SOSYALİZMKAZANACAK MY RC WORLD ip-numaram.com IP adresi

https://img.webme.com/pic/n/naazimca/yesil.jpg
   
  CAMFROG SOSYALİZMKAZANACAK KANALI
  GÜNLÜK HABERLER
 



 
     
 
   

Sınırötesi dava
Sivillerin öldüğü ve binlerce kişinin göç etmek zorunda kaldığı hava saldırıları AİHM'e taşındı.
 
 







 
Savcılar yetmedi, trafik polisi devrede
KON-KURD Yönetim Kurulu iş bölümü yaptı
Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu'nun (KON-KURD) yeni yönetim kurulu iş bölümünü yaptı. Buna gör...
Her şey silah için her şey...
 
Kurt: Mahkeme görev ve yetkilerini aşmıştır
 
15-16 Haziran ruhu
 
Derin sessizlikten derin hukuksuzluğa - Forum
 
Gençlerden hücre cezasına tepki
 
Her 1 YTL için 1 yıl yatacak
 
Özgür Halk Diyarbakır bürosuna polis baskını
 
PKK'li Sadık Aslan'a 25 yıl hapis cezası


6 uzmanın kazadan 28 gün önce hazırladığı raporda 60 eksik tespit edildi.
Özok: Dehşete kapıldım!
TBB Başkanı Özdemir Özok: Hiçbir örgüt içinde değilim.
Fehriye Erdal dosyası yeniden
Serbest bırakılan örgüt üyeleri tekrar yargılanıyor.

GÜNCEL

Cezaevine silah nasıl girdi?
Bakanlık Serkan Ceylan hakkında soruşturma başlattı.

SİYASET

Şahin: AKP birlik içinde
Şahin'den, Kazan'ın "bölünecekler" sözlerine yanıt.

EKONOMİ

2 ayda 25 bin kepenk kapandı
Zafer Çağlayan, DSP'li Yağız'ın önergesini yanıtladı:

DÜNYA

İran Avrupa'yı sarsacak!
Ahmedinejad Avrupa'ya 35 milyar dolarlık tokat atıyor.







Denizlerce çoğalıyoruz
Katledilmelerinin 36. yılında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı on binlerce kişi andı
 
Ölmüş kadına soruşturma açıldı
Silvan’da 2003 yılında ölmüş bir kadına 8 Mart etkinliklerine katıldığı gerekçesiyle soruşturma açıldı
Türkiye’nin dört bir yanında Denizler anıldı
Türkiye’nin birçok ilinde 7’den 70’e herkes Denizleri andı.
 
Kene kabusu geri mi dönüyor!
Samsun’da önceki gün 2 kişinin kene ısırması sonucu hayatını kaybetmesinin ardından, Çorum’dan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı şüphesiyle Ankara’ya sevk edilen bir kişi de tedavi gördüğü hastanede dün hayatını kaybetti.
 
Okul için geceyi dışarıda geçirdiler
Ağrı’da 4 yıldır tamamlanmayan okullarının bir an önce bitirilmesini isteyen öğrenciler, okul önünde çadır kurdu
 
 
 
Lise müdürü tutuklandı
Örgütlenen işçilere gözaltı
İlk defa 1 Mayıs’a katıldım
Oğlunun öldürüldüğü yetmedi!
Alpaslan Özdoğan anıldı
 
 
 
 
Öldürmezse süründürüyor
Referandum ABD’nin oyunu
Myanmar’da felaket büyüyor
Deniz abiye mektup
Köksal Toptan nasıl açıklar acaba?
 
 
KÖŞE YAZILARI
GERÇEK
‘68 eylemleri ve işçi sınıfı mücadelesi
İ. Sabri Durmaz
UFUK
Erdoğan ve Atalay eski günlerdeki gibi
Fatih Polat
ROJEV
Hatırla Sevgili, Kürt sorunu ve Marksizm
Ender İmrek




 
     
 
   

DTP'liler Talabani ile görüştü
Federal Kürdistan Bölgesi'ne giden DTP heyeti Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile görüştü.
 
 






 
DTP'den Deniz Gezmişler için Meclis'e kanun teklifi
Rusya'da Medvedev dönemi
Halil Savda: Savaşta da barışta da askerlik yapmam
 
20 köy boşaltılıyor, Kürt hükümeti sessiz
 
Golan'ın sorunları
 
Ankara'da Deniz Gezmiş ve arkadaşları anısına konser
 
Çanakkale Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını unutmadı
 
YDG: Denizlerin hayallerini büyüttüğümüz için ha...
 
Derik Lisesi Okul Müdürü'nün tutuklanması trajik...
 
Nazım Hikmet'in şiiri de 'Örgüt propagandası' ge...
 
 
 
Newroz'daki polis vahşeti!
15 yaşındaki C.E.'nin kolunu kameralar önünde kırarak işkence yapan polislerin, Newroz'da Kürtlere karşı yaptığı vahşetin görüntüleri.
 

- -  


- -  


- -  


 
     
 
Ortak düşman PKK mi? Çeviri
 
     
  Analistler El-Cezire'ye Ankara'nın PKK militanlarını kökünü kazımak için kuzey Irak'ta yürüttüğü askeri operasyonun ABD desteği olmadan gerçekleşmeyeceğin belirtti. ABD'nin, Türkiye'nin Irak'a müdahal...  
     

     
 
Disiplinli olmak iyidir ama... Tanık
 
     
  Gazeteci olmak aslında zordur. Sadece bizde değil, boyalı basın diye kızdığımız yerde de birkaç kişi dışında gelirleri düşüktür; çalışma şartları zordur. Mesaisi belirsiz bir meslektir. Bizim gibi bir...  
     

     
 
İran ve YNK'nin Kandil'i insansız... Analiz
 
     
  Son iki ayda Kandil ve sınır köylerine yönelik İran'ın saldırıları sürüyor. Kürt hükümetinden bu saldırılara yönelik şu ana kadar ciddi bir tepki gelmezken, İran ve YNK'nin Kandil'i 'insansızlaştırma'...  
     

     
 
Xelîl Xemgîn: Koma Berxwedan'ı ye... Röportaj
 
     
  Xelîl Xemgîn,1980'li yıllardan sonra Kürtleri etkileyen isyan müzik topluluğu olan Koma Berxwedan'ın tanınan sanatçılarından. Grup dağıldıktan sonra müzik çalışmalarını yanlız devam eden sanatçı şimdi...  
     
     
 
Fransa'nın NATO yolu Forum
 
     
  Nicolas Sarkozy Amerikan yanlısı görünme konusunda bir hayli zahmete giriyor. George W. Bush ile sıcak bir görüşme yapmak için 2007'de Kennebunkport'a özel bir ziyaret gerçekleştirmişti. Sarkozy'nin k...  
     

     
 
Artık yeter! Okur Temsilcisi
 
     
  Okurlarımız 22 Temmuz günü yapılan genel seçimlerden sonra alınan sonuçlar üzerine değerlendirme yazıları yağdırıyor. Bence artık yeter! Gazetemiz bunlardan epeyce yazıyı yayınladı. DTP'nin sonuç bild...  
     

     
 
Oktay Ekşi ve 'yargı darbesi' Medya Diyalog
 
     
  Şu sıralar Türkiye'de bir kesim 'yargı darbesi'nden söz ediyor, bir kesim ise 'yerli ve yabancı' çevrelerin yargıya 'müdahalesinden' yakınıyor. Hürriyet'in artık tekaüt dönemine giren 'baş yazarı...  
     

     
 
JİTEM'i bir kez daha belgeliyoruz Dosya
 
     
  Türkiye'de, özellikle de Bölge illerinde, birçok katliam, cinayet, sabotaj, adam kaçırma, ajanlaştırma, fidye, haraç, uyuşturucu kaçakçılığı, fişleme gibi kontr-gerilla faaliyetler yürüten JİTEM, varl...  
     



Binlerin Taksim kararlılığı
 
GÜNÜN HABERLERİ







ESP: Sorumlular istifa etsin  

İSTANBUL/ ANKARA/ ADANA (02.05.2008)- Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP), İstanbul, Ankara ve Adana'da yaptığı eylemlerle dün 1 Mayıs kutlamalarında yaşananları değerlendirdi. Emekçilere bayramlarının zehir edildiğini belirten ESP, Hükümet ve Vali Güler'i istifa etmeye çağırdı.

İstanbul'da “Yaşasın 1 Mayıs. Emekçi düşmanı hükümet istifa” yazılı pankart açan ESP'liler Galatasaray Meydanı'nda eylem yaptı. Eyleme Tekstil-Sen Genel Başkanı Ayşe Yumli Yeter, Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği Başkanı Füsun Bandır, Emekçi Kadınlar Derneği Başkanı Çiçek Otlu ve Limter-İş destek verdi.

ESP Temsilcisi Figen Yüksekdağ, Taksim 1 Mayıs kutlamalarına yönelek devlet terörünü basına değerlendirdi. “Birlik, dayanışma ve mücadele bayramı 1 Mayıs, son sürecin en ciddi devlet terörüne sahne oldu. 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasına baştan bu yana tahammülsüz davranan siyasi iktidar, dün işçilere bayramı zehir etti, İstanbul'u cehenneme çevirdi” dedi. Sıkıyönetim uygulamalarını teşhir eden Yüksekdağ, “Haklı ve meşru Taksim'de kutlama taleplerinin arkasında duran işçi emekçi kitleler, sokaklardan, hastane acil servislerine, otobüslere ve DİSK Genel Merkezi'ne varıncaya kadar yoğun gaz bombalı saldırıya maruz kaldı” dedi. DİSK Genel Merkezine atılan gaz bombalarının ölüme sebebiyet verebilecek düzeyde olduğunu söyledi.

İmza kampanyası başlayacak

Yüksekdağ, hükümetin günler öncesinden yaptığı açıklamalarda 1 Mayıs kutlamak isteyen emekçilerin hedef haline getirildiğini söyledi. “1 Mayıs'ta Taksim için yola çıkan ve saldırıya uğrayan ezilenler, 1 Mayıs'tan sonra da bunun hesabını sormakta kararlıdır” diyen konuştu. Yüksekdağ “Hükümet istifa” talebiyle bir imza kampanyası başlatacaklarını duyurdu. İşçileri, emekçileri kampanyaya destek olmaya çağırdı. Yüksekdağ, Hükümet ve Vali Muammer Güler'i istifa etmeye çağırdı.

Eylemde “Devlet terörüne son”, “Emekçi düşmanı hükümet istifa”, “Vali istifa”, “Kıyamet kopacak ayaklar baş olacak” sloganları atıldı.

Ankara'da istifa çağrısı

Ezilenlerin Sosyalist Platformu bugün Ankara Yüksel Caddesi'nde de basın açıklaması yaptı. 1 Mayıs’ta başta Taksim olmak üzere Ankara ve Adana’da yaşanan polis terörünü kınadı.

Eylemde açıklamayı ESP Temsilcisi Muharrem Demirkıran okudu. Demirkıran, Taksim'de yaşanan devlet terörüne dikkat çekerek, “Ara sokaklarda dövülen ve plastik mermiyle yaralanan insanlar Mecidiyeköy, Şişhane ve Dolmabahçe arasındaki alanda her sokakta ciddi saldırılara uğradı. İstanbul valisinin ‘orantılı güç kullanacağız’ söyleminin karşılığı dün bütün açıklığıyla ortadaydı” dedi.

Ankara ve Adana’da de polis terörü yaşadığını ekleyen Demirkıran, “İki ilde alana müdahaleler gözaltı ve yaralanmalarla sonuçlanmıştır” vurgusunda bulundu. Sorumluların hükümet ve valilik olduğunu ifade eden Demirkıran, istifa çağrısı yaptı.

Eyleme İHD Ankara Şubesi, DTP, Halkevleri, Öğrenci Kolektifi, PSAKD, EMEP, Ankara 78’liler Birlik ve Dayanışma ve ÖDP üyeleri destek verdi. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemde “Devlet terörüne son”, “Faşizme karşı omuz omuza” ve “Yaşasın devrimci dayanışma” sloganları atıldı.

Devlet terörüne ve baskılara son!

Adana ESP’de bugün İnönü Parkı'nda yaptığı basın açıklaması ile Taksim'de yaşanan devlet terörü ile Adana'da 1 Mayıs öncesinde yaşanan baskıları protesto etti.

ESP'li Seval Gündoğdu yaptığı açıklamada İstanbul Valisinin “orantılı güç kullanacağız” sözlerinin yaşamdaki karşılığının devlet terörü olduğuna dikkat çekti. Başbakan Erdoğan'ın “Ayak takımı” sözlerini de hatırlatan Gündoğdu, “Taksim’de sergilenen tutuma kaynak olan anlayış Ankara ve Adana 1 Mayıslarında da karşımıza çıktı” dedi. Gündoğdu sorumluların derhal istifa etmesi gerektiğini belirtti.

Eylemde “Yaşasın Taksim direnişimiz” ve “Baskılar bizi yıldıramaz” sloganları atıldı.




DTP'ye fezleke linci

Bütün hile ve engellere rağmen Kürtlerin Meclis'e girmesini önleyemeyen devlet, şimdi DTP'lileri parlamentodan atmak için her yolu deniyor. Bu amaçla harekete geçen savcıların hakkında fezleke hazırlamadıkları tek DTP'li milletvekili kalmadı

Özellikle
Ahmet Türk'e dokunmazlığına rağmen verilen hapis cezaları dikkatlerden kaçmazken, şimdiye kadar Başbakanlıkça Meclis Başkanlığı'na hakkında 12 dosya gönderilen Sırrı Sakık ise adeta 'fezleke rekortmeni' oldu

1994 yılında DEP'li milletvekillerini Meclis'ten yaka-paça çıkarıp cezaevine atan ardından da parlamentonun kapılarını Kürtlere kapatan devlet, yıllarca Kürt halkının temsilcilerini Meclis'e almadı. Seçim barajlarıyla, halk üzerindeki baskılarla Kürtleri uzun süre Ankara'dan uzak tutmayı başaran devlet, bu başarısını 2007 yılına kadar korumayı bildi. Ancak 2007 seçimlerinde
DTP'li milletvekilleri bütün hile ve engellemelere rağmen parlamentoya girmeyi başarınca, bu sefer vekilleri Meclis'ten nasıl atacağının hesaplarını yapmaya başladı devlet. DTP'yi dört bir taraftan kuşatmaya alan devlet ve hükümet, Kürtler tarafından Meclis'e gönderilen milletvekillerini yargı kıskacına almış durumda. Ağzını açan her DTP'li milletvekiline cevap anında savcılardan geliyor. Temmuzdan bu yana Meclis'te bulunan ve hakkında fezleke hazırlanmayan tek DTP'li milletvekili kalmadı. Bazı milletvekilleri hakkında ise birden fazla fezleke hazırlandı. Fezlekelerin dayandırıldığı suçlamalar ise birbirinden traji-komik gerekçelerden oluşuyor. Örneğin Kürtçe su istemek, Kürtçe merhaba demek, Kürtçe 'Çok yaşayın' demek ve 'Ben Kürdüm, Aleviyim, emekçiyim' demek suç gerekçeleri sayıldı.

Dertleri 'adil' yargılamaymış!

DTP Batman Milletvekili Bengi Yıldız hakkında dokunulmazlığının kaldırılması için hazırlanan fezleke, TBMM'ye gönderildi. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı, Yıldız'ın 'adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs' ve 'Türk askeri teşkilatını aşağılamak' suçlarından dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi. Batman Barosu avukatlarıyla birlikte 2006 yılında hazırladığı bir rapor nedeniyle Yıldız hakkında dava açılmıştı. Raporda, 2006 yılında Batman'da askerlerce Mizgin Özbek ve PKK'li oldukları iddia edilen iki kişinin öldürülmesiyle Mizgin'in annesi Saniye Özbek'in de yaralanması olayında 'güvenlik' güçlerinin 'aşırı güç' kullandığı belirtilmişti. Savcılık, Bengi Yıldız'ın da yer aldığı komisyonun soruşturma makamı gibi hareket ettiğini ileri sürerek Yıldız hakkında fezleke hazırladı.

Kürt olmak suçmuş

DTP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel hakkında, 'Örgüt propagandası yapmak', 'Seçim Kanunu'na muhalefet etmek' iddiasıyla dokunulmazlığının kaldırılması için iki ayrı fezleke hazırlandı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 'örgüt propagandası yapmak' gerekçesiyle DTP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırladı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan fezlekede, Tuncel'in, 9 Eylül 2007 tarihinde Batman'ın Çamlıtepe Mahallesi'nde belediye tarafından yapılan Yaşar Kemal Kent Ormanı'nın açılış töreninde, yaptığı konuşmasının bir bölümüne yer verildi. Tuncel'in, 'Kürtler ikinci defa parlamentoya temsilci gönderiyor. Çocuklarınızı 'Terörist ilan edin, sizi farklılıklarınızla kabul edeceğiz' diyorlar' şeklindeki sözleriyle, 'PKK'nın propagandasını yaptığı'' savunuldu. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan fezlekede ise, Tuncel'in 22 Temmuz seçimlerinde, 298 Sayılı Seçim Kanunu'na muhalefet ettiği ileri sürüldü. Fezlekede, Tuncel'in, İlçe Seçim Kurulu'nun belirlediği sınırların dışına afiş ve flamalarını astırdığı iddia edildi.

Yolları Urfa'ya düşünce...

Urfa'da, iki ayrı etkinlikte yaptıkları konuşma nedeniyle
DTP Eşbaşkanı Emine Ayna ile Urfa Milletvekili İbrahim Binici'nin dokunulmazlıklarının kaldırılması için fezleke hazırlandı. Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı, 2007'de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın doğum günü nedeniyle Halfeti'nin Ömerli köyüne gitmek isteyen Binici'yi 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet' etmekle suçlayarak hakkında fezleke hazırladı. Yine aynı savcılık Mardin Milletvekili ve DTP Eşbaşkanı Emine Ayna hakkında Viranşehir'deki sempozyumda yaptığı konuşmayla, 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle' suçlayarak fezleke hazırladı. Binici hakkındaki bir başka fezleke de, Viranşehir'deki seçim çalışması sırasında Kürtçe, 'merhaba' dediği için hazırlandı.

Bu da benzeşmeme fezlekesi

Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş hakkında, 'Biz PKK'ya terörist dersek sizleşiriz' sözleri nedeniyle fezleke hazırladı. Savcılık Demirtaş'ın bir konferansta söylediği bu sözlerle 'Yasadışı örgüt propagandası' yaptığını savunarak TMK'nin 7. maddesi uyarınca yargılanmasını istedi. Savcılık, Demirtaş hakkında dava açılabilmesi için dokunulmazlığının kaldırılmasını talep eden bir fezleke hazırladı.

Kurtulan'a 2 fezleke birden

Van Cumhuriyet Başsavcılığı,
DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan hakkında, 'Seçim Kanunu'na muhalefet' ve 'terör örgütünün propagandasını yapmak' gerekçesiyle 2 ayrı fezleke hazırladı. Başsavcılık İl Emniyet Müdürlüğü'nün verdiği şikayet dilekçesi üzerine, Kurtulan'ın 13 Temmuz 2007'de milletvekili genel seçimleri öncesi İtfaiye Meydanı'nda düzenlenen seçim mitinginde yaptığı konuşma ile ilgili başlattığı soruşturmayı tamamladı. Mitingde Kürtçe konuşan Kurtulan'ın, 298 Sayılı Kanun'un 151/2 maddesi gereği 'seçim propagandasının Türkçe'den başka bir dilde yapılamayacağı' bendine muhalefet suçu işlediği gerekçesiyle fezleke hazırladı. Savcılık yine aynı mitingde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ı kastederek, 'Sayın Öcalan'ın yaşamı üzerinde siyaset yapmayacağız' sözlerini sarf ettiği ve toplanan yaklaşık 2 bin 500 civarındaki insanın 'Bijî Serok Apo' ve 'Şehit namirin' (Şehitler ölmez) sloganları atması üzerine 'terör örgütünün propagandası'nı yaptığı gerekçesiyle ikinci bir fezleke daha hazırladı.

Suçları: Esir askerleri getirmek

22 Ekim 2007 tarihinde Oramar'da
HPG gerillaları ile TSK arasında çıkan ve 8 askerin esir alındığı çatışmanın ardından Güney Kürdistan'a giderek 8 esir askeri teslim alan DTP'li milletvekilleri Osman Özçelik, Fatma Kurtulan ve Aysel Tuğluk'un dokunmazlıklarının kaldırılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca fezleke hazırlandı. Fezlekede, DTP'li milletvekilleri 'PKK'nin propagandasını yapmak'la suçlandı. Fezlekede, 'Milletvekillerinin Kuzey Irak'a gitmeleri, teröristlerle görüşmeleri, düzenlenen törene katılmaları, el sıkışmaları ve Öcalan posterleri ile örgüt bayrağı önünde tutanak imzalamaları suçtur' denildi. Meclis, dokunulmazlıklarını kaldırırsa DTP'li vekiller hakkında 5 yıldan 7.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılabilecek.

PM bildirisine cevabı savcı verdi

DTP Mardin Milletvekili ve DTP Eşbaşkanı Emine Ayna hakkında bir fezleke de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlandı. 'Terör' ve organize suçlara bakmakla görevli Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, Güney Kürdistan'a yönelik sınırötesi operasyonun eleştirildiği ve PKK'nin 'Kürt sorununun çözümünü isteyen bir siyasal örgütlenme' olduğunun belirtildiği 25 Aralık 2007'deki DTP Parti Meclisi (PM) toplantısı sonuç bildirgesine ilişkin soruşturmanın ardından Ayna hakkında fezleke hazırladı. Sonuç bildirisinin Ayna tarafından hazırlandığının belirtildiği fezlekede, 'PKK propagandası yapmak' gerekçesiyle soruşturma yapılabilmesi için dokunulmazlığının kaldırılması istendi. Ayna, dokunulmazlığının kaldırılması ve bu 'suç' nedeniyle yargılanması durumunda 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak.

Iğdır'daki savcılar geri kalmadı

Türkiye'nin her yerinde savcıların harekete geçtiğini fark eden Iğdır Cumhuriyet Başsavcılığı da geri kalmamak için hemen kolları sıvadı. Başsavcılık
DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliğindeki konuşmasını gerekçe yaparak Buldan hakkında fezleke hazırladı. Iğdır Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan dokümanlara dayanarak fezleke hazırlayan Başsavcılık, Buldan hakkında TCK'nin 215. maddesi gereği 'Suçu ve suçluyu övme' ve 216/1 maddesi gereğince 'Halkın bir kısmını diğer kısmına alenen tahrik etme, kışkırtma, ırk ayrımı yaparak tahrik etme' gerekçesiyle soruşturma başlattı.

Sakık'a 'su'dan fezlekeler

DTP Muş Milletvekili Sırrı Sakık hakkında ise şu anda 12 ayrı dosya Meclis'e gönderilmiş bulunuyor. Fezleke 'rekortmeni' durumuna gelen Sakık hakkında hazırlanan fezelekelere dayanak yapılan suçlamalar ise birbirinden ilginç. Sakık, hakkında Meclis'e ulaşan fezlekelere gerekçe yapılan suçlamalar adeta traji-komik bir hukuk skandal. Sakık hakkında hazırlanan fezlekelerden birisi Kürtçe 'Merhaba' dediği, bir diğeri ise yine Kürtçe, 'Su getirin' dediği için hazırlandı. Yine Sakık hakkında bir seçim mitinginde Kürtçe 'Hoş geldiniz' dediği için fezleke hazırlandı.

Alevi ve Kürt'sen suçlusun!

Hakkında fezleke hazırlanmamış bir tek
DTP'li milletvekili bırakmamak için adeta yemin eden savcılar, DTP Dersim Milletvekili Şerafettin Halis hakkında da fezleke hazırladı. Savcılığın fezleke için suç unsuru sayarak gerekçe yaptığı eylemler ise tam bir komedi. Savcılık, seçim bildirgesinde 'Ben Kürt'üm, Aleviyim, devrimciyim, emekçiyim' dediği için Halis hakkında fezleke hazırladı.

'Çok yaşayın' değil, 'ölün' deyin!

Muş Milletvekili Nuri Yaman hakkında hazılanan fezlekenin dayandırıldığı gerekçeler ise akıllara zarar cinsten. Yaman hakkında fezleke hazırlamayı boynunun borcu bilen savcılar, aradıkları gerekçeleri bulamayınca ilginç ve traji-komik bir gerckçeye sığındı. Savcılık, seçim çalışması sırasında kendisine sevgi gösterisinde bulunan halka Kürtçe, 'Çok yaşayın' diyen Yaman hakkında fezleke hazırlayarak 'Çok yaşayın' demesini suç saydı. Yaman da tepkisini, 'Herhalde devlet o halka çok yaşayın dememi değil, 'ölün' dememi bekliyor' şeklinde göstermişti.

Dokunulmazlığa rağmen yargılıyorlar

DTP'li milletvekillerine yönelik baskılar fezlekelerle de sınırlı değil. Dokunulmazlıkları bulunmasına rağmen haklarında milletvekili seçilmeden önce açılan davalar nedeniyle DTP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Mardin Milletvekili Emine Ayna ve Van Milletvekili Fatma Kurtulan'ın yargılanmalarına devam ediliyor. Daha önce yaptıkları bir basın açıklamasında, 'suçu ve suçluyu övdükleri' gerekçesiyle haklarında dava açılan Tuncel, Ayna ve Kurtulan milletvekili dokunmazlıklarına rağmen yargılanmaya devm ediyor. Avukatların, milletvekilleri hakkındaki davaların, milletvekilliği süresinin sonuna kadar ertelenmesi talebine rağmen Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mehmet Orhan Karadeniz keyfi bir şekilde, Tuncel, Ayna ve Kurtulan'ın dokunulmazlıktan yararlanamayacaklarını, suç tarihlerinin de milletvekili seçilmeden önceye ait olduğunu savunarak yargılamanın devamına karar verdi.

Fezlekesi olmayan DTP'li vekil yok

Sudan tutalım Kürtçe selama kadar ilginç gerekçelerle
DTP'liler hakkında hazırlanan onlarca fezleke Başbakanlıkça Meclis Başkanlığı'na sunulmuş durumda. Son olarak Meclis Başkanlığı'na sunulan 45 dokunmazlık dosyasının 15'i DTP milletvekilleri hakkında. Bunlardan 12'si ise Muş Milletvekili Sırrı Sakık hakkında. DTP'li vekiller hakkındaki dokunmazlık dosyaları sadece Sırrı Sakık ile sınırlı değil. Hakkında fezleke hazırlanmayan DTP'li milletvekili yok.

Haklarında fezleke bulunan
DTP'li milletvekilleri şunlar: Aysel Tuğluk (Diyarbakır), Fatma Kurtulan (Van) Osman Özçelik (Siirt) Sırrı Sakık (Muş), Ahmet Türk (Mardin), Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis) Gültan Kışanak (Diyarbakır), Şerafettin Halis (Dersim), Nuri Yaman (Muş), Selahattin Demiştaş (Diyarbakır), Sebahat Tuncel (İstanbul), Emine Ayna (Mardin), Özdal Üçer, (Van) ve İbrahim Binici (Urfa).

Türk'e hapis cezası da var fezleke de

DTP Mardin Milletvekili Ahmet Türk hakkında şimdiye kadar açılan onlarca davadan sonra bu sefer de fezleke hazırlandı. Türk hakkında, 'Devletin askeri teşkilatını alenen aşağıladığı' gerekçesiyle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, fezlekesine Türk'ün, 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla Genelkurmay Başkanlığı tarafından düzenlenen resepsiyona DTP'lilerin davet edilmemesini eleştirdiği konuşmasına dayandırdı. Türk'ün, sarf ettiği sözlerle TSK'yi bölücü olmakla suçladığı, eleştiri sınırlarının dışına çıktığı savunuldu. Ahmet Türk hakkındaki bir diğer fezleke de milletvekili seçilmeden önce hazırlandı. Türk hakkında 2007'deki 21 Mart Newroz kutlamaları sırasında Diyarbakır'da yaptığı konuşmada 'Sayın Öcalan' dediği için 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Savcılık, Türk'ün milletvekili seçilmesi halinde dokunulmazlığının kaldırılması için harekete geçti. Savcılık iddianamesinde Türk'ün 'suçu ve suçluyu övmekten' cezalandırılması talep edildi. Seçimlerden önce harekete geçen Savcılık, 'tedbiri' de elden bırakmadı. Savcılık Türk'ün milletvekili seçilmesi halinde yargılamanın durdurulacağından hareketle dokunulmazlığının kaldırılması için felzeke düzenleyip Adalet Bakanlığı'na gönderdi. Ahmet Türk üzerindeki yargı kıskacı bununla da sınırlı değil. Ahmet Türk, 18 Ocak 2006 tarihinde yine Diyarbakır'da yaptığı bir konuşmada, 'Sayın Öcalan' dediği için 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Ayrıca Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk geçen yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde 'Kürtçe bildiri dağıttıkları' gerekçesiyle, 1 yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırılmışlardı.




Oyuna gelmeyin

Newroz'da halkın ortaya koyduğu iradeyi ve talepleri dikkate almadan hükümetin ayağına giden iş çevrelerinden oluşan heyetin, Kürt sorununun çözümü gibi bir kaygısı yoktur. Bölge'ye aktarılan ekonomik kaynaklardan en fazla bu çevreler yararlanmıştır. Bu kurumlar AKP'lilerin oyununa gelmemelidir. Onların değil, halkın sesine kulak vermelidirler.

Halkın iradesine saygılı olunmalı

Cumhurbaşkanı ve hükümetle görüşen heyet anlaşılıyor ki daha fazla ekonomik taleplerde bulunmuş. Bu taleplerini elde etmek için Kürt sorununu kendi çıkarlarını dillendirmenin örtüsü yapmışlardır

Demokratik özerklik Kürtlerin asgari çözüm talebidir. Newroz'da bu kadar açık ve net tutumdan sonra içinde biraz Kürtlük ya da demokratlık olan herkesin bu iradeye saygı duyması gerekirdi



Diyarbakır'da bazı meslek örgütleri temsilcileri Ankara'ya hükümetle ve Cumhurbaşkanı'yla görüşmeye gitmiş. Bu meslek örgütlerinin çoğunluğu ekonomik örgütler ya da hükümet kapısından fazla girip çıkan kurumlardan oluşuyordu. Zaten hükümete ve devlete daha uzak meslek örgütleri Ankara'ya giden bu heyetin kendilerini temsil etmeyeceğini belirtmiş. Diyarbakır Demokrasi Platformu bunların Diyarbakır'ı temsil etmesinin söz konusu olmadığını açıkça ilan etti. Öte yandan bu heyetin içinde kadın örgütleri, gençlik örgütleri ve mahalle ve sokağın sesini yansıtan örgütler bulunmuyor. Hükümet yanlısı kuruluşlar ya da hükümetle demokrasi güçleri arasında kendisine göre denge kurmak isteyen meslek örgütleri bu heyeti oluşturmuş. Bu heyetin kendi çıkarlarını savunan bir grup olduğu açıktır.

Barış Grubu'nun, hükümet ve Cumhurbaşkanı'na bazı isteklerini ileten bu gruba AKP hükümetinin bozulan imajını yeniden tazeleme heyeti demesi çarpıcıdır. Sanırım Barış Grubu bu girişimi, AKP'yi güzelleştirme gayreti olarak değerlendirdi. Bu değerlendirmenin gerçeği ifade ettiğini düşünüyoruz. Barolar Birliği gibi biraz ortada gözüken bir kurumun götürülmesi de AKP'ye yakınlığıyla bilinen heyetin imajını düzeltme olarak değerlendirilebilir. Barolar Birliği'nin de, İnsan Hakları Derneği ve diğer demokratik kitle örgütleri gibi bu heyeti reddetmesi gerekirdi. Neden reddetmemişler, bilemiyoruz! Açıktır ki, bu heyetin dolgu malzemesi ve AKP yanlısı yüzünü örten duruma düşmüşler.

Kürtleri yozlaştıran talepler

Bu heyet anlaşılıyor ki daha fazla ekonomik taleplerde bulunmuş. Bu taleplerini elde etmek için Kürt sorununu da kendi çıkarlarını dillendirmenin örtüsü yapmışlardır. Esas amaçlarını örtmek için üniversitelerde Kürdoloji bölümleri açılmasını istemişler. Belki okullarda kurslara benzer seçmeli Kürtçe dersi konulmasını da önermişler. Kürt sorununun çözümü için dile getirilen bu talepler bile Kürt halkının inkarını sürdüren ve Kürt sorununu yozlaştıran taleplerdir. Bu tür öneriler MİT'in (Milli İstihbarat Teşkilatı) kasasında bulunan ve Kürt sorununda en temel sorun olan asimilasyonun devamını sağlayıp, Kürtlerin varlığını bitirmeye kılıf olma talepleridir. Dolayısıyla iş çevrelerinden oluşan bu heyetin Kürt sorununun çözümü gibi bir kaygısı yoktur. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin ateşini düşürüp, kendilerinin işlerini ve devletle ilişkilerini daha rahat ortamda sürdürmek istedikleri anlaşılmaktadır.

Hükümetin istediği Kürtler...

Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yükseldiği ve demokratik özerklik talebini yükselttiği bir süreçte böyle bir heyetin, Newroz'da halkın ortaya koyduğu iradeyi ve talepleri dikkate almadan kendine göre hükümetin ayağına gitmesi, bunların misyonunun Kürt sorununa demokratik çözümde rol oynamak olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. DTP'nin hükümet tarafından reddedilip, 'PKK'ye terörist demezseniz görüşmem' dediği ortamda acaba hükümetin istediği Kürtler böyle Kürtler mi oluyor? Demokratik kuruluş olduğunu iddia edenler her şeyden önce Başbakan'a, siz DTP'yle görüşmem dediğiniz müddetçe Bölgemizde hiçbir sorunu çözemezsiniz, diyebilmeliydiler. Sadece DTP'nin kapatılmasına, doğru olmaz, demelerinin bir değeri olmuyor. Hele AKP'nin kapatılmasının gündeme getirilmesinden sonra bu tür şeyleri AKP çevrelerine söylemenin hiçbir anlamı yoktur.

AKP'nin hevesi kursağında kaldı

Anlaşılıyor ki bu grup ve görüşmeler AKP'nin bazı kurmayları, Diyarbakır AKP milletvekilleri ve il yöneticileri tarafından ayarlanmış. AKP'nin 22 Temmuz'dan sonra yürüttüğü politikalar ve Newroz'da halka karşı saldırgan tutumuyla Kürdistan'da dibe vurması söz konusudur. Bu durum devleti ve Kürdistan'da devleti temsil eden AKP'yi telaşlandırmıştır. Devlet, 1990'lı yıllarda Kürdistan'da tasfiye olan siyasi sömürgeciliği AKP eliyle yeniden hakim kılmak istiyordu. 22 Temmuz'dan sonra devlet bu konuda umutlanmıştı. AKP dışındaki partiler, tüm yazar ve çizerler bile 22 Temmuz sonrası Kürt halkının önemli bölümünün dil, kimlik ve kültür istemediği yönlü değerlendirmeler yaptılar. CHP ve MHP yanlısı yazarların bile değerlendirmesi böyle oldu. AKP'ye giden her oy, Kürtlerin kimlik ve özgürlük sorunu olmadığı biçiminde yorumlandı. Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı yıllardır mücadele veren tüm inkarcı ve şoven çevreler neredeyse zil çalıp oynuyorlardı. AKP'ye giden her oy devletin başarısı olarak görülüyordu.

22 Temmuz sonrası inkarcı-şovenist çevrelerin ve siyasi sömürgeciliği Kürdistan'da yeniden hakim kılma temelinde devleti tümden ele geçirmek isteyen AKP'nin hevesi kursağında kaldı. Newroz'da inkarcı-şovenist devlet 1990'lı yıllardan daha fazla Kürdistan'da boşluğa düştü. Bu durum devleti ve Kürdistan'da devlet olan AKP'yi bu gidişatı durdurmak için harekete geçirmiştir. Bu grubun böyle bir zamanda görüşmede bulunmasını bu çerçevede değerlendirmek yanlış olmaz.

Amaç ekonomik rant kapma

Başbakan'la görüşenlerin bir kısmı AKP'nin bir çözüm projesi oluşturabileceğini kıyıda köşede dillendirenlerdi. Diyarbakır Belediye Başkanı'nın, kokmuş kabak tadı verdiğini söylediği Başbakan'ın paketini yine bu çevreler sahiplenmişti. Şimdiye kadar Kürdistan'a aktarılan ekonomik kaynaklardan en fazla bu çevreler yararlanmıştır. Zaten hükümetler de yıllardır kendilerine birkaç işbirlikçi yaratmak için Kürdistan'daki bazı çevrelere ekonomik rant sağlamışlardır. Hükümetler imkan oldukça Kürdistan'da bazılarına ekonomik rant dağıtmaktadır. Bu zaten bir devlet planlamasıdır. Hükümetler de uygulamaktadır. AKP paket deyince yine bazıları elini ovuşturup, bize ne düşer, demiştir. Ne var ki ekonominin krize girdiği süreçte bu beklenti içinde olanlar hayalkırıklığına uğrayacaktır.

Bu heyetler gidip Başbakan'a, ekonomik kaynak aktarılmasını isteyebilir. Ayaklarını tutamayacağımıza göre bu gidişe kimsenin bir şey demesi fazla anlam ifade etmez. Türkiye'de ve Kürdistan'da hakim olan kapitalist mantık içinde iş sahipleri bunu yapar. Zaten sık sık bu tür görüşmeler yapmaktadırlar. Ancak bunların Kürt halkını temsil edecek durumları olmadığı halde, Başbakan'la görüşürken kendilerini Diyarbakır'ın temsilcisi olarak gösterip Kürt halkının demokrasi ve özgürlük özlemlerini çarpıtan ya da içini boşaltan taleplerde bulunmaya hakkı yoktur. Kürt halkı üzerindeki asimilasyon ve inkar politikalara örtü olacak bazı istemlerde bulunmaya hakları yoktur.

AKP'ye değil halka kulak verin

Demokratik özerklik Kürtlerin asgari çözüm talebidir. En makul çözüm talebidir. Newroz'da bu kadar açık ve net tutumdan sonra içinde biraz Kürtlük ya da demokratlık olan herkesin bu iradeye saygı duyması gerekirdi. Böyle davranmayan herkes inkarcı sömürgeciliğin aleti ve işbirlikçisi olma konumuna düşer. Bu kurumlar AKP'lilerin ya da AKP yanlısı bazı kişi ve kurumların oyununa gelmemelidir. Onların değil, halkın sesine kulak vermelidirler.

Hiçbir kimlik ve kültür bir diğerinden üstün değildir. Farklı bir kültürü olan bir halkın nüfusu fazla, diğerinin az olması hiçbirine ayrıcalık vermez. Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı; bir iktidar, hükümet ve devlet istemiyor. Sadece hak olmaktan kaynaklı kültürel haklarını ve demokratik iradesini ortaya çıkaracak örgütlenme özgürlüğü istiyor. Bunların tanınmasıyla sorunun çözüleceğini söylüyor. Bu nedenle eğitim dilinin Kürtçe olmasını istemeyenler, resmi dairelerin iki dilli olmasını istemeyenler, kimlik ve kültürün yasal olarak tanınmasını istemeyenler, bu halkın da demokratik iradesi tanınsın demeyenler, kendini ulus-devlet olarak örgütlemiş Türklerin ayrıcalıklı olduğunu kabul etmiş olurlar. Bu meslek örgütleri bunu kabul etmiş olabilirler. Ancak bunları sadece kendi adlarına kabul edebilirler. Kürt halkının ortaya koyduğu iradeye rağmen ekonomik istek ağırlıklı ama sözde bazı siyasi taleplerle Kürt halkı üzerindeki inkarcı sömürgeciliği meşrulaştıran bir yaklaşım içinde olmaya hakları yoktur. Hele hele Kürtlerin sırtına binip devleti ele geçirmeye çalışan AKP'nin Kürdistan'da yeniden canlandırılması ve siyasi sömürgeciliğin yeniden hakim kılınmasının aracı olmamalıdırlar.

DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, doğru bir değerlendirme yaptı. Bu tür girişimlerin daha kapsayıcı olması gerektiğini vurguladı. Hükümeti fazla zorlamayacak bir heyet olsun da kendimiz için bazı şeyler koparalım, anlayışını dolaylı biçimde mahkum etti. Bir daha vurgulamalıyız ki, Amed ya da Kürdistan halkı adına bir şeyler talep edecek heyetler kesinlikle tüm Kürt halkının duygularını ve istemlerini yansıtacak kapsamda ve bileşimde olmalıdır. Hatta Türkiye halkını da sorunun çözümüne ortak etmek için Türkiye'deki demokratik kurumlar ve demokratik kitle örgütleri de bu heyetler içinde olmalıdır. Böyle olursa halkla hükümet arasında bir aracı olabilirler. Dikkat edilirse muhatap demiyorum. Muhatapların görüşme zeminini yaratan aracılar olabilirler.

Diyarbakır halkının sesi değiller

Kürt Halk Önderi, Demokratik Toplum Kongresi ve Demokratik Cumhuriyet Kongresi'ni Kürt sorununun çözümünde temel aktörler olarak değerlendirdi. Kürdistan'da Demokratik Toplum Kongresi'nin (Bu DTP kongresinden ayrı bir oluşumdur), Türkiye'de de Demokratik Cumhuriyet Kongresi'nin iki halkın iradesini temsil edebileceğini belirtti. Tabii ki DTP milletvekilleri, seçilmiş belediye başkanları da muhatap bir kurumun bileşenlerinden olacaklardır.

Böyle geniş tabanlı çalışmalar varken, bunlar çözüm için çaba içindeyken, çalışmalarını demokratik bir çözüm için yoğunlaştırırken, Diyarbakır'dan giden birkaç meslek kuruluşunun daha mütevazı olması gerekirdi. Bu görüşmelerden önce, biz Diyarbakır halkının sesi değiliz, kendi alanlarımızla ilgili sorunlarımızı ve bazı önerilerimizi dile getiriyoruz, biçiminde kamuoyuna açıklama yapmaları daha ahlaki olurdu. Kaldı ki Amed halkı tarafından en fazla dikkate alınan demokratik kitle örgütleri, bu heyetin Amed halkını temsil etmediğini açıkça beyan etmiştir. Bazı Kürt işverenleri ve ticaret sahipleri ekonomik krizin kendisini dayattığı bir ortamda kendi işlerinin bozulmasını istemeyebilir. Bunu anlamak mümkündür. Ancak Kürdistan'da yüzünün teşhir olduğu bir dönemde AKP'nin yeniden bazı Kürtleri aldatmasına kimse alet olmamalıdır. AKP'nin Kürt sorununda bir çözüm yaklaşımı yoktur. Aksine devlet adına halkın uyanışını, halkımızın duygularını sömürerek geriye çekmek istemektedir. AKP'nin siyasal misyonu budur.

'Amca minareler eğridir'

Güncel bir konu olan 301. madde konusunda şunları belirtebiliriz: 301 kalksa da, değişe de Türkiye demokratikleşmez. Aslında bu maddeyi değiştirerek kamuoyu yaratan bazı ünlü şahsiyetlerin yargılanmasının önüne geçeceklerdir. Ancak devletin Kürtlere karşı işlediği suçların üstünü örtmek için bu maddeyi şöyle veya böyle özünü değiştirmeden koruyacaklardır. AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozkurt, 301'i kaldırmayacaklarını, sadece minareyi düzelteceklerini söylemiştir. Bunun anlamı, hiçbir şey değiştirmeyeceğiz, sadece çocukların gözünü boyamak gibi cümlelerde oynama yapacağız, demiştir. 301'e ilişkin değişikliğin böyle olduğunu belirtmek için minare düzeltme fıkrasını anlatalım. Mimar Sinan Edirne'de Selimiye Camisi'ni bitirdikten sonra bir çocuk gelir, minareye baktıktan sonra 'Amca minareler eğridir' der. Mimar Sinan, 'Oğlum minareler doğrudur' dese de çocuk eğri olduğunda ısrar eder. Mimar Sinan kaygılanır. Daha ilk günde çocuk gidip sağda solda böyle şeyler söylerse, bu kulaktan kulağa yayılır, minarelerin eğri olduğuna dair halkta bir yargı oluşur, kaygısına kapılır. Yargı oluştuktan sonra düzeltmek zordur. Böyle bir durumun ortay çıkmaması için Mimar Sinan'ın aklına bir tedbir gelir.

Mimar Sinan işçilere gidip halatları getirmesini söyler. Getirilen halatları minarelere bağlatır. İşçilere halatları çekmesini söyler. İşçiler halatları çektikten sonra çocuğa, 'Düzeldi mi' diye sorar. Çocuk, 'Biraz düzeldi' der. Mimar Sinan işçilere, biraz daha asılmalarını söyler. Çocuğa sorduğunda çocuk, bu defa 'Düzeldi' der. Tüm minareler böyle tek tek halatlarla çekilir. Böylece Mimar Sinan, Selimiye Camisi'nin minaresinin eğri olduğunun toplum içinde konuşulmasını önler. Bekir Bozdağ, '301. madde doğru ama Avrupa'da yanlış anlaşılıyor, bu nedenle bir minare düzeltmesi yapmamız lazım' diyor. İşte AKP'nin demokrasi ve yasaları değiştirme mantığı budur. Sadece 301'inci maddede değil, tüm demokrasi ve özgürlük konularında AKP'nin politikası budur.
AKP'yi değil halkı dinleyin

Ankara art arda sıcak gelişmelere evsahipliği yaptı. Diyarbakır'ın 17 sivil toplum örgütü temsilcisinden oluşan heyet ile AB Komisyon Başkanı Barroso'nun temasları gündeme damgasını vurdu. Diyarbakır heyetinin özellikle Erdoğan'ın 'Güneydoğu Paketi'nden sonra yola çıkması, AKP'yi destekleme mesajı ve '12 milyar dolarlık ekonomik paket'ten pay koparma girişimi olarak yorumlandı.


AKP'nin parası var, güzel mi güzel!

Onlarca sivil toplum örgütünün bulunduğu Diyarbakır'da Cumhurbaşkanı ve Başbakan'la görüşmeye giden heyetin öncülüğünü ekonomik kuruluşların yapması dikkat çekti. Heyetin özellikle Erdoğan'ın 'Güneydoğu Paketi'nden sonra yola çıkması, AKP'yi destekleme ve '12 milyar dolarlık ekonomik paket'ten pay koparma girişimi olarak yorumlanıyor

Geçen haftaya Ankara'da yaşanan görüşme trafikleri damgasını vurdu. Önce Diyarbakır'dan 17 sivil toplum örgütü temsilcisinden oluşan heyetin, daha sonra Avrupa Birliği (AB) temsilcilerinin Ankara temasları oldu. Diyarbakır heyetinin çantasında Kürt sorunu kapsamında hazırlanan rapor, AB heyetinde ise AKP'nin kapatılması ve Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde 'var mısın yok musun' konuları yer aldı. Diyarbakır heyetinin hazırladığı raporun, AKP'nin 'Güneydoğu Paketi' olarak sunduğu ekonomik paketle örtüşmesi dikat çekti. Raporun AKP'nin 'paketi'ni güçlendirmeye yönelik olduğu yorumları yapılırken, Kürt sorununa ekonomik yaklaşımla siyasal, kültürel ve sosyal sorunlarının perdelenmek istendiği kaydedildi. Başbakan Tayyip Erdoğan Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu'na bu kez kendi makamında sert çıkarak, Kürt diline karşı tahammülsüzlüğünü bir kez daha gösterdi. Öte yandan AKP'nin kapatılması davasında gösterdiği sert tepkilerle dikkat çeken AB, Türkiye'nin Kürt sorunu karnesinden sorumlu tutuluyor. AB'nin, AKP'nin kapatılma davasında gösterdiği hassasiyeti DTP için göstermemesi bu yorumları daha da güçlendiriyor. AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Durao Barroso ve Genişlemeden Sorumlu Üye Olli Rehn'in ziyareti de 'AKP'yi kurtama' operasyonu olarak değerlendiriliyor.

Diyarbakır Ticaret Sanayi Odası, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Ticaret Odası, Diyarbakır Tabip Odası ve Diyarbakır İşadamları Derneği'nin de aralarında bulunduğu 17 sivil toplum örgütü temsilcisi 8-9 Nisan tarihlerinde sırasıyla Başbakan Tayyip Erdoğan, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, Başbakan Danışmanı eski Diyarbakır Valisi Efkan Ala ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştü. Diyarbakır heyeti görüşmelerde, Kürt sorunuyla ilgili hazırlanan bir rapor sundu. Anadilde eğitim ve kültürel haklarla ilgili bazı maddeler raporda yer alsa da raporun ana eksenini ekonomik talepler oluşturdu. İHD'nin heyetten çekilme gerekçesi bu durumu ortaya koyuyor: 'Heyet tüm kent bileşenlerini temsil etmiyor. Özellikle hazırlanan rapor Kürt sorunu konusunda eksiktir.'


'AKP'yi güzelleştirme operasyonu'

Daha sonra rapora ilişkin gelen eleştiriler de raporun 'objektif'liğini tartışılır kıldı. Onlarca sivil toplum örgütünün bulunduğu Diyarbakır'da heyetin öncülüğünü ekonomik kuruluşların yapması dikkat çekti. Heyetin özellikle Erdoğan'ın 'Güneydoğu Paketi'nden sonra yola çıkması da bazı kuşkuları güçlendiriyor. Kimi, AKP'yi destekleme mesajı, kimi de '12 milyar dolarlık ekonomik paket'ten pay koparma girişimi olarak yorumluyor bu ziyareti. AKP cephesinde de özellikle demokrasi 'taraf'tarlarına ve AB'ye (hazır Barroso ve Rehn Türkiye'ye gelmişken) 'Siz de gördünüz, Bölge'deki sivil toplum örgütleri paketimizi destekliyor. Sorun daha çok ekonomiktir' mesajları verdiği söyleniyor. Türkiye Barış Meclisi üyesi Seydi Fırat, heyetin Ankara'daki temaslarını 'AKP'yi güzelleştirme operasyonu' olarak nitelerken, 'Temaslar daha çok ekonomik kaygılar önplana çıkarılarak, AKP'ye prestij kazandırma girişimidir' dedi. DTP ile yapılan görüşmede DTP Eşbaşkanı Emine Ayna'nın, heyete 'bütün sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi partilerin içinde yer aldığı geniş bir inisiyatifin Kürt sorununu çözeceği'ni söylemesi, 'ince' bir eleştiri olarak değerlendirildi.

Erdoğan bunu hep yapıyor

Görüşmelerden en ilginci ise Erdoğan'la gerçekleştirildi. Erdoğan, 8 Nisan'daki AKP grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'deki 'kriz dalgası'nda yelkenleri tamamen suya indirdi. 'Türkiye, demokrasi mecrasından geri döndürülemez' diyerek, 'demokrasi havarisi' kesilen Başbakan Erdoğan, grup toplantısından hemen sonra görüştüğü Diyarbakır heyeti karşısında ise gerçek yüzünü gizleyemedi. Kapatma davası karşısında bile 'uysal' duruş formatına çekilen Erdoğan'ın söz konusu Kürt sorunu olunca demokrasiyi unuttuğu ortaya çıktı. Almanya'da 'Asimilasyon bir insanlık suçudur' diyen Erdoğan'ın, Kürtlerin anadilde eğitim hakkını savunan Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu'na 'Yalan konuşuyorsun, dürüst değilsin' şeklindeki sözleri tepkiyle karşılandı. Kürtlerin anadilde eğitim talebine bir kez daha tahammül edemediğini gösteren Erdoğan'ın bu çıkışı 'demokrasi sınavında' dakika bir gol bir olarak değerlendirildi. Erdoğan, Sezgin Tanrıkulu ile benzer bir tartışmayı 5 Ocak'taki Diyarbakır ziyaretinde de yapmıştı. Erdoğan, yine anadilde eğitim konusunda Tanrıkulu'na 'Bekara karı boşamak kolay' sözleriyle çıkışmıştı.

Baykal'dan yeni imaj hazırlığı

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise, Erdoğan ile 'anadilde eğitim' gerilimi yaşayan Diyarbakır heyetine 'Kürt Sorununa Demokratik Çözüm' açılımı sözü verdi. Baykal, bu açılımı 26-27 Nisan'da yapılacak olan CHP Kurultayı'nda deklare edeceğini söyledi. Siyasette yaşanan çıkmazı 'Kürt kartı' ile aşmayı planlayan Baykal'ın 'Kürt paketi'nde nelerin yer aldığı ise merak konusu. Baykal'ın kurmaylarının uzun bir süredir Bölge illerinde fizibilite çalışması yaptığı belirtiliyor. Baykal'ın bu çıkışını, AKP'nin 22 Temmuz seçimlerinde Bölge'de aldığı oy oranının tetiklediği kaydediliyor. Ordu ve ulusalcılarla aynı fotoğraf karesinde yer alan ve yaptığı değerlendirmelerle Kürtlere yönelik yürütülen tasfiye konseptinin ateşli savunuculuğunu yapan Baykal'ın bu imajı çalışması tutmayacak. Bu çalışmanı aynı zamanda bir seçim yatırımı. Kürt sorununun çözümünde samimi olmayan CHP'nin bu hesabının dikiş tutmayacağı yönündeki değerlendirmeler ağır basıyor.

Her devrin adamı: Gül

Diyarbakır heyetinin en önemli teması 9 Nisan'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yapılan iki saatlik görüşme oldu. 'En kısa sürede sorunları yerinde görmek için Bölge'ye gideceği'ni dile getiren Gül de, tıpkı Başbakan Erdoğan gibi Kürt sorununun çözümünü ekonomik yatırımlara ve GAP'a bağladı. Diyarbakır heyeti de dahil Kürt sorunu kapsamında Köşk'te yapılan tüm görüşmelerde 'Farklılıklarımız zenginliğimizdir' diyen Gül'ün bu sözünün demagojinin sınırlarını aşamadığı görülüyor. Aydın ve yazarlardan sonra Diyarbakır heyetinin de Köşk'e çıkması Kürt sorununun çözümünde Gül'ün muhatap olması talebi olarak yorumlanıyor. Şu ana kadar Kürt sorununa kalıcı bir çözüm bulma izlenimi vermeyen Gül'ün en fazla yeni dönemin 'iyi polisi' olabileceği kaydediliyor. Bu konuda sicili kabarık olan Gül, Çankaya koltuğuna oturduktan sonra ilk gezisini askeri mevzilere yapmıştı. Gezi boyunca Kürt sorunuyla ilgili hiçbir açıklama yapmayan Gül'ün ziyaretinin hemen ardından operasyon ve çatışmalar Bölge'nin dört bir yanına yayıldı. Güney Kürdistan'a hava ve karadan operasyonlar düzenlendi, Kürtler üzerindeki baskı, gözaltı ve tutuklamalar artırıldı. Bu politika h‰l‰ güncelliğini koruyor.


AB'den AKP'yi kurtarma çıkarması

Ankara'daki diğer önemli bir gelişme de AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Durao Barroso ve Genişlemeden Sorumlu Üye Olli Rehn'in ziyaretiydi. AKP'nin kapatılma davasına ABD üstü kapalı eleştirileri ile, AB yetkilileri ise takındıkları sert tavırlarla dikkatleri üzerine topladı. Barroso, Ankara ziyareti öncesi 'AKP'nin kapatılması durumunda Türkiye'nin AB'ye üyelik konusunun zora gireceği' değerlendirmesinde bulundu. Barroso'nun bu sözleri 'AKP'yi kurtarma operasyonu' olarak yorumlandı. Barroso, bu tutumunu 10-11 Nisan'daki Ankara ziyaretinde de sürdürdü.

Barroso, Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, CHP Lideri Deniz Baykal ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'yle yaptığı görüşmelerin yanı sıra Meclis'te de bir konuşma yaptı. Barroso görüşmelerin her birinde nabza göre şerbet verdi. Gül'le 'Türkiye'nin AB üyelik sürecini', Erdoğan'la 'AKP'nin kapatma davasını' ve 'AB müzakerelerini', Baykal'la 'laikliği', Bahçeli'yle 'milliyetçiliği' ve Türk'le 'Kürt sorununu' konuşan Barroso'nun nabza göre şerbet verdiği görüldü. Meclis konuşmasında ise 'suya sabuna dokunmadan' denge kurmayı tercih etti. Meclis'teki konuşmasında AKP'nin kapatma davasına hiç değinmeyen Barroso, Erdoğan'la birlikte yaptığı basın toplantısında, kapatma davasına karşı olduğunu açık bir şekilde vurguladı. Barroso, 'Türkiye'deki herhangi bir gelişmenin bizi ilgilendirmemesi söz konusu olamaz' sözleriyle de 'AB iç işlerimize karışamaz' diyenlere yanıt verdi. Yaptığı açıklamada AKP'ye 'arkanızdayız' mesajı veren Barroso, AKP'ye kapatma davasıyla ilgili 'Mahkeme sürecinde yorum yapmak istemiyorum. Ancak umut ediyorum ki Anayasa Mahkemesi'nin kararları hukukun üstünlüğü, AB standatları, AİHM kararları ve Venedik Komisyonu prensipleri doğrultusunda olsun' diye konuştu.

Meclis'te AB ile ilgili kısa bir brifing veren Barroso, Türkiye'nin AB kriterlerini yerine getirmesini istedi. Barroso, konuşmasında sıra Kürtlere gelince, AKP, MHP ve CHP'nin gönlünü almayı tercih etti. Avrupa Adalet Divanı'nın 'PKK terör örgütü listesinden çıkarılsın' kararının varolan listeye emsal teşkil etmesine rağmen 'PKK/Kongra Gel herhangi bir şüphe olmadan terör örgütüdür ve listede yer almaktadır' dedi. Barroso, bu sözlerle bir kez daha 'kararın hukuku değil siyasi olduğunu' vurgulayanları doğruladı. Barroso, Kürt sorunuyla ilgili sadece hükümetin paketini desteklediklerini vurgulamakla yetindi. Türkiye'nin demokratikleşme sorununu Kürt sorunundan bağımsız ele alan Barroso'nun bu değerlendirmeleri, AB'nin Kürtlere dönük yaklaşımlarını gözler önüne seriyor. Milyonlarca Kürdün Newroz meydanlarında dile getirdiği demokratik taleplerini görmezden gelen AB'nin Türkiye'den istediği 'demokratikleşme paketi', ifade ve düşünce özgürlüğüyle bireysel haklarla sınırlı. 'Tasfiye planı'nı destekleyen AB yetkilileri, daha önce Güney Kürdistan'a yönelik Türkiye'nin hava ve kara operasyonunu savunan açıklamalar yapmıştı.


Uzlaşma taktiği tutmaz

AKP hakkında açılan kapatma davası geçen hafta muhalefetin de gündemindeydi. Başbakan Erdoğan'ın grup toplantısında yaptığı konuşmada muhalefetle uzlaşma sinyalleri verdi. Referandum kozunu en sona bırakan AKP'nin 'uzlaşı' formüllüne muhalefet liderleri sıcak bakmadı. AKP'nin kapatılması durumunda 'meydan bana kalır' hesabına giren CHP Lideri Deniz Baykal, hem kapatılma davasıyla ilgili AKP'nin arayışına ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin 'sağduyu' çağrılarını çok sert yanıt verdi. 8 Nisan'da CHP grup toplantısında konuşan Baykal, AKP'nin mutabakat çağrılarına kapıyı kapattı: 'Şeriatın kestiği parmak acımaz, bırak parmak kesilsin, hukuk işlesin.' MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin de grup toplantısında, 301. maddenin değişikliği konusunda sert tavır sergilemesi, 'uzlaşı' arayışlarına bir yanıt olarak değerlendirildi. Bu tepkilere rağmen AKP'nin 'nasıl bir demokrasi paketi' hazırlayacağı tam bir muamma. Ancak AKP'nin 'paketi'nde, tüm bu sorunlara kaynaklık eden Kürt sorununun çözümünün yer almayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Kürt sorununu sadece 'ekonomik' çerçevede ele alan AKP'nin yaklaşımı da CHP ve MHP'den pek farklı değil. Dolayısıyla birçok konuda AKP, CHP ve MHP 'kriz' tarafları olarak görülse de, Kürtlerin tasfiyesinde mutabakata vardıkları tartışma götürmez bir gerçeklik olarak duruyor. Siyaset uzmanları, Kürt sorununun çözümünü kapsamayan demokratik bir paketin Türkiye'yi krizden kurtarmayacağını vurguluyor.





20/04/2008
‘Uçak sesleri ölümün habercisi’
Elif Görgü
Sayın seyirciler Diyarbakır Havaalanı’ndan kalkan bomba yüklü F16 uçakları x bölgesini bombaladı…
 
20/04/2008
Munzur Vadisi için meclis araştırması
DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, Munzur Vadisindeki doğal yapının korunması amacıyla Meclis araştırması açılmasını istedi
 
20/04/2008
‘Suçluyu övme’ye görevsizlik kararı
Van’ın Özalp İlçesi’nde bulunan askeri kışlaya, 33 Kürt köylüsünü öldürttüğü gerekçesiyle idama mahkum edilen Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın isminin verilmesi üzerine mağdur yakınlarının açtığı davaya Ankara 6. İdare Mahkemesi görevsizlik kararı vererek dosyayı askeri mahkemeye gönderdi.
 
20/04/2008
Kürt Enstitüsü 16. yılını kutladı
16. kuruluş yıldönümünü kutlayan İstanbul Kürt Enstitüsü, herkesi asimilasyona karşı olmaya çağırdı.
 
20/04/2008
Üniversite öğrencileri Hasankeyf’e sahip çıktı
Diyarbakır Dicle Üniversitesi Toplum Gönüllüleri Vakfı tarafından “Kültürel mirasa sahip çıkmak” için organize edilen etkinlik kapsamında 23 üniversiteden gelen öğrenciler Ilısu Barajı’na karşı Hasankeyf İlçesi’nde 3 günlük kamp kurdu.
 
20/04/2008
Sınırda askeri hareketlilik arttı
Baharın gelmesiyle birlikte operasyonlar da hız kazandı.
 
19/04/2008
Yoksulluğa göç...
Elif Görgü
“Faili meçhuller için 16 milyar veriliyor. Bu bir insan yaşamı için nedir ki?(…) Oğlum 14 yaşındaydı. Yıllarca acaba ne oldu? Oğlum nereye gitti? Şu anda nerede? diye merak edip durduk.
 
19/04/2008
İHD: Cezaevlerinin durumu endişe verici
Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin basın açıklaması yaptı
 
19/04/2008
Şırnak Newroz’una soruşturma
Şırnak’ta binlerce kişinin katılımıyla kutlanan Newroz’un tertip komitesine, atılan sloganlar ve yapılan konuşmalar gerekçe gösterilerek soruşturma açıldı
 
19/04/2008
Kürt gazetecilerden DİHA’ya destek bildirisi
Federal Kürdistan Bölgesi’nde görev yapan basın mensupları, Dicle Haber Ajansı (DİHA) ile Kürt basınına yönelik baskıları kınamak amacıyla bildiri yayınladı

20/04/2008
301 kabul edildi yetki Adalet Bakanı’nda
Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. maddesinde yapılması tasarlanan değişiklik TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. Tasarıya göre soruşturma açma yetkisi Adalet Bakanı’nda olacak.
 
20/04/2008
Değişiklik tam bir hayal kırıklığı
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), TCK’nın 301. maddesinde yapılması önerilen değişikliklerin, ifade özgürlüğü konusundaki sınırlamaları kaldırmaya yetmeyeceğini açıkladı.
 
20/04/2008
Babacan Müşerref’le görüştü
Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Afganistan ile Pakistan arasındaki ikinci zirvenin cumhurbaşkanları düzeyinde haziranda Türkiye’de yapılması için görüş birliği içinde olduklarını bildirdi.
 
20/04/2008
‘Senin tutumun daha vahim’
CHP lideri Deniz Baykal, TBMM Genel Kurulu’nda, Bağımsız Tunceli Milletvekili Kamer Genç ile AKP’li milletvekilleri arasında çıkan tartışmanın Parlamento’nun saygınlığına “Ağır bir gölge düşürdüğünü” ifade etti.
 
20/04/2008
Erdoğan yine Baykal’ı eleştirdi
MÜSİAD Genel Kurulunda konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hedefinde yine CHP lideri Baykal vardı.
 
20/04/2008
Rehn: Görüşmeler gecikmeden başlamalı
AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanlığına Dimitri Hristofyas’ın seçilmesinin...
 
19/04/2008
Meclis’te 301 gerilimi
Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301 ve 305’nci maddelerinde değişiklik öngören kanun teklifi Meclis Adalet Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Görüşmeler görsel basının dışarı çıkarılmak istenmesi üzerine büyük bir tartışmayla açıldı. Bunu MHP-DTP atışması izledi
 
19/04/2008
Genç, Erdoğan’dan ‘kınama’ istedi
Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç, Meclis’te kendisine yönelik linç girişimiyle ilgili olarak, “Eğer Tayyip Erdoğan, bu hareketi kınamazsa, bu hareketin baş sorumlusunun kendisi olduğu konusunda kesin bir kararım olacaktır” dedi
 
19/04/2008
Ismarlanan bildiri yayınladı
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM), AKP hakkında Anayasa Mahkemesi’nde açılan davaya ilişkin sabah imzaya açılan bildiri resmen yayımlandı
 
19/04/2008
İkinci görüşme 7 Mayıs’ta
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Kıbrıs Rum Yönetimi Devlet Başkanı Dimitris Hristofyas, 7 Mayıs’ta Lefkoşa’daki Ledra Palace Otel’de yeniden bir araya gelecek
 



Vekil kabul ediyor emekçi karşı çıkıyor
AKP’li milletvekilleri, emekçilerin karşı çıktığı SSGSS’yi geçirmek için fazla mesai yapmaya devam ediyor
AKP Hükümeti, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasa Tasarısı’nın IMF ile yapılacak görüşme öncesi çıkabilmesi için Meclis’e fazla mesai yaptırıyor. Emekçiler ise yasaya oylan tepkilerini dile getirmek için eylemlerine devam ediyor.
AKP’li milletvekillerinin önerisi ile fazla mesai yapmayı kabul eden Meclis, dün saat 22.00’ye kadar çalıştı. Bugün de 21.00’e kadar mesai yapacak. Meclis’te önceki gün 21.00’e kadar süren görüşmelerde ise tasarının ikinci bölümünde yer alan 3 maddesi daha kabul edildi.
Görüşmeler sırasında konuşan Çalışma Bakanı Faruk Çelik, “İktidarımızın en parlak olduğu alanların başında sağlık geliyor” iddiasında b

AKP’nin 301 teklifi Mumcu’ya takıldı

Barroso’ya jest için 301. maddede değişiklik yapmak isteyen AKP, Meclis Başkan Vekili Mumcu’ya takıldı
Hükümet, 301’inci maddeyle ilgili değişikliği, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun Meclis’te konuşma yapacağı bugün, Adalet Komisyonu gündemine almak istedi, ama CHP’li Meclis Başkan Vekili Güldal Mumcu izin vermedi.
Mumcu, Meclis Başkanı Köksal Toptan’ı bekleyeceğini belirterek, teklifi komisyona sevk etmedi.
Meclis Başkanı Toptan resmi ziyaret kapsamında Çin’de olduğu için, hükümetin talebi başkanlığa vekalet eden CHP’li Güldal Mumcu’nun önüne gitti. Mumcu, “Neden bu kadar acele ediliyor?” diyerek, teklifle ilgili kararı Meclis Başkanı’na bıraktı, Toptan’ın Türkiye’ye döneceği 11 Nisan’a kadar teklifi komisyonlara sevk etmeyeceğini söyledi.
AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ da, TBMM Başkanı Köksal Toptan’a vekalet eden CHP’li Güldal Mumcu’nun TCK’nın 301 ve 305. maddeleriyle ilgili değişiklik teklifini komisyona havale etmediğini söyledi.
İçtüzüğe göre Mumcu’nun teklifi sevk etmesi için süre sınırlaması bulunmuyor. Teklif Adalet Komisyonu’na sevk edildikten sonra üzerinden 48 saat geçmesinin ardından ancak gündeme alınabiliyor.
Yetki mercek altına alındı
AKP, 301’nci madde konusunda topu Cumhurbaşkanı’na atarken, muhalefet de kovuşturma yetkisinin Cumhurbaşkanı’na verilmesini mercek altına aldı. Muhalefet partileri, AKP’nin, anayasa değişikliğiyle “Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini tırpanlama” iddiasında olduğunu ancak 301 ve 305’nci maddede değişiklik öngören kanun teklifiyle bu iddiasından vazgeçtiğini ortaya koyduğu görüşünü dile getiriyor. Muhalefet partileri ayrıca 301’nci maddeyle ilgili Cumhurbaşkanı’na verilen kovuşturma yetkisinin anayasal olmadığı görüşünü taşıyor.
Muhalefet partileri, Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerinin, Anayasa’nın 104’ncü maddesinde sıralandığını belirtirken, yapılacak yetkilendirmenin de anayasa değişikliği ile olabileceğini dile getiriyor.

--------------------------------------------------------------------------------
Hedef reformlara ivme kazandırmak

Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn’in bugün başlayacak Türkiye ziyaretinin, ana amacının Türkiye’deki reform sürecine “ivme kazandırmak” olduğu belirtildi. Barroso, AKP’ye açılan kapatma davası nedeniyle Türkiye’de gerginliklerin iyice arttığı bir dönemde Ankara’ya “kritik” bir ziyarette bulunacak.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşecek Barroso ve Rehn ayrıca TBMM’de grubu bulunan parti liderleriyle bir araya gelecek. Barroso ayrıca TBMM Genel Kurulu’nda bir konuşma yapacak.
Sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle de bir araya gelecek Barroso ve Rehn, Ankara’daki temaslarının ardından cuma sabahı İstanbul’a geçecek.
Barroso, İstanbul’da Bilgi Üniversitesi’nde bir konuşma yapacak

Asker götürdü kemikleri bulundu
Elif Görgü
Askerin 14 yıl önce götürdüğü iki kişinin kemiklerinin Kulp’taki bir toplu mezarda olduğu kanıtlandı
Diyarbakır’da 14 yıl önce askerin götürdüğü Mehmet Selim Örhan ve Hasan Örhan’ın cesetlerinin Kulp’ta ortaya çıkan toplu mezarda olduğu adli tıp raporuyla kanıtlandı. Kurşunlandığı ve yakıldığı tespit edilen kemiklerin fotoğraflarını ilk defa gören aile yakınları, İHD’de yapılan basın açıklamasında fenalık geçirdiler. 14 yıl sonra babalarının cesetlerini gören gençlerin çığlıkları yürek parçalarken, bir kadın bayıldı. İHD yetkilileri ve gazeteciler de gözyaşlarını tutamazken, yaşananlar savaşta ısrarın yarattığı insanlık trajedisini bir kez daha gözler önüne serdi. Basın toplantısı ise yarıda kesilmek zorunda kaldı.
Askerler götürmüştü
İHD Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ, İHD Doğu Güneydoğu Temsilcisi Mihdi Perinçek ve Diyarbakır Şube Başkanı Ali Akıncı’nın dün düzenlediği basın toplantısında verilen bilgilere göre olay şöyle gelişti: “14 yıl önce 24 Mayıs 1994 günü, Kulp ilçesi Çağlayan köyü Dereboyu mezrasında operasyon düzenleyen askerler, Mehmet Selim Örhan, Hasan Örhan ve Cezair Örhan’ı gözaltına aldılar. Aile üyelerinin karşı çıkması üzerine üst düzey rütbeli bir asker, Örhanları bir adres göstermek üzere yanlarında götürdüklerini ve daha sonra serbest bırakacaklarını söyledi. Ancak Örhanlardan bir daha haber alınamadı. Yerel makamlar, savcılıklar nezdinde yapılan girişimler, benzer 5 bin vakada olduğu gibi sonuç vermedi ve gözaltında kayıplar listesine üç kişi daha eklendi. Aile, iç hukuktan hiçbir sonuç alamayınca dosyayı İHD Diyarbakır Şubesi aracılığıyla AİHM’e taşıdı. Türkiye 12 Haziran 2002 yılında yaşam hakkının ihlal edilmesi gerekçesiyle tazminata mahkum edildi. Örhan ailesi, ziyaret edilecek bir mezarları olsun diye kayıplarını aramaya devam etti. Aile, kimliği bilinmeyen 8 cesedin Kulp ilçesi Bağcılar köyü, Dezpelit mezrası Kevrokok mevkiinde defnedildiği bilgisine savcılık dosyalarından ulaşınca, olay yerindeki kemikler üzerinde DNA incelemesinin yapılmasını talep etti. Adli tıp raporu ile cesetlerden ikisinin kayıp Hasan Örhan ve Mehmet Selim Örhan’a ait olduğu açığa çıktı. (Diyarbakır/EVRENSEL)

--------------------------------------------------------------------------------
Bir dönemin kara noktası: Kulp

Faili meçhullerin en çok görüldüğü ‘90’lı yılların başında Kulp ismi en çok duyulan yerdi.11 Ekim 1993 tarihinde Alacaköyü’ne baskın düzenleyen Bolu Tugay Komutanlığı tarafından 11 köylü gözaltına alındı. 10 gün boyunca köyün yakınlarında bekletilen köylülerden daha sonra haber alınmadı. Daha sonra toplu mezarda çıkan kemiklerin köylülere ait olduğu 2004 yılı kasım ayında kayıp olanların ailelerin İHD Diyarbakır şubesine yaptığı başvuru ile ortaya çıkmıştı. Kulp’ta ve bölgede yaşanan failli meçhullerin failleri arasında ‘iyi çocuklardan’ Mutkili Ali olarak bilinen emekli astsubay Ali Kaya’nın da adı geçiyor. Dönemin AKP Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun yerel bir gazeteye verdiği demeçte, “O iyi çocuk olan Mutkili Ali burada bunu yapıyor, Kulp’ta bunu yapıyor, Şemdinli’de şunu yapıyor; peki bu kadar senedir bu adamın hukuksuzluğuna neden birileri dur demiyor?” ifadelerini kullanmıştı.

Bursa'da çalıştığı iş yerinde üzerine saç hurdaları düşen kişi, kaldırıldığı hastanede öldü.

Alınan bilgiye göre, merkez Osmangazi ilçesi Geçit Mahallesi Gündoğdu Sokak'ta bulunan bir iş yerinde kamyondan indirmek istediği saç hurdalar üzerine düşen Sabri Çalışkan (46), çalışanlar tarafından özel bir hastaneye kaldırıldı. Çalışkan'ın müdahaleye rağmen kurtarılamadığı, olayla ilgili soruşturmanın


Dağlara sevdalı bir yaşam HALİL

Dağlara ve Özgürlüğe sevdalı bir yaşamdı Halil. Özgürlük için adadı bedenini. Dünyanın en zor işlerinden biri aynı acıyı ve sevinci birlikte yaşadığın arkadaşlarının haberini yapmak. Kaybetmek... Kalemlerin yazmadığı, mürekkeplerin kuruduğu bir an bu.

1995 yılında Suriye’de tanıştım Halil’le. Yerinde durmayan, kamerasının başında işini en iyi şekilde yerine getirmenin verdiği hassasiyet ve ürkeklikle sakarlıklar yapan bir gazeteciydi. Halil hayallerinin peşinde koşan, hayalleriyle yaşayan bir insandı. Her zaman yeniyi, ilki arayandı. Herşeyin ilkini ve en iyisini yapmak isteyen bir gazeteci... Daha sonra birlikte gittik Kürdistan dağlarına. Herkesin merak ettiği, Kürt halkının kalbinin attığı gerillaların içinde haber yapmaktı amacımız. O Zap bölgesinde kalıp, gazeteler için haber ve televizyonlar için çekim yaptı. Bir sürü zorluklar, engeller çıktı karşısına. Bir gerilla resmi, görüntüsü çekmek için günlerce izin almak için uğraştı. Ama hayalleri ve ütopyalarını bu zorluklar engelleyemedi. Hepsini bir bir aştı. Önce resimler çekti, sonra haberler yaptı. Ardından görüntülü haberler geldi. En son bir sinemacı, bir film yönetmeni olarak çıktı karşımıza. Özgür topraklardaki tüm ilkleri Halil gerçekleştirdi.

İlk önce çatışma görüntülerini kaydetti. Sonrasında havaya uçurulan panzerlerin görüntülerini çekti. Ve Zap’ta 1997 yılında Türk ordusunun bozguna uğradığını belgeleyen helikopterin düştüğü anı Halil görüntüledi. Bununla da yetinmedi, dağlara gelen gençlere habercilik öğreten, kamera dersi veren bir öğretmen oldu. Dağın gizemli ve sihirli yaşamının bir bölümünün anlatıcısı, tarihçisi ve canlı tanığı...

Son bir hayali, özlemi kalmıştı Halil’in; o da Kuzey’e, taaa Dersim’e kadar gitmek. Oraları anlatmak, oradaki gerillaların yaşamını, direnişini resmetmek! Yaşam gerekçesiydi bu, kimse durduramazdı onu. Çünkü kararını verdi mi yerinde duramazdı Halil. Yola çıktı 2007 yılında, takıldığı bir operasyondan yaralı kurtuldu. Onun yaşaması için bedenlerini siper etmişti arkadaşları. Çünkü Halil, bu dağlarda öğrenmişti yaşamı ve yoldaşlığı. Onun için sevmişti dağları bu kadar.

Besta’da çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdiğine dair gelen haber yüreğimize ateş düşürdü. Gurbet’te, Şenol’da, Selçuk’ta yaşadığımız hisleri, o tarif edilemez acıyı bir kez daha yaşadık. “Vurulanların ardından gözyaşı dökmemeye yıllar önce karar verdim” demişti Halil bir yazısında. Çok zor da olsa içimize akıtacağız gözyaşlarımızı. Senin sözünü bu sefer biz tutacağız, biz yaşatacağız senin hayallerini.

NURDOĞAN AYDOĞAN


Halil Uysal kimdir?

1973 yılında Almanya’da doğan Halil Uysal, kısa bir süre kalmak için 1995’te ayak bastığı Kürdistan dağlarından çok etkilendi ve gerilla yaşamına başladı. İlk dönemlerinde dağlarda gerillaları, gerilla yaşamını fotoğraflayan Uysal, süreç içinde kısa film denemeleri de yaptı. 2006 yılında Kürt kamuoyu tarafından çok beğenilen “Beritan” filmini çeken Uysal, Kürdistan’daki gerilla yaşamını anlatacak “Ağrı Dağı’na Yürüyenler” adlı projesi için bir süreden beri Kuzey Kürdistan’da bulunuyordu. Aynı zaman özgür Kürt basınının temsilcilerinden biri olan Uysal, Kürdistan’ı, Kürt gerillasını anlattığı çok sayıda makale kaleme aldı. Uysal, anılarını 1998 yılında yayımlanan “Halil’in Gözü” adlı kitabında toplamıştı.

Dağın sırrına erişen “Dağ”lı*

Gri balıkçılı görmek için yürüyorum. Zap nehrinin üzerinden buz gibi buğular yükseliyor. Aslında ben bu görünüme bayılıyorum. Şimdi tepelerin uçlarına vuran güneş, birazdan vadinin içine ulaşacak ve bu buğu sessizce yükselip yerini suyun yüzeyindeki parıltılara bırakacak. Buz mavisi nehir kıyısında yürüdüğüm zaman içerisinde yosun yeşili bir nehre dönüşecek. Zap, gece mavisi kıyafetlerini çıkarıp günün yeşil tüllerine sarınacak. İşte tam bu esnada gri bir balıkçıl usulca süzülüp bu nehrin üzerinden geçecek.

***

Ve ben sadece bu anı bir kez daha görebilmek için Zap kıyısında yürüyorum… Bu dağlarda bazı nesnelerin sihri olduğuna inanıyorum ve bir başkasına anlatıldığında bu sihrin bozulacağını da iyi biliyorum. Kim söylemişti hatırlayamıyorum; kişi doğanın ona sunduğu gizleri kendisinde saklamayı başarırsa, doğa ona daha çoğunu bahşedermiş; yeter ki sırlarını kendinde tutmayı bilsin...

***

Dağlarda geçirdiğim bütün bu zaman içerisinde gri balıkçıl her bahar bana bir kez görünmeyi ve kaybolmayı başardı. Ve ben de onun görünümüyle başladığım her yeni çalışmayı tamamlamayı başardım. Onunla çıktığım her yolculuğu sonlandırmayı bildim. Ve öyle bir an geldi ki, artık onsuz hiçbir şeye başlayamaz oldum. Onu görmeden, onun sabah güneşinde parlayan tüylerinden kendime, kalbime bir görünüm yerleştirmeden yola çıkmaz oldum. O da her yeni aşamada bana bir kez görünmeyi ve yüreğimi rahatlatmayı bildi…

***

Önceleri bunun bir tesadüf olduğunu düşünüyordum. Bu coğrafyaya ait olmayan bu kuşun buralardan geçerken bu kıyıya inmiş olduğunu, bir zaman dinlendikten sonra tekrar yoluna devam edeceğini sanıyordum. Bunun öyle olmadığını yıllar boyunca giriştiğim her yeni çalışmanın arifesinde veya atıldığım her yeni yolculuğun başlangıcında onunla karşılaştıkça fark ettim. Gri balıkçıl buralardan gitmiyordu, yoluna devam etmiyordu. Sanki bu nehir onun eviydi…

***

Kuzey Kürdistan’a yaptığım yolculuğun benim için birçok nedeni var. Bunlardan ilki ve bütün arkadaşlarımın bildiği; Botan’da başlayıp Ağrı Dağı’nda sonuçlanacak ve kuzeyin gerillasını anlatacak bir belgesel film hazırlamaktır... Bu benim en geçerli gerekçem ve bütün arkadaşlarım tarafından onaylandı. Daha önce hiçbir kameraman tarafından denenmemiş, yapılmamış ‘Ağrı Dağı’na Yürüyenler’ ismini verdiğim bu çalışmayı sonuçlandırdığım günü düşünmek bile bana büyük bir heyecan veriyor. Kıyasıya bir savaşın yaşandığı bu coğrafyada bu çalışmayı başarır mıyım, bilemiyorum. Ama, en azından Kabe’ye yürüyen karınca misali yollarında ölürüm...

***

Dağa gelmeden önce çok kısıtlı bir kamera ve fotoğraf eğitimim vardı. Onun dışında hiçbir eğitimim yok bu konuda. Asıl dağlar beni bu çalışmaya sürükledi. Dağlarda benim de fark etmediğim ama hissettiğim bir gelişme oldu. Bunun nasıl olduğunu izah edemem ama içinde yaşayarak, paylaşarak, dağ atmosferinde aynı havayı tadarak, hem düşünsel olarak, hem de teknik olarak birçok farklılaşmayı yaşadım. Benim fotoğraflarım, kameracılığım dağlarda gelişti. Ben bunun bir dağ sırrı olduğuna inanıyorum. Dağa gelince fark ettik ki, burada koca bir dünya var. Asıl mesele benim bu yaşamı anlatma istemim. Asıl mesele bu yaşamı ne kadar sevdiğimi göstermek. Benim gerçek arkadaşlarım burada oldu. Onları yansıtmak, kalıcı kılmak, bir şekilde hayatta ve akıllarda tutmak istedim. Çünkü bunlar Kürt halkının en kahraman, en güzel çocuklarıydı. Kürt halkının en seçilmiş, en güçlü, en değerli bölümü geldi dağlara. O değerlerin içinde yaşıyor olmak, o değerlerin içinde bulunuyor olmak bana hep mutluluk verdi. Yaşadıkça, çektikçe ve fotoğrafladıkça benden onlara ve onlardan bana akan bir döngü kuruldu.

***

Bu yolculuğa Kürdistan’ın güzellikleri için koyulmuştum. Kameramla o uçsuz bucaksız güzelliklerini toplayacaktım. Gerillanın yaşadığı bütün dağlara çıkacak, kokladığı bütün çiçekleri koklayacak, silahım en son kullanacağım eşyam olacaktı.

***

Kuzey’e geçişimin ilkinden daha önemli ve daha az arkadaşımla paylaştığım nedenini düşünüyorum. Savaşın orta yerinde olmak istemiştim. Hayatımın geri kalan yıllarını başka bir yerde değil, Kuzey topraklarında tamamlamaktır hayalim. Denizler ortasında zehirlenmeye çalışılan O güzel insana ve O’nun yarattığı halka topyekün bir savaş dayatılırken, kıyısında köşesinde değil orta yerinde olmak istemiştim. Ve bütün malzemelerimi sırtlayıp Kuzey yollarına bu yüzden düşmüştüm. Hiçbir şey yapamasam da, en azından bu topraklarda gerillanın izinden yürümüş olurum...

***

Bu yolculuğa çıkışımın en içsel ve en gizli nedeni yenilenmekti. Nasıl olacağını bilemiyordum ama kendimi bir kez daha yenilemenin, duygu ve düşüncelerime bir kez daha biçim vermenin yolunun bu topraklardan geçtiğini hissediyordum. Hiçbir şeyi eskitmeye katlanamıyorum. Kalbimde yaşattıklarımı hep ilk anki diriliğiyle, hep ilk anki heyecanıyla hissetmek istiyorum. Bunun yolunun da, hayatımız pahasına da olsa kalbin ve bedenin yenilenmesinden geçtiğine inananlardanım.

***

Bu dağlarda bir hayat yaşadım. Çok başarılı olamasam da, temiz yaşadığıma inanıyorum. Ne bu dağlara, ne de bu dağlarda edindiğim yoldaşlara, bir kez olsun ne madden, ne de ruhen uzak düşmedim. ‘Uysal’ olan soyadım bu gerilla yaşamı içerisinde kendiliğinden Dağ oluverdi. Bu ismi hak etmesem de, layık olmak için elimden geleni yaptım.

***

Benim dağa getirdiğim sadece kendi bedenim var. Ama benim dağdan aldığım şeyler çok fazla. Ben dağlarda yetiştim. Bir seyirci olarak değil. İçinde bir yaşayan olarak yer aldım. Örnek olarak Beritan filmini verebilirim. Kürt tarihinde ihaneti anlatıyor, aşkı anlatıyor, direnişi anlatıyor. Ben bunları birebir yaşadım. İhanete de tanık oldum. Direnen insanlarla birlikte kaldım. Aşklarını ülkeleri ile birleştiren, en ön cephelere koşarak giden arkadaşlarla tanıştım. Bu hayatın bir parçası oldum. Yani bu hikayenin içindeydim.

* Bu yazı Halil Dağ’ın Botan yazılarından derlenmiştir. Halil Dağ, çalışması için yanına aldığı kamerasını geçtiğimiz Ağustos ayında Garisa’da yaşanan çatışmada yitirecek ve bu olayı “O çatışmadan sadece hayatımı alabilmiştim. O da yeniden başlamak içindi...” sözleriyle anlatacaktı.
GÜR POLİTİKA
 
 
 

--------------------------------------------------------------------------------




 

Dağlara sevdalı bir yaşam HALİL
 
 
 
                                                    @ Copyright  www.halklarinsesi.com  iletisim:admin@halklarinsesi.com
 

Fransa ve Almanya savaş tarihini birlikte yazıyor 
 

PARİS / BERLİN (10.04.2008)-Almanya ve Fransa’nın ortak tarih yazımında yeni bir aşamaya gelindi. Fransa Eğitim Bakanı Xavier Darcos ile Berlin Belediye Başkanı Klaus Wowereit kolejde okutulacak ortak tarih ders kitabının sunumunu yaptı. Kitap 1815’ten İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadarki dönemi ele alıyor.

Fransa Eğitim Bakanı Xavier Darcos ile Berlin Belediye Başkanı Klaus Wowereit, kolejde okutulmak üzere hazırlanan ortak tarih kitabının sunumunu Berlin’de yaptı. Bu kitap iki yıl önce başlayan bir çalışmanın ikinci bölümünü oluşturuyor. 2006 yılında 1945 sonrasını ele alan ilk kitap her iki ülkenin lise son sınıflarında okutulmak üzere hazırlandı. Fransa ve Almanca versiyonlarında kitabın tanıtımı ve içeriği aynı oldu.

2008 Fransa ve Almanya eğitim döneminde kullanılacak olan “Avrupa ve 1945’te Viyana Kongresi Dünyası” adlı kitap da diğer kitapla aynı ilkeler çerçevesinde hazırlandı. Bonn Gymnasium’dan profesör Friedrich-Ebert, Fenelon Lisesi profesörsü Daniel Henri ve Paris’teki Henri IV Lisesi profesörü Gillaume Le Quintrec etrafında oluşturulan 12 Alman ve Fransız profesör kitap için çalıştı.

SAVAŞIN İKİ HALK ÜZERİNDEKİ SONUÇLARI DENGELENDİ

Rhin nehrinin her yakasında yazarlar tarihe damgasını vuran üç büyük savaşı yeniden yazdılar. İncelenen tarih 1815’te başlıyor ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra noktalanıyor. Anlaşmazlık noktalarının çok fazla olmadığı kaydediliyor. Sosyal Bilimler Yüksek Araştırma Okulu Müdürü ve aynı zamanda projenin yönetim komitesi üyesi Pierre Monnet, “Fransız ve Alman tarihçiler 1914-1918 savaşını başlatan nedenler üzerine anlaşıyor. Saldırıya uğrayan bir Fransa’ya karşı Alman militarizmi tezi artık on beş yıldan beridir öğretilmiyor” dedi.

Kitap hazırlanırken temel tartışma konuları sivillerin acıları üzerine oldu. Monnet, “savaşın iki halk üzerindeki sonuçları konusunda bir denge oluşturuldu” diye belirtti. İkinci Dünya Savaşı konusunda ise tarihçi ekip III. Reich ile ilgili bir bölümde rötuş yaptı. Fransızlar Naziler tarafından halk üzerinde uygulanan “baştan çıkarma” olgusunun hesaba katılması için ısrar etti. 14-18 savaşı üzerine çapraz bakış, Fransız kitaplarında az ele alınan konuları işlemeye yaradı, tıpkı Rus cephesinin önemi, Çin’deki çatışmanın küreselleşmesi, Avrupa ve ulusları gibi. Monnet’e göre bu işbirliği pedagojik farklılıklara da ışık tuttu. Tarihçi Monnet, “Fransa tarih öğretimi öyküyü öne çıkarırken Almanya daha çok eleştirel karşılaştırmaları işliyor” diye kaydetti.

Fransa ve Almanya’nın günlük yaşamda görülmeyen ortak noktalarda yılardan beridir daha fazla buluştuğunu ifade eden Berlin Belediye Başkanı Klaus Wowereit ise, “sınırların açılması buna dahil, ortak para da aynı ölçüde. Bununla birlikte ortak bir tarih kitabının yayınlanması başka bir boyuttaki aşamadır, zira her iki ulus böylece üretici bir işbirliği ve gelecek nesiller için de değerli olacak ortak bir Avrupa anlayışı temellerini kuruyor” şeklinde belirtti.

Fransız Nathan yayınevi ile Alman Ernst Klett yayınevi kitabın aynı düzeyde satış başarısı elde etmesini umuyor. Nathan’a göre birinci kitap Fransa’da 44 bin, Almanya’da ise 35 bin adet sattı. Üçüncü bir ortak tarih kitabı da 2009 eğitim döneminde lise için hazırlanacak. 




Dengbêj geleneği koruma altında 
 

FOTOĞRAFLI

AMED (10.04.2008)- Sözlü Kürt kültürünün çok önemli bir parçası olan hem yerleşik yaşam öncesi Kürtlerin sosyal yaşamını hem de yazılı dönem öncesi Sözlü Kürt Edebiyatı’nı günümüze taşıyan bir unsur olan dengbêj geleneği korumaya alındı.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Avrupa Birliği finansörlüğünde Türkiye'de Kültürel Hakların Desteklenmesi Kültürel Girişimler Destek Hibe Programı çerçevesinde hazırlanmış olan "Dengbêj ve Dengbêjlik Geleneği" isimli proje antoloji, CD, divan ve tanıtım broşürüyle hayat buldu.

Ekibinin tümünün Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından oluşturulan proje 10 ay sürdü. Projenin ana hedeflerinden olan kültürlerarası etkileşim ve dengbêjlik geleneğinin tanıtımı ilkelerine sadık kalınarak gerçekleştirilen faaliyetler sonucunda; 2 bin adet denbêj antolojisi, 4 bin adet "Diyarbakır Dengbêjleri" CD’si, 3 bin adet tanıtım broşürü gibi ürünler elde edildi. Ayrıca Diyarbakır ve İstanbul'da gerçekleştirilen iki dengbêj divanı ile geleneğin canlı performansları dinleyicilere sunuldu.

100 DENGBÊJ'E ULAŞILDI

Dengbêjlik geleneğinin korunması, tanıtılması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla hazırlanan 361 sayfadan oluşan dengbêj antolojisi 2 bin adet basıldı.

Antoloji hazırlanırken bir de alan araştırması yapıldı ve 100 dengbejin bilgilerine ulaşıldı. Antolojide her bir dengbejin ikişer stranına da yer verildi. Stranların sözlerinin dengbêjlerin ağzından çıktığı gibi herhangi bir düzeltme yapmadan aktarılan antolojide stranların kaynakları tespit edilemediğinden kaynak belirtilmiyor. Stranların Türkçe’ye çevirisinde anlam bozukluğuna ve estetik sorunlara neden olmamak için Kürtçe yayınlanmasına ancak içeriğin anlaşılabilmesi bakımından da Türkçe özetlerinin yayınlanmasına çalışılmış.

Antolojide Türkçede olmayan stran, kilam, dengbêj, şevbihêrk gibi kelimeleri olduğu gibi Türkçe çevirilerde de kullanılan antolojinin sonunda bu sözcüklerin anlaşılması için küçük bir sözlüğe yer verilmiş. Bu çalışma ile biyografilerin yer almasının yanı sıra, Türkiye’de yaşayan dengbêjlerin önemli bir kısmının kayıt altına alınması ve belirli bir yöntemle derlenen bilgilerin tasnif edilmesi de sağlanmış oldu.

Dengbêjlerin kendi seslerinden sanatlarını icra ettikleri Diyarbakır Dengbêjleri CD'si ile tarihimizin sesleri kulaklarda yer etmesi kültürün sesli tanıkları olarak arşivlerde yer bulması için 2 bin adet dengbêj CD'si basıldı.

HER CUMARTESİ DENGBÊJ DİVANI

Bu proje faaliyetlerinin dışında Diyarbakır Mimarlar Odası tarafından restore edilen bir Diyarbakır Evi'nin Büyükşehir Belediyesi'ne tahsis edilmesiyle avlusunda dengbêj seslerinin yankılandığı bir mekan yaratılmış oldu. Tüm giderleri Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanan Dengbêj Evi, dengbêjlerin ve halkın kullanımına açık biçimde faaliyetini sürdürüyor.

12 Nisan Cumartesi günü projenin ürünlerinin tanıtılacağı Dengbêj Evi'nde dengbêj divanında kurulacak. Ayrıca yaz dönemi her Cumartesi günü saat 16:00-18:00 arasında kurulacak dengbej divanına bu sanata ilgi duyanlara ev sahipliği yapılacak. 
 
 



AMED (10.04.2008)- Sözlü Kürt kültürünün çok önemli bir parçası olan hem yerleşik yaşam öncesi Kürtlerin sosyal yaşamını hem de yazılı dönem öncesi Sözlü Kürt Edebiyatı’nı günümüze taşıyan bir unsur olan dengbêj geleneği korumaya alındı.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Avrupa Birliği finansörlüğünde Türki


'Meclis'teki Kürt muhalefeti'nin 8 aylık performansı
Bir çoğu hakkında fezleke hazırlanan ve yargılanmalarına devam edilen DTP'li milletvekilleri, 8 aylık dönemde, Meclis'te önemli çalışmalara imza attı. Tabu sayılan bir çok konuyu Meclis gündemine taşıyan DTP'liler, kriz haline gelen bazı konularda da, demokrasiden yana tavır aldı. 10.04.2008 10:09    

umutulaş:
 
  Dengbêj geleneği koruma altında 

Füsun Erdoğan ve İbrahim Çiçek İçin Soru Önergesi

10 Nisan 2008 / Persembe 13:06    Yazdır

ÖZGÜR RADYO/ İstanbul- DTP Diyarbakır vekili Akın Birdal dün Meclis Başkanlığına, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in yanıtlaması istemiyle, Radyomuz Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü Fusün Erdoğan ile Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek'in birbirleri ile niçin görüştürülmediklerine ilişkin soru önergesi verdi.

Demokratik Toplum Partisi Diyarbakır milletvekili Akın Birdal tarafından Bakan Şahin'e yöneltilen soru önergesinde 8 Eylül 2006 tarihinde gözaltına alınarak tutuklanan, Özgür Radyo Genel Koordinatörü Fusün Erdoğan ile Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek'in, kesinleşmiş bir cezaları bulunmadığı ve evli oldukları halde niçin görüştürülmedikleri soruldu. Önergede ayrıca iki yıla yakın zamandır tutuklu bulunan Çiçek ve Erdoğan'ın sadece iki kez hakim karşısına çıkarılmasının adil yargılamanın koşullarını ne kadar yerine getirdiğinin de yanıtlanması istendi.

Birdal tarafından Bakan Şahin'in yanıtlaması için sorulan sorular şöyle;

1- 12 Eylül 2006 tarihinden bugüne kadar Füsun Erdoğan ve eşi İbrahim Çiçek'in sadece 2 kez, 26 Ekim 2007 ve 28 Şubat 2008 tarihlerinde mahkemeye çıkarıldıkları doğru mudur?

2- Bu durum yargılamanın adilliği ve bir an önce yerine getirilmesi ilkesine uygun mudur?

3- Füsun Erdoğan ve eşi İbrahim Çiçek'in aynı cezaevinde tutulması mümkün değil midir?

4- Aynı cezaevine gönderilmek için taraflarca yapılmış bir başvuru var mıdır?

5- Gebze M tipi cezaevi yüksek güvenlikli bir cezaevi değil midir? İbrahim Çiçek'in bu cezaevine gönderilmesi niye mümkün değildir?

6- Eşlerin aynı mahkemede duruşmaları var iken mahkemede de görüştürülmemelerine ilişkin bir mevzuat var mıdır? Varsa bu mevzuat kim tarafından uygulanmaktadır?

7- Tutuklu ve hükümlülerin yakınları ile haftada 10 dakika telefon görüşmesi yapabilecekleri yasa ile sağlanmış iken, evli oldukları halde Füsun Erdoğan'ın eşi ile telefon görüşmesi yapmasına ne gerekçe ile izin verilmemektedir?

8- Füsun Erdoğan ya da eşi İbrahim Çiçek tarafından telefon görüşmesinin sağlanması için yapılan başvurulara ne gibi işlem yapılmıştırulundu. Türkiye’de vatandaşın muayene için 2 YTL ödeyeceğini, sevk zinciri oluşturulduğunda katılım payının 5 katına kadar artırılabileceğini belirten Çelik, bu rakamların başka ülkelerle kıyaslanmayacak kadar düşük olduğunu ileri sürdü. Çelik sözlerine şöyle devam etti: “Bu 2 YTL’yi almakta amaç, bir gelir temin etmek değil, vatandaşlarımızın sağlık sistemine duyarlılığını artırmaktır.”
Kabul edilen maddelere göre sağlık hizmetlerinden yararlanmak için son 1 yıl içinde toplam 90 gün genel sağlık sigortası primi ödeme şartı aranacak. İşten ayrılan sigortalı ve yakınlarının sağlık hizmetlerinden yararlanma süresi 90 gün olacak. Ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesinde 2 YTL katılım payı alınacak. Katılım payı, ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri ile ayakta tedavide sağlanan ilaçlarda yüzde 10 ila yüzde 20 arasında olacak.
Yıpranma haklarını istediler
BTS üyesi makinistler ise SSGSS Yasa Tasarısı ile yıpranma haklarının ellerinden alınmasına tepki gösterdiler. Haydarpaşa Tren Garı’nda örgütlü olan BTS Anadolu Yakası Şubesi Başkanı Hasan Bektaş, Meclis’te görüşülen yasa tasarısında TCDD makinistlerinin yıpranma hakkının kaldırılmasının kabul edilemez olduğunu bildirdi. Zor ve ağır çalışma koşullarının kendilerini yıprattığını ifade eden Bektaş, “25 bin voltluk elektrik hattı altında çalışan, çalışma şartları nedeni ile stres altında çalışan, birçok rahatsızlığa yakalanan biz TCDD çalışanları, yasada yer almayan ‘yıpranma hakkımızın’ verilecek bir önerge ile yeniden kalıcı hale getirilmesini istiyoruz” diye konuştu.
Eylem yapılacak
Emekçiler, SSGSS’ye karşı eylemlerini bugün de sürdürecek. DİSK, KESK, TMMOB, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Diş Hekimleri Birliği, Ankara’da Meclis önünde olacaklar. Emek ve meslek örgütleri eyleme ilişkin yaptıkları ortak açıklamada hükümeti, yüzünü IMF ve DB’ye değil emekçilere dönmeye çağırdılar.
İstanbul’da 76 sendika, meslek örgütü, siyasi parti ve kitle örgütünden oluşan Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu üyeleri de bugün saat 12.30’da TEKEL Genel Müdürlüğü önünde toplanarak İstanbul Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne yürüyecekler. 15 Nisan Salı günü Ankara’ya Meclis önüne giderek yasanın geri çekilmesi isteyecek olan platform üyeleri, Ankara’da yapılacak olan eyleme katılım çağrısı yaptılar.
Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Çaycuma Platformu bugün saat 17.30’da Çaycuma Çarşı Merkezi’nde halkın katılımıyla basın açıklaması düzenleyecek.
Halk endişeli
YŞapılan eylemlerle yasa konusunda bilgi sahibi olan halk ise gelişmelerden endişeli. Hükümetin aksi yöndeki tüm açıklamalarına karşın SSGSS’den olumsuz etkileneceklerini gören çok sayıda kişi, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) başvurarak ilk kez sigortalı oldu. SGK verilerine göre 2007’nin Mart ayında ilk kez sigortalı olan kişi sayısı 76 bin 689 kişi olurken, bu rakam 2008’in Mart ayında 108 bin 472’ye ulaştı. İlk kez sigortalı olanların sayısında son 3 ayda düzenli bir artış gözlenirken, Nisan ayının sadece 8 gününde ilk kez sigortalı olanların sayısı 45 bin 414’e ulaştı. (İŞÇİ SENDİKA SERVİSİ)

--------------------------------------------------------------------------------
Eğitimciler mitinglere hazırlanıyor

Eğitim Sen Adana Şubesi, 12 Nisan’da Çukurova’da yapacakları “Geleceğimize sahip çıkalım, karartılmasına izin vermeyelim” mitingi için katılım çağrısında bulundu. Çukurova bölge mitingi 12 Nisan 2008 Cumartesi günü Adana Mimar Sinan Açıkhava Tiyatrosu önünde saat 12.00’de başlayacak.
İnönü Parkı’nda bir araya gelen eğitim emekçilerine DİSK, KESK, TMMOB, İHD, Pir Sultan Abdal Derneği, Adana Tabip Odası, DTP, EMEP, ÖDP, SDP ve kitle örgütleri de destek verdi.
“Faizciye değil eğitime bütçe”, “Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek” sloganlarının atıldığı eylemde konuşan Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa, eğitim ve sağlık hakkının hızla ticarileştiğini ve halka paran kadar eğitim ve sağlık dayatmasının yapıldığını söyledi. Halkın para istenecek korkusuyla çocuklarını kayıt ettirmeye çekindiğini vurgulayan Boğa, tefecilere kaynak ayırmada sorun yaşamayan hükümetin, konu okullar olduğunda ‘kaynak yok’ yalanına başvurduğunu ifade etti. Okulların paralı hale gelmesine, öğrencilerin müşteri, velilerin para kaynağı, öğretmen ve eğitim emekçilerinin köle gibi çalıştırılmasına karşı bölge mitingleri yapılacağını hatırlatan Boğa, herkesi mitinge destek vermeye çağırdı.

İzmir’de ortaklaşacak
İzmir’de de 12 Nisan günü bölge mitingi düzenlenecek. KESK İzmir Şubeler Platformu geçen hafta yaptığı toplantıda, mitingi 14 Mart ve 1 Nisan’da olduğu gibi diğer emek örgütleriyle ortak yapma kararı aldı. Miting Cumartesi günü Konak Eski Sümerbank önünde başlayacak. Saat 12.00’den itibaren toplanacak olan sendikalar, Gündoğdu Meydanı’na yürüyecek. Konu ile ilgili gazetemize konuşan Eğitim Sen 1 No’lu Şube Başkanı Ali Rıza Özer, “Herkese Sağlık ve Güvenli Gelecek Platformu” bileşenlerinin de yer alacağı miting için Türk-İş’e de çağrıda bulunacaklarını belirtti. Özer, 12 Nisan’da da mümkün olan en geniş katılımla SSGSS’nin geri çekilmesi talebini yineleyeceklerini belirtti. (İŞÇİ SENDİKA SERVİSİ)



9 Nisan 2008, Çarşamba

DİSK, KESK ve Türk-İş tarafından yapılan ortak açıklamayla 1 Mayıs işçi bayramının bu yıl Taksim 1 Mayıs Alanı'nda kutlanacağı ilan edildi. Türkiye Komünist Partisi, bu kararı desteklediğini, ortak tutum geliştiren üç emekçi konfederasyonunun kararının arkasında duracağını duyurdu.

resim

HABER MERKEZİ 1 Mayıs işçi bayramı bu yıl 1 Mayıs Alanı Taksim'de kutlanıyor.

Dün Taksim Gezi Parkı'nda biraraya gelen Türk-İş, DİSK ve KESK temsilcileri "Sosyal adalet, eşitlik, bağımsızlık ve demokrasi için 1 Mayıs'ta omuz omuza Taksim'deyiz" sloganıyla bu yıl 1 Mayıs kutlamalarının Taksim'de yapılacağını açıkladı.

Türkiye Komünist Partisi Siyasi Komite imzasıyla "Sermaye saldırısına karşı 1 Mayıs'ta 1 Mayıs Alanı'ndayız" başlığıyla yapılan açıklamada da üç emekçi konfedarasyonun kararının arkasında durulduğu kamuoyuna ilan edildi.

Açıklamanın tam metni şöyle:

Sermayenin saldırısına karşı
1 Mayıs'ta 1 Mayıs Alanı'ndayız
DİSK, KESK ve Türk-İş tarafından 8 Nisan Salı günü yapılan ortak açıklamayla 1 Mayıs işçi bayramının bu yıl Taksim 1 Mayıs Alanı'nda kutlanacağı ilan edilmiş bulunuyor.

Türkiye Komünist Partisi olarak bu kararı desteklediğimizi, ortak tutum geliştiren üç emekçi konfederasyonunun kararının arkasında duracağımızı bugünden kamuoyuna açıklıyoruz.

1 Mayıs'larda yok edilmek istenen Taksim geleneğini canlandırmaya yönelik olarak, Türkiye solu ve öncü işçiler 12 Eylül sonrasında çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. TKP'nin bu girişimlerin öncü güçlerinden biri olduğu bilinmektedir.

Son olarak 1977 katliamının otuzuncu yıldönümü dolayısıyla 2007'de DİSK öncülüğünde alınan Taksim kutlamaları kararı, AKP iktidarı ve onun uzantısı konumundaki yetkililerce İstanbul'un tamamında terör estirilerek engellenmeye çalışılmıştı. Bu terörün bütün sorumluları halen görevleri başında bulunmakla birlikte, 2007'deki icraatlarının başarısızlığa uğradığı bir yıl sonra bugün çok daha güçlü bir kararın gündeme gelmesiyle tescillenmiş bulunuyor.

TKP, 1 Mayıs'ın Taksim'de, Türkiye işçi sınıfının geleneklerine yaraşır bir siyasal ağırlık, kitlesellik ve sınıf disiplini ile kutlanması konusunda üzerine düşeni yapacaktır. 1 Mayıs'ı sahiplenen bütün kesimleri üç konfederasyonun kararı doğrultusunda tutum belirlemeye davet ediyoruz.

2008 baharında gündemimizi sermayenin emek düşmanı saldırıları, emperyalizmin karanlık planları ve yükselen dinci ve faşist gericilik oluşturmaktadır. Türkiye işçi sınıfı 1 Mayıs'ta sosyal güvenliğin tasfiyesini amaçlayan saldırıya en güçlü yanıtı verecek, kıdem tazminatının gasp edilmesini kitlesel gücünü ortaya koyarak engelleyecek, yoksulluğun kader olduğunu reddedecek, emperyalizm ve gericiliğin senaryolarını durdurmanın mümkün olduğunu gösterecektir.

Bu doğrultuda, başta ortak tutum geliştiren kuruluşlar olmak üzere, 1 Mayıs bayramını sahiplenen bütün kesimleri, 2008 1 Mayıs'ında ülke çapında tek bir mitingde güçlerimizi birleştirmeye çağırıyoruz. Türkiye Komünist Partisi, kendi payına çalışmalarını, 1 Mayıs 2008'de işçi sınıfımızın bütün potansiyelini bir araya getirmeyi gözeterek yürütecektir. Görev, sermaye saldırıları, emperyalist planlar ve gerici yükselişin temsilcisi konumundaki AKP hükümetine 1 Mayıs Alanı'ndan en güçlü ve kitlesel mesajı iletmektir.





Akdeniz Üniversitesi'nde saldırılar devam ediyor
9 Nisan 2008, Çarşamba

Akdeniz Üniversitesi'nde saldırıya uğrayan öğrencilerden üçü tutuklanırken, faşistler dün gece öğrenci yurduna yeniden saldırdı.

resim

soL (Antalya) Antalya’da önceki gün gerçekleşen faşist saldırının ardından oluşturulan tüm olağanüstü kurullara rağmen saldırılar devam ediyor. Salı günü akşam saatlerinde yurdun civarında panzerler ve çevik kuvvet olduğu halde faşistlerin yurda yine bir saldırdı gerçekleştirdiği bildirildi. Saldırıya uğrayan öğrencilerden edinilen bilgiye göre yurdun etrafında güvenliği sağlamak adına bulunan polislerin, saldırılar karşısında yeterli önlemleri almadığı görüldü.

Saldırıya uğrayan öğrencilere tutuklama!
Önceki günkü saldırıda gözaltına alınan öğrencilerin savcılıktaki ifadeleri ise tamamlandı. Saldırıya uğrayan 3 öğrenci hakkında tutuklama kararı çıkarken, saldırıyı gerçekleştiren faşist gruptan sadece 3'ü için tutuklama kararı alındı. Yurtsever Cephe üyesi ve saldırıya uğrayan öğrencilerden birisi ise bir sonraki duruşmaya dek, Pazartesi günleri karokala giderek imza vermek kaydıyla mahkemece serbest bırakıldı.

Öğretim Üyeleri Derneği’nden açıklama
Saldırıyı kınamaya yönelik bir açıklama da Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği’nden geldi. Dernek, 6 Nisan Pazar günü üniversite kampüsünde yaşanan huzuru, can güvenliğini ve eğitim hakkını tehdit eden olayların, farklı görüşlü öğrenci grupları arasında çıkan bir çatışma olmadığını belirtti. Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı olan öğrenci yurtlarında barınan gençler arasındaki gerginliğin, planlanmış bir kışkırtma sonucu tehlikeli boyutlara tırmandırıldığına dikkat çekildi.

Bu senaryoda başrolde olanların, Pazar günkü açık öğretim sınavları dolayısıyla dışardan girişlerin yoğunlaşmasını fırsat bilen kimi odakların kampüse sızdırdığı eli silahlı, bıçaklı provokatörler olduğu hatırlatıldı.

Saldırıyı gerçekleştirenler arasında öğrenci olmayanların olduğu belirtilirken, toplumu ve özel olarak üniversite gençliğini kullanarak üniversiteleri destabilize etmek isteyen "malum odaklar"ın yine iş başında olduğu ve öteden beri denedikleri yöntemleri kullandığı belirtildi.

Akdeniz Üniversitesi tesadüf değil
Açıklamada, böyle bir provokasyonun Akdeniz Üniversitesi kampüsünde yaşanmış olmasının bir tesadüf olmadığı da vurgulandı. Akdeniz Üniversitesi’nin öğrencileri, öğretim elemanları, çalışanları ve yönetimi dahil, bütün bileşenleri ile cumhuriyetin temel değerlerini benimseyen ve bu değerleri koruma kararlılığına sahip bir üniversite olduğu, bu yapısı nedeni ile de bugüne kadar, Anayasanın eşitlik ilkesine saygı gösterilen, kendi içindeki farklılıkları tolere ederek bir arada ve barış içinde yaşamayı başarmış bir üniversite olduğuna değinildi.

Bu çevrelere karşı öğrenciler arasındaki gerginliğin azaltılması, kampüs içinde can güvenliğinin, barışın ve huzurun yeniden sağlanması, ne yalnızca güvenlik görevlilerinin ne de üniversite yönetiminin sorumluluğudur diyen dernek, bu konuda üniversitenin tüm bileşenlerine, öğretim üyesinden öğrenciye, rektörden idari personele ve hizmetlilere kadar herkese görev düştüğünü belirtti.


Karşıt görüşlü öğrenciler arasında kavga
6 Nisan 2008 : 19:30
Akdeniz Üniversitesi Yerleşkesi'ndeki Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtta, karşıt görüşlü öğrenciler arasında kavga çıktı.
Akdeniz Üniversitesinde karşıt görüşlü öğrenciler arasında silahlı ve bıçaklı kavga çıktı.
Akdeniz Üniversitesi Yerleşkesi'nde Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtta, karşıt görüşlü öğrenciler arasında kavga çıktı. Silah bıçak ve sopaların da kullanıldığı kavgaya, öğrenci olmadıkları belirtilen bir grup da katıldı. Silah seslerininde duyulduğu çatışmada silah kullananlardan biri televizyon kameralarınca saniye saniye görüntülendi.

Kavga eden gruplar, Antalya Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet ekiplerinin müdahalesiyle dağıldı. Polis, yurt binasına giriş ve çıkışları yasakladı. Polisin müdahalesinin ardından kaçan grupta yaralılar olduğu belirtildi.

SAĞLIK DURUMLARI İYİ

Kavgada yaralanan Yakup Ş. ile Kaan K, Akdeniz Üniversitesi Hastanesine kaldırıldı. Bıçakla yaralandıkları öğrenilen Yakup Ş. ve Kaan K'nin sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi.

HASTANE ÖNÜNDE SLOGAN ATTILAR

Öte yandan, ellerinde sopalar bulunan 60-70 kişilik grup da hastaneye kaldırılan arkadaşlarını almak üzere Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Acil Servisinin önünde toplanarak slogan attı.

Çevik kuvvet ekipleri, Acil Servis önünde geniş güvenlik önlemi aldı.

Grup üyeleri, daha sonra, slogan atarak Acil Servis'ten yerleşkedeki öğrenci yurduna kadar yürüdü.

Akdeniz Üniversitesi'ndeki görüntülerde elindeki tabancayla 8- 10 el ateş açan ve gazeteciler tarafından görüntülenen Ömer Ulusoy'un MHP binasında yatıp kaltığı ortaya çıktı. * Assubayken er olmak kitabını bastığı için örgüt propagandası yapmaktan yargılanan Tevn Yayınevi sahibi Mehdi Tanrıkulu'nun İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Kürtçe savunma yapması engellendi * Toplumsal muhalefete rağmen, Kaz Dağları'nda yürütülen altın arama çalışmaları devam ediyor. AKP'nin altın şirketleriyle yaptığı pazarlığa ne hukuk ne de binlerce çevrecinin tepkisi engel olamıyor. Milli Park ilan edilmesi istenen ve mitolojide Tanrı'nın Dağı olarak bilinen Kaz Dağları, altın şirketleri tarafından delik deşik ediliyor. * İsveç’in dünyaca ünlü Karolinska Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre, göçmen olarak İsveç'e gelen İranlı yaşlıların ülkelerinde kalanlardan daha fazla kalp damar hastalığına yakalanma riski taşıyor * Irak’ta son günlerde şiddet olayları yeniden tırmanışa geçerken, Bağdat'ta son 24 saatte 10 Amerikan askeri öldü. Dün akşam saatlerinde 2 askerin yaşamını yitirmesiyle savaşın başlamasından bu yana ölen ABD’li asker sayısı 4 bin 23’e yükseldi.

Eren Keskin davasında erteleme

10 Nisan 2008 / Persembe 13:57    Yazdır

 

- "Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevi şahsiyetine hakaret ettiği" gerekçesiyle hakkında verilen mahkumiyet kararı Yargıtayca bozulan eski İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin'in yeniden yargılandığı davanın duruşması, TCK'nın 301. maddesinde yapılması öngörülen değişikliklerin beklenmesi amacıyla ertelendi.

Kartal 3. Asliye Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan Keskin, TSK'ya yönelik sözlerinde herhangi bir hakaret olmadığını ve sadece düşüncelerini aktardığını savunarak, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi ile ilgili yasal düzenlemelerin sonuçlanmasının beklenmeden beraatına karar verilmesini istedi.

Sevgili dinleyiciler, Kartal 3. Asliye Ceza Mahkemesi, 14 Mart 2006 tarihinde, Eren Keskin'e, Almanya'nın Köln kentinde 2002 yılında yaptığı konuşmada "TSK'nın manevi şahsiyetine hakaret ettiği" gerekçesiyle TCK'nın 301. maddesinin 2. fıkrası gereğince 10 ay hapis cezası vermişti.
Paraya çevrilen ceza, Yargıtay 9. Ceza Dairesince, sanığa ek savunma hakkı verilmediği gerekçesiyle bozulmuştu.UMUTULAŞŞaşkın değiliz, öfkeliyiz"
10 Nisan 2008 / Persembe 15:09    Yazdır

İÜ öğrencileri son dönemde artan ülkücü saldırıları kınadı.

Demokrat ve ilerici öğrenciler, Akdeniz üniversitesindeki saldırıyı protesto ederek, rektör ve emniyet müdürünün görevden alınmasını istedi.

İstanbul Üniversitesi Ana Giriş kapısında biraraya gelen öğrenciler adına açıklamayı Göksen Çal yaptı. Çal, "Akdeniz Üniversitesi'nde yaşanan ülkücü saldırı karşısında herkes şaşırmış görünüyor. Bizler ise şaşkın değiliz, gerçekleri biliyoruz" dedi. Çal, üniversitede yaşanan ülkücü saldırının, kız kavgası olarak gösterilmeye çalışıldığını söyleyerek bu tür haberlere tepki gösterdi.

Akdeniz Üniversitesi'nde yaşanan olayların münferit olmadığını belrten Çal, "eli sadırlı, silahlı saldırganların kimseden habersiz ve gizlece ünvicersiteye girmediği" savundu.

Rektör'ün açıklamalarını da eleştiren Çal, "kendi öğrencesini dikkate almayan rektör öğrencilere provokasyona gelmeyin çağrısı yapıyor. Ama saldırıya uğrayan öğrenciler soruşturmaya uğratılıyor ve cezalandırılıyor" dedi.

Olayları sineye çekmeyeceklerini belirten Çal, öğrencilerin yanında olduklarını söyledi.

Tutuklu öğrencilerin serbest bıraklımsanı isteyen Çal, Akdeniz Üniversitesi Rektörünün ve Antalya Emniyet Müdürünün istifasını istedi.

Bu arada, Ülkücü saldırının yaşandığı Akdeniz Üniversitesi Öğrenci Yurdu Müdür görevden alındı.

Edinililen bilgiye göre, Antalya Valiliğince, Akdeniz Öğrenci Yurdu Müdürü Ramazan Tatlı görevden alındı ve yerine Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünden Ali Kurt, soruşturma süresince geçici olarak atandı.
UMUTULAŞ

İbrahim Çiçek'e F tipi idare sansürü

10 Nisan 2008 / Persembe 16:48    Yazdır

 

HABER MERKEZİ- Tekirdağ 2 Nolu F tipi Hapishanesi'nde bulunan tutuklu Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek'e gönderilen çeşitli yayın organlarında çıkan makalelere el konuldu. Çiçek, gönderdiği faksta idarenin keyfi uygulamalarına dikkat çekti.
Tekirdağ 2 Nolu F Tipi cezaevinde maruz kaldığı hak ihlallerine ilşkin Atılım Gazetesi'ne faks gönderen Çiçek, kendisine gönderilen çeşitli yayın organlarında çıkan makalelere ilişkin notlara el konulduğunu bildirdi.
Çiçek, “Gönderdiğiniz kaynaklara 'el konuldu'. Efendim idare bunlar ile bana 'örgütsel mesajlar verilmek istendiği, bu durumumda terör örgütü mensuplarının ideolojik ve örgütsel etkilerine neden olacağı anlaşıldığından' 'el konulmasına' karar verilmiş. Ancak 'karar kesinleştikten sonra 'ilgili 148 sayfalık dokümanın tutuklunun tahliyesinde kendisine iade edilmesi' de karar altına alınmış.” şeklindeki iafadelerle yaşadıklarına ilişkin bilgi verdi.

UMUTULAŞ

Darbeci komutanlara suç duyurusu

8 Nisan 2008 / Sali 13:53    Yazdır

Mazlum-Der, darbe planları yapan Özden Örnek ve Şener Eruygur hakkında suç duyurusunda bulundu.

HABER MERKEZİ - Mazlum-Der, eski komutanlardan Özden Örnek ve Şener Eruygur hakkında darbe girişiminde bulundukları iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Mazlum-Der yetkilileri, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek ve Jandarma eski Genel Komutanı Şener Eruygur hakkında, hükümeti devirmek için, dönemin Ayışığı ve Sarıkız darbelerini tertipledikleri yönünde savcılığa suç duyurusunda bulundular.

Suç duyurusu, Ankara Adliyesi'nin Terör Suçlarından Sorumlu Savcılığı'na yapıldı.UMUTULAŞ:"Muhabirlerimiz serbest bırakılsın"
HABER MERKEZİ- İstanbul Dicle Haber Ajansı (DİHA), muhabirlerine yönelik artan gözaltı ve tutuklamaları protesto etti. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesinde basın açıklaması yapan Dicle Haber Ajansı çalışanları, tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istedi.
Dicle Haber Ajansı Sorumlu Yazıişleri Müdürü Devrim Göktaş yaptığı açıklamada, Newroz kutlamaları döneminde bölge illerinde 4 muhabirlerinin gözaltına alındığını, bunlardan 3'ünün tutuklandığını hatırlattı. DİHA'nın kurulduğu günden bu yana çeşitli baskılara maruz kaldıklarını söyleyen Gökta, toplumsal olayların arttığı her dönemde kurumlarına yönelik baskıların da arttığını savundu:

Dinlemek için tıklayınız.
;;


Açıklama da konuşan Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Plaftormu Sözcüsü Necati Abay ise 3 DİHA muhabirinin tutuklandığı, Yürüyüş dergisine bir aylık yayın durdurma cezası verildiğini ve Dem TV'nin hiçbir gerekçe gösterilmeden kapatıldığını hatırlatarak, "Bu tablo düşünce özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü açısından endişe vericidir" dedi.
Yazar Veysi Sarısözen de muhabirlerin tutuklanmasını sansür olarak değerlendirdi. Aydınların bu tutuklamalara karşı sessiz kalmasını da eleştiren Sarısözen, "Biz Türk aydınları olarak kendimize özeleştiri vermeliyiz" dedi.
Açıklamaya Atılım Gazetesi Editörü İlden Dirini, Evrensel Gazetesi temsilcisi, Genel-İş Sendikası Şubelerinin Başkanları ve Sine Sen Genel Başakanı Yusuf Çetin de katıldı.

DİHA muhabirlerine yönelik baskılar, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlenen basın toplantısında da protesto edildi.
DTP Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, DİHA'ya yönelik baskılardan AKP hükümetini sorumlu tutttu. Demirtaş, "DİHA muhabirleri Newroz'da yaşananları Türkiye ve dünya kamuoyuna sundular diye bedel ödemeye zorlanıyorlar. Bunun sorumlusu hükümettir" dedi. Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu da DİHA'nın, devraldığı geleneğin basın özgürlüğü için, gerçeklerin topluma aktarılması için bugüne kadar çok bedel ödediğini aktararak, "Halen bedel ödemeye devam ediyor" dediUMUTULAŞ

www.html-kodlari.tr.gg!

 
  06 NİSAN 2008 DEN BUGÜNE 24351 ziyaretçi (50628 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol