını, burada genel hatlarıyla bir kez daha ortaya sermek oldukça önemlidir.



TKP/ML'NİN SİYASAL DÜZLEMİ

Hiç şüphesiz ki partimiz TKP/ML'nin siyasal hattına ruh veren , kurucu önderimiz I. Kaypakkaya'nın temel teorik görüşleridir. Marksizm-Leninizm-Maoizmin evrenselliğini Türkiye ve T.Kürdistan gerçekliğine yaratıcı tarzda uyarlayan Kaypakkaya, uluslararası özellikleri ulusal özelliğe harmanlamada eşsiz ve emsalsiz davranmıştır.

İşte TKP/ML'nin kendisine temel aldığı görüşler, Kemalist hareketin ipliğini pazara çıkarmış, ulusal sorun ve özllikle de Kürt ulusal sorunu o ana kadar hiç kimsenin ulaşamadığı bir uzak görüşlülükle çözümleyen, TC tarihini ve ülkenin iktisadi yapısını derin bir tahlilden geçiren, devrimin karekteri ve perspektifleri sorunlarına net bir açıklık getiren Kaypakkaya'nın görüşleridir.

Sosyo-Ekonomik yapı;

Ekonomik-toplumsal statünün niteliği, devrimin karekteri ve perspektifleri sorunuyla doğrudan ilişkilidir. Bu anlamda sosyo-ekonomik yapı sorunu işin anahtarıdır. Partimiz ekonomik yapı tahlilinde MLM'nin evrensel-ölçütlerini ulusal-somuta uyarlayarak, hem kendisini doğmato-revizyonizmden ve hemde bunun tersyüz edilmiş karşıt ucu sağ oportünizmden kendisini ayırır.

Siyasi, iktisadi ve kkültürel gelişmesi eşitsiz yarı-sömürge, yarı-feodal bir statü ile karekterize edilmiş ülkemiz. Bir çok emperyalistin ortaklaşa sömürü be baskısına maruz kalan yarı-sömürge bir ülke konumundadır ülkemizin toplumu. Bu yalnız bu günün değil, daha Osmanlı toplumu döneminden beri böyledir. Bu, devrimci yolu izleyen hemen hemen herkesin de ortak görüşüdür. Ancak sorun yanlızca ülkenin yarı-sömürge olduğunu kabullenmek değildir. Bu kabul edişin yarı-feodal çözümlemeyle kabul edilmesi zorunludur. Yarı-sömürge tespiti, yarı-feodal tespitle bütünleştirilmeyip, ülkeye kapitalist belirlemesi yapan her örgüt büyük yanılgı içerisine düşer. Nedir yarı-feoldalizm?

Lenin, yarı-feodal iktisadi durumu, kapitalizmin ve feodalizmin özelliklerinin sayısız ve birbirinden ayırd edilemeyen çeşitlerinin iç içe geçtiği vir sistem olarak niteler. Ödenmemiş artı-emek, doğrudan üreticiden yarı feodal tarzda gasp edilir. Böyle bir durumda kapitalizmi yoksa feodalizm mi egemen diye sorulamaz. İşte ülkemizde de durum bunun gibidir. Koprador-feodal üretim ilişkilerinin egemen olduğu, emperyalizmin kendi varlığının temeli olan bu ilişkileri ve kapitalizm öncesi sömürü biçimlerini korumaya ve devam etmeye çalıştığı bir yarı-feodal statü ile karşı karşıyayız. Emperyalizme bağımlılık zinciri yalnızca cumhurriyet dönemiyle sınırlı değildir. Osmanlı toplumu(imparatorluğu) döneminde de, emperyalizm öncesi batılı ticari kapitalizminin, yani sonradan emperyalist aşamaya bürünecek olan yabancı kapitalizmin başlıca pazarlarından biriydi.

Osmanlı imparatorluğu özellikle başlangıçta (16. yy), Fransız ve İngiliz sermayesinin belli başlı pazarlarından biriydi. Kıyı limanlarından iç kısımlara doğru yabancı batı kapitalizminin metaları akmaya başlıyordu. Metaların karşılığını altın ve değerli madenlerle karşılayan Osmanlı yönetimi, kısa sürede sıfırı tüketti ve gırtlağına kadar borca battı. Bununla birlikte kıyı limanlardan en ücra köşelere kadar yabancı kapitalizmle bağımlılık zinciri içinde tücar-tefeci şebekesi oluştu. Bu süreçle birlikte merkezi-feodal yapı da çözülerek değişikliğe uğruyordu.

Demek ki, bir yandan ülkeye yabancı kapitalizmin girişiyle yaygınlaşan yabancı metalar karşılarında merkezi-feodal yapı çözülürken, öte yandan yabancı kapitalizmin ekonomik-toplumsal dayanağı olan sömürücü ağ oluşuyordu. Ve böylelikle tefecilik ve ticaret ağı oluşuyordu. Kapitalizmin emperyalist aşamaya ulaşmasıyla birlikte, emperyalist sermaye ile iç pazar arasında aracı rolü gören ve emperyalizmin besleyip, büyüttüğü tolumsal dayanaklar şekillendi. İşte bu dönemde, emperyalist aşama ile birlikte emperyalizmin kendisine bağımlı tüccar-tefeci, toprak ağası, kompradorlarla sömürü ağını kentte ve kırda yaygınlaştırarak halka karşı gerici sınıf ittifakkını giderek sağlamlaştırdı. Böylece ülke, emperyalizm-feodalizm-komprador kapitalizmin sömürü ağları içinde, komprador-feodal üretim ilişkilerinin hakimiyetini sürdürdüğü, yarı-feodal bir iktisadi sistemin zincirlerine hapsoldu.

Herkes de bilirki, emperyalizm koşullarında yarı-sömürge bir ülkede, emperyalizme rağmen, iç dinamiği ile gelişen bir kapitalizmin eğemenliği asla mümkün olamaz. Emperyalizmin iradesi dışında da olsa, fabrika yapan sanayinin böyle bir ülkenin sanayinin niteliğini belirlemesi gerçeklerle alay etmek olur. Geri ülkeleri kendi bağımlılık ağları içine alan emperyalizmin daima iki eğilimi ortaya çıkar. Bu iki eğilimden birincisi; emperyalizm bu ülkelerde kapitalizmi geliştirir, ikincisi; geri ülkelerde kapitalizmi köstekler.

Burada aslolan ikincisidir. Eğer böyle olmasaydı, Stalin'nin şu sözlerinin hiç bir anlamı olmazdı. "tüm mali ve askeri güçleriyle emperyalizm, Çin'de tüm bürokratik-askeri üst yapısıyla birlikte feodal kalıntıları destekleyen, onları besleyen ve muhafaza eden güçtür. Bu demektirki aslolan kapitalizmi geliştiren değil, her yerde kendi gerici müttefiklerinin varlığının temeli olan, bütün kapitalizm öncesi sömürü biçimlerini korumaya ve devam etmeye çalışmasıdır". Öte yandan emperyalist aşamda, yarı-sömürgecilik koşullarında feodalizmin tasfiyesinin asla mümkün olmadığı, marksizmin ilk basit gerçeği iken, ülkemizde emperyalizmin feodalizmi tasfiye ettiren mantıklara tanık olmaktayız. Feodalizmin tasfiyesinde bilinen iki hal tarzı vardır.

1- Köylü usulü hal tarzı, yada aşağıdan devrim; Bu hal tarzı, devrimin devrimci yollarla gerçekleştirilmesidir. Eskimiş, köhnemiş, köstek rolü oynayan üst yapı parçalanarak atılır ve köylülük feodal mülkiyeti silip-süpürür ve akabinde mülkiyete el koyar. Böylece üretici güçlerin özgürleşmesi sağlanır. Ve böylece feodalizm, bu aşağıdan gelen devrimle, yığınların aşağıdan gelen dolaysız girişkenliği ile tasfiye edilir. İşte bu ilk yoldur.

2- Prusya usulü hal tarzı, yada yukarıdan devrim; Bu hal tarzı, kaplumbağa yürüyüşü ile gerçekleşen ağır, sancılı bir devrimdir. Eski köhnemiş üst yapı adım adım yıkılır. Çoşkun bir kurtuluş yerini, ağır ağır ve sancılı bir kurutuluşa bırakmıştır bu devrim. İktidar feodal beylerden, burjuvaziye adım adım geçer. Bu geçiş aşamasında burjuva cephesinde ilerici olan ne varsa son bulur, tükenir. Yukarıdan devrim diye adlandırılan bu geçiş, burjuvazinin adım adım feodalizmin yerine geçmesi sürecine, proletaryanın da adım adım burjuvazinin karşısına dikilmesi süreci eşlik eder. İşte bu süreçte, burjuvazi feodal beylerden elini çekmez ve onlarla kol-kola durmaktan geri durmaz. Öyleki burjuvazi iç başkalaşıma uğrattığı feodallerle birlikte, onlarla kol-kola feodalizmin tasfiyesini tamamlar. Ve süreç sonuna geldiğinde feodaller burjuvalaşırlar artık. Bu hal tarzının en tipik örneği Almanya(Prusya)'da Bismark önderliğinde yaşanmıştır. Bu hal tarzıyla emperyalizm koşullarında feodalizmin tasfiyesi artık tarih olmuştur.

Rusya ise bir istisnai örnektir. Rusya'da yukarıdan devrim 1861'li yıllarda ihtimal olarak gündeme girmiş ve bunun yolu 1861'deki toprak reformuyla açılmıştır. 1900'lerin başlangıcına geldiğinde ise, Rusya artık kapitalizmin toprağına iki ayağıyla basmış bulunuyordu. Rusya'nın emperyalizm çağına ilkel birikim sürecini tamamlamış bir ülke olarak girmesi, Rusya'da Junker yada Prusya yada yukarıdan devrim dediğimiz hal tarzının nesnel zeminini hazırlamış bulunuyordu. Bu anlamda Rusya bir istisnadır.

20.yüz yılda, burjuvazi Prusya yolu için tüm gücünü tüketmiş bulunuyor. Ülkemiz açısında ise, yukarıdan devrim yolunun burjuvazinin tümüyle gericileşerek azgınlaştığı bir dönemde, emperyalist evrede bir daha geri gelmemek üzere kapandığını söyleyerek bu konuyu noktalayalım. Ama hala emperyalizme ilerici roller yüklemeye çalışanlar var ise, onlara "yolunuz açık olsun" demekten başka bir şey kalmıyor.

Sonuç olarak , yarı-sömürge ve yarı-feodal bir iktisadi-toplumsal yapı ile karşı karşıyayız. Böyle bir gerçek ile yüz yüze olan komünistlere düşen görev, yarı-sömürge ve yarı-feodal statüden kaynaklanan anti-emperyalist, anti-feodal çelişmeleri saptamaktır. Bu gerçeği berakça çözümleyen partimiz TKP/ML, anti-feodal ve anti-emperyalist çelişmelerden hareketle, ülkemiz devriminin niteliğini Demokratik Halk Devrimi (DHD) olarak tespit eder. Devrimimizin stratejik hedeflerini ise; emperyalizm, feodalizm ve komprador kapitalizm olarak saptar.
 
  
DevrimKurtulus
(şimdiye kadar 85 posta)  04.08.2007 21:42:13 [alıntı yap]

TKP/ML' NiN KISA TARiHi

Eski adıyla, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) saflarında, iki kanat arasında mücadele gizli-açık çok yönlü keskin şekilde devam ediyordu. Nihayetinde iki kanadın aynı örgüt içinde bir arada daha fazla kalamayacağı artık kesinleşmişti. Proleter kanat, revizyonist-burjuva klikle bütün bağlarını bıkçakla keser gibi kesip atarak, Marksist-Leninist-Maoist temeller üzerinde yeniden örgütlenmeye girmiş bulunuyordu. Bu saflarda artık mücadele olanakları kal-madığı ve kurucu önderimiz İ.KAYPAKKAYA'ya haince bir silahlı komplonun düzenlendiği koşullarda Marksist-Leninist-Maoistlere tek bir yol kalıyordu. O da, ayrılmak ve yeniden örgüt-lenmek. KAYPAKKAYA önderliğinde ki MLM kanat, revizyonist kanadın ideolojik-politik-örgütsel-taktik ilkelerini MLM zeminde ciddi bir eleştiriye tabi tutarak; doğru ideolojik-politik-örgütsel ve taktik ilkeler doğrultusunda 24 Nisan 1972'de TKP/ML'yi kurdular. Kurucu önde-rimiz Kaypakkkaya'nın yirmi beş yıl önce, TİİKP hakkındaki eleştirileri bugün hala aynı canlılı-ğını korumaktadır. Geçmişin burjuva-revizyonist TİİKP'i, bugünün İşçi Partisi (İP), burjuva çer-çevede egemenlere çanak tutmakta ve faşist T.C generallerine selama durmaktadır.

Partimiz TKP/ML, kurulduktan kısa bir süre sonra, 1973'te başta parti kurucusu Kaypak-kaya olmak üzere, kadroların esası ya düşmanla giriştikleri savaşta şehit düştü yada faşist devlet tarafından tutuklandı. Önderimiz Kaypakkaya 1973'ün başında, yaralı olarak düşman mevzilerini yardı ancak kısa bir süre sonra yakalanarak aylarca süren işkenceye alındı. Faşist T.C devleti, CIA önderliğinde uyguladığı tüm işkence metodlara rağmen, kurucu önderimizden en ufak bir örgütsel bilgiyi alamayınca, çareyi 18 Mayıs 1973'de O'nu Diyarbakır zindanında katletmekte buldu. Kaypakkaya zindanlardaki boyun eğmez tavrı ve sembolleşen direnişiyle ser verip sır ver-meyen bir abide olarak, Türkiye komünist ve devrimci hareketinin direniş ruhunun bir simgesi oldu.

1973'te partimiz, merkezi önderlikten yoksun durumdaydı. 1974 ile birlikte yeniden toparlanır. Bu dönemde merkezi otoritenin sağlanması için, artık bölgesel dönem başlıyordu. Partimiz 1976'da ilk ciddi bölünmeyle yüz yüze geldi. Bu dönemler Halkın Birliğ adı altında şekillenen hizip, partinin temel teorik gürüşlerini inkarla işe soyundu. Bunu sinsi yollarla partiye kabul ettirmeye çalıştı. Ülkenin sosyo-ekonomik yapı tahlilinde, devrimin yolu, devrimin karekteri, sınıfların mevzilenmesi, baş ve temel çelişme, Mao sorununda partimiz TKP/ML ile, yakınlığı yerin göğe olan yakınlığı gibidir. AEP Hocacı hatta seyreden ve yarı troçkizmle bezenen bu hizip, partimizin saygın ismi ve kurucu önderimiz I. Kaypakkaya yoldaş üzerinde uzun süre palazlandı. 1994 yılına kadar "TKP/ML Hareketi" adını kullanarak Kaypakkaya simsarlığı yapan bu revizyonist grup, 1994'de başka gruplarla birleşerek MLKP adını aldı.

Partimiz hizipten arınmış olarak, tarihinde ilk konferansını 1978 Şubat ayında gerçekleş-tirdi. Partimizin bölgesel dönemin son bulması ve merkezi önderliğe kavuşması anlamında, bu konferans tarihsel bir öneme sahiptir. 1. konferansta yönetime gelen 1.Merkez Komite'nin (MK) ilk dönemleri esasta MLM niteliktedir. Ancak Merkez Komitesi yaptığı 4. Toplantıyla bu doğru çizgiyi kaybederek sağa kaydı. MK'ya eğemen olan sağcı düşünce Kaypakkaya döneminin geleneğini sürdüremedi. Halk savaşından söz edilmesine rağmen, bu sadece lafta kalıyordu. Silahlı mücadeleye yönelik pratikte adım atılmıyordu. Devrimci durumun yükselme gösterdiği dönemde, MK barışçılıkta ayak diretiyor ve bu anlamda, yaşamın gerisinde kalarak edilgenliğe düşüyordu. MK'ya eğemen olan sağ sapma, aynı zamanda partimiz TKP/ML'yi 12 Eylül 1980 askeri faşist cuntaya hazırlıksız sokuyordu. 12 Eylül askeri cuntası bağıra bağıra geldiği halde, bu somut gerçek MK tarafından ciddi kavranmadığı için, gerekli önlemler alınmadı, hazılıklar yapıl-madı. İşte 12 Eylül'de alınan ağır darbe ve yenilginin temelleri, bu dönemde atılmış oluyordu.

Yenilgi yılları, aynı zamanda koyu gericilik ve irtica yıllarıdır. Bu durumda hakim sınıflar, sadece devrimci-komünist partilere ve emekçilere yönelik katliam, işkence, terör, sorgusuz sokak infazları vb saldırılar ile yetinmezler. Aynı zamanda böylesi dönemlerde ekonomik, siyasal, ideolojik, kültürel vb saldırılar dahada yoğunlaştırılır. Bu saldırılar devrimci ve halk saflarında ciddi tahribatlar yaratır. Her yönüyle zor koşullar, onurlu davanın zorluklarına katlanamamak, yılgınlık, karamsarlık, ideolojik inançsızlık, devrime, partiye ve bireyin kendisine güvensizliği de beraberinde getirir. MLM'ye saldırılar, mücadeleden dökülmeler, ayrılmalar, kaçışlar, tasfiyeci-liğin, ihanetliğin ve dönekliğin her biçimi, bu dönemlerde ortaya çıkar. Sınıf mücadelesinde bunlar kaçınılmaz şeylerdir. Çünkü devrim mücadelesi ihanetlerle yan yana ve onlara rağmen gelişir. Açıkça belirtmeliyiz ki, 12 Eylül 1980 askeri faşist cuntanın etkileri, öyle kolay sökülüp atılmadı. Devrimci saflarda yılgınlık, pasifizm, davadan kaçma ve MLM'ye ihanet had safha-daydı. 12 Eylül askeri darbesi, Türkiye Devrimci Hareketine vurduğu örgütsel darbenin yanısıra, esas olarak siyasal ve ideolojik açıdan büyük tahribatlar yarattı. Bir çok ihtilalci örgüt 12 Eylül hareketiyle pasifize edildiler.

Partimiz 2. konferansını 1981 Ocak ayında başarıyla gerçekleştirdi. Bu konferansımızda revizyonizmle harmanlanmış, yarı-troçkist yurtdışı çizgi mahkum edilir. Konferansın hemen sonrasında yurt dışında bir hizip çıkar. Utangaçca hocacılığı savunan ve Mao'yu usta görmeyen, sosyalizmde sınıflar ve sınıf mücadelesine, Mao'nun öğretilerine sırtını dönen ve ayrıldığında partimizin yurt dışı kadrolarının esasını beraberinde götüren bu hizip, günümüzde, yurtdışında küçücük bir mülteci grubu olarak, "Bolşevik Partizan" ismiyle varlığını korumaya çalışmaktadır.

2. konferansımızın en önemli özelliği, Hocacı cepheden Mao'ya yöneltilen saldırıları püs-kürterek Mao'yu savunması, Hocacılığın parti içindeki etkilerine karşı kararlılıkla mücadele etmesi ve bu doğrultuda olan yurt dışı delegelerini mahkum etmesiydi. Kısacası bu konferansta Mao ve öğretilerine kararlılıkla sahip çıkılır. Bu tarihsel öneme sahip bir olaydır. Bunun yanısıra silahlı mücadeleyi ciddi biçimde ele alması, partimiz açısında oldukça önemliydi. Öte yandan bu konferansımızda durum değerlendirmesi yanlış saptanıyor ve saptanan bu taktik, ülkenin nesnel gerçekliği ile uyuşmuyordu.

2. Merkez Komite üyeleri, çok geçmeden düşman tarafından ya yakalandı yada çatışma ve işkencede şehit düştü. Partimizin ikinci genel sekreteri olan Süleyman CİHAN, 1981 yılında düşmana esir düştü. Yoğun işkenceye tabi tutulan parti genel sekreterimiz, Kaypakkaya'nın işkencede "ser ver, sır verme" komünist tavrını sürdürerek düşmana en ufak bir sır vermemiştir. İstediği bilgileri bir türlü alamayan düşman, çareyi CİHAN'nı katletmekte buldu. 2. konferansın seçtiği MK, kısa sürede bir çok üyesini kaybetti. Bu tarihten sonra MK atamalarla güçlendi-rilmeye çalışıldı ancak, bu kez parti çizgisinde sağ sapmaya düşüldü ve gerilla savaşında gerilemeye girildi. 1980 askeri darbeden sonra, parti güçlerimizin önemli bir bölümü yurt dışına taşınmıştı. Tecrübeli ve yetkin yoldaşlarımızın bir çoğu cezaevinde bulunuyordu. Parti önderliği esas olması gereken alanda değil, yurt dışına yerleşmişti.

Parti önderliğinin sağ-oportünist çizgiye sapmasıyla, özellikle Dersim bölgesinde gelişen ve ciddi boyuta varan askeri bakış açısının, doğmatizmin, sekterizmin tohumları 2. MK'nın örgütsel olarak ciddi darbeler aldığı 1982-83 yılları sonrası atıldı. Atılan bu tohumlar, süreç içerisinde bir çizgi haline dönüştü. Çelişkinin bir yönünü sağ-oportünizm diğer yönünü ise sol-oportünizm oluşturuyordu. Çelişkinin bir yönünü bürokratizm diğer yönünü ise sekterizm oluş-turuyordu. Ve bu süreç boyunca kah sağ-oportünizm, kah sol-oportünizmden, ama esas olarak sağ-oportünizmden partimiz ciddi etkilendi. Dağınıklık, karmaşıklık, parti içi bunalım ve bölün-menin kapıya dayandığı bir ortamda, partimiz 1987 Ekim ayında, 3. konferansını başarıyla ger-çekleştirdi.

Tamda böylesi önemli bir dönemde, partimiz yeni bir bölünmeyle yüz yüze geldi. 2. MK'nın sağ-oportünist hattına karşı partide yükselen eleştiriler, 1986'da 3. Konferans için Dersim'e giden 7 konferans delegesinin düşmanla girdikleri çatışmada şehit düşmeleri sonucu daha da yükselmişti. İşte bu süreçte Dersim bölgesinde, MK'nın sağ-oportünist çizgisine karşı, askeri bakış açısından gıdasını alan ve kendisine DABK ismini veren sol-oportünist bir grup, 3. Konferans döneminde partiden ayrıldı. DABK, parti hukukunu, işleyişini, iradesini yadsıyan, ben-merkezci, dar bölgeci, salt askeri bakış açısının hakim olduğu ve iki çizgi mücadelesini red eden tasfiyeci bir akımdı.

3. Konferans ile, partimiz 12 Eylül tahribatlarını kendisinden ciddi oranda temizlemiş, partiyi derleyip toparlamış, yeniden ayağa doğrultmuş ve parti tarihi açısından önemli bir kilometre taşı görevini görmüştür. Kızıl siyasi iktidarlar uğruna gerilla savaşını merkezi görev olarak saptandı ve bu doğrultuda pratik adımlar atıldı. 3. Konferansımız, esas olarak okun sivri ucunu sağ-oportünizme yönelterek mahkum ederken, diğer yandan DABK'ıda tahlil ederek, yukarıda saydığımız yanlışları, sapmaları ve MLM'den uzaklaşmasını da açık biçimde ortaya koymasına rağmen, hala DABK'ı partinin bir gücü olarak gördü. Böylelike 3. Konferans, DABK ın gerçek niteliğini kavrayamadı. DABK teorik söylemde ve proğramı savunma bazında MLM gibi görünsede, bu yanıltıcıydı. DABK'ın pratiği, doğmatizm, sekterizm ve salt askeri bakış açısının hakim olduğu bir çizgi idi. Bundan dolayı 3.MK, DABK'a karşı tutarlı bir mücadele yürütmedi.

3. konferans sonrasında, 2.MK döneminde önderlikte bulunan bazı sağcı unsurlar, partinin disiplinini tanımada ayak direttiler. Yurtdışında, 1989 yılında kimileri mücadeleye yan çizip par-tiden koptu, kimileri ise verilen görevleri kabul etmeyerek açık disiplin ihlalerine girdiler. Ama her iki davranışın temelinde yatan ortak şey, parti çizgisine inançsızlık ve parti tasfiyeciliği idi. Partimizden atılan ve ayrılanlar, partimizin temel-teorik görüşlerine karşı, revizyonist-troçkist bir doğrultuda bayrak açtılar. "Kaypakkaya'yı aşacağız" safsatalarıyla partiden kopan ve birkaç unsurdan oluşan bu tasfiyeci grubun tek yaptığı, kısa sürede kendilerini aşındırmak oldu. Mücadele dirayetini fazla gösteremeyen bu grup, 1992'de kendisini fesh ederek burjuva yaşama çekildi.

Partimiz, Ekim 1991'de 4. Konferansını başarıyla gerçekleştirdi. 4. Konferansımız tayin edici bir öneme sahiptir. Dünya ölçeğinde sağcılığın, kuzeyden Gorbaçov ile esen Prestroika ve Glastnost rüzgarının ivme kazandığı ve bunun Yeltsin'le iyice azgınlaştığı, milliyetçiliğin doruğa çıktığı dönemdi. Ülkemizde de Kürt ulusal sorunu siyasal gündemin başına yerleştiği ve gerilla savaşında ısrarının TKP/ML açısından her zamankinden daha çok zorunluluk haline geldiği bir ortamda, 4. Konferansımız başarıyla gerçekleşti. Aynı dönem, "sosyalizmin öldüğü", "proletar-yanın tarihsel misyonunu bitirdiği" yaygaralarının ortalığı kasıp-kavurduğu ve kullakları sağır edercesine yankılandığı bir dönemdi. Bu süreçte düşüncelerde ciddi tahribatlar yaratılmış, devrim dalgası genelde bir gerileme içine girmişti.

Bu dönemde yapılan 4. Konferansımız, sosyalizmin ölmediğini, proletarya ve emekçiler cephesi için acil bir gereksinim olduğunu, devrim ve sosyalizmde direnmenin zorunluluğunu dost düşman herkese ilan etti. Marksizim-Leninizm-Maoizm güzergahının günümüzün sorunlarını çözmede tek anahtar olduğunu ap-açık dile getirdi. Devrim alehine gelişen durumun göreceli olduğunu, devrim dalgasının uzak olmayan gelecekte, tüm şiddetiyle şaha kalkacağını belirtti. 4.Konferansımız aynı zamanda uluslararası düzeyde mevcut durumun milliyetçiliği azdırdığını, gelişen milliyetçilik akımının ülkemizdeki milliyetçi güzergaha belli avantajlar sağladığını tespit etti. Aslolanın sınıf mücadelesi ve Demokratik Halk Devriminde sebat etmenin olduğunu açık-lıkla dile getirdi. Her türlü özel ulusal gelişme yolunu red ederek, siyasal sorunları Türkiye Kürdistanı açısından değil, Türkiye'nin genel durumu açısından, yani Kürt, Türk, Ermeni, Çerkez, Laz ve çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryası açısından formüle etmede ısrarlı oldu. 4. Konferansımız, merkezi görevin kızıl siyasi iktidarlar (KSİ) için gerilla savaşında ısrarlıca tutunmak olduğunu partinin önüne ilk görev olarak koydu.

Ayrıca 4. Konferans, 1987'de partiye bayrak açarak ayrılan DABK'la birleşme karar aldı ve gerçekleşmesi içinde Birlik Komisyonunu oluşturdu. 4. Konferansımız, 3. Konferansın DABK a ilişkin yanlış ve hatalı yaklaşımını devam ettirdi. DABK'ın niteliği ortada olduğu halde, birleşme kararı alması oportünist idi. Her şeyden önce komünistlerin birliği, yüce bir değer taşır ve bununla oynanılamaz. Ancak partimiz, DABK ile birlik sorununda prağmatizme ve oportü-nizme düştü. Her şeyden önce nasıl ve hangi temelde bir birlik sorusuna sağlıklı cevap veril-memişti. 1987'de DABK'ın partiye bayrak açarak ayrılmasına yanıt verilmemişti. Bu soruların cevapları yaşamın canlı pratiğine uygun verilmesi gerekirken, duygularla cevaplar bulunmaya kalkışıldı. Kaldı ki, DABK'ın 5 yıl kadar partiden ayrı kalması, 1987'de taşımış olduğu sekte-rizmi, doğmatizmi ve salt askeri bakış açısını daha uç boyuta götürerek bir çizgi haline getirmişti.

Partimizin, DABK ile birliği 1992 yılının Nisan ayında gerçekleşti. Birliğin hemen sonrasında, DABK'ın birliğe samimi ve içten yaklaşmadığı pratik davranışlarıyla hemen görüldü. Artık tek bir parti olduğu halde, DABK, eski örgütsel yapısını olduğu gibi korumanın uğraşını sürekli verdi. Birliğin pekiştirilmesi, varolan pek çok sorunların aşılması için 1993 Mayıs-Haziran aylarında 1. Olağanüstü Parti Konferansı (OPK) gerçekleşti. 1. Olağanüstü Parti Konfe-ransının en önemli kararlarından biri, o döneme kadar içerik olarak doğru doldurulmasına karşın, ML-MZD olarak kullanılan formülasyonun eksik bulunarak, MLM şeklinde kabul edilmesiydi. Aynı zamanda 1. Olağanüstü Parti Konferansımız, ordu tüzüğünü çıkarmış ve parti tüzüğümüzde de bazı değişiklikleri yaparak, parti çizgimizi birkez daha onayladı. Ancak birleşmeye rağmen, DABK dar grup ilişkilerini ısrarla sürdürmüş ve partiyle istenilen birleşmeyi bir türlü sağlama-mıştı. Dolayısıyla 1. OPK'da DABK'ın grupçuluğu doruktaydı ve tekrar bölünmenin eşiğinden son anda dönüldü. 1.OPK'nın bu karmaşık ortamında, 1987 DABK ayrılığının muhasebesi yapılmayarak konreye bırakıldı. Grupçuluğun üzerine gidilmeyerek uzlaşıcı, prağmatist bir tavır sergilendi. Ve bu grupçuluk ortamında partinin bir çok önemli sorunları çözüme kavuşturul-madan 1. OPK sona erdi.

1. OPK'da seçilen MK kendi içinde yaptığı görev bölümünde Askeri Komisyona (AK) çöreklenen DABK kökenli kadrolar, grupçuluklarını parti tasfiyeci boyutuna götürdüler. 1993 Ekim'inde yapılan askeri komisyon toplantısıyla bu tasfiyeci tavırlarını açığa vurdular. 1993 yılı sonu ve 1994 yılının ilk aylarında TKP/M kökenli bazı MK üyelerinin, düşmana esir düşmesi sonucu daha da pervasızlaşan AK kliği, parti içinde hizip örgütleyerek örgütsel tasfiyeciliğe girişti. Bu pervasızlık karşısında duran Marksist-Leninist-Maoist kadrolar, varolan sorunların ancak parti iradesine sunularak aşılabileceği yönünde tavır takınınca, panikleyen AK kliği, 18 Nisan 1994'te partiye darbe yapmak istedi. Partimizin bu darbeye gögüs germesine, parti kadro, üye ve taraftarlarının ezici çoğunluğu parti iradesinden yana tavır almalarına rağmen, gerek bu süreçte gerekse sonrasında partimiz büyük bir tahribat yaşadı. Bugün, darbeci-tasfiyeci klik partimizin ve kurucu önderimiz Kaypakkaya'nın emekçi yığınlar üzerinde yarattığı saygın pres-tiji, maddi-manevi otoritesinden faydalanmak ve uluslararası alanda kafa karışıklığı yaratmak için, partimiz TKP/ML ismini kullanmaktadır. Partimiz, isminin kullanılmaması için bu gurubu bir kaç kez uyarmasına rağmen, hala kullanmaya devam etmektedir.

Bir kısım MK üyelerinin darbe öncesi düşmana esir düşmesi ve bir kısmının da darbeci-tasfiyeci klikten yana olması sonucu, 1994'de Merkez Komitesi çoğunluk iradesini yitirmişti. Bu durum karşısında parti irademiz, gerek bu sürecin getirdiği sorunları açığa çıkarıp çözüme ulaştırma ve gerekse merkezi otoriteyi yeniden oluşturmak amacıyla, 2. Olağanüstü Parti Konfe-ransını yapmayı karar altına aldı. Bunun için parti iradesince, Konferans Örgütleme Komitesi (KÖK) oluşturuldu. Tabiki bu süreçte, 'akıl hocaları", yılgınlığın şampiyonları ve fellaket tellalığı da bolca türedi. Partimiz, her türlü gayri ciddi ve düşmanca tutumların hiçbirine aldırış etmeden, kendi gerçekliğini masaya yatırmada kaçınmadı. TKP/ML, "tepeden tırnağa devrim" şiarıyla kendisini bir bütün olarak asit banyosuna yatırmış ve bu geçici olumsuz süreçten çıkmaya çalıştı. Kısa bir sürede bu olumsuzlukları ciddi oranda aşarak büyük başarı kazandı. Partimiz, 1995 yılının Haziran-Temmuz aylarında 2.Olağanüstü Parti Konferans'ını zaferle sonuçlandırdı. 2. OPK'mız sağ ve sol tasfiyeciliğe karşı bir zaferdir. Partimiz, her çeşit eksik ve yetersiz yönle-rini, olumsuzluklarını en alt düzeye indirme yolunun sorunlara duygularımızla değil, MLM bilimsel yöntemi esas almakla mümkün olabileceğini belirledi. Bu bilimsel sorgulayıcılıktan hareketle şu gerçekleri gördü. 1980 12 Eylül sürecinin partimizde önemli oranda bir tahribatın yarattığı, bu tahribata bağlı olarak bir yozlaşma ve ruhsuzluğun açığa çıktığı ve bu ideolojik zaafların partimizin bazı kurum ve üyelerine ciddi boyutta etki yaptığı, dolayısıyla, kurumlarda ki her bireyi belli oranda etkilediği ortaya çıkarıldı. Bundan hareketle, varolan sorunları tek tek çözmeye ve aşmaya çalıştık. 1994 18 Nisan darbesiyle, doruğa ulaşan sol-tasfiyeciliğin yarattığı gediklerden sızarak partiyi sağdan tasfiyeye yönelen sağ-tasfiyecilik de mahkum edilerek, her türden ve renkten tasfiyeciliğe dur denildi. 2. OPK'mız, partimizin ilkeleri ve siyasal-ideolojik-örgütsel çizgisi doğrultusunda ayağa dikilmesi ve sınıf mücadelesinde layıkıyla mevzilenmenin adıdır. Bununla birlikte 2. OPK'mız, partimizin 1980 sonrası sürecini etraflıca ele alarak, 1987 DABK ayrılığını, 1992 DABK ile yapılan birliği, 1. OPK'yı ve 1994 18 Nisan darbesini değer-lendirmiş ve bu süreçteki eksik ve zaaflarımızı da tespit ederek, günümüzde bu sorunların nasıl aşılacağı yönelimine net şekilde belirlemiştir. Partimizin daha iyi biçimde poltikleşmesi ve askerileşmesinin nasıl olacağını açıklığa kavuşturan 2.OPK'mız, enternasyonal faaliyette ki yetmezliklerimize ve yanlış anlayışlarımıza öz-eleştirel yaklaşarak, bu alana gereken önemin verilmesini karar altına almıştır. Merkez Komitesini seçerek yeniden merkezileşmesini sağlayan 2. OPK, parti kongresini de somut bir görev olarak önüne koymuş ve bu doğrultuda gerekli düzenlemeleri de yapmıştır.

Bugün partimiz TKP/ML, geçmişten bu yana 25 yıllık mücadele tarihi sürecinde başarıyla sonuçlandırdığı dört (4) Konferans ve iki (2) Olağanüstü Konferans deneyimiyle donanarak, MLM bilimi güzergahında sebatla ilerlemektedir. Partimiz bu günlere kolay gelmedi. Pek çok engebeli yolları aştı, çok kritik anlar yaşadığı oldu, ama her defasında başarıyla ayağa doğrularak mücadeleye sarıldı.
 
  
DevrimKurtulus
(şimdiye kadar 85 posta)  04.08.2007 21:43:17 [alıntı yap]

TÜRKİYE İŞÇİ KÖYLÜ KURTULUŞ ORDUSU YÖNETMELİĞİ (Kuruluş: 24 Nisan 1972)

ORDU ÖRGÜTLENMESİ VE TEMEL PRENSİPLER


TİKKO'NUN NİTELİĞİ VE AMAÇLARI



1-TİKKO, TKP/ML'nin önderliğinde anti-faşist, anti-emperyalist, anti-feodal unsurlardan oluşan politik askeri güçtür.

2-TİKKO, TKP/ML'nin önderliğini kayıtsız-koşulsuz kabul eder ve buna uygun hareket eder.

3-TİKKO, gerilla birlikleri oluşturarak gerilla birliklerinden, taburlara, alaylara, alaylardan düzenli ordulara doğru gelişerek Komprador Burjuvazi ve Büyük Toprak Ağalarının faşist devletini kırlardan şehirlere doğru gelişen uzun süreli halk savaşı stratejisi yoluyla parçalayarak, DHD'nin önündeki engelleri kaldırır. Demokratik Halk İktidarını ve Proletarya Diktatörlüğünü tüm iç ve dış saldırılara karşı korur ve savunur.

4-TİKKO politikanın silahlara kumanda etmesi ilkesine göre hareket eder.

5-TİKKO, salt askeri değil, politik askeri örgüt olma bilinciyle halka propaganda yapmayı, örgütlemeyi, kitleleri harekete geçirmeyi, silahlandırmayı, devrimci bir güç haline getirmeyi temel görevleri arasında sayar.

6-TİKKO, kendi içinde gönüllü birliği esas alan bir savaş örgütüdür. Demokratik-merkeziyetçilik esaslarına göre tüm üyeler için geçerli olan proletaryanın bilinçli disiplinini uygular.

7-TİKKO, savaşımında "kendi gücüne güven" ilkesinden hareket eder ve halka dayanmayı esas alır. TİKKO, toplumun sırtından geçinen, üretimden kopuk, salt tüketici asalak bir konuma düşmeyi titizlikle reddeder. Koşulları elverdiğinde üretimde bulunmayı temel prensibi olarak kabul eder.

8-TİKKO, saflarında örgütlediği bireyleri Komünist Partisi'nin ideolojik-siyasi hattı temelinde eğiterek onları dönüştürmeyi ve komünizm saflarına kazanmayı hedefler.

9-TİKKO, savaşta tekniğin değil insan faktörünün tayin edici olduğu ilkesini benimser.



TKP/ML-TİKKO İLİŞKİSİ



1-TİKKO, TKP/ML MK'sı Askeri Komisyonu tarafından siyasi ve ideolojik olarak yönetilir ve yönlendirilir.

2-Ordu Genel Komutanlığı doğrudan Askeri Komisyon'a bağlıdır.

3- Genel Komutanlık altındaki ordu kademeleri Bölge Parti örgütleriyle ilişkilerini, ordu içindeki parti organları ve parti temsilcileri üzerinden sağlar.

4-TKP/ML, Siyasi Komiserleri aracılığıyla Ordu kademeleri içinde temsil edilir.



TİKKO'NUN ÖRGÜTLENME İLKELERİ

a-Ordunun tüm yönetici birim ve kademeleri üstten aşağı doğru atama usulü ile belirlenir. Örgütlenme üstten aşağı yapılır. Merkeziyetçilik ön plandadır.

b-Ordu için tek disiplin geçerlidir. Buna göre:

1-Birey Orduya, 2-Azınlık çoğunluğa, 3-Alt kademeler üst kademelere, 4-Tüm Ordu Genel Komutanlık'a, 5-Genel Komutanlık Parti'ye tabidir.

c-Demokratik merkeziyetçiliğin bu genel disiplin ilkeleri, TİKKO içerisinde Parti örgütlülüğü olduğundan ötürü, Parti-Ordu diyalektik bütünlüğü içinde ve Parti'nin önderlik işlevini sağlayan şu esaslarla birlikte ele alınır:

1-Ordu içindeki Partililer birliklere göre Parti organı şeklinde örgütlenir.

2-Ordu içindeki Partililerin hiyerarşik örgütlenişi Ordu örgütünün hiyerarşik örgütlülüğüne paralel olarak yükselir ve en üstte Askeri Komisyon'a bağlanır.

3-Ordu içindeki Partililerin ikili fonksiyonu olduğundan bunlar askeri fonksiyonları itibarı ile komutanların inisiyatifi altında iken, siyasi fonksiyonları itibarı ile Siyasi Komiserlerin insiyatifi altındadırlar.

4-Parti organı eğer yoksa, Siyasi Komiser kendi birliğinde Parti politikasına ters düşen uygulamaları durdurma, erteleme ve bunlara uymayan komutanların yetkilerini askıya alma hakkına sahiptir. Aynı şeyleri Siyasi Komiserin yapması halinde Parti organı Siyasi Komiser karşısında aynı haklara sahiptir.



ASKERİ KOMİSYON'UN GÖREV VE YETKİ ALANLARI

Askeri Komisyon, TKP/ML'nin, TİKKO'ya ideolojik, siyasi ve örgütsel olarak önderlik eden yetkili organıdır.

1- Askeri Komisyon, Siyasi Komiserleri aracılığıyla TİKKO içindeki Parti üyelerini organlarda örgütler.

2- Askeri Komisyon, Ordu içerisindeki parti organları vasıtasıyla orduyu Parti programı doğrultusunda eğitir, yönetme ve yönlendirme görevini yerine getirir.

3- Askeri Komisyon, Ordu yönetici organı olan Genel Komutanlık'a, gelişen mücadele seyrine bağlı olarak MK kararları doğrultusunda perspektif sunar.

4- TİKKO Genel Komutanlık üyeleri, TKP/ML Askeri Komisyonu tarafından atanır ve görevden alınır. Bu karar MK tarafından onaylandıktan sonra kesinleşir.

5- Genel Komutan Askeri Komisyon üyesi olacaktır.

6- Askeri Komisyon'un Genel Komutanlık'ı toplantıya çağırma yetkisi vardır.

7- AK, ordunun temin edemeyeceği teknik araç-gereç ve diğer lojistik ihtiyaçlarını sağlamayı örgütler.

8- AK, ordu adına yayın çıkarma, bildiri yayınlama, kamuoyuna açıklama yapma, diğer örgütlerle görüşme yapma yetkisine sahiptir.



TİKKO'DA YÖNETİCİ KOMUTANLIKLAR

a-TİKKO Genel Komutanlığı.

b-TİKKO Bölge Komutanlıkları.

Bu yönetici organ üyeleri askeri alanda yetkin olmakla birlikte parti üyesi olmaları zorunludur.



TİKKO GENEL KOMUTANLIĞI'NIN GÖREV VE YETKİLERİ

1-Genel Komutanlık, Askeri Komisyon'un sunduğu perspektif doğrultusunda silahlı güçlerin genel hareket tarzı ve taktiklerini belirler.

2-Genel Komutanlık, çizdiği hareket tarzını ve belirlediği taktikleri kendi altındaki komutanlıklara talimatlarla bildirir.

3-Genel Komutanlık ordu örgütlenmesini yukarıdan aşağıya oluşturmakla yükümlüdür. Gerekli görülen özel görev hücrelerini oluşturur.

4-Ordunun teknik araç-gereç ve diğer lojistik ihtiyaçlarını düzenler.

5-Ordu güçlerinin askeri eğitimi amaçlı eğitim planı çıkarmakla yükümlüdürler.



TİKKO BÖLGE KOMUTANLIKLARININ GÖREV VE YETKİLERİ

1-Bölge Komutanlığı Genel Komutanlığın aldığı kararları bölgesinde yaratıcı bir tarzda hayata geçirmekle yükümlüdür.

2-Bölge komutanlığı belirlenen hareket tarzı ve taktikleri kendi altındaki komutanlıklara uygulatmakla yükümlüdür.

3-Bölge Komutanlığı alt ordu birimlerini örgütlemekle yükümlüdür.

4-Bölge Komutanlığı bölge yapısına uygun genel askeri kuralların dışında, bölge özgünlüklerine uygun askeri kurallar belirler ve uygulatır.



TİKKO’DA ALT KOMUTANLIKLAR

1-Alt Bölge Komutanlığı

2-Mıntıka Komutanlığı

3-Birlik Komutanlığı

Bu organ üyelerinin Parti üyesi olmaları zorunlu değildir. Tüm organlar en az 3 kişiden oluşur



TİKKO’DA KOMUTAN TERFİLERİ

TİKKO komutanlarının terfilerini belirleyen en temel kriter siyasal-ideolojik-askeri gelişmeleri ve örgütün somut ihtiyaçlarıdır.



TİKKO'DA KOMUTA SİSTEMİ

TİKKO Halk Savaşı stratejisi uygularken:

1-Halk savaşı stratejisinin birinci aşamasında (stratejik savunma) ademi merkeziyetçi komuta sistemi esastır.

2-Halk savaşı stratejisinin ikinci ve üçüncü aşamasında (stratejik denge, stratejik saldırı merkeziyetçi komuta sistemi esastır.



TİKKO’NUN MALİ KAYNAKLARI

1- TİKKO mali gereksinim bakımından esas olarak halka dayanıp güvenme ilkesini benimser. Düşman güçlerinin mali kaynaklarından çeşitli yollarla elde edilen gelir de TİKKO’nun mali kaynağını oluşturur.

2- TİKKO bütçesi Parti denetimi altındadır.





TİKKO YÖNETMELİĞİ

l.BÖLÜM

TİKKO’DA ÜYELİK

Milliyet, dil, din, mezhep ve cinsiyet farkı gözetmeksizin,

1-TİKKO yönetmeliğini kabul eden,

2-Devlete karşı savaşmak isteyen,

3-Yaşı ve sağlığı müsait olan

4-Ordu disiplinini tanıyıp, örgütün gizlilik kurallarına riayet eden herkes TİKKO’ya üye olabilir.

ll.BÖLÜM

TİKKO ÜYELERİNİN GÖREVLERİ

1-Halka, Partiye ve Orduya karşı sorumlu olmak, kendini askeri ve siyasi konularda yetiştirmek,

2-Örgüt disiplinine uymak, emir ve talimatları yerine getirmek için bütün maddi ve manevi varlığıyla itirazsız çalışmak, uygulamada aktif rol almak.

3-Halkın, Partinin ve Ordunun değerlerini korumak, bunun için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamak.

4- Devrimci ahlak kurallarına uygun olarak yaşamak.

5- Birliği ve bütünlüğü bozucu tüm davranışlara karşı amansız olmak.

6-Yoldaşlarına karşı dürüst ve samimi olmak, eleştiri-özeleştiri silahının yapıcı, geliştirici ve dönüştürücü gücünü kavramak, eleştiride yıkıcı değil yapıcı olmak.

lll.BÖLÜM

TİKKO ÜYELERİNİN HAKLARI

1-Her TİKKO üyesi TİKKO yönetmeliği karşısında eşit haklara sahiptir.

2-Her TİKKO üyesi bağlı bulunduğu birlikte, örgütün genel hattını ilgilendiren tüm konularda fikrini belirtebilir, öneri ve eleştirilerde bulunabilir.

3-Her TİKKO üyesi kendini komuta kademesine önerebilir.

4-Her TİKKO üyesi kendi biriminde çözemediği soruna ilişkin bir üst kademeye yazılı veya sözle bir şekilde başvurabilir.

5-Her TİKKO üyesi kendisine verilen disiplin cezalarını haksız buluyorsa bir üste itirazda bulunabilir.

6-Her TİKKO üyesi kendisi ile ilgili yargılama toplantılarına güvenliği tehlikeye düşüren bir durum yoksa katılabilir.

7- Her savaşçı birlik sorumlusundan eleştiri-özeleştiri toplantısı isteyebilir, sorumlular askeri durum uygunsa bu isteği yerine getirirler.

8-TİKKO üyeliğinden ayrılmak isteyen her savaşçı ve komutan ayrılma gerekçelerini bağlı bulunduğu komutanlığa önceden bildirmek ve alınacak kararı beklemek zorundadır.

lV.BÖLÜM

TİKKO’DA KOMUTANLIKLAR ARASI İLİŞKİ

1-Üstten gelen bütün emir ve talimatlar değiştirilmeksizin uygulanır.

2-TİKKO’da tüm komutanlıklar üstten alta doğru atamalarla oluşturulur.

3-Tüm komutanlıklar alt komutanlıkların oluşmasını üst komutanlığın onayına sunmak zorundadır.

4-Her komuta kademesinin komutanı bir üst kademenin üyesidir.

5-TİKKO’da her komuta kademesi kendi komutası altındaki komutanlıkların derecelendirmesini yapar. Bunu üste sunar.

V.BÖLÜM

TİKKO KOMUTANLIKLARINDA İŞLEYİŞ

1- Yönetici Komutanlıklar en az 6 ayda bir toplanır.

2- Komutanlık; Komutan, Siyasi Komiser ve Komutan yardımcılarından oluşur. Komuta kademesi ise; Komutan, Komiser ve Komutan yardımcısından oluşur. Komuta kademesi Komutanlık’ın almış olduğu kararlar ışığında iki toplantı arasında onun görevini yürütür.

3- Her komutan, üyesi olduğu komutanlığı toplantıya çağırma hakkına sahiptir.

4- Her organ toplantı raporlarını düzenli olarak alt ve üst organlarına iletmek zorundadır.

5- Normal toplantı süresinin dışında yapılan toplantı çağrılarında organ iradesini almanın koşulları yoksa komutan organ adına çağrıyı yapan üyeye yazılı olarak kabul ya da ret cevabını gerekçeleri ile birlikte verir.

6- Üst üste iki toplantıya zorunluluk dışında katılmayan komutan komutanlıktan men edilir.

7- Genel Hareket tarzı ve savaşa ilişkin kararlar Komutanlığın oy çokluğuyla alınır. Komutan kararı uygulamakla mükelleftir. Kararlar eylem sahasında planda esneklik ilkesi göz önüne alınarak uygulanır. Ancak organın toplanmasına objektif nedenlerden dolayı olanak bulunmadığı ani durumlarda birliğin sevk ve idaresinde Komutan tam yetkiye sahiptir.

8- Komutanlık organlarına organsal işlevini gördüren, söz konusu organın Komutanıdır.

9- Komutanlıklar iki ayda bir üst komutanlıklara rapor vermek zorundadırlar.





Vl.BÖLÜM

TİKKO’DA KOMUTAN-SİYASİ KOMİSER İLİŞKİSİ

1- Kararlar komuta kademesinin ortak iradesi ile alınır. Planlama ve uygulamada ortak karar çıkarılmasının yanında birinci derecede komutan yetkilidir.

2- Komutan, askeri yönüyle özgül ve ani durumlarda bağımsız tavır takınma yetkisine sahiptir.

3- Komutanlık halef komutanlar yetiştirmek, yetkinleştirmek, sorumluluğu altındaki güçlerin askeri eğitimini gerçekleştirmek, günlük yaşantısını ve hareket tarzını savaş kurallarına göre düzenlemekle yükümlüdür.

4- Siyasi Komiser, Ordu komuta kademeleri içindeki Parti temsilcisi ve siyasal yönlendiricidir. Esas olarak ordu birimlerinin Parti yönlendirmesi altında, Parti siyasi çizgisi ve taktikleri doğrultusunda hareket etmesini sağlamakla yükümlüdür.

5- Komutan ve Siyasi Komiser, birliklerin askeri talimi ve siyasi eğitimini yöneten bir birim oluşturmakla yükümlüdürler. İkisi de, askeri, siyasi, manevi, iktisadi ve her bakımdan birliklerinden sorumludurlar. Komutan ve siyasi komiser her ikisi birlik veya müfrezelerini savaşta yönetirler.

Vll.BÖLÜM

TİKKO’DA DİSİPLİN

1-Orduya kabul edilen herkes için askeri disiplin geçerlidir.

2-Orduda disiplin yukarıdan aşağıya doğru atanan komutanlık ve komutan tarafından uygulanır ve uygulatılır.

3-Her özgül durumda disiplin esnekliği veya katılığı komuta kademesinin inisiyatifi altındadır.




Vlll.BÖLÜM

TİKKO’DA YARGI SİSTEMİ-YARGILAMA GEREKÇELERİ VE CEZAİ İŞLEM

Yargılama gerekçeleri:

1-Ordunun birliğini bozanlar

2-Emir-komutaya riayet etmeyenler

3-Ordunun ve halkın malına zarar verenler

4-Orduyu tehlikeye düşürücü davranışlarda bulunanlar

5-Ordunun olanaklarını kendi bireysel çıkarı için kullananlar

6-Yoldaşlara ve halka şiddet uygulayanlar

7-Ordunun genel sırlarını ve askeri bilgileri deşifre edenler

8-Kolektif yaşamı bozup huzursuzluk yaratanlar

9-Devrimci ahlak kurallarına aykırı davranış gösterenler

10-Orduyu halkın gözünde küçük düşürücü davranışta bulunanlar

11-Düşman karşısında bir devrimciye yakışır davranış göstermeyenler

12-Ordu mallarını düşmanın eline geçmesine sebebiyet verenler ve bu konuda ihmalkarlığı bulunanlar

13-Yoldaşlarının yaralanma ve ölümüne sebebiyet veren davranışlarda bulunanlar

14-Düşmandan ganimet alma koşulları olup da almayanlar

15-Ganimetleri zimmetine geçirenler

16-Çatışmada silahını bırakanlar

17-Çatışmada alma koşulları olduğu halde yaralı yoldaşını bırakanlar

18-Firar edenler,

19-Esirlere kötü muamelede bulunanlar

20-düşman sızması olduğu tespit edilenler

Bu ve benzeri fiillerden ötürü sorumlu tutulup yargılanarak yukarıdaki suç kapsamına giren davranışlarda bulunanlara, objektif ve sübjektif koşullar göz önüne alınarak aşağıda cezalar uygulanır.

-İhtar

-Görevden alma

-Kolektif yaşamın bazı faktörlerinden men

-İhraç

-Ölüm

Parti üyeleri Parti organlarında, ordu üyeleri ordu organlarında yargılanır. Yargılama kişinin bağlı bulunduğu komutanlık kademesinde yapılır. Sanığın savunmasını almak zorunludur.

Yargılamada sanığı suça iten lehte ve aleyhte koşullar göz önünde bulundurulur.

Güvenliği tehlikeye düşüren durumlar dışında tutuklama yapılamaz.

İhraç ve ölüm gibi ağır cezalar, iki tane tam teşekküllü ve çoğunluğu aynı üyelerden oluşmayan parti organlarının onayıyla resmiyet kazanır. Bu tür cezalarda sanığın en üst organa kadar itirazda bulunma hakkı vardır. Üst organın onayının alınmadığı durumlarda sorumluluk karar veren komuta kademesinindir.

Dayak, küfür ve hakareti bir cezai yöntem olarak kullanmak yasaktır.

Bölge Komutanlıklarının, sorumlu oldukları bölgelerin niteliklerine uygun gerilla birliklerinin hareket tarzını ve uyulacak kuralları belirler ve bunlar da TİKKO üyelerini uyması gereken kurallardır.
 


--------------------------------------------------------------------------------

Bütün konular: 298
Bütün postalar: 318
Bütün kullanıcılar: 51
 
 
 
 
      
 
  
 
Giriş Sayfası Yap
 



Radyo DevrimKurtulus
  
 
 
 
   Biz Kimiz  
 
  
   70’LERDEN BUGÜNE UMUDUN TÜRKÜSÜNÜ SÖYLÜYORUZ BİZ .

ANADOLU TOPRAKLARI BURASI

İSYANLARA GEBE ,ÖZGÜRLÜĞE HASRET…

HER KARIŞINDA ALIN TERİMİZ OLAN TOPRAKLAR .

İŞTE BU TOPRAKLARDA ADALILARLA KESİŞİR TARİHİN YOLU

ONDAN GAYRI ADALILARIN TARİHİDİR NAKŞEDİLEN.

HALKLARIN ADALILARIN TÜRKÜSÜDÜR DİLLERDEN DÜŞMEYEN

BİZLER ADALIYIZ.

DİLİMİZDE AYNI EZGİLER , YÜREĞİMİZ TETİKTE,YELKEN AÇMIŞIZ ADAMIZA

YANİ BAĞIMSIZLIĞA , ÖZGÜRLÜĞE , KURTULUŞA .

UMUDUN ÖYKÜSÜ BU 70’LERDEN BUGÜNE BÜYÜTTÜĞÜMÜZ.

BiZ LER DEV-GENÇLİYİZ.

ÜNİVERSİTELERDEN MEYDANLARA IRMAK GİBİ AKAN

İŞGALLERDE ,BOYKOTLARDA EN ÖNDE OLAN.

68’LERDE 6. FİLOYU DENİZE DÖKENLERİZ BİZ.

ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELE BAYRAĞI ELLERİMİZDE .

DEV-GENÇLİYİZ BİZ .

TARLADA KÖYLÜ ,FABRİKADA İŞÇİYİZ .

İŞBİRLİKÇİLERE,AJANLARA YAKTIĞIMIZ ATEŞLE

ÜNİVERSİTELERDEN SES VERENLERİZ BİZ .

AJAN KOMER’LERİN ARABASINI TUTUŞTURAN YANGINLARIN KIVILCIMIYIZ

GREVLERDE ,YÜRÜYÜŞLERDE GÖRÜRSÜNÜZ BİZİ.

KAVGA ZORLUDUR,BEDEL İSTER .

ÖDÜYORUZ. GÖZÜMÜZÜ KIRPMADAN .

DENZİLERLE DARAĞAÇLARINA ÇIKANLAR BİZ .

KÖLELİK ZİNCİRLERİ ÇEKİLMEYE ÇALIŞILIRKEN ,HALKLARIMIZIN BOYNUNA

‘’ YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’’ DİYENLERİZ BİZ.

SER VERİP SIR VERMEYENLERİZ

ZİNDANLAR AĞIT YAKAR ARKAMIZDAN

HERŞEYDEN ÖTE YOLUMUZ ÇAYANLARIN YOLUDUR DİYEN

CEPHELİLERİZ BİZ

71 DARBESİYLE SET ÇEKİLMEYE ÇALIŞIRLAR AKIŞIMIZA DURMAYIZ ,TAŞARIZ

BALYOZCULAR OLUR YİNE KAYBEDEN.

DEVRİMCİ DAYANIŞMA KÜLTÜRÜNÜCANLARINI ORTAYA KOYARAK YARATANLARIZ BİZ.

HALKLARIMIZIN GELECEK DÜŞLERİ , ÖZLEMLERİ, UMUTLARIDIR SAVUNDUĞUMUZ,

KAVGAYI BÜYÜTMEKTİR ….

MALTEPE’DE KUŞATILIRIZ

HAZİRAN SICAĞI DEĞİL CEVAHİR SICAKLIĞIDIR HİSSETTİĞİMİZ.

BİN YILLARDIR TESLİM ALMA ÇABASINDADIR EGEMENLER DÜŞLERİMİZİ

TESLİM ALMAK İSTERLER UMUTLARIMIZI,DEĞERLERİMİZİ…

ÇARPIŞIRIZ CEVAHİRCE

TESLİM ETMEYİZ BENLİĞİMİZİ,KİMLİĞİMİZİ

BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLERİMİZİ,DÜŞÜNCELERİMİZİ…

ÖLÜRÜZ AMA SOLDURMAYIZ SOL GÖĞSÜMÜZ ALTINDAKİ CEVAHİRİ

MAHİRLER GİBİ TUTSAKLIK DÜŞER PAYIMIZA BİZİM .

YOLDAŞLIĞI ÖĞRENİRİZ MAHİRDEN ULAŞTAN

ÖZGÜRLÜK FİRAR OLUR KOŞARIZ ARDI SIRA

CENK MEYDANLARIDIR YERİMİZ BİZİM..

BiZ LER DEV-GENÇLİYİZ.
  
 
 
 
   Tutsaklar  
 
  
 

CEZAEVINDE BULUNANLARIN LISTESI (OCAK 2007)

Agri M Tipi Cezaevi

Fadime Ozkan

Antep H Tipi Cezaevi

Sevim Kaptan Olcmez, Sinan Tanriverdi, Mehmet Guzel

Adana Ceyhan Cezaevi

Resmiye Vatansever

Adana Kurkculer E Tipi Cezaevi

Diren Yildiz, Arzu Mazi, Nebiha Araci, Nesrin Yazar , Mehmet Emin Cece

Adiyaman E Tipi Cezaevi

Ilyas Dogan, Menaf Osman , Veysel Avci

Amasya Cezaevi

Hatice Yaman

Balikesir Kapali Cezaevi

Ugur Ok

Bayrampasa Ozel Tip Cezaevi (Istanbul)

Ersin Koca , Ilhan Karakis

Bolu F Tipi Cezaevi

Taylan Balataci, Halil Gundogan, Nurettin Erenler, Kerem Ozdikmenli , Turgut Kocak, Huseyin Cevik , Murat Gunes , Abdullah Altun , Emin Fidanci , Hakan Onur, Mehmet Bogatekin , Erdal Koc, Huseyin Ozen , Mehmet Kulaksiz, Ahmet Demirtas, Taylan Aydogdu

Bursa H Tipi Cezaevi

Comert Bozkurt

Burdur E Tipi Cezaevi

Nibel Genc

Diyarbakir D Tipi Kapali Cezaevi

Serdal Isik , Erkan Akhatan, Murat Mutluer, Alparslan Yerlikaya, Ridvan Tekes, Berdan Arslan, Ali Ihsan Ciplak, Ali Ekber Kaya , Mustafa Naci Toper , Seyfi Gul , Erdogan Koyun

Diyarbakir E Tipi Kapali Cezaevi

Canan Kilic, Seyhan Namaz , Ilkay Dogan, Eylem Vural , Ayse Isik, Makbule Karakaya , Baris Isi, Mehmet Fidanci

Elazig E Tipi Cezaevi

Sevgi Tas, Sevcan Goktas, Zehra Ergen, Huseyin Ozturk, Volkan Altunay , Delil Cevik

Elbistan E Tipi Cezaevi (Maras)

Gulistan Arslan , Ozlem Aydin, Guler Zere, Gulay Efendioglu , Besime Duru

Edirne 1 Nolu F tipi Cezaevi

Zeynel Firik, Aytunc Altay, Huseyin Sarikaya, Erol Engin, Arslan Karsli, Ali Hidir Polat, Bayram Namaz , Sedat Senoglu , Hasan Ozan, M. Ali Polat, Soner Cicek , Mehmet Ciftci, Ali Osman Kose, Haci Demir, Ercan Kartal , Bekir Simsek, Muzaffer Avci, Ergun Aydogan, Olgun Uygun , Rasim Ozdemir , Zeynel Abidin Simsek, Isa Kaya, Enver Yanik , Nurettin Kilic , Osman Demir , Mehmet Ali Firat, Taner Tas, Ilker Deniz, Ali Uludag, Suat Kolca, Yasar Duman, Selahaddin Sumeli, Mahmut Bozdag, Ali Kartal , Erzurum H Tipi Cezaevi , Haydar Sonmez, Mustafa Kocaturk , Eylem Irgas, Zeynep Ozkul , Muzaffer Yilmaz, Nasir Ozmen, Nusret Yildiz

Ermenek M Tipi Cezaevi (Karaman)

Atilla Kaya

Gaziantep H Tipi Cezaevi

Hasan Dal

Gebze M Tipi Cezaevi

Serpil Cabadan, Aysel Guldogan A-9, Mehtap Tayboga, Zeynep Avci , Binnaz Demirtas, Fatma Siner, Hatice Bolat, Sultan Ulusoy, Bilgi Tagac , Fethiye Ok, Arzu Torun, Fusun Erdogan , Elif Almakca , Figen Yuksekdag, Ayse Yumli Yeter, Selver Orman, Cicek Otlu, Ozge Kelekci , Gunes Senyuz, Hatice Duman, Ozlem Cihan, Ceylan Bagriyanik, Tulin Soyhan , Yeliz Turkmen , Yildiz Keskin, Yeliz Kilic , Ayten Ozturk, Naciye Barbaros, Pembe Ozlem Ongun, Zohre Yalcin

Kandira F Tipi Cezaevi (Kocaeli)

Hasan Gulbahar, Ufuk Keskin, Huseyin Polat, Umit Ilter, Mehmet Yayla , Ezgin Engin, Haydar Ceylan, Ibrahim Sahin, Mete Tuncer 1 nolu f, Tamer Tuncer 1 nolu f, Ufuk Keskin 1 nolu f, Gokhan Gunduz 1 nolu f , Umit Ilter 1 nolu f, Malik Koparan 1 nolu f , Ezgin Engin 1 nolu f, Veli Dikme 1 nolu f, Ali Teke 1 nolu f , Riza Kartal 1 nolu f , Taner Korkmaz 1 nolu f , Edip Tarhan 1 nolu f , Mehmet Saglik 1 nolu f, Baris Inan , Cem Demirtas, Baris Acikel, Nuri Akalin 2 nolu f , Ercan Tanriverdi 2 nolu f, Hasan Koc 2 nolu f, Naif Bal 2 nolu f, Nevzat Gungor 2 nolu f

Kirsehir E Tipi Cezaevi

Adnan Aricak, Bernar Satar, Ecevit Akbas, Savas Kilic

Kirklareli E Tipi Cezaevi

Erkan Koc B-1 , Gokhan Kaya

Iskenderun Ozel Tip Kapali Cezaevi

Ali Guden , Erdal Gulaydin

Istanbul Pasakapisi E Tipi Cezaevi

Nursel Demirdogucu Uskudar / Istanbul

Izmir Kiriklar F Tipi Cezaevi

Devrim Turkmen 1 Nolu F Tipi Cezaevi Izmir , Erdal Demirhan , Suleyman Erol, Rasit Dortyol , Sehmus Poyraz 1 nolu F , Ercan Yildiz , Binali Gencel , Yalcin Hafci

Izmir Bergama Kapali Cezaevi

Ikram Cali

Sakarya L Tipi Kapali Cezaevi

Muzaffer Tansu

Sincan F Tipi Cezaevi (Ankara) Sincan Kadin Hapishanesi

Deniz Tepeli, Necla Comak, Sevil Aranci , Nilufer Sahin, Sayen Cagri, Munevver Iltemur, Birgul Uzun, Elif Tekeli, Semra Yalcinkaya, Arzu Sabo , Ayten Ozdogan , Nurcan Temel, Keziban Bektas H-3, Derya Taskiran H-3, Nazli Kaytan H-3, Gulser Sarigul H-3, Birgul Acar H-3 , Zeliha Bulut

1 Nolu F tipi... Zeynel Karabulut , Hakki Alphan B1.7-22 , Kemal Erturk B1.7-23 , Ongun Yucel A.8-24, Hasan Cosar, Berkant Kizilgul A.9-25, Ihsan Cibelik A.10-30, Ali Sinan Caglar A.11-33 , Umit An A.11-32, Yasar Ince A.11-32, Mustafa Demirdag A.11-32, Ali Gulmez A.13-7 , Kucuk Hasan Coban A.13-8, Mesut Deniz A.13-9, Hasan Karapinar B1.2-41, Eray Destegul B1.2-41, Abdullah Ozgun B1.2-41, Erdinc Eroglu B1.3-43, Ozgun Kel B1.5-48, Umit Cobanoglu B1.5-48, Ulas Gunduz B1.5-48, Serkan Kaya B1.5-49, Mahmut Soner B1.6-52, Ercan Akpinar B1.6-52, Rebbena Hanedar B1.7-22 , Selmani Ozcan B1.7-22, Bulent Bagci , Metin Kurekci A.8-24, Alihan Alhan A.8-24, Engin Aslan A.9-25, Kenan Ozyurek A.9-25, Erkan Karatas A.10-30 , Cem Gocer A.10-30, Ethem Zaric A.11-33 , Musa Kurt A.11-33, Ismail Culuk A.12-36 , Ali Kemal Asik A.12-36, Huseyin Ozarslan B1.3-43, Zeki Demir B1.3-43, Ali Nazik B1.7-21, Dursun Kas B2.3-56, Temel Bilir B2.3-56, Deniz Bakir B2.4-61, Haydar Demir C.2-72, Kaan Unsal B2.4-62, Hayri Alp, Cihan Cinki C.2-72, Ismail Korkmaz C.6-85, Murat Bastug B2.3-56, Ibrahim Yildirim B2.4-60, Ismail Hakverdi B2.4-60 , Atakan Ozel B2.4-60, Tahir Lacin B2.4-61, Mesut Ceki B2.4-61, Mustafa Gok B2.4-62 , Muhsin Cobanoglu C.6-85, Hasan Cosar C.6-85, Mustafa Dogru C.7-86, Huseyin Ozturk C.7-86 , Anil Cirkin C.7-86 , Erol Zavar B1.6-52, Erdal Dalgic A.7-19 , Cemal Yasar A.7-19, Serafettin Tas, Baki Durak, Ugur Eyilik

2 Nolu F Tipi ........ Sinan Igit, Nizamettin Ozoglu, Salih Gun, A. Hamit Babat, A.Haydar Elyakut, A. Hekim Kozluk, A.Kerim Avsar, A.Rezzak Elcicek, A.Selam Avci, Abdulbaki Dal , Abdullah Aydin, Abdullah Celik, Ahmet Akgun, Ahmet Gumus, Ahmet Makas, Ahmet Kaganaslan , Ahmet Temiz, Arap Demirtas, Arap Koseoglu, A.Ekber Coskun, Ali Murat Celik, Ali Riza Erdem, Avni Ucar, Bulent Gunes, Bulent Samci , Cebbar Palabiyik, Cengiz Celik, Cihan Ozyildiz, Dicle Cinar, Diyadin Turhan, Engin Aydinalp, Eram Akyuz, Eyup Turgay, Enver Ucar, Ferhat Yigit, Fetullah Demirtas, Fevzi Aktas , Fuat Guler, Gyasettin Aydin, Haci Nahsan, Halil Durgun, Hasan Alkis, Hasan Eroglu, Hasan Ilten, Hasan Ogut, Hasari Yumusak, Hasip Avsar, Hayati Kaytan, Hikmet Akbas, Huseyin Bilge, Huseyin Halil Sevki, Iskender Karaman, K.Resit Bekir, Kasim Elci, Kerim Avsar, Kemal Kaplan, Kurtulus Atalay, Lokman Akbaba, Lokman Gul , Mehmet Ali Tasli, M.Bahattin Oncu, M.Emin Akkus, M.Emin Ozyalcin , M.Murat Sozeri , M.Nur Celebi , M.Sait Dayan , M.Veysi Danis, Medet Sever , Mehmet Aylak, Mehmet Mutlu, Mehmet Sarialtun, Memduh Parilti, Metin Dalan, Metin Guven, Muhammed Ismail, Muhammed Kemal , Muhammet Bayramli , Muhittin Altin, Murat Arslan, Murat Cetinkaya, Murat Duruk, Musa Sanak, Mustafa Aydin, Nafi Ergun, Naim Ekmekci, Necmettin Tural , Nevzat Capkin , Nimetullah Tunc , Nizamettin Ozoglu, Orhan Ince, Osman Kilavuz, Osman Tunc, Osman Sen, Onder Bayindir, R.Muhammed Mahmo, Recep Bekik, Resat Ozdil, Sabit Kaya , Sadik Hasan, Salih Gun, Savas Kahraman, Sedat Cayir, Salih Korkut, Sedat Avsar , Serhat Cetiner, Seyfettin Bahar , Seyfettin Gunbey, Sinan Iyit, Sinan Turkmen , Soncan Gedik, Suleyman Dogan, Suleyman Hamdo, Suleyman Tatar, Sehmus Musa, Seyhmus Ozsubasi, Tevfik Kalkan, Tevfik Maho , Turan Demir, Vedat Bakir, Velat Esen, Yahya Fidan , Yasar Arslan, Yavuz Soydamal

L Tipi Cezaevi .... Burak Kayaoglu , Cemalettin Cinar L(1) C-9 , Feridun Osmanagaoglu L(1) C-9 , Ertac Ozler L(1) C-9, Erdogan Coban L(1) C-9, Yucel Ergun L(1) C-17, Huseyin Irmak L(1) C-17 , Gultekin Turkyilmaz L(1) C-17, Murat Nedim Ilker L(1)C-17 , Nurettin Simsek L(1)C-17

Cocuk ve Genclik Cezaevi.... Ozgur Karakaya Gecici Kogus, Ilker Sahin Geçici Kogus, Cemal Danaci Gecici Kogus, Nadir Cinar Gecici Kogus

Sivas E Tipi Cezaevi

Keziban Alp, Fahriye Baskin, Zelal Yilmaz, Aynur Epli, Mizgin Aydin , Rusen Ozkan

Siirt E Tipi Kapali Cezaevi

Abdullah Kanat

Malatya E Tipi Cezaevi

Talat Ozel , Yusuf Kenan Dincer

Manisa Kapali Cezaevi

Zeliha Yildirim, Murat Uludogan

Mardin E Tipi Cezaevi

Gulser Yildirim, Medine Cetin, Gulcihan Gultekin, Sultan Ugras, Munevver Akin, Azize Yagiz , Sinem Akyuz

Mardin Midyat M Tipi Cezaevi

Rojbin Perisan, Sadiye Manap

Mersin E Tipi Cezaevi

Evrim Dengiz, Nesrin Yazar, Sinasi Kaya

Mugla E Tipi Kapali Cezaevi

Arzu Onay, Baris Kelleci

Mus E Tipi Cezaevi

Enver Ozkartal

Tekirdag F Tipi Cezaevi

1 Nolu F Tipi.... Resul Kocaturk , Hasan Ruzgar, Baris Akkus, Turgut Kaya , Hasan Sahingoz, Muzaffer Ozturk, Sinan Gulum, Oguz Aslan, Ziya Ulusoy , Arif Celebi, A. Serkan Gundogdu , Turac Colak, Erkan Salduz, Mehmet Sarar , Erkan Altun C-91 kogus , Ulvi Yalcin, Kamil Turanlioglu , Muhammet Akyol, Caner Uluc, Umut Binbir, Aligul Alkaya, Sedat Ozturk , Ahmet Dogan , Hasan Polat, Huseyin Akin, Ergin Atabey, Hasan Ozcan, Erdal Susem , Baris Cengiz, Erdener Demirel, Metin Yamalak, Veli Ozdemir, Sinan Unlu, S. Yilmaz Bulduruc, Ozgur Kabadayi, Gokhan Oruc, Fikret Akar, Ilyas Argun, Dogan Karatastan , Fikret Akar , Ramazan Aydin , Murat Karayel , Serdar Karael, Celal Yayla, Firat Ozcelik, Taner Korkmaz , Edip Tarhan, Alisan Gul, Mehmet Saglik, Ismail Ozdemir Ercan Kutlu, Fevzi Oguz Arslan , Cemal Aydin, Muzaffer Servet, Turhan Gununa , Yusuf Kaplan , Mehmet Ogur, Cuneyt Polat, Aydin Yalvac, Hakan Seviptekin , Metin Yamalak, Hamza Akkas, Abdullah Gunay , Engin Atabay, Habib Ciftci , Ekrem Boran , Diyadin Akdemir, Fesih Ergin, O. Baran Olmez, Tekin Beyhan, Lutfu Yoldas, Sinan Unlu, Riza Yildirim , Bayram Saz, Muhittin Eser, Dogan Karatastan, Tayfun Sertbas, H. Tahsin Akgun , Mehmet Surur, Ozgur Erturk, Bayram Kama , Yasar Eris, Ismail Yilmaz, Coskun Akdeniz, Nihat Konak, Ayhan Gungor, Aydin Burgucu, Cihat Ozdemir, Hikmet Kale, Ali Riza Kaplan, Cihan Kahraman, Huseyin Uzundag, F. Ergin Arpac, Erol Volkan Ildem, Murat Ozcelik, Fehmi Kahraman, Haydar Bayar, Menderes Leyla, Cemil Erdem, Nurettin Temel, S. Serbulent Surucu, Hasan Tahsin Akgun, Kemal Ayhan, Kemal Alev, Erdogan Kaldi , Dogan Guner, Mehmet Ali Bozok, Cengiz Bal , Sadik Celik, Hasan Huseyin Akdogan, Hakki Akca, Hasan Kocoglu, Engin Ceber, Mustafa Erol , Cem Kilic

2 Nolu F Tipi .... Ibrahim Cicek, Erkan Ozdemir , Naci Guner, Seyfi Bolat, Halil Dinc, Sinan Gercek, Cem Dinc, Zafer Tektas, Emin Orhan, Yusuf Demir , Ozcan Dilekli, Ali Haydar Keles , Huseyin Umut Yakar, Kenan Gunyel, M.Nuri Tanis, Izzettin Koc , Galip Aygul B2-63 , Cemal Agirman, Kaan Kurtulus , Serdar Karacelik, Inan Gok , Cem Ozcan , Nedim Ozturk , Abdi Cangi , Bulent Erkol

Tunceli Cezaevi

Rustu Demirkaya, Sinan Yildirim, Evin Timtik, Murat Kaymaz, Ayten Anlas, Elif Akkurt

Usak Cezaevi

Sevgi Saymaz, Gulten Isik, Filiz Gencer, Aysel Uzel, Turkan Ozen , Ozlem Tasdemir , Ozlem Kutuk, Melek Serin , Cemil Ivindi   
 
 
 DHKP- DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ PARTI PROGRAMI





Kürt, Türk Ulusu, Tüm Milliyetlerden Halkımızın Kurtuluşu için;

Adalet, Eşitlik, Onurlu Bir Yaşam İçin



SAVAŞALIM VE İKTİDARIMIZI KURALIM



PARTİMİZİN NİHAİ HEDEFİ



Partimiz, Marksist-Leninist dünya görüşünü benimsemiş ve bunun için savaşan bir partidir. Nihai hedefi, sınıfsız, sömürüsüz bir düzen ve bir dünya yaratmaktır. Ancak bugünkü hedefi bu olmayıp, Emperyalizme ve Oligarşiye karşı tüm halk güçlerinin iktidarı olan Devrimci Halk İktidarı?dır.



NASIL BİR DEVRİM İSTİYORUZ?

Devrimimiz, anti-emperyalist, anti-oligarşik karakterde bir devrim olacaktır. Bu tespite, ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasal analizi sonucu varıyoruz. Ülkemizde belirleyici olan süreç feodal süreç değil, ?kapitalist? süreçtir. Ancak ülkemizdeki kapitalizm, ABD-Japonya ve Avrupa?daki gibi kendi iç dinamiği ile gelişmemiş, emperyalizme bağımlı ve bunun uzantısı olarak ortaya çıkmış ve şekillenmiştir. Bu nedenle de, emperyalizmin bunalımı diğer yeni-sömürge ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de had safhada hissedilmektedir.

Ülkemizde emperyalizmin esas müttefiki yerli egemen sınıf, baştan beri emperyalizmle bütünleşmiş olan işbirlikçi tekelci burjuvazidir. Tekelci burjuvazi siyasi, ekonomik ve ideolojik olarak sömürü düzenini sürdürebilmek ve yönetebilmek için kapitalizm öncesi unsurlarla (toprak ağası, tefeci-tüccarlar) işbirliğine ihtiyaç duymaktadır. Bu azgın sömürü düzeninin sömürülen, ezilen sınıfları, başta işçi sınıfı olmak üzere, yoksul ve topraksız köylü, kır ve şehir küçük burjuvazisidir.

Üretici güçlerin gelişmesini engelleyen sosyal ve siyasal güçler, emperyalizm ve oligarşidir.

Çok kısa olarak özetlediğimiz bu tablo devrimimizin karakterini ortaya koyuyor.



KURTULUŞUN YOLU

Ülkemiz, emperyalizmin ekonomik, politik hegemonyasındaki çarpık kapitalizmin egemen olduğu faşist devlet biçimiyle yönetilmektedir. Bu yönetim altındaki halk kitlelerinin hak, adalet, eşitlik için mücadeleleri her zaman kanla bastırılmıştır. Bunun yanında varolan ve düzen adına faaliyet gösteren ekonomik, demokratik örgütler, siyası partiler genellikle düzeni güçlendirmek, halkın mücadelesinin politize olup iktidara yönelmesini engellemek için oluşturulan düzen örgütleridir.

Emperyalizmin ve oligarşinin azgın sömürüsü karşısında halk kitlelerinin her türlü hak arayışı, gerektiğinde büyük katliamlarla engellenmeye çalışılmıştır.

Emperyalizm, ekonomik-politik olarak her alanda ülkeye hakim olup, işbirlikçi iktidarı yönetip denetlemektedir.

Emperyalizme bağımlı, faşizmle yönetilen ülkemizde seçimle iktidarın niteliğini değiştirmek mümkün değildir.

Bu nedenle partimiz, emperyalizm ve oligarşinin denetim ve yönetimindeki faşist iktidarın ancak halkın silahlı savaşıyla yıkılacağına inanır.

Halkın silahlı savaşı, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi?nin öncülüğünde şehirde ve kırda silahlı propagandanın, gerilla savaşının geliştirilmesi, yaygınlaşıp güçlenerek gerilla ordusuna varılmasıyla artan halk hareketleri ve yöresel ayaklanmalarla birlikte Halk Ordusu?nun oluşması ve en nihayet topyekün ayaklanmayla Oligarşik Devleti yıkarak Devrimci Halk İktidarını kurar. Partimiz, Halk Savaşı?nın ilk evresini, silahlı propaganda temelinde şekillenen Öncü Gerilla Savaşı olarak kavrar.

Halk Savaşının temel biçimi silahlı mücadele olmasına rağmen mücadelenin tek biçimi değildir. Halk savaşı ülkemiz koşullarında POLİTİKLEŞMİŞ ASKERİ SAVAŞ STRATEJİSİ`ni esas alır. Bu strateji, şehirde ve kırda gerilla savaşını temel alır. Gerilla savaşı yanında halk kitlelerin günlük, kısa vadeli halk ve özgürlüklerini, çıkarlarını savunur. Bunlar için mücadele eder. Devrimi yozlaştırıp yolundan saptırmak isteyen her türlü sapma düşüncelere karşı ideolojik mücadele verir. Halkın günlük, ekonomik-demokratik mücadelesine öncülük ederken bu mücadele ile nihai kurtuluşun sağlanamayacağının propagandasını yapıp iktidar hedefini gösterir. Ancak, silahlı mücadele dışındaki tüm mücadele şekillerini silahlı halk savaşını güçlendirici ve ona bağlı olarak ele alır.

Halk savaşının hedefi, emperyalizm ve oligarşinin ekonomik, siyasal yönetimini ve faşist devleti yıkıp, yerine Devrimci Halk İktidarı?nı kurmaktır.

Devrimci Halk İktidarı, emperyalizm ve oligarşi dışında kalan tüm halk sınıf ve tabakalarının devrimci iktidarıdır.



HALK SINIF VE TABAKALARI ŞUNLARDIR:

Türk, Kürt ulusundan ve tüm milliyetlerden başta işçi sınıfı olmak üzere, yoksul ve orta köylülük, tüm çalışanlar, şehir ve kır küçük üreticileri, esnaflar, sanatkarlar, memurlar, öğrenciler, aydınlar, ulusal değerlerini kaybetmemiş, ülkesininin bağımsızlığını ve halkın özgürlüğünü isteyen sömürü ve zulme karşı olan herkestir.

Partimiz, Devrimci Halk İktidarı?nı kurma savaşında esas olarak bu güçlere dayanır.



DEVRİMİN DIŞ DESTEK GÜÇLERİ

Devrimimiz aynı zamanda bir Ortadoğu, Yakın Asya ve Balkanlar devrimi olduğundan bu coğrafyada yeralan ülkelerin proleteryası ve tüm halkları başta olmak üzere tüm dünya ülkeleri proletaryası, devrimci-demokratik kamuoyu, ulusal ve sosyal kurtuluş savaşları yürüten güçler ve revizyonizmin yıkılmasıyla ortaya çıkan yeni sosyalist dinamikler, devrimimizin dost ve müttefik güçleridir.



BU SAVAŞTA HALKIN DÜŞMANLARI ŞUNLARDIR:

Başta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalist güçler, bunların askeri, ekonomik ve politik üsleri, temsilcilikleri, yardım paravanası altındaki ajan üsleri,

İşbirlikçi tekelci sermayedarlar, işbirlikçi tüccarlar, tefeciler, büyük toprak sahipleri, toprak ağaları ve bunların özel silahlı güçleri,

İktidarda bulunan tüm devlet yetkilileri, düzeni savunan milletvekilleri, üst bürokratlar.

Devletin resmi ordusu, polisi, MİT, Kontrgerilla, korucular ve bunların kurumları,

Oligarşik yapının içerisinde yer alan, düzeni savunan, faşist ve Devrimci Halk İktidarı savaşını engellemeye çalışan tüm siyasi partiler,

Emperyalizm ve Oligarşiye hizmet eden, devrimci savaşı engellemekte kullanılan tüm devlet kuruluşları ve özel kuruluşlar,

Devrimci savaşı engellemeye çalışan, oligarşiye yardım eden muhbirler, hainler, ajan ve provokatörler ve bunların örgütlenmeleridir.

Devrimci Halk Kurtuluş Partisi (DHKP), halkın bu düşmanlarına karşı savaşırken, düşman tarafından aldatılmış, yanıltılmış, geçici çıkarlara kurban edilmiş çeşitli kesimleri kazanmak, en azından tarafsızlaştırmak için özel çaba sarfeder. Düşman Cephesini daraltmaya, Halk Cephesini genişletmeye çalışır.



DEVRİMCİ HALK İKTİDARININ GÖREVLERİ

Dünyanın ezilen ve sömürülen halkları gibi Türk ve Kürt ulusları ve tüm milliyetlerden halklarımız, emperyalizm ve o?nun uzantısı işbirlikçi egemen sınıflar tarafından sömürülüyor ve baskı altında tutuluyor.

Emperyalizme bağımlılık yeni bir olgu değildir.

Osmanlı döneminde, klasik sömürgecilikle başlayan bu süreç, yüzyılımızın başlarında emperyalist sömürgecilikle sürdü. Osmanlı devleti çatısı altında yaşayan uluslar, emperyalizm tarafından iliklerine kadar sömürülüyor ve siyasi, askeri, kültürel bakımdan da baskı altında tutuluyordu. Birinci Dünya Savaşı?nı takip eden yıllarda, Anadolu çeşitli emperyalist devletler tarafından işgal edilerek emperyalist sömürü ve zulüm doğrudan bir hal aldı. Bunlar yetmezmiş gibi emperyalizm Anadolu toprakları üzerinde yaşayan ulusları, halkları ?böl-yönet? politikası sonucu birbirine düşürerek, halkın deyimiyle ?birbirine kırdırdı?.

Bu süreç, Anadolu?da yaşayan ulus ve halkların kardeşçe dayanışmasıyla yürütülen Kurtuluş Savaşıyla bir anlamda son bulduysa da, gerek Kurtuluş Savaşına önderlik eden sınıfın niteliği ve izlediği kapitalist çizgi gerekse de emperyalizmin -o dönem Sovyetler Birliği toprakları hariç- dünyanın bütün topraklarını bir ahtapot gibi sarması ve siyasal kurtuluşu gerçekleştiren ülkeleri, tekrar boyunduruğu altına alma gücüne sahip olması nedeniyle, sömürgeleşme süreci İkinci Paylaşım Savaşı yıllarında yeniden başladı ve sonrasında hızlandı.

Ve sonuçta ülkemiz NATO?nun ve özellikle ABD?nin düşük ücretli bir jandarması haline geldi. Ülke topraklarında, onlarca NATO ve ABD üssü kuruldu. Ordu, ABD ve NATO generallerine bağlandı. Hükümetler ABD?nin onayı ile ayakta durmaya başladı, emperyalizmin siyasal ve ekonomik politikalarını uygulayan bir alet durumuna geldiler. Siyasal alandaki boyunduruk, ekonomik boyundurukla tamamlandı. IMF, Dünya Bankası, OECD gibi emperyalist ekonomik kuruluşlar yeni-sömürge ülkemizin ekonomisinde yönetici kurumlar oldular. Emperyalizm, ülkemizi kültürel bakımdan da boyunduruk altına aldı. Müzikten sinemaya, basından TV?ye, düşünce biçiminden yaşam tarzına kadar, bütün sosyal alanlarda emperyalist yoz kültür ülkemiz insanının her hücresine nüfuz etti.

Emperyalizm bu gizli işgalleriyle birlikte açık sömürüsünü, ülkemiz içinde oligarşiye ve onun faşist devletine dayanarak gerçekleştiriyordu. Emperyalizmin bir uzantısı durumunda olan işbirlikçi sömürücü azınlık kanla yoğrulmuş sömürü pastasından kendine bir parça alabilmek için, emperyalizmle hayasız, aşağılık bir işbirliği içine girmiş, ülkemiz insanının kanını, canını, toprağını kültürel değerlerini, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini, bağımsızlığını ve ulusal onurunu emperyalizme satmaya başlamıştır.

Ordusu, polisi, bürokrasisi, ideolojik kurumlarıyla ülkemizde devlet, oligarşinin ve emperyalizmin baskı aygıtıdır. Faşist devlet, emperyalizmin ve oligarşinin çıkarlarının bekçiliğini yapan ve çalışan halkı terör, gözdağı ve demagoji ile rehin alan bir silahtır. Ve bu silah, başta silahlı Marksist-Leninist hareket olmak üzere, ilerici-yurtsever, demokrat her harekete, her kıpırdanışa ölüm kusmaktır.

Ülkemiz, bu faşist devlet aracılığıyla, emperyalizm tarafından işgal edilmiştir.

İşte, anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimle bu kanlı sömürü düzenine son verilecek, devrimci demokratik dönüşümleri gerçekleştirecek bir halk iktidarı kurulacaktır.



A-SİYASAL ALANDA



a- DEVRİMCİ HALK İKTİDARI VE HALK DEMOKRASİSİ

1- Devrimci Halk İktidarı, emperyalizm ve oligarşinin baskı aygıtı olan faşist devleti, ordusu, polisi, bürokrasisi, ideolojik ve kültürel bütün kurumlarıyla yıkacaktır.

2- Devrimci Halk İktidarı, eski düzenin yıkıntıları üzerinde yeni tipte bir devlet kuracaktır.

3- Bu devlet burjuva tipte değil, proletarya hegemonyasında bir devlet olacaktır. Yani halk güçleri için demokrasi, oligarşi ve emperyalist güçler üzerinde diktatörlüktür. Bu devlet giderek toplum üzerinden kurumlaşan bir devlet değil, iç ve dış şartlar olgunlaştığı oranda dönüşüme uğrayacak tipte bir devlet olacaktır.

4- Devrimci Halk İktidarı ağırlıkla proletaryanın hegemonyasında olmasına karşın yalnızca proletaryanın deği, diğer halk sınıf ve tabakalarının da iktidarı olacaktır. Bu yüzden iktidar içinde devrimi sosyalizme götürmekten yana olan proleterya ve diğer emekçi sınıf ve tabakalar ile devrimi olduğu yerde tutmak isteyen tutucu güçler arasında bir sınıf mücadelesi kaçınılmazdır. Bu mücadele esas olarak iç, tali olarak da dış güçlerin durumuna göre farklı biçimlerde gelişebilir.

5- Halk demokrasisi, toplumun en küçük biriminden, siyasal birimlere kadar, bütün sosyal ve siyasal örgütlenmelerde, halkın kendi yönetim birimlerini seçmesi, denetlemesi ve görevden alması esası üzerinde yükselir. Bu esasın, burjuva partilerinden birini hükümete getirme sistemine dayalı burjuva demokrasisi ile hiçbir ilgisi yoktur. Halk demokrasisi, halkın kendi kendini yönetmesidir. Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrime önderlik eden proletaryanın partisi bu yönetim içinde yönetici rol oynayacaktır. Ancak, Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi?nde yer almış başka halk güçlerini temsil eden partiler ve örgütler varsa bunlarda güçleri oranında halk demokrasisi içerisinde yer alır.

6- Halkın en yüksek temsil ve kara organı olan Halk Meclisi?dir. Halk Meclisi üyeleri özgür seçimlerle seçilirler. Halk kendi bölgesindeki Meclis üyelerini istediği zaman seçimle görevden alır.

7- Devrimci Halk İktidarı, basın, radyo, TV gibi iletişim araçlarını halkın ve onun örgütlü güçlerinin denetimi ve yönetimine verir. Ve bu araçlar vasıtasıyla devrimin ve halkın çıkarları için eğitim ve kültür faaliyetleri sürdürülür. Ayrıca halkın kendi sosyal örgütlenmeleri vasıtasıyla ideolojik faaliyetlerini destekler.

8- Devrimci Halk İktidarı, halk güçlerinin örgütlenmesinin önündeki her türlü kısıtlamaya son verir. Başta işçi sınıfı olmak üzere, köylüler, memurlar, küçük esnaf, kadınlar, gençlik vb. tüm halk sınıf ve tabakalarının mesleki kültürel, sosyal, siyasal vb. her alanda örgütlenme özgürlüğünü tanır, geliştirir ve güvence altına alır.

9- Devrime yönelik her türlü karşı-devrimci örgütlenme ve faaliyet acımasızca cezalandıracak, oligarşi ve emperyalist güçlere hiçbir özgürlük tanınmayacaktır.

10- Devrime karşı suç işlemiş olan devlet yöneticileri, halka zulmedenler, işkenceciler, sivil faşistler, emperyalist ajanlar cezalandırılacaktır.

11- İnsanlık düşmanı faşistler, işkenceciler, devrime ve halka karşı suç işlemiş olanlar dışında, tüm siyasal tutsaklar hemen özgürlüklerine kavuşturulacaklardır. Ayrıca, kapitalist düzenin sefaleti, ideolojik- kültürel yoz değerleri nedeniyle suç işlemiş olan adli mahkumlar affedilecek, bunlar topluma yeniden kazandırılmaya çalışılacaktır.



b- HALKIN SAVUNMASI VE DEVRİMCİ HALK ORDUSU

1- Devrimci Halk İktidarı, köleci bir disiplin üzerine kurulu ve emperyalizm ve oligarişinin çıkarları için şartlandırılmış, gerici ideolojilerle donatılmış, eski faşist orduyu ve özel iç güvenlik örgütlerini (MİT, Polis, Kontrgerilla vb.) dağıtalacak, içte ve dışta devrimin, halkın çıkarlarını savunmak için gücünü silahlanmış halktan alacaktır.

2- Halkın savunması esas olarak, silahlanmış halkın bir parçası olan ve devrimci savaş boyunca çelikleşip güçlenen Devrimci Halk Ordusu tarafından sağlanacaktır. Devrimci Halk Ordusu, gücünü ve kaynağını halktan alan, Halk İktidarı?nı her türlü karşı-devrimci sabotajlara, emperyalist saldırılara karşı koruyan savunma ordusudur.

3- Devrimci Halk Ordusu, devrimin çıkarlarını koruma ve enternasyonalist görev bilinciyle devrimci bir displine sahip olacaktır. Bu devrimci disiplin faşist düzende olduğu gibi kölece ilişkilerle değil, yoldaşlık ilişkileriyle sağlanacaktır.

4- Devrimci Halk Ordusu, tüketici değil üretici olacak, ülkedeki üretim faaliyetlerine, asli görevi olan askerlik hizmetlerini engellemeyecek şekilde katılacak ve her zaman halklar içiçe olacaktır.

5- Emperyalizm dünya üzerinde varoldukça, modern silah ve araçlarla donanmış, sürekli gelişim içinde olan askerlik sanatının ve tekniğinin gereklerini karşılayan bir eğitim ve donanıma sahip Halk Ordusu varlığını koruyacaktır.

6- Devrimci Halk Ordusu,silahlanmış halkın özel bir örgütleniş şeklidir.

Devrimci Halk Ordusu dışında, yine silahlanmış halkın özel bir örgütleniş şekli olan Halk Milisleri ve İstihbarat Örgütü gibi iç güvenlik örgütleri de devrimin çıkarları için oluşturacak ve bu örgütler halk demokrasinin siyası organlarının denetimi altında olacaktır.



c- ULUSLARASI İLİŞKİLER VE DIŞ POLİTİKA

Emperyalizmle her türlü siyasi, ekonomik, askeri, kültürel bağımlılık ilişkisine son verilecek, ülkenin bağımsızlığı heşeyin üstünde tutulacak, uluslarası planda bağımsız bir politika izlenecektir.

1- Yeni-sömürgeciliğin ekonomik kurumları olan IMF, Dünya Bankası, OECD vb. emperyalist saldırgan paktlardan çıkılacak, emperyalistlerle yapılan saldırgan amaçlı ikili antlaşmalar deşifre ve iptal edilecek, ABD ve NATO üslerine halk adına el konulacak, bağımlılık ilişkilerini güçlendiren askeri teçhizat ve kredi alımına son verilecektir.

3- Devrimci Halk İktidarı, devletlerarası ilkesiz, faydacı ilişkileri değil, halkların kardeşliği, dayanışması ve dostluğunu geliştiren bir politikanın savunucu ve uygulayıcısı olacaktır.

4-Devrimci Halk İktidarı, ?ulusların kendi kaderini tayin hakkı?nın koşulsuz savunucusu olacaktır.

5- Devrimci Halk İktidarı, başta komşuları ile olmak üzere, tüm ülkelerle karşılıklı olarak halkların çıkarlarına saygı ve dostluğu esas alarak, eşitlik temelinde ilişki kuracaktır.

6- Devrimci Halk İktidarı, emperyalizmin halkları böl ve yönet politikasına karşı çıkacak, Türk ve Yunan halklarının Ege Denizi?ndeki karşılıklı haklarının savunucusu olacak ve iki halkın kardeşçe ve barış içinde yaşaması için sorunlara ön yargısız, dostluk ve dayanışma temelinde yaklaşacaktır. Ege Denizi?ni her iki halkın özgürce kullandığı bir barış gölü haline getirmek için çaba gösterecektir.

7- Devrimci Halk İktidarı, Kıbrıs?ın emperyalist bir üs haline getirilmesine şiddetle karşı çıkacak, işgalci Türk ordusunun görevine son verecek ve derhal adadan çekecek, Rum ve Türk halklarının kardeşçe birarada yaşadığı ?Bağımsız Demokratik Kıbrıs?ın yaratılması için her türlü desteği verecek, ada halkının kendi kaderini tayin hakkını koşulsuz olarak savunacaktır.

8- Devrimci Halk İktidarı, sosyalist ve anti-emperyalist yönetimlere sahip ülkelerle, ulusal kurtuluş hareketleriyle ve kapitalist ülkelerin ilerici-proleter haraketleriyle geniş bir dayanışma içerisinde hareket edecek, halkların kardeşliği ilkesinin tavizsiz savunucusu olacaktır.

9- Devrimci Halk İktidarı, emperyalizmin dünya halklarına yönelik saldırılarına karşı çıkacak, uluslarası planda emperyalizmi ve dünya gericiliğini teşhir politikası uygulayacaktır. Nihai barışın emperyalizmin yeryüzünden bir sistem olarak silinmesiyle gerçekleşeceğinin bilincinde olarak, emperyalizme karşı ezilen halkların bağımsızlık mücadelesine aktif bir şekilde destekleyecektir.

10- Devrimci Halk İktidarı, emperyalizme karşı savaşımın militan bir üssü, enternasyonalizmin ateşli bir savunucusu ve uygulayıcısı olacaktır.



d- KÜRT HALKININ ÖZGÜRLÜĞÜ

Egemen sınıflar yıllardır Kürt ulusunun varlığını inkar etmiş, onu yok etmek için her türlü yola başvurmuştur. Ulusal talepli Kürt ayaklanmaları terörle bastırılmış, Kürt ulusunu bütünüyle yok etmeye yönelik bir asimilasyon politikası izlenmiştir. Terörle, mecburi iskan yasalarıyla, kültürel asimilasyonla Kürt ulusu yok edilmek istenmiş, ulusal baskının her biçimine maruz kalmıştır.

Bu şartlar altında Marksist-Leninistlerin görevi, uluslar arasındaki güvensizliği mücadele içinde yok etmeye çalışmak, ulusal baskıya karşı mücadele vermek ve başta proletarya olmak üzere Kürt-Türk ulusundan ve çeşitli milliyetlerden emekçileri emperyalizm ve olgarşiye karşı birleştirmektir. Bu görevin başarılması, emperyalizm ve oligarşiye karşı verilecek devrimci mücadeleye bağlı olduğu kadar, ezen ulus şovenizmiyle, ezilen ulus milliyetçiliğine karşı mücadele ederek her iki ulus arasında güven oluşturmaya bağlıdır.

Bu görevi başarabilecek güç, Kürt ve Türk proletaryasıdır.

Anti-emperyalist anti-oligarşik devrim, proletaryanın hegemonyası altında gerçekleşeceğinden, Kürt ulusal sorununu da çözecek, şovenizmin ve milliyetçiliğin uluslar arasında tekrar düşmanlık tohumları ekmesine izin vermeyecektir.

Anti-emperyalist, anti-oligarşik halk devrimi emperyalizmin ve oligarşinin egemenliğne son vererek ulusal baskının sosyal temelinin ortadan kaldıracak ve ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakkının nesnel temelini yaratacaktır. Merkezi otorite yıkılıp ele geçirilmeden hiçbir ulus özgürlüğüne kavuşamaz.



1-Devrimci Halk iktidarı, ulusların kaderini özgürce belirleme halkkı ilkesine göre, ulusal sorunu devrimci bir çözüme ulaştıracaktır.

Kürt ulusunun kendin kaderini serbestçe tayin hakkını (ayrılma hakkı da dahil) güvence altına alacaktır.

2- Devrimci Halk İktidarı, ulusların tek tek bağımsız devletlerini kurmalarından ziyade, ulusların ayrılma hakkı saklı kalmak üzere tek bir devlet çatısı altında birleşmelerinden yana olacaktır. Çünkü ulusların ayrı ayrı küçük devletlere bölünmesi, ulusların emekçi sınıflarını burjuva öngyargılarının tutsağı yapacak, halklar arasında güveni sarsacak, onları emperyalizm karşısında zayıf düşürecektir. Ayrıca, ezilen ulusun iktisadi ve kültürel geriliğine son vermek ve gerçek eşitliğin fiili olarak sağlanması için de merkezi tek devlet çatısı altında birleşmek devrimci bir çözümdür. Emperyalizmin karşısında birleşmiş bir güç olmak, her iki ulusun da çıkarınadır.

3- Ancak Kürt ulusu devrimci çözüme rağmen milliyetçilik temelinde bağımsız bir devlet kurma hakkını kullanacak olursa, Devrimci Halk İktidarı, bunu, Kürt ve Türk proletaryarısının ve her iki ulusun çıkarlarına aykırı değilse, emperyalizmi güçlendirmiyorsa destekleyecektir.

4- Devrimci Halk İktidarı, Kürt ulusunun ekonomik, sosyal, tültürel vb. gelişmesi için bütün önlemleri alacaktır. Eski düzenden kalan eşitsizliği telafi etmek için Kürdistan?ın ekonomik, sosyal, kültürel vb. gelişimine öncelik verecek ve bu konuda özel bir çaba sarfedecektir.

5- Devrimci Halk İktidarı, çeşitli ülkelere dağılmış Kürt ulusunun birleşme talebini, proletarya ve halkların çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye ve çözmeye çalışır. Ve bu mücadeleyi, Ortadoğu devriminin önemli bir adımı olarak değerlendirir. Bunun için siyasi, askeri, uluslararası her düzeyde mücadele eder.

6- Devrimci Halk İktidarı, ulusal azınlıkların (Araplar, Çerkezler, Gürcüler, Lazlar, Ermeniler, Rumlar vb.) bütün sosyal ve kültürel haklarını garanti altına alacak ve kendi dil ve kültürlerini koruma ve geliştirmenin önünü açacak tedbirleri alacaktır.

7- Devrimci Halk İktidarı, ulusal sorunun devrimci çözümünü engelleyecek karşı devrimci faaliyetlere karşı da mücadele edecektir. Proletaryanın devrimdeki hegemonyasına ve gücüne dayanarak, küçük burjuvaziyi ulusal sorunun devrimci çözümü için ikna etmeye çalışacak ve milliyetçi önyargılarına karşı savaşacaktır.

Milliyetçilik ulusları kurtuluşa götürmez.



e- YARGI

Devrimci Halk İktidarı, köhnemiş, çürümüş, emperyalizmin ve oligarşinin çıkarlarını savunan eski yargı sisteminin yıkıntıları üzerinde, devrimin çıkarlarını savunan, halk için işleyen yeni bir yargı sistemine dayanacaktır.

1- Halk yargıya ortak edilecek, halkın katıldığı bir yargı sistemi oluşturulacaktır.

2- Yeni yargı mekanizması, halkı oluşturan bireyler arasında ortaya çıkacak sorunları, suçları devrimci değerler, toplumsal haklar temelinde yargılayacak ve çözecektir.

3- Yeni yargı mekanizması karşı-devrimciler üzerinde diktatörlük uygulayacak ve her türlü karşı-devrimci faaliyeti ortaya çıkarıp cezalandıracaktır.

4- Yargı parasız olacak, bireylerin savunma haklarını güvence altına alacaktır.

5- Yargı mekanizması suç işleyen bireyleri eğitecek, onları üreten, düşünen insanlar olarak topluma kazandıracak eğitim kurumları olacaktır. Cezaevlerinin birer kişiliksizleştirme kurumları olmasına son verilecek, insan onuruyla bağdaşmayacak her türlü uygulamayı engelleyecek önlemler alınacaktır. Eğitilen suçlular, ceza süresine bakılmaksızın derhal serbest bırakılacak ve insanca bir yaşam sürmeleri için her türlü önlem alınacaktır. İnsan onuruna aykırı ceza verilmeyecektir. Cezaevlerinde eski, oligarşik düzenin işkenceye, insan onurunun aşağılanmasına dayanan sisteminin bütün izleri silinecek, işkence insanlık suçu kabul edilerek, yapanlar şiddetle cezalandırılacaktır.





B- EKONOMİK ALANDA

Anti-emperyalist, anti-oligarşik halk devrimi, üretici güçlerin gelişimesinin ve ülke kalkınmasının önünde engel olan emperyalizmin ve oligarşinin ekonomik egemenliğine son verir. Ülkenin tüm kaynaklarının halkın refahı için kullanılmasını sağlar, üretici güçlerin özgürce gelişmenin önünü açar.

Devrimci Halk İktidarı, çarpık kapitalizmin getirdiği olumsuzlukları tasfiye etmek ve ülke ekonomisini kenid kendisine yetecek bir iç bütünlüğe kavuşturmak için ağır sanayi temelinde sanayii gelişirir, tarımı modernleştirerek sanayiye girdi olacak şekilde örgütler. Gelir düzeylerini gözeten tam adaletli bir vergi sistemi oluşturarak elde edilen ulusal değeri halkın mutluluğu ve refahı için kullanır. Sömürüyü yok edecek, nihai kurtuluşu gerçekleştirecek sosyalist ekonominin temelini atar, koşulların uygun olduğu alanlarda sosyalist girişimleri başlatır.

Devrimci Halk İktidarı, proletaryanın hegemonyasında olmasına karşın, tek başına proletaryanın iktidarı olmadığından, aldığı ekonomik tedbirler bunun damgasını taşıyacaktır.

Devrimci Halk İktidarı, genelde kapitalizmden sosyalizme geçişin iktidarıdır. Proletarya bu süreç içinde, sosyalizmin örgütlenmesini de gerçekleştirmeye başlayacaktır. Sosyalizme geçiş, bir anda gerçekleşecek bir olgu olmayıp süreç içinde gerçekleşecektir. Bu nedenle sosyalizme geçiş sürecini mekanik bir şekilde kompartmanlara bölmek imkansızdır. Başlangıçta, sosyalist karekteri ağır basmayan ekonomik düzen, proletaryanın devrimdeki hegemonyasının artmasıyla orantılı olarak giderek sosyalist bir karakter kazanacaktır. Ekonomik düzenin esas olarak sosyalist bir karakter taşıması aşamasında dahi küçük üretim uzun süre varlığını koruyacaktır.



a- SANAYİ VE TİCARET

1- Emperyalizmin ve oligarşinin fabrikalarına, şirketlerine, bankalarına, topraklarına, santral, baraj vb. taşınır ve taşınmaz tüm mallarına, banka hesaplarına el konulacak ve ulusallaştırılacaktır.

2- İMF, Dünya Bankası, OECD gibi emperyalist sömürü örgütleriyle tüm iliştkiler kesilecek, Avrupa Topluluğu ile olan tüm bağlar kopartılacak, emperyalist devletler, şirketlere ve bankalara olan tüm borçlar tek taraflı olarak iptal edilecektir.

3- Devrimci Halk İktidarının el koyduğu tüm üretim unitelerinde,üretim faaliyetinin denetimi proletaryanın eline verilecektr. Üretim sosyalist bir bilinç ve heyacanla tüm halk için yapılacaktır. Karşı-devrimci bozguncu faaliyetler, spekülasyona, sömürüye asla izin verilmeyecektir. Varlığını uzun süre devam ettirecek olan küçük üretim de, planlı ekonominin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenecek ve desteklenecektir.

4- Üretim, Devrimci Halk İktidarının hazırlayacağı planlara göre yapılacak, ağır sanayi üretimine, bu alanda yeni fabrikalar açılmasına öncelik verilecek, ancak tüketim sanayii, halkın ihtiyaçları gözönüne alınarak ihmal edilmeyecektir. Yıllarca kapitalist kar yasasına göre yapılan yatırımlara göre yeniden düzenlenecektir.

5- Ülkenin planlı bir şekilde kalkınması için, sosyalist ülkelerle kardeşçe dayanışma içine giriecektir. Ülkenin bağımsızlığına zarar verilmesinin yolları kapatılacaktır. Devrimci Halk İktidarının denetimi altında ileri kapitalist ülkelerle bağımlılığı getirmeyen ekonomik ilişkilere de girilecektir.

6- Bütün özel ve eski devlet bankaları tek bir ulusal banka haline getirilecektir. Ulusal banka planlı ekonominin, halk yararına üretim yapan küçük işletmeciliğin ve büyük tarımsal üretimin ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda çalışacaktır.

7- Dış ticaret halk iktidarının denetimine açılacak, iç ticaret planlı, halkın ihtiyaçlarına göre düzenlenecek, tefecilik, karaborsa ve her türden spekülatif kazanç yasaklanacak, yapanlar şiddetle cezalandırılacaktır.

8- Planlı ekonomiye ve halkın ihtiyaçlarına göre üretim yapan, işçilerin azami çıkarlarını gözeten ve karşı-devrimcilere yardım etmeyen küçük ve orta işletmelere dokunulmayacaktır.



b- TARIM VE HAYVANCILIK

1- Büyük toprak sahiplerinin mülkiyeti altında bulunan tüm topraklar ve diğer üretim araçlarına el konulacak (toprak büyüklüğü o günkü somut duruma göre belirnecektir), feodal kalıntılar tümden tasfiye edilecektir.

2- Topraksız ve az topraklı köylülere ihtiyaçlarına göre toprak mülkiyetinin ulusal niteliği kaldırılmadan toprak dağıtılacak, geniş bir toprak ve tarım reformu uygulanacaktır.

3- Kapitalist tarım işletme ve çiftliklerine el konulacak, bunlar denetim altında tutulacak büyük tarımsal üniteler olarak düzenlenecektir. Kır proletaryasının denetimi altında bulunan bu büyük tarımsal üniteler giderek sosyalist üretime yöneleceklerdir.

4- Toprak dağıtımı ve kollektif üretimin örgütlendirilmesi yanyana yürüyecektir. Köylülerin çeşitli kollektif üretim ünitelerinde yer almaları özendirilecektir.

5- Devrimci Halk İktidarı tarafından dağıtılan topraklar alınıp satılamayacak, başkasına devredilemeyecektir.

6- Yarıcılık, kiracılık kaldırılacak, bu topraklar işleyene verilecektir.

7- Köylülerin büyük toprak sahiplerine, bankacılara ve tefecilere olan ipotekleri kaldıracak, borçları silinecektir.

8- Tarımın modernleştirilmesi ve verimin arttırılması için, kollektif kullanıma sunulmuş tarım makine parklarının oluşturulması hedeflenecek, kredi ve tarımsal girdiler (gübre, tohum, ilaç vb.) ucuza sağlanacak, taban fiyat politikaları, halkın katılımı sağlanarak, ürünün gerçek değeri gözönüne alınarak saptanacak, altyapı hizmetleri devlet tarafından gerçekleştirilecektir.

9- Verimsiz kıraç topraklar ıslah edilerek ekilebilir alanlar haline getirilmesi için özel projeler geliştirilecek ve uygulanacaktır.

10- Büyük toprak sahiplerinin, kapitalistlerin hayvanlarına ve otlaklarına el konulacak ve bunlar büyük tarım ünitelerinde değerlendirilecektir.

11- Hayvancılık alanında yetiştiricilik ve üretim yapan küçük üreticiler yem, otlak ve damızlık konusunda desteklenecek, kollektif üniteler içinde örgütlenmeleri teşvik edilecektir.



c- YERALTI VE YERÜSTÜ ZENGİNLİKLERİ

1- Tüm maden ve diğer doğal kaynaklar ve işletmeler kamulaştıracak, emperyalist tekellere verilen arama ve işletme ruhsatları koşulsuz iptal edilecek, maden ve doğal kaynakların araştırılması, varolanların işletilmesi Devrimci Halk İktidarının denetiminde olacaktır.

2- "Ormanlar halkın olacaktır" anlayışından hareketle köylülerin orman ürünlerinden faydalanması sağlanacak, orman köylülerinin çıkarları korunacaktır.

3- Denizler, göller ve akarsulardaki doğal ürünlerin üretimi ve avlanması denetim altına alacak, bu alandaki kapitalist işletmelere el konulacak, kooperatif görünümü altında tefecilik yapılmasına son verilecek, su ürünleri avcılığı yapan küçük işletlemeler desteklenecek, bunların kollektif üniteler biçiminde birleşmeleri özendirilecektir.



d- SAHİLLER VE DOĞAL GÜZELLİKLER

1- Sahil yağmacılığına son verilecek, sahilleri işgal eden bir avuç azınlığın turizm, işletme ve tesislerine el konulacak, sahil güzelliklerini yok eden yapılaşma engellenecek, tüm sahiller yeniden imar edilerek halkın kullanımına sunulacaktır.

2- Doğal güzelliklerin (parklar, yeşil alanlar, av alanları vb.) tüm insanlığın serveti olduğundan hareketle, çarpık kapitalizmin hoyratça yok ettiği doğal güzelliklerimiz yeniden canlandırılacak, yeniden korumaya alınacak ve bu güzellikleri tüm ülke düzeyine yaymak için plan ve programlar geliştirilecektir.





C -SOSYAL ALAN VE SINIFLAR

Bugünkü oligarşik düzende, çalışan halkın, kendi çıkarlarını korumak ve geliştirmek için ihtiyaç duyduğu sendika, dernek, kooperatif vb. sosyal örgütlenmeleri ya yoktur ya da bu örgütlenmeler işlemez duruma getirilmiştir.

Halk yarınından endişelidir ve sefalet içindedir. İşsizlik, evsizlik, zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamama, yoksul insanları hırsızlığa, suça , toplumsal depresyona itmektedir. Çalışma şansı elde edenler aldıkları komik ücretlerle, barınacak yeri, karınlarını doyuracak yiyeceği zar zor temin edebilmektedir.

Bugünkü düzenin sürmesinde hiçbir çıkarı olmayan, devrimin öncü gücü işçi sınıfı, iş güvenliğinden yoksun, yarınından endişeli, işten atılma korkusuyla ya sendikasız ya da patron sendikalarına üye olmak zorunluluğuyla komik ücretlerle çalışmaktadır. Siyasi iktidar, proletaryayı tüketim mallarının fiyatlarının artırılması gibi pek çok yöntem uygulamaktadır. Herşey patronların kasalarının daha çok dolması, daha lüks bir içinde yaşamları içindir.

Şehirlerde milyonlarca insan iş bulamadığından dolayı, karnını doyurabilmek, ailesinin geçimini sağlayabilmek için kendine " iş yaratmıştır". Hamallık, garsonluk, seyyar satıcılık, ev hizmektçiliği vb... Şehirlerin milyonlarca yoksul insanı, açlıktan ölmemeyi böylece sağlayabilmektir. Ve bu milyonlarca yoksul insan, her türlü sosyal güvenceden yoksundur.

Şehir küçük burjuvazinin durumu, şehirli yoksul insanlardan biraz daha iyidir. Ancak şehir küçük burjuva yığınları da emperyalizm ve oligarşi tarafından acımasızca sömürülmekte, kapitalist sömürü mekanizması onları iflasa sürükleyerek proletarya ve yoksul insanların saflarına fırlatıp atmaktadır. Ancak, oligarşik düzen, iflas eden küçük burjuvaların saflarını yenileriyle dolduracak bir mekanizmaya da sahiptir.

Devlet dairelerinde ve şirketlerde çalışan memurlardan küçük dükkan sahiplerine, zanaatkarlardan küçük işletmecilere, mühendis, doktor, avukat, öğrenciler gibi aydınlardan küçük ticaret sahiplerine kadar çok çeşitli tabakalardan oluşan küçük burjuva sınıfının büyük çoğunluğu zayıf bir bir bağla bugünkü düzene bağlı ancak genel olarak hoşnutsuzdur. Küçük burjuvaların yoksul ve iflas etmeye yakın kesimleri proletaryadan, sosyalizmden yanadır; büyüme imkanı bulabilen küçük bir azınlığı ise, bugünkü oligarşik düzenin sürmesinden yanadır.

Orta burjuva ve tekelleşmemiş burjuva kesimlerinin durumları farklıdır. Orta burjuvazi elde ettiği artı-değerlerin önemli bir bölümünü tekelci burjuvaziyle emperyalist şirketlere kaptırdığndan, küçük fabrikalarında işçileri kötü iş koşulları içinde, sosyal güvenlikten yoksun olarak, durmadan işçi değiştirerek düşük ücretle vahşice sömürür. Orta burjuvazi tekellerin gücü karşısında küçük, bizim gibi yeni sömürge ülkelerde bağımsız kapitalizmi temsil etme misyonunu yitirmiş ve çoğunlukla işbirlikçi tekelci burjuvazinin bir uzantısı durumuna gelmiştir. Bu yüzden tekelci burjuvazi ve emperyalizmle olan çelişkisine karşın, mevcut düzenin devamından yanadır. Sadece küçük burjuva saflara düşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan küçük bir kesimi devrimden yan olabilir, bir kısmı da tarafsız kalabilir.

Tarımda kapitalizmin gelişmesiyle beraber büyük kapitalist çiftliklerde ve devlet çiftliklerinde emek gücü satan kır proletaryasının sayısı artmıştır. Ancak kır proletaryası her türlü sosyal örgütlenmeden, sosyal gücenceden yoksun, çoğu yerde kapitalist patrona, köylünün feodal ağaya bağlı olması gibi çalışmaktadır.

Yoksul köylülür ise kırsal kesimde çoğunluktadır. Yarı proleter özellik gösteren yoksul köylülür çok az bir toprağa, küçük üretim araçlarına sahiptirler, bu yüzden yılın belli aylarında tarım proleterleri olarak çalışmak zorundadırlar.

Yoksul köylülük içinde, Kürdistan'da yarı fedol ilişkiler içinde sömürülen ırgat, maraba, yarıcı durumunda olan köylüleri de sayabiliriz.

Kır küçük burjuvazisi, Türkiye'de oldukça yaygındır. Kendi geçimini sağlayacak kadar toprağa ve üretim araçlarına sahiptir ve çok yönlü bir sömürü altındadır. Bir yandan devlet düşük taban fiyatları politikasıyla, tüketim mallarına, üretim girdilerine yaptığı zamlarla, vergilerle kır küçük burjuva kölülerini sömürürken, diğer yandan büyük toprak sahipleri, byük tüccarlar, büyük tefeciler, bankalar küçük burjuva köylüyü tam bir kıskaç içine alarak sömürmektedir. Bu nedenle kır küçük burjuvazisi gibi yoksullaşma ve proleter saflara katılma süreci yaşamakta, ancak diğer taraftan da saflarını yeni yeni küçük burjuvalar doldurmaktadır. Kır küçük burjuvazisinin, büyümekte olan küçük bir azınlığı dışında çoğunluğu oligarşik düzenden memnun değildir ve proletaryanın önderliği altındaki devrimci mücadeleye katılabilir. Hatta kır küçk burjuvazisin küçük köylü kesimi sosyalizme kazandırılabilir.

Kır orta burjuvazisi ve zengin köylüler, kır proletaryasının emek gücünü sömürerek yaşarlar, ancak büyük toprak sahipleri ve tekelci burjuvaziyle çelişkileri vardır. Yine de yoksullaşan kesimleri dışında devrimden yana değillerdir.

Saydığımız bu sosyal sınıf ve tabakalar, oligarşi ve emperyalizm tarafından sömürülmekte ve her geçen gün halk ile oligarşi arasındaki sosyal uçurum büyümektedir. Bu sosyal uçurum kendisini işsizlik, evsizlik, sefalet "bir lokma ve bir hırka" ile yaşama zorunluluğu, ahlaki çöküntü, fuhuş, toplumsal suçlar vs. şeklinde göstermektedir.

Anti-emperyalist, anti-oligaşik devrim bu sosyal tabloyu tümden değiştirecektir. Devrimci Halk İktidarı, halkın her türlü sosyal, kültürel gelişmesini sağlamak, maddi ve kültürel düzeyini yükseltmek için çaba gösterecek,sosyal olanaklardan herkesin eşitçe yararlanabilmesi için gerekli devrimci dönüşümleri gerçekleştirecektir.



a-SINIFLAR

1- Devrimci Halk İktidarı, oligarşinin, aynı zamanda ekonomik ve siyasal örgütleri olan TÜSİAD( Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği), TİSK( Türkiye İşveren Sendikaları Konfedarasyonu), TOBB ( Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği), TZOB (Türkiye Ziraat Odalar Birliği) gibi örgütlenmelerini dağıtacak, varlığını sürdürecek olan kapitalist işletmelerde lokavtı yasaklayacaktır.

2- Devrimci Halk İktidarı, anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimin öncü sınıf proleteryanın çalıştığı fabirikalarda, madenlerde, elekrik santrallerinde ve diğer büyük üretim alanlarnda, devlet çiftliklerinde üretimin, dağıtımın yönlendirilip denetlenmesi için gerekli tedbirleri alacak.

İşçilerin maddi ve kültürel gelişmesini sağlayacak bir ücret politikası saptayacak,

Kırda, şehirde proletaryanın sendika gibi, sosyal, ekonomik örgütlenmelerinin geliştirilmesini sağlayacak,

İşçilerin mesleki ve kültürel olarak bilgi düzeyinin yükseltilmesi olanakları yaratacak,

Grev hakkını güvenceye alacak,

İşçilerin iş güvenliğinin, sosyal güvenliğinin sağlanması için tedbirler yaşamların en iyi şekilde sürdürmelerini sağlayacak,

Yurtdışındaki işçilerin sorunlarının çözülmesi için çalışacak, yurt dışına göçün ekonomik ve sosyal temellerinin ortadan kaldırılması için yoğun önlemler alacaktır.

Çocukların ücretleri işçi olarak çalıştırılması yasaklanacaktır,

Yoksul köylülere toprak dağıtılacak, üretim araçları ve kredilerle desteklenecektdirler.

3- Şehirlerdeki yoksul milyonlar ve işsiz yığınların büyük ve küçük üretim içinde yer alabilmeleri için gerekli tedbirler alınacak, çalışmak isteyen ama herşeye karşın, işsizlik sigortasına bağlanarak sosyal güvenceye kavuşturulması sağlanacaktır.

4- Kır ve şehir küçük üreticilerinin devlete, bankalar ve büyük şirketlere olan borçları iptal edilecek, küçük üretim, kredi, üretim araçları ve taban fiyatı politikasıyla desteklenecek, örgütlenme hakları güvence altına alınacak, kooperatifler içinde toplanması özendirilecektir.

5- Halk yararına faaliyet gösteren aydınlar, öğretmenler, serbest meslek sahiplerine (doktor, mühendis, sanatçı, yazar vb.) destek verilecek, onların toplumsal dönüşüme katkıda bulunmaları, entellektüel birikimlerini halk yararına kullanmaları için gerekli olan kurumlar yaratılacaktır. Aydınlar, geleceğin toplumunu yaratma mücadelesinin bir parçası olarak, sosyalist insanını yaratılmasında çok önemli görevler üstleneceklerdir.



b-GENÇLİK

Devrimci Halk İktidarı, gençliğin gelecek demek olduğunun bilinciyle geleceğin toplumunun mimarı olacak gençler için tüm olanaklarını seferber ederek onların sağlıklı, üretken, devrimci insanlar olarak yetiştirilmesini hedefleyecektir. Bunun için:

1- Gençliğin kendi sorunlarıyla ilgili konularda ve ülke yönetiminde söz sahibi olması için tüm gençliği ülke çapında kucaklayacak gençlik örgütleri kurulacak, uluslararası devrimci gençlik örgütleriyle ilişki ve ortak faaliyetleri geliştirme olanakları sağlanacaktır.

2-18 Yaşına gelen her genç seçme,21 yaşına gelen her genç seçilme hakkına sahip olacaktır.

3- Gençliğin eğitimi, Devrimci Halk İktidarının en önemli konularından birini oluşturacak ve gençliğin eğitimine ilişkin kurum ve sistemler, gençliğin dinamizmini ve yaratıcılığını artıracak tarzda gençliğin katılmıyla örgütlenecektir.

4- Gençliğin zihinsel, bedensel ve kültürel yönden geliştirilmesi, sağlıklı, yaratıcı, dinamik, yurtsever, dünya halklarının kardeşliğine inanmış enternasyonalist devrimci insanlar olarak yetiştirilmeleri için her türlü olanak sağlanacaktır. Bunun için gerekli okullar, spor alanları, kültür merkezleri açılacak, kendilerini geliştirmeleri için türlü olanaklardan yararlanmaları sağlanacaktır.



c- KADINLAR

1- Kadınların üzerindeki ekonomik, siyasal, toplumsal ve geleneksel tüm baskılar kaldırılarak toplumsal ikinci sınıf insan rolüne son verilcektir.

2- Kadınların bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve etkinliklerinin artırılması, ülke yönetimine her alanda katılmalarının sağlanması için kesin ve etkin önlemler alınacaktır.

3- Cinsiyet ayrımından doğan sömürüye son verilecektir.

4- Toplumsal yaşamın her alanında kadınlara, erkeklerle eşit olanaklar sağlanacaktır. Kadını ev işlerinin ücretsiz kölesi olmaktan kurtaracak sosyal koşullar oluşturulacak ve kadın erkek arasındaki hak eşitliği sağlanacaktır.

5- Kadının cinsiyetinden dolayı bir reklam aracı ve meta olarak kullanılmasına için verilmeyecek, resmi ve gayrı resmi tüm fuhuş yuvaları kapatılarak, fuhuşun ekonomik ve sosyal temellerin yok etmek için tüm engeller ortadan kaldırılacaktır. Kadının onuru yükseltilecek, kadını aşağılayan, sadece cinsel bir meta olarak gören kapitalist ahlak anlayışı ortadan kaldırılarak yerine yeni toplumun sevgi ve saygısına dayanan ahlak anlayışı egemen kılınacaktır

6- Kadının gelişimini engelleyen geleneksel-feodal anlayışa karşı mücadele edilecek, ailenin demokratikleştirilmesi için savaşım verilecektir.

7- Toplumumuzun kültürel ve ahlaki birikimi üzerinde şekillenen aile kurumunun olumlu özellikleri korunarak, aile bireylerinin ekonomik olarak özgürleşmeleri sağlanıp, gerici, pederşahi ve ekonomik çıkara dayalı ilişkiler tasfiye edilecektir. Kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından ayrı düşünmeyen, dürüstlük, karşılıklı sevgi ve saygı temelinde kurulan yeni toplumun en küçük birimi olarak ailenin yaşaması ve geliştirilmesi için gerekli tüm tedbirler alınacaktır.

8- Analığın ve çocuk bakımının toplumsal iş ve görev olduğunun bilinciyle çocuk bakımı için kreşler, çocuk bakım yuvaları vb. kurulacaktır. Ev işleri toplumsallaştırılarak kadının üzerinden bu yük kaldırılacak ve kadınlar üretici alanlara yöneltilecektir.



d- EĞİTiM

Tolumsal ve siyasal dönüşümlerin yerleşip oturtulabilmesinde, toplumun gelişmesinde eğitimin rolünü dikkate alacak olan Devrimci Halk İktidarı, üretici güçleri geliştirmeyi hedefleyen, sosyalist inasanı yaratmayı amaçlayan bir eğitim politikası izlecektir. Bunun için:

1- Bireyci, gerici, faşist nitelikteki eğitim sistemine son verilerek toplumcu, yurtsever, devrimci bir eğitim sistemi kurulacak, herkese kendi ana dilinde eğitim görme olanağı sağlanacaktır.

2- Tüm halkın okur yazar olması için kampanyalar açılacaktır. Bu kampanyalar sadece okuma yazma ile sınırlandırılmayacak, yeni toplumun inşası ile birlikte halkın çok yönlü eğitilmesi amaçlanacaktır.

3- Herkes için ilk ve orta öğrenim zorunlu hale getirilecektir.

4- Paralı okullar, dersaneler vb, kapatılarak ayrıcalıklı eğitime son verilecek, eğitim her düzeyde parasız hale getirilecektir.

5- Eğitim kırda ve kentte bilimsel temellere oturtularak, gerek orta öğrenim, gerekse üniversitelerde her koşulda üretime dayalı ve tüm halkın yeni topluma göre eğitilmesini sağlayacak biçimde düzenlenecek ve bu konuda hızlandırılmış programlar uygulanacaktır.

6- Eğitim; zihinsel, bedensel, ruhsal, ve teknik yanlarıyla bir bütün olarak ele alınacaktır.

7- Her gence yüksek öğrenim yapabilme hakkı ve koşulları yaratılacaktır. Üniversiteler sömürücü sınıflara hizmet eder durumdan çıkarılarak halkın hizmetinde halk yararına olacak şekilde demokratik olarak örgütlenecektir.

İşçi ve yoksul köylü kökenli gençlerin üniversitelerde eğitilmesine öncelik tanınacak, halk üniversiteleri oluşturulacaktır.



e-SAĞLIK VE SOSYAL GÜVENLİK

Devrimci Halk İktidarı, sağlıklı ve güvenlikli bir yaşamın doğuştan başlayarak insanların en temel ve en doğal hakları olduğuna inanarak emekçi halkın sağlık ve sosyal güvenlik sorunlarının köklü çözümünü sağlayacaktır. Bu amaçla:

1- Kapitalist toplumda ticari bir meta durumuna getirilmiş insan sağlığını, her şeyin üzerinde tutarak, her türden sağlık hizmetlerinin ücretsiz verilmesini sağlayacak ve bunu Devrimci Halk İktidarı'nın vazgeçilmez görevleri arasında görecektir.

2- Ülke genelinde sağlık bilincini geliştirmek için özel eğitim programları geliştirilecektir. Bölgeler arasındaki hastane vb. olanaklar ve eşitsizlikleri gözönüne alarak ülkede tam teşekküllü uzman hastaneler kurulacaktır. Başlangıçta bu hastaneleri belirli bölgelerde kurarak hızlandırılmış tıp eğitimini gerçekleştirecek, bu hastanelerde eğitilenlerle her yerleşim birimine sağlık ekipleri yerleştirmek için programlar geliştirilecektir. Koruyucu sağlık hizmetleri yaygınlaştırılacaktır.

3- Tüm ilaç sanayii kamulaştırılarak, hastaların ilaç ihtiyacı ücretsiz karşılanacaktır.

4- Tüm çalışanlar sosyal güvenlik kapsamına alınacak, yaşlı, sakat ve çalışamaz durumda olanlara devlet her türlü yaşamsal olanakları sağlayacaktır. Devrimci Halk İktidarı devrim mücadelesinde sakat kalanlara en iyi yaşam koşullarını sağlamakla görevli olacaktır.

5- Çocuk emeğinin kullanımı yasaklanarak, öğrenim gören çocuklar eğitim programları dışında çalıştırılamayacaktır. Devrimici Halk İktidarı okul öncesi ve çocukluk yaşındaki öğrencilere özel beslenme ve sağlık hizmetleri götürecektir.

6- Devrimci Halk İktidarı, tüm halkın sağlıklı bir konut sahibi olması için tüm gücünü haracayacaktır. Bu konuda halkın her çeşit katılımı (arsa, işgücü, araç parasal vb.) sağlanıp kaynaklar seferber edilerek konut yapımı gerçekleştirilecektir. Ülkemiz gerçeği, gecekondular, yeni imar planı içinde ıslah edilerek hak sahiplerine verilecek ya da yeni konutlar sağlanarak tasfiye edilecektir.

7- Oligarşinin elindeki lüks konutlara el konulacak, büyük inşaat şirketleri kamulaştırılarak halkın konut sorununu çözmeye yönelik olarak yeniden düzenlenecetir.

8- Kitle iletişim araçları ve toplu taşıma şirketleri ( Kara, Deniz, Hava) kamulaştırılacak, ulaşım halkın yararına yeniden organize edilecektir.

9- Dinlenmenin halkın doğal hakkı olduğu anlayışıyla dinlenme, tatil vb. gereksinmelerini karşılayacak dinlenme tesisleri kurulacak, varolanlar tüm halkın yararına kullanılır hale getirilecektir.

10-Doğal çevreyi kirletecek, halkın sağlığını tehdit eden hiçbir sanayi yatırımına izin verilmeyecek, varolan bu tür yatırımlar için de her türlü tedbir öncelikle alınacaktır. Doğal çevrenin korunması için halkın eğitimine özel önem verilecek, kirlenmeyi önlemek için özel örgütlenmeler oluşturulacaktır.

11- Karşı devrimcilerin saldırısında ve istemeyerek de olsa devrimci savaşım sonucu olarak zarar gören aileler ve bölgeler yeniden inşa programının ilk sırasında yer alacak, zararları ödenecektir.



f-SPOR

1- Sağlıklı dinamik insanlar yetiştirmek için kitle sporu yaygınlaştırılacaktır. Spor meta olmaktan çıkarılacak, beden ve ruh sağlığına, insanların kardeşlik ve kollektif dayanışma ruhuyla yetirştirilmesine hizmet etmesi sağlanacaktır.

2- Spor halka indirilecek, yaygın spor üniteleri kurulacak, profesyonel ligler ve takımlar kaldrılacak, amatör spor desteklenecektir.

3- Her üretim ünitesinde herkese spor yapma olanakları sağlanacaktır.

4- Sporun, kitleleri uyutmanın bir aracı olmaması için yeni bir bilinç yaratılarak gerekli önlemler alınacaktır.



 
  
DevrimKurtulus
(şimdiye kadar 85 posta)  04.08.2007 21:32:08 [alıntı yap]

D-KÜLTÜREL ALANDA

Emperyalizm ve oligarşi ulusal ve emekçi halk kültürünün ortadan kalkması ya da dejenere edilip yozlaştırlması için sistemli bir kozmopolit "kültür" politikası uygulayagelmiştir.

Diğer uluslarla özellikle Yunan ulusuyla Türk ulusu, Kürt ve Türk uluslar azınlıklar arasında düşmanlığın gelişmesi için her türlü propoganda yıllardır sürdüregelmiştir. Oligarşinin "Milliyetçilik" dediği bu politika gerçekte Milliyetçilik değil uluslar arasında düşmanlık tohumları eken burjuva şovenist bir politikadır. Oligarşinin Emperyalizme yaklaşımı ise "Milliyetçilik" değil, uşaklıktır. Halkımızın gözünde emperyalizmi şirin göstermek için her türlü propagandaya başvurmaktadır. Oligarşi uluslararası ilişkilerde, ulusal onuru ayaklar altına almakta kişiliksiz, aşağlık bir politika yürütmektedir.

Oligarşi, emperyalizmin yoz, kozmopolit kültürüne bütün kapıları açmıştır. Emperyalist kültür, basın, yayın, TV programları, radyo yayınları vb. pek çok yolla Türkiye halklarının kültürel yapısını kendisine göre biçimlendirmeye çalışmaktadır.

Oligarşi halka empoze etmeye çalıştığı emperyalist yoz kültür yanında dinsel ve mezhepsel kültürleri de kapitalizme göre biçimlendirererek kullanmayı ihmal etmemektedir. Her türlü gerici kültür ve emperyalist kültür halkın biçimlenmesi için kolkola girmiştir. Oligarşi halkın dini inaçlarını hayasızca sömürmek için kuran kursları, din okulları açmakta, tarikatları desteklemekte ve bunları devrimci mücadeleye karşı kullanmaktadır. Oysa parababalarının kendileri için hiçbir din kuralı geçerli değildir.

Oligarşi, geleneksel değer yargılarını, pederşahi aile ilişkilerini, bireylerin devlete karşı bağımlılık ilişkilerini, onyılların mirası olan kadercilik, boyuneğmişlik vb. eğilimlerini kendi sömürü düzenini ayakta tukmak için istismar eder ve kullanır. Bu düzenin değişmeyeceğini, herkesin kaderine razı olmasını, beş parmağın beşinin de bir olmadığı gibi toplumda da herkesin eşit olmaşacağını halka empoze etmeye çalışır.

Oligarşi, tarihi tahrif ederek onu da sınıflar propagandanın bir aracı haline getirir, toplumların tarihlerinin sınıflar mücadelesi olarak değil, milletler mücadelesi olarak açıklamaya, feodal ve köleci Türk hükümdarlarının barbarlıklarını "kahramanlık" olarak, halk isyanlarını ise "barbarlık " olarak göstermeye ve böylece halkı tarihin karanlıklarında kalan "zaferlerle" kahramanlıklarla, Türk milletinin büyüklüğüyle avutmaya, günlük sorunlardan, geleceğin sorunlarından uzaklaştırmaya çalışır.

Oligarşi, emperyalist yoz kültür, gerici din kültürü, gerici geleneksel kültür, şovenizm, tarihin tarif edilmesi üzerine kurulu bir ideoloji ve kültür ile halkı aldatmak için bütün propaganda yöntemlerini kullanır.

Oligarşinin bütün kurumları da bu çarpık kültür temelinde işlev görmektedir; ilkokullardan üniversitelere kadar bilimsellikten, araştırmacılıktan, üretimden uzak, ezber bilgiye ve kozmopolit kültüre dayalı bir eğitim sistemiyle milyonlarca çocuk ve genç öğrenciyi zehirlemektedir.

Kültürel gelişim ve faaliyetlerin yaratıcı, üretici, devrimci bir insan ve toplum yaratmanın olmazsa olmaz koşulu olduğunun bilincinde olan Devrimci Halk İktidarı, çalışan, üreten, yaratan, kollektif bilinçle donanmış, bilimsel düşünce ve yöntemleri benimsemiş sosyalist insanı yaratmada kültüre özel bir önem verecektir. Devrimci demokratik bir kültür politikası izlenecek, burjuva kültür ve bireyciliğin köklerinin kazınması için halkın kültür düzeyi yükseltilerek dönüşüm sağlaması, halkların ulusal kültürünün devrimci ve demokratik ögelerinin geliştirilerek evrensel bir kültüre ulaşılması amaçlanacaktır. Bunun için:

a-KÜLTÜR VE SANAT

1- Devrimci Halk İktidarı, devrimci ve yurtsever bir kültür politikasıyla halkı çocuğundan gencine, ihtiyarına, kadınına kadar eğitmeye yönelik bütün tedbirleri alacak ve oligarşinin ülkemizde egemen kılmaya çalıştığı emperyalizmin kozmopolit, yoz, bireyci ve tüketici kültürünün ortadan kaldırılması için emperyalizmin kütürel hegemonyasına son verecektir.

2- Irkçı, şoven, istilacı ve ahlak yozlaşmasına yol açan her türden gerici kültürel kurumlar kapatılacak, bu yöndeki etkinlik ve propaganda yasaklanacaktır.

3- Ulusların kültürlerinin devrimci ve demokratik ögeleri ile, üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarının binlerce yıllık kültürel mirası, yöresel folklorik değerleri, sanat yapıları, mimari eserleri titiz bir koruma altına alınıp, halkın hizmetine sunularak kültürel zenginliğin yaratılmasına çalışılacak, kültürel değerlerin yok olmasına izin verilmeyecektir. Emperyalist ülkelerce yağma edilen tarihi eserlerin geri getirilmesi için özel çaba harcanacaktır.

4- Kültürel ve sanatsal etkinlikler bir avuç aydının işi olmaktan çıkarılıp, ülkenin en ücra köşelerine ve toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırılacak, halkın yaratıcılığıyla bütünleşmesi sağlanacaktır.

5- Çeşitli ulusaların ve halkların kültürel zenginlikleri ve kazanımları insanlığın çağlar boyu iyiye ve güzele olan tutkularının ürünü olan kültürel değerler, sanat ürünleri, karşılıklı etkileşmelerle savaşsız sömürüsüz bir dünyanın yaratılmasına hizmet edecek şekilde ele alınıp yaygınlaştırılacaktır. Özellikle de, Türk ve Kürt halkının nihai kurtuluşa yönelen birliğini pekiştirmek için karşılıklı kültür alış verişine özel önem verilecektir.

6- Kültürel etkinlikler kitleşelleştirilecek, bunun için her türlü önlem alınacaktır.



b-İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ

1-Devrimci Halk İktidarı herkesin inanç özgürlüğünün güvence altına alarak ibadet yerlerini koruyacaktır. Devrimci Halk İktidarı'nda dini inanç kişiyi ilgilendiren özel bir sorun olacaktır.

2- Halkın dini duygularını istismar edip, teokratik gerici bir devlet için araç olarak kullanılan tüm kurumlar kapatılacak ve yeniden kurulmasına izin verilmeyecektir.

Dini inançları gereği ibadet yapmak isteyenlere yardımcı olmak için gerekli sayıda din görevlisinin sosyal güvencesi sağlanacaktır.



C-ŞEHİTLERE SAYGI

1- Devrimci Halk İktidarı emekçi halkın kurtuluş mücadelesinde ölümsüzleşenlerin anısını yaşatacak, miras bıraktıkları kararlılık, özveri, davaya bağlılık ve cesaretleri halkın bilincinde ölümsüzleşen değerler olarak korunacaktır.

2- Devrimci Halk İktidarı, tüm halk ve yeni yetişen kuşaklara emperyalizmin ve oligarşinin egemenliğinden kurtuluş mücadelesinde şehit düşenlere saygı ve çıkma bilincini aşılayıp geliştirecektir.

3- Devrim Şehitlerinin aileleri ve çocukları Devrimci Halk İktidarı'nın güvencesinde olacak, yaşamları ve eğitimleri için gerekli her şey öncelikle sağlanacaktır.



VE BİZ DİYORUZ Kİ,

Özgür, bağımsız ve sömürüsüz bir ülkenin uluslarının kardeşçe birarada yaşamasının tek koşulu, halkın bu taleplerinin Devrimci Halk İktidarı tarafından uygulanmasından geçiyor. Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi öncülüğünde birleşmiş halkın, emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşinin devlet çarkını yerle bir ederek kendi Devrimci Halk İktidarını kurmasından başka hiçbir yol halkımızı kurtuluşa götürmez... Tarihsel ve siyasal olarak bu görev proleteryanın ve onun önücülerinin omuzlarındadır. Bu görevi mutlaka başaracağız. Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi bunlar için savaşıyor.



YAŞASIN DEVRİMCİ HALK İKTİDARI!...

KURTULUŞUN YOLU

DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ'NİN

YOLUDUR!...

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!...



DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ PARTİSİ

 


--------------------------------------------------------------------------------

Bütün konular: 298
Bütün postalar: 318
Bütün kullanıcılar: 51
 
 
 
 
      
 
  
 
Giriş Sayfası Yap
 



Radyo DevrimKurtulus
  
 
 
 
   Biz Kimiz  
 
  
   70’LERDEN BUGÜNE UMUDUN TÜRKÜSÜNÜ SÖYLÜYORUZ BİZ .

ANADOLU TOPRAKLARI BURASI

İSYANLARA GEBE ,ÖZGÜRLÜĞE HASRET…

HER KARIŞINDA ALIN TERİMİZ OLAN TOPRAKLAR .

İŞTE BU TOPRAKLARDA ADALILARLA KESİŞİR TARİHİN YOLU

ONDAN GAYRI ADALILARIN TARİHİDİR NAKŞEDİLEN.

HALKLARIN ADALILARIN TÜRKÜSÜDÜR DİLLERDEN DÜŞMEYEN

BİZLER ADALIYIZ.

DİLİMİZDE AYNI EZGİLER , YÜREĞİMİZ TETİKTE,YELKEN AÇMIŞIZ ADAMIZA

YANİ BAĞIMSIZLIĞA , ÖZGÜRLÜĞE , KURTULUŞA .

UMUDUN ÖYKÜSÜ BU 70’LERDEN BUGÜNE BÜYÜTTÜĞÜMÜZ.

BiZ LER DEV-GENÇLİYİZ.

ÜNİVERSİTELERDEN MEYDANLARA IRMAK GİBİ AKAN

İŞGALLERDE ,BOYKOTLARDA EN ÖNDE OLAN.

68’LERDE 6. FİLOYU DENİZE DÖKENLERİZ BİZ.

ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELE BAYRAĞI ELLERİMİZDE .

DEV-GENÇLİYİZ BİZ .

TARLADA KÖYLÜ ,FABRİKADA İŞÇİYİZ .

İŞBİRLİKÇİLERE,AJANLARA YAKTIĞIMIZ ATEŞLE

ÜNİVERSİTELERDEN SES VERENLERİZ BİZ .

AJAN KOMER’LERİN ARABASINI TUTUŞTURAN YANGINLARIN KIVILCIMIYIZ

GREVLERDE ,YÜRÜYÜŞLERDE GÖRÜRSÜNÜZ BİZİ.

KAVGA ZORLUDUR,BEDEL İSTER .

ÖDÜYORUZ. GÖZÜMÜZÜ KIRPMADAN .

DENZİLERLE DARAĞAÇLARINA ÇIKANLAR BİZ .

KÖLELİK ZİNCİRLERİ ÇEKİLMEYE ÇALIŞILIRKEN ,HALKLARIMIZIN BOYNUNA

‘’ YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’’ DİYENLERİZ BİZ.

SER VERİP SIR VERMEYENLERİZ

ZİNDANLAR AĞIT YAKAR ARKAMIZDAN

HERŞEYDEN ÖTE YOLUMUZ ÇAYANLARIN YOLUDUR DİYEN

CEPHELİLERİZ BİZ

71 DARBESİYLE SET ÇEKİLMEYE ÇALIŞIRLAR AKIŞIMIZA DURMAYIZ ,TAŞARIZ

BALYOZCULAR OLUR YİNE KAYBEDEN.

DEVRİMCİ DAYANIŞMA KÜLTÜRÜNÜCANLARINI ORTAYA KOYARAK YARATANLARIZ BİZ.

HALKLARIMIZIN GELECEK DÜŞLERİ , ÖZLEMLERİ, UMUTLARIDIR SAVUNDUĞUMUZ,

KAVGAYI BÜYÜTMEKTİR ….

MALTEPE’DE KUŞATILIRIZ

HAZİRAN SICAĞI DEĞİL CEVAHİR SICAKLIĞIDIR HİSSETTİĞİMİZ.

BİN YILLARDIR TESLİM ALMA ÇABASINDADIR EGEMENLER DÜŞLERİMİZİ

TESLİM ALMAK İSTERLER UMUTLARIMIZI,DEĞERLERİMİZİ…

ÇARPIŞIRIZ CEVAHİRCE

TESLİM ETMEYİZ BENLİĞİMİZİ,KİMLİĞİMİZİ

BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLERİMİZİ,DÜŞÜNCELERİMİZİ…

ÖLÜRÜZ AMA SOLDURMAYIZ SOL GÖĞSÜMÜZ ALTINDAKİ CEVAHİRİ

MAHİRLER GİBİ TUTSAKLIK DÜŞER PAYIMIZA BİZİM .

YOLDAŞLIĞI ÖĞRENİRİZ MAHİRDEN ULAŞTAN

ÖZGÜRLÜK FİRAR OLUR KOŞARIZ ARDI SIRA

CENK MEYDANLARIDIR YERİMİZ BİZİM..

BiZ LER DEV-GENÇLİYİZ.
  
 
 
 
   Tutsaklar  
 
  
 

CEZAEVINDE BULUNANLARIN LISTESI (OCAK 2007)

Agri M Tipi Cezaevi

Fadime Ozkan

Antep H Tipi Cezaevi

Sevim Kaptan Olcmez, Sinan Tanriverdi, Mehmet Guzel

Adana Ceyhan Cezaevi

Resmiye Vatansever

Adana Kurkculer E Tipi Cezaevi

Diren Yildiz, Arzu Mazi, Nebiha Araci, Nesrin Yazar , Mehmet Emin Cece

Adiyaman E Tipi Cezaevi

Ilyas Dogan, Menaf Osman , Veysel Avci

Amasya Cezaevi

Hatice Yaman

Balikesir Kapali Cezaevi

Ugur Ok

Bayrampasa Ozel Tip Cezaevi (Istanbul)

Ersin Koca , Ilhan Karakis

Bolu F Tipi Cezaevi

Taylan Balataci, Halil Gundogan, Nurettin Erenler, Kerem Ozdikmenli , Turgut Kocak, Huseyin Cevik , Murat Gunes , Abdullah Altun , Emin Fidanci , Hakan Onur, Mehmet Bogatekin , Erdal Koc, Huseyin Ozen , Mehmet Kulaksiz, Ahmet Demirtas, Taylan Aydogdu

Bursa H Tipi Cezaevi

Comert Bozkurt

Burdur E Tipi Cezaevi

Nibel Genc

Diyarbakir D Tipi Kapali Cezaevi

Serdal Isik , Erkan Akhatan, Murat Mutluer, Alparslan Yerlikaya, Ridvan Tekes, Berdan Arslan, Ali Ihsan Ciplak, Ali Ekber Kaya , Mustafa Naci Toper , Seyfi Gul , Erdogan Koyun

Diyarbakir E Tipi Kapali Cezaevi

Canan Kilic, Seyhan Namaz , Ilkay Dogan, Eylem Vural , Ayse Isik, Makbule Karakaya , Baris Isi, Mehmet Fidanci

Elazig E Tipi Cezaevi

Sevgi Tas, Sevcan Goktas, Zehra Ergen, Huseyin Ozturk, Volkan Altunay , Delil Cevik

Elbistan E Tipi Cezaevi (Maras)

Gulistan Arslan , Ozlem Aydin, Guler Zere, Gulay Efendioglu , Besime Duru

Edirne 1 Nolu F tipi Cezaevi

Zeynel Firik, Aytunc Altay, Huseyin Sarikaya, Erol Engin, Arslan Karsli, Ali Hidir Polat, Bayram Namaz , Sedat Senoglu , Hasan Ozan, M. Ali Polat, Soner Cicek , Mehmet Ciftci, Ali Osman Kose, Haci Demir, Ercan Kartal , Bekir Simsek, Muzaffer Avci, Ergun Aydogan, Olgun Uygun , Rasim Ozdemir , Zeynel Abidin Simsek, Isa Kaya, Enver Yanik , Nurettin Kilic , Osman Demir , Mehmet Ali Firat, Taner Tas, Ilker Deniz, Ali Uludag, Suat Kolca, Yasar Duman, Selahaddin Sumeli, Mahmut Bozdag, Ali Kartal , Erzurum H Tipi Cezaevi , Haydar Sonmez, Mustafa Kocaturk , Eylem Irgas, Zeynep Ozkul , Muzaffer Yilmaz, Nasir Ozmen, Nusret Yildiz

Ermenek M Tipi Cezaevi (Karaman)

Atilla Kaya

Gaziantep H Tipi Cezaevi

Hasan Dal

Gebze M Tipi Cezaevi

Serpil Cabadan, Aysel Guldogan A-9, Mehtap Tayboga, Zeynep Avci , Binnaz Demirtas, Fatma Siner, Hatice Bolat, Sultan Ulusoy, Bilgi Tagac , Fethiye Ok, Arzu Torun, Fusun Erdogan , Elif Almakca , Figen Yuksekdag, Ayse Yumli Yeter, Selver Orman, Cicek Otlu, Ozge Kelekci , Gunes Senyuz, Hatice Duman, Ozlem Cihan, Ceylan Bagriyanik, Tulin Soyhan , Yeliz Turkmen , Yildiz Keskin, Yeliz Kilic , Ayten Ozturk, Naciye Barbaros, Pembe Ozlem Ongun, Zohre Yalcin

Kandira F Tipi Cezaevi (Kocaeli)

Hasan Gulbahar, Ufuk Keskin, Huseyin Polat, Umit Ilter, Mehmet Yayla , Ezgin Engin, Haydar Ceylan, Ibrahim Sahin, Mete Tuncer 1 nolu f, Tamer Tuncer 1 nolu f, Ufuk Keskin 1 nolu f, Gokhan Gunduz 1 nolu f , Umit Ilter 1 nolu f, Malik Koparan 1 nolu f , Ezgin Engin 1 nolu f, Veli Dikme 1 nolu f, Ali Teke 1 nolu f , Riza Kartal 1 nolu f , Taner Korkmaz 1 nolu f , Edip Tarhan 1 nolu f , Mehmet Saglik 1 nolu f, Baris Inan , Cem Demirtas, Baris Acikel, Nuri Akalin 2 nolu f , Ercan Tanriverdi 2 nolu f, Hasan Koc 2 nolu f, Naif Bal 2 nolu f, Nevzat Gungor 2 nolu f

Kirsehir E Tipi Cezaevi

Adnan Aricak, Bernar Satar, Ecevit Akbas, Savas Kilic

Kirklareli E Tipi Cezaevi

Erkan Koc B-1 , Gokhan Kaya

Iskenderun Ozel Tip Kapali Cezaevi

Ali Guden , Erdal Gulaydin

Istanbul Pasakapisi E Tipi Cezaevi

Nursel Demirdogucu Uskudar / Istanbul

Izmir Kiriklar F Tipi Cezaevi

Devrim Turkmen 1 Nolu F Tipi Cezaevi Izmir , Erdal Demirhan , Suleyman Erol, Rasit Dortyol , Sehmus Poyraz 1 nolu F , Ercan Yildiz , Binali Gencel , Yalcin Hafci

Izmir Bergama Kapali Cezaevi

Ikram Cali

Sakarya L Tipi Kapali Cezaevi

Muzaffer Tansu

Sincan F Tipi Cezaevi (Ankara) Sincan Kadin Hapishanesi

Deniz Tepeli, Necla Comak, Sevil Aranci , Nilufer Sahin, Sayen Cagri, Munevver Iltemur, Birgul Uzun, Elif Tekeli, Semra Yalcinkaya, Arzu Sabo , Ayten Ozdogan , Nurcan Temel, Keziban Bektas H-3, Derya Taskiran H-3, Nazli Kaytan H-3, Gulser Sarigul H-3, Birgul Acar H-3 , Zeliha Bulut

1 Nolu F tipi... Zeynel Karabulut , Hakki Alphan B1.7-22 , Kemal Erturk B1.7-23 , Ongun Yucel A.8-24, Hasan Cosar, Berkant Kizilgul A.9-25, Ihsan Cibelik A.10-30, Ali Sinan Caglar A.11-33 , Umit An A.11-32, Yasar Ince A.11-32, Mustafa Demirdag A.11-32, Ali Gulmez A.13-7 , Kucuk Hasan Coban A.13-8, Mesut Deniz A.13-9, Hasan Karapinar B1.2-41, Eray Destegul B1.2-41, Abdullah Ozgun B1.2-41, Erdinc Eroglu B1.3-43, Ozgun Kel B1.5-48, Umit Cobanoglu B1.5-48, Ulas Gunduz B1.5-48, Serkan Kaya B1.5-49, Mahmut Soner B1.6-52, Ercan Akpinar B1.6-52, Rebbena Hanedar B1.7-22 , Selmani Ozcan B1.7-22, Bulent Bagci , Metin Kurekci A.8-24, Alihan Alhan A.8-24, Engin Aslan A.9-25, Kenan Ozyurek A.9-25, Erkan Karatas A.10-30 , Cem Gocer A.10-30, Ethem Zaric A.11-33 , Musa Kurt A.11-33, Ismail Culuk A.12-36 , Ali Kemal Asik A.12-36, Huseyin Ozarslan B1.3-43, Zeki Demir B1.3-43, Ali Nazik B1.7-21, Dursun Kas B2.3-56, Temel Bilir B2.3-56, Deniz Bakir B2.4-61, Haydar Demir C.2-72, Kaan Unsal B2.4-62, Hayri Alp, Cihan Cinki C.2-72, Ismail Korkmaz C.6-85, Murat Bastug B2.3-56, Ibrahim Yildirim B2.4-60, Ismail Hakverdi B2.4-60 , Atakan Ozel B2.4-60, Tahir Lacin B2.4-61, Mesut Ceki B2.4-61, Mustafa Gok B2.4-62 , Muhsin Cobanoglu C.6-85, Hasan Cosar C.6-85, Mustafa Dogru C.7-86, Huseyin Ozturk C.7-86 , Anil Cirkin C.7-86 , Erol Zavar B1.6-52, Erdal Dalgic A.7-19 , Cemal Yasar A.7-19, Serafettin Tas, Baki Durak, Ugur Eyilik

2 Nolu F Tipi ........ Sinan Igit, Nizamettin Ozoglu, Salih Gun, A. Hamit Babat, A.Haydar Elyakut, A. Hekim Kozluk, A.Kerim Avsar, A.Rezzak Elcicek, A.Selam Avci, Abdulbaki Dal , Abdullah Aydin, Abdullah Celik, Ahmet Akgun, Ahmet Gumus, Ahmet Makas, Ahmet Kaganaslan , Ahmet Temiz, Arap Demirtas, Arap Koseoglu, A.Ekber Coskun, Ali Murat Celik, Ali Riza Erdem, Avni Ucar, Bulent Gunes, Bulent Samci , Cebbar Palabiyik, Cengiz Celik, Cihan Ozyildiz, Dicle Cinar, Diyadin Turhan, Engin Aydinalp, Eram Akyuz, Eyup Turgay, Enver Ucar, Ferhat Yigit, Fetullah Demirtas, Fevzi Aktas , Fuat Guler, Gyasettin Aydin, Haci Nahsan, Halil Durgun, Hasan Alkis, Hasan Eroglu, Hasan Ilten, Hasan Ogut, Hasari Yumusak, Hasip Avsar, Hayati Kaytan, Hikmet Akbas, Huseyin Bilge, Huseyin Halil Sevki, Iskender Karaman, K.Resit Bekir, Kasim Elci, Kerim Avsar, Kemal Kaplan, Kurtulus Atalay, Lokman Akbaba, Lokman Gul , Mehmet Ali Tasli, M.Bahattin Oncu, M.Emin Akkus, M.Emin Ozyalcin , M.Murat Sozeri , M.Nur Celebi , M.Sait Dayan , M.Veysi Danis, Medet Sever , Mehmet Aylak, Mehmet Mutlu, Mehmet Sarialtun, Memduh Parilti, Metin Dalan, Metin Guven, Muhammed Ismail, Muhammed Kemal , Muhammet Bayramli , Muhittin Altin, Murat Arslan, Murat Cetinkaya, Murat Duruk, Musa Sanak, Mustafa Aydin, Nafi Ergun, Naim Ekmekci, Necmettin Tural , Nevzat Capkin , Nimetullah Tunc , Nizamettin Ozoglu, Orhan Ince, Osman Kilavuz, Osman Tunc, Osman Sen, Onder Bayindir, R.Muhammed Mahmo, Recep Bekik, Resat Ozdil, Sabit Kaya , Sadik Hasan, Salih Gun, Savas Kahraman, Sedat Cayir, Salih Korkut, Sedat Avsar , Serhat Cetiner, Seyfettin Bahar , Seyfettin Gunbey, Sinan Iyit, Sinan Turkmen , Soncan Gedik, Suleyman Dogan, Suleyman Hamdo, Suleyman Tatar, Sehmus Musa, Seyhmus Ozsubasi, Tevfik Kalkan, Tevfik Maho , Turan Demir, Vedat Bakir, Velat Esen, Yahya Fidan , Yasar Arslan, Yavuz Soydamal

L Tipi Cezaevi .... Burak Kayaoglu , Cemalettin Cinar L(1) C-9 , Feridun Osmanagaoglu L(1) C-9 , Ertac Ozler L(1) C-9, Erdogan Coban L(1) C-9, Yucel Ergun L(1) C-17, Huseyin Irmak L(1) C-17 , Gultekin Turkyilmaz L(1) C-17, Murat Nedim Ilker L(1)C-17 , Nurettin Simsek L(1)C-17

Cocuk ve Genclik Cezaevi.... Ozgur Karakaya Gecici Kogus, Ilker Sahin Geçici Kogus, Cemal Danaci Gecici Kogus, Nadir Cinar Gecici Kogus

Sivas E Tipi Cezaevi

Keziban Alp, Fahriye Baskin, Zelal Yilmaz, Aynur Epli, Mizgin Aydin , Rusen Ozkan

Siirt E Tipi Kapali Cezaevi

Abdullah Kanat

Malatya E Tipi Cezaevi

Talat Ozel , Yusuf Kenan Dincer

Manisa Kapali Cezaevi

Zeliha Yildirim, Murat Uludogan

Mardin E Tipi Cezaevi

Gulser Yildirim, Medine Cetin, Gulcihan Gultekin, Sultan Ugras, Munevver Akin, Azize Yagiz , Sinem Akyuz

Mardin Midyat M Tipi Cezaevi

Rojbin Perisan, Sadiye Manap

Mersin E Tipi Cezaevi

Evrim Dengiz, Nesrin Yazar, Sinasi Kaya

Mugla E Tipi Kapali Cezaevi

Arzu Onay, Baris Kelleci

Mus E Tipi Cezaevi

Enver Ozkartal

Tekirdag F Tipi Cezaevi

1 Nolu F Tipi.... Resul Kocaturk , Hasan Ruzgar, Baris Akkus, Turgut Kaya , Hasan Sahingoz, Muzaffer Ozturk, Sinan Gulum, Oguz Aslan, Ziya Ulusoy , Arif Celebi, A. Serkan Gundogdu , Turac Colak, Erkan Salduz, Mehmet Sarar , Erkan Altun C-91 kogus , Ulvi Yalcin, Kamil Turanlioglu , Muhammet Akyol, Caner Uluc, Umut Binbir, Aligul Alkaya, Sedat Ozturk , Ahmet Dogan , Hasan Polat, Huseyin Akin, Ergin Atabey, Hasan Ozcan, Erdal Susem , Baris Cengiz, Erdener Demirel, Metin Yamalak, Veli Ozdemir, Sinan Unlu, S. Yilmaz Bulduruc, Ozgur Kabadayi, Gokhan Oruc, Fikret Akar, Ilyas Argun, Dogan Karatastan , Fikret Akar , Ramazan Aydin , Murat Karayel , Serdar Karael, Celal Yayla, Firat Ozcelik, Taner Korkmaz , Edip Tarhan, Alisan Gul, Mehmet Saglik, Ismail Ozdemir Ercan Kutlu, Fevzi Oguz Arslan , Cemal Aydin, Muzaffer Servet, Turhan Gununa , Yusuf Kaplan , Mehmet Ogur, Cuneyt Polat, Aydin Yalvac, Hakan Seviptekin , Metin Yamalak, Hamza Akkas, Abdullah Gunay , Engin Atabay, Habib Ciftci , Ekrem Boran , Diyadin Akdemir, Fesih Ergin, O. Baran Olmez, Tekin Beyhan, Lutfu Yoldas, Sinan Unlu, Riza Yildirim , Bayram Saz, Muhittin Eser, Dogan Karatastan, Tayfun Sertbas, H. Tahsin Akgun , Mehmet Surur, Ozgur Erturk, Bayram Kama , Yasar Eris, Ismail Yilmaz, Coskun Akdeniz, Nihat Konak, Ayhan Gungor, Aydin Burgucu, Cihat Ozdemir, Hikmet Kale, Ali Riza Kaplan, Cihan Kahraman, Huseyin Uzundag, F. Ergin Arpac, Erol Volkan Ildem, Murat Ozcelik, Fehmi Kahraman, Haydar Bayar, Menderes Leyla, Cemil Erdem, Nurettin Temel, S. Serbulent Surucu, Hasan Tahsin Akgun, Kemal Ayhan, Kemal Alev, Erdogan Kaldi , Dogan Guner, Mehmet Ali Bozok, Cengiz Bal , Sadik Celik, Hasan Huseyin Akdogan, Hakki Akca, Hasan Kocoglu, Engin Ceber, Mustafa Erol , Cem Kilic

2 Nolu F Tipi .... Ibrahim Cicek, Erkan Ozdemir , Naci Guner, Seyfi Bolat, Halil Dinc, Sinan Gercek, Cem Dinc, Zafer Tektas, Emin Orhan, Yusuf Demir , Ozcan Dilekli, Ali Haydar Keles , Huseyin Umut Yakar, Kenan Gunyel, M.Nuri Tanis, Izzettin Koc , Galip Aygul B2-63 , Cemal Agirman, Kaan Kurtulus , Serdar Karacelik, Inan Gok , Cem Ozcan , Nedim Ozturk , Abdi Cangi , Bulent Erkol

Tunceli Cezaevi

Rustu Demirkaya, Sinan Yildirim, Evin Timtik, Murat Kaymaz, Ayten Anlas, Elif Akkurt

Usak Cezaevi

Sevgi Saymaz, Gulten Isik, Filiz Gencer, Aysel Uzel, Turkan Ozen , Ozlem Tasdemir , Ozlem Kutuk, Melek Serin , Cemil Ivindi   
 
 




--------------------------------------------------------------------------------





--------------------------------------------------------------------------------

 
  06 NİSAN 2008 DEN BUGÜNE 24486 ziyaretçi (50900 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol