SOSYALİZMKAZANACAK MY RC WORLD ip-numaram.com IP adresi

https://img.webme.com/pic/n/naazimca/yesil.jpg
   
  CAMFROG SOSYALİZMKAZANACAK KANALI
  1 MAYIS'IN ÖNEMİ
 

    







1 Mayıs tarihi ve “ruhu” üzerine...

Yüksel Akkaya
Bugün yüzden fazla ülkede resmen tatil olarak kabul edilmiş olan 1 Mayıs, ne yazık ki Türkiye’de 12 Eylül faşizminden sonraki “yasaklı” halini sürdürmektedir. Kuşkusuz bu durumun sorumluluğu sadece 1980 sonrası bu yasağı sürdüren hükümetlerin değildir. Bu sorumluluk başta işçi sınıfı olmak üzere onun adına siyaset yapan herkese aittir. 12 Eylül’den sonra neredeyse yirmi yıldır 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenler nedense güçlü bir “tatil” isteği ile ortaya çıkmadılar. 1 Mayıs tartışmaları genellikle “nerede” kutlanacağı üzerine yapıldı. Yapılacak yer üzerinden devrimcilik düzeyleri sınıflandırılmaya çalışıldı. Marx’ın çok anlamlı ifadesi ile görüntü ile “uğraşılırken” öz gözden kaçırıldı. Bu nedenle bir kez daha öze bakmakta yarar var. Bunu görebilmek için de 1 Mayıs’ın tarihçesine ve tarihçedeki ruha kısaca göz atmak yararlı olacaktır.*
Pek çok ülkenin dinsel ya da ulusal tatil günlerine “alternatif” olmasa da 1 Mayıs’ın da bir tatil günü olarak “takvimlere” girmesinde, bu ulvi dinsel ve ulusal yanın dışında bir şey olarak, işçi sınıfının bir “müdahalesinin” önemli bir payı bulunmaktadır. Yüzü aşkın ülkede tek ortak bir tatil günü olmasının ise başka bir anlamı olsa gerek. Böyle olduğu için de 1 Mayıs’ın tatil günü olması başka anlamlar taşır. O, sadece bir tatil günü değil, işçi sınıfının dünyanın dört bir yanında aynı ruhu hissettiği gündür. Zira, emekçilerin uzun sürmüş mücadelesinin bir sonucudur, sömürüye karşı, emek cephesinin sermaye cephesine meydan okuduğu ve bir bayrak gibi zaferini dalgalandırdığı gündür 1 Mayıs. Bu nedenle de sınıf mücadelesinde emekçilerin bir “resmi” uğrağıdır. İşçi sınıfının, işçi hareketinin kutladığı uluslararası bir “bayramdır”, bir “şölendir”, bir “mücadeledir”. Yüz yıl sonra bile sermaye cephesini ürküten bir “gündür” 1 Mayıs. Öyle olduğu için de sadece Türkiye’deki egemenleri değil, İngiltere gibi yerlerdeki egemenleri de hala korkutur, ürkütür. Sermaye cephesi iliklerine kadar hissettiği bir huzursuzluğu her fırsatta dile getirir. Londra Üniversitesi’nde yönetici olan J. Hackett’in 1 Mayıs’ı bir Sovyet icadı olarak görüp, “bayram” olmaktan çıkarılması talebi, bu huzursuzluğun sermaye cephesi adına itirafından başka bir şey olmasa gerek.
J. Hackett, Sovyetler Birliği’nin çözülüp dağılmasından sonra sosyalizm tehlikesinin kalkmış olduğunu düşünüyor olmalı ki, böyle bir talepte bulundu. Zira, EkimDevrimi sonrasında, tarihin garip bir “cilvesi” olarak, emek karşıtı iktidarlar 1 Mayıs’ı resmi tatil günü olarak ilan etmeye başladılar. 1930’lu yıllarda, SSCB’den sonra Hitler Almanyası, 1 Mayıs’ı “Ulusal İşçi Günü” adı altında resmi tatil günü ilan etti. Onu Fransa izledi; Mareşal Petain’in işbirlikçi Vichy hükümeti Hitler’in yolundan yürüyerek 1 Mayıs’ı “Emek ve Bağdaşma Şenliği” olarak ilan etti. Franco İspanyası sıraya girmekte gecikmedi! Bu arada Türkiye’de 1935 yılında 1 Mayıs’ı tatil günü ilan etti!.. Kara Avrupası, Ekim Devrimi’nin SSCB’sinin 1 Mayıs’ını, emekçilerin 1 Mayıs’ını, kapitalizm adına onların elinden almaya kararlıydı, en faşist yönetimleri ile!... Yasaklayamıyorsan, içselleştir, kullan ve “çürüt”.
1 Mayıs’ın tatil olma “kara talihi” böyle başlasa da izleyen yıllarda emekçilerin has tatili olacaktı. Ancak, işçi sınıfının tüm tarihi gibi sancılı olarak. Tıpkı 1933 yılında Hitler Almanyası’nın görkemli “kutladığı” 1 Mayıs’ı izleyen günde sendikacıların ve işçilerin tutuklanmasında; işçilerin Hitler iktidarında adeta esir kamplarında çalıştırılır gibi çalıştırılmasında olduğu gibi.
II. Dünya Savaşı sonrası yıllarda 1 Mayıs, “resmi” tatil günü kabul edilmede hızlı bir mesafe katetse de 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başındaki “kararlılık” ve “coşkusunu” da yitirmeğe başladı. 20. yüzyılın sonuna doğru, kapitalist ülkelerde “cılız” kalabalıkların mitinglerde boy gösterdiği, 1 Mayıs ruhunun kaybedildiği bir gün olmaya başladı. Emek sömürüsünün yoğun olduğu, çalışma koşullarının ağır olduğu yerlerde 1 Mayıs ruhuna yakışır çıkışlar ve gösteriler yapılsa da, dünya genelindeki coşku yüz yıl öncesine hiç yaklaşamadı. Bu ruhun kaybı, bu özün yitirilişi en güzel kendisini 1 Mayıs afişlerinde, flamalarında göstermeye başladı. Kızıl bayrakların yerini, çiçekler almaya başladı. Dünyanın ve Türkiye’nin 1 Mayıs tarihini afişleri izleyerek “okumak” mümkün. Zira, her afiş, flama döneminin ruhunu göstermektedir; bir bakıma mücadele isteği ve azmini…
Kızıl bayrakların çoğaldığı, çiçeklerin azaldığı afişlerin, flamaların dalgalandığı hem radikal hem devrimci ruhunu yitirmemiş 1 Mayıslarda buluşmak dileği ile…
* ) 1 Mayıs tarihi pek çok araştırmacıyı ilgilendirmişken, ne yazık ki Türkiye’de henüz 1 Mayıs tarihi üzerine bir kitap yazılmamıştır!.. M. Dommanget, Histoire du Premier Mai, Marseille, 2006; A. Panaccione, Un giorno perche. Cent’anni di storia internazionale del 1 maggio, Roma,1990; A. Panaccione (ed.), The Memory of May Day: An Iconographic History of teh Origin and Implanting of a Workers’ Holdiday, Venedik, 1989; A. Riosa (ed.), Le metamorfosi del 1 maggio, Venedik, 1990; D. Fricke, Kleine Geschichte des Ersten Mai, Frankfurt, 1980.
__________________
sınıfa karşı sınıf,
düzene karşı devrim,
kapitalizme karşı sosyalizm!!!!!




1 Mayıs ‘77 katliamını yaşayan devrimci bir işçi anlatıyor…

--------------------------------------------------------------------------------

Olay açık bir kontrgerilla katliamıydı!”

- 1 Mayıs 1977’de yaşananları anlatır mısınız?
O zaman Halkın Birliği, Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu dergileri bir platform oluşturarak Şişhane’de toplandık. Taksim’e doğru yürüyüşe geçtik. Miting Taksim’de yapılacaktı. Şişhane yokuşundan çıkıp Tarlabaşı’ndan adım adım geliyorduk. Taksim’de de kalabalık toplanmıştı. Dolmabahçe’den gelenler, Şişli’den gelenler. Biz de Tarlabaşı’ndan Taksim’e çıktık.

İlk çıktığımızda baktık ki insanlarda hafif bir panik var. Bir baktık ki İntercontinental Oteli’nden, Sular İdaresi’nden işçilerin üzerine ateş açılıyor. O arada panzerler devreye girdi. Aynen buğday tarlasının silkelenmesi gibi işçiler bir o tarafa bir bu tarafa. Ama panzerler hiç dinlemiyor. Kadın, çocuk ne olursa olsun ezip geçiyor. Biz anladık ki büyük bir katliam var.

O arada biz kitleyi paniğe vermeden geri çekilmeye başladık. Yalnız ilk çıkan arkadaşlarımızdan 3’ü şehit oldular. Biz kitleyi geri çekelim derken kitle içinden birkaç kişi havaya ateş açtı. Biz onları yakalayamadık tabii ki. Daha sonra biz kitleyi paniğe vermeden Tarlabaşı’na doğru aşağıya indik. Düzgün bir şekilde herkesi Şişhane’ye doğru geri çektik. Çatışmak isteyenler oldu ama kimle çatışacaksın. Panzerler ezdi geçti. O arada düzgün bir şekilde herkes bölgelerine, evine döndü. Akşam televizyonlarda öğrendik ki 37 kişi katledilmiş. Bunlardan 5-6’sı panzerlerin ezmesi sonucunda. Panzerler kadınları ezdi. Kadınlar hareket edemiyordu. Çok kalabalıktı. İğne atsan yere düşmüyordu. 500 bin kişiden fazla yani. Onun dışında Sular İdaresi’nden, otelden açılan ateşle ölenler oldu.

Olay açık bir kontrgerilla katliamıydı. Çünkü oralara kimse kendi niyetiyle çıkmaz. Bu olay hala da açığa çıkmadı. Failleri belli olmadı. Tabii derin devlettir sonuçta. İçinde derin devletçiler vardır. Çünkü bugün Hrant Dink’i öldüren katille beraber ellerinde bayrakla fotoğraf çektiriyorlarsa, bunda derin devletin rolü vardır. Bir subay bir polis üst amirinin izni olmadan bir kanlı katille fotoğraf çektirebilir mi? Emir komuta zinciri olmadan çektiremez. İşte 1 Mayıs ‘77’de de böyle oldu.

Ondan sonra Taksim 1 Mayıs alanı olarak yasaklandı. Daha sonraki dönemlerde darbenin hazırlıkları yapıldı. ‘79’da sıkıyönetim ilan edildi İstanbul’da. İnsanlar İstanbul dışındaki illerde 1 Mayısları kutladı. Daha sonra büyük illerin çoğunda sıkıyönetim ilan edildi. Buralarda korsan gösterilerle kutlandı. İşçiler fabrikalarda işleri yavaşlattılar. Tabii grevler o zaman güçlüydü. Grev çadırlarında halaylar çekerek, 1 Mayıs’ın önemini anlatarak kutlandı. Ben ‘79 yılında Profilo’da çalışıyordum. ‘77’de ve ‘79’da iki direniş yaşadık. İki işçi bu direnişlerde polis tarafından katledildi. Daha sonra 170 kişiyi işten attılar. Arkasından Tariş’te kahramanca bir direniş yaşandı. Ondan sonra zaten askeri darbe geldi.

- Bu katliamın nedeni olarak ne söylenebilir?
Askeri darbenin hazırlanmasının sebeplerinden biri sayılabilir. Bir de tabii işçi sınıfını yıldırmak, gözdağı vermek. Çünkü ‘78 Tariş olaylarıyla birlikte devrim dalgası yükseliyordu. Bu dalgayı kırmak, işçi sınıfının birlikteliğini parçalamak istiyorlardı. İşçi sınıfına gözdağı vermek, kitlesel eylemleri sindirmek istiyorlardı. Temelinde bunlar yatıyor. Devrim dalgasını kırmak. Olay bu. Yoksa faillerini bulabilirlerdi. Lafa gelince “Devletimiz güçlüdür. Polis çok güçlüdür. Hiçbir şey faili meçhul kalmayacak” diyorlar. Ama görüyoruz ki, hem 12 Eylül öncesi, hem 12 Eylül sonrası olsun binlerce faili meçhul cinayet var. Hepsi örtbas edilmiştir.

- Katliamın 30. yıldönümünde 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması üzerine yoğun tartışmalar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İşçi sınıfı için Taksim önemlidir. Kesin olarak 1 Mayıs’ın orada kutlanması gerekir. Ama bugünkü noktada biz kitlesel eylemden yana olmalıyız. Kitlesel eylem derken elbette pasiflik anlamında değil. Şu anda işçi sınıfına yön verenler genelde reformistler. Devrimciler çok çok gerisinde bir etkiye sahipler. Ama işçi sınıfı Taksim’e gidecekse, ben de öncü olarak onların yanında yer alırım, giderim. Ama işçi sınıfı Taksim’e gitmeyecekse, devrimci gruplar sadece duygularını tatmin etme amaçlı gitmemeli. Devrimciler tabii ki Taksim’i 1 Mayıs alanı kabul ediyorlar. Ama işçi sınıfı hazır mıdır? 1 Mayıs’a gitmek istiyor mu? Ya da 1 Mayıs’ta Taksim’e gitmeye işçi sınıfı bugün ne kadar hazırdır. Bunu test etmek lazım. Gidiyorsa tabii ki onlarla birlikte en önde varız, yani en önde gideceğiz.

Taksim 1 Mayıs alanıdır, doğru. Ama Taksim’e kiminle gideceksin? Sorun buradan kaynaklanıyor. Biz devrimciler mi gideceğiz? Yoksa sınıfla birlikte mi gideceğiz. Tartışılan noktanın burası olması lazım.

- Bu konuda devrimcilere düşen sorumluluklar nelerdir?
Devrimci önde gidecek. Devrimcilerin etkileyici rolü olur burada. Yani tayin edici olan yine işçi sınıfıdır. Fabrikalardaki örgütlenmeler, ya da kitlelerin büyük çoğunluğu ne kadar hazır? Önemli olan bu. Gidilecekse kitlelerle gidilmeli. Sonuçta kitlelerle nerede güçlü bir şekilde yapılıyorsa biz de orada olmalıyız. Mesela ben ‘96 1 Mayıs’ında Kadıköy’deydim. Çok görkemliydi. 1 Mayıs ‘96 işçi sınıfının en ihtilalci bayramlarından biri oldu. Burjuvazi bunu içine sindiremedi tabii. Çatışmaları onlar körükledi. Polisin kışkırtması, saldırması sonucunda oldu. Bayram en güzel biçimiyle kutlanmıştı. Kitlesel bir gösteriydi.

- Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Yarın bunu daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Mesela bugün biz farklı inançlardan, farklı dillerden, farklı ırklardan insanlar kendi fabrikalarımızda örgütleniyoruz. Uluslararası burjuvazi de işçi sınıfına karşı örgütlüdür. Bunun önemini anlamak lazım. 1 Mayıs uluslararası bir dayanışmadır. Her ülkede güçlü bir şekilde kutlanacak her bayram, sermayeye karşı, sömürücü sınıflara karşı, kapitalizme karşı bir başkaldırıdır.



 1 Mayıs'a Açılan Kapı

--------------------------------------------------------------------------------

Seda Karasu

O gün epey yoğundu İstanbul sokakları. 1 Mayıs’tı ya, ondan. Bir yandan gaz bombası atan polisler, diğer yanda çatışan, Taksim’e ulaşmak için uğraşan binler… Eeee bunca olay yaşanır da bunu bir anlatan çıkmaz mı? Çıktı işte... Hem de çok ilginç bir anlatım...

Gittik, gördük… Sonra oturduk, performansın düzenleyicileriyle sohbet ettik. Yaklaşık iki saatlik sohbetin bant çözümünü aktarmak değil ama muradımız. Sergiyle birlikte neleri amaçladılar, nelerle karşılaştılar, ne sonuçlar aldılar, onları anlatmak içindi sohbetimiz. Tabi sohbetten aldıklarımızı satır aralarında okuyacaksınız…

“1 Mayıs 2007 sabah saat 10.00 civarında Beşiktaş’taydık. Yürüyerek Kabalcı Kitabevi’ne kadar gelmiştik ki, arkamızdan bir kalabalığın yaklaştığını fark ettik. Polis gaz bombası atıyor, herkes kaçışıyordu. Gaz o kadar yoğundu ki kendimizi bir apartmana zor attık. Ancak polis bunu gördü ve apartmana da gaz atmaya başladı.

Bu yüzden merdivenleri çıktık. Bir bayan astım hastası olduğunu ve dayanamayacağını söyledi. Biz de 9 numaralı kapıyı kırıp kendimizi dairenin içine attık. Nefes alma için pencereye koştuğumuzda polisin aşağıda beklediğini gördük ve polis gidene kadar evde kaldık.

Özgür yaşam alanınıza yaptığımız müdahaleden ötürü özür dileriz. Aramızda toplayabildiğimiz kadar parayı bırakıyoruz. Teşekkürler…”

İlginç değil mi bu sözler?

Bu sözler, üzerinde 9 yazan bir kapıya asılı. Bir odanın ortasında öylece asılı durmuş kapı. Önden baktığınızda bu kapının niye tavandan sallandırıldığına anlam veremiyorsunuz mesela. Ama arkasına geçip bu yazıyı okuduğunuzda anlamını buluyor. Bu, bir performansın en ilginç parçalarından biri. Performans, TMMOB’a ait bir binanın bodrum katında sergileniyor, adı da “30 Yıl 30 Gün Sonra 1 Mayıs / İnteraktif Video Ve Performans Gösterisi”…

Performansı düzenleyenler de kendi adlarını “Refleks Eylem Grubu” olarak belirlemişler… “Baskılara karşı anında tepki ve deşifre çabası” olarak tanımlıyorlar yaptıklarını… Ama buradan söyleyelim ki, isim de dâhil hiçbir şeyin onlar için kesinliği yok. Mutlak bir şey gibi bakmıyorlar bu duruma. “1 Mayıs’ta yaşadıklarından etkilendikleri için” girmişler bu işin içine. Gördüklerini paylaşmak, görmediklerini ise yaşamak istemişler… Asıl olarak 6 kişi emek harcamış hazırlık süreci boyunca. 20- 25 kişiye varan bir çevreden de yardım almışlar…

Kendi deyimleriyle, anarşistler. Tabi burada anarşizmi ve ülkemizdeki anarşizmin çıkmazını, onların bunun neresinde durduklarını tartışmayacağız.

Anarşizme bizim bakış açımız, eleştirilerimiz belli. Yalnız bizim muradımız sergi nezdinde, 30 yıl sonra gündemimizin en önemli yerini kaplayan 1 Mayıs’a vurgu yapmak sadece, yoksa ideolojik farklılıklar değil… Bu yüzden bunu bir kenara bırakarak konuştuk kendileriyle. “İnsanları kendi vicdanlarıyla baş başa bırakmak, buradan çıktıklarında ne almak istiyorlarsa, neleri eksik kaldıysa onu vermek istedik…” diyorlar. Yani insanları o güne, o alana çekmek, 1 Mayıs duygusunu o gün alandaymışçasına yaşatmak için uğraşmışlar… “Acaba nasıl?” sorusu uyanıyor insanın içinde, değil mi? Anlatalım.

Bir performans gösterisi bu… Yani içinde teatral anlatım, fotoğraf sergisi, kurgu, video gösterilerinin olduğu bir anlatımlar bütünü. Birçok sanatın bileşkesi diyebiliriz…

İçeri girer girmez ilk dikkatinizi çeken, üstünüzü aramaya çalışan garip insanlar olacak. Polis demeye diliniz varmıyor ama onlar gibi giyinmiş bekliyorlar kapının önünde, alt tarafı 1 Mayıs görüntüleri izleyeceğiz derken nereye düştüğünüzü kendiniz bile tam olarak anlayamıyorsunuz.

Hani tedirgin olunmuyor desek yalan söylemiş oluruz. Çünkü bu adamlar üstünüzü arıyorlar, sonra sizin tipinizi beğenmezlerse bir kenara çekip, özel sorular soruyorlar. Hatta burcunuza göre muamele görüyorsunuz. “Yengeçler içeri, İkizler dışarı” dememeleri için hiçbir neden yok anlayacağınız.

Ve anlattıkları kadarıyla bu giriş bölümünde girmeyenler, tedirgin olanlar, tepkisel davrananlar çokça olmuş. Hatta arama uygulamasına tepki gösteren birisi, üstünü hiç aratmamış ve çekip gitmiş. Hadi diyelim ilk aşamasını geçtiniz gösterinin… Bu daha başlangıç tabii… Özel oluşturulmuş yoldan gidip, ikinci adım olarak polis barikatını da aşmalısınız. Projeksiyonla yansıtılan polisler barikat yapmış bekliyorlar sizi… Eeee barikatı aşmak kolay değil. Biraz yüklenmek lazım. Yüklenip o “incecik” perdeyi aralayıp içeri girmeden önce ise dikkat edin de gelen sesler sizi korkutmasın. Çığlıklar, polis telsizi sesleri, sloganlar, bağırış çağırış… Hepsini duyabilirsiniz o an. Aldırmayın. 1 Mayıs Alanı orası ve bunların yaşanması da çok normal değil mi? Evet tüm bu mücadelenin sonunda içerdesiniz işte… İçerde ise birden sesler, görüntüler büyüleyecek sizi…

Taksim, Okmeydanı, Beşiktaş, Feribot, Kazancı yazan ok işaretleri arasında dolaşırken kendinizi o alanda hissedeceksiniz. Bu bölgelerde o gün yaşananları anlatan video görüntüleri var salonda. Ve siz onların arasında kalıyorsunuz. Mesela Okmeydanı’nın taşlarla döşeli sokaklarında, barikat için tahtaları taşırken bulacaksınız kendinizi… Gaz bombalarına inat geri çekilmeyeceksiniz mesela. Yükleneceksiniz barikata. Sonra Kasımpaşa’daki polis barikatlarını aşıp Taksim yoluna çıkacaksınız… Burası Taksim. Burası 1 Mayıs Meydanı… 30 yılın hasreti, 30 yılın öfkesiyle dolan sokaklarda 1 Mayıs coşkusuyla atacaksınız adımlarınızı. Dağıtsalar da, gazlara boğsalar da toplanmaktan vazgeçmeyeceksiniz. Hedef Taksim olacak hep, hedef 1 Mayıs Alanı... Beşiktaş’ta çatışma, sabahın ilk ışıklarıyla başladı biliyor musunuz? Sabahın ilk saatlerinde birçok grup gelip, irili-ufaklı gösteriler yaptı. Onların arasına katılabilirsiniz tabi. Yönünüzü Taksim’e dönüp yürüyün o zaman. Bulacaksınız onları. Feribottakilerin ise durumu daha da ilginç… Denizin ortasında tutsak edilmiş durumdalar…

İki kıyı da yasaklanmış onlara. İstanbul’a doğru sokmuyorlar onları. Geri de göndermiyorlar. Bu yüzden denizin ortasında sloganlar atıp, şarkılar söylüyor feribottakiler. Bir de Kazancı var değil mi? 1977’nin 1 Mayıs’ında o yokuşta ezilip çiğnenenleri, o yokuşta yaşamını yitirenleri unutmamak lazım.

Kazancı’yı ilginç bir şekilde anlatmışlar. Ok işaretini takip ettiğinizde ilkin karşınıza elbiseler çıkıyor. 1970’lere ait elbiseler bunlar… Sonra oklar sizi merdivenlere doğru yönlendiriyor. Her merdivende bir parça eşya buluyorsunuz o gün, orada yaşamını yitirenlere dair. Ve yukarı çıktıkça 1 Mayıs Marşı’nı daha güçlü bir şekilde duymaya başlıyorsunuz. En yukarı çıktığınızda ise karşınıza küçük bir delik çıkıyor ve o delikten baktığınızda 77 1 Mayıs’ının görüntüleriyle karşılaşıyorsunuz…

Evet, ilginç bir gösteri yeri burası. Her yanıyla o günü yansıtmaya çalışmış düzenleyenler. O günü bizim de yaşamamızı istemişler. Öyle ki evinde oturup, medyanın çarpıtmasıyla eylemcilere karşı çıkan “normal vatandaş”ı bile düşünmüşler. Onu sembolize etmek için ise bir koltuk ve televizyon koyarak ev ortamı yaratmışlar. Emin olun bunca bağrış çağrış arasında öyle koltuğunda rahat rahat oturarak cips yiyen adam sizin de sinirinize dokunacaktır.

Ne de olsa 1 Mayıs işçinin, emekçinin bayramı ve kavga günüdür. Sahiplenilmesi gerekir… Tabii sergiye dair, son olarak 1977’den günümüze 2 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetelerinin de sergilendiğini söyleyelim. O günden bugüne bir tarih bağlantısı olsun diye böyle bir şeye gerek duymuşlar. Gerçekten de ilginç bir tarih akışını yakalama şansları olmuş böylece…

30 yıl sonra çok görkemli bir 1 Mayıs yaşadı bu ülkenin insanları. Herkes bir başka şekilde etkilendi o gün... Ve elbette tarihe kaydedilen böylesi günleri anlatmak gerek. Anlatılmalı ki yarınlara kalsın ve gelecekte yapacaklarımıza hizmet etsin. “30 yıl 30 gün sonra 1 Mayıs” gösterisi gibi...
1 MAYIS, sendika bürokratlarına teslim edilemeyecek kadar önemlidir
1 MAYIS, uzlaşmacılara, icazetçilere terkedilemeyecek kadar bizimdir
1 MAYIS alanlarına halkın öfkesini, yakın tarihin en büyük direnişinin sesini taşıyalım

        

IMF politikalarıyla aşına, işine göz dikilen işçiler, köylüler, esnaflar,
gecekondulular, yok sayılanlar, zulüm görenler, tutsak yakınları,
BİZ VARIZ, BİZ HALKIZ demek için, gücümüzü göstermek için,
HALKIN DERTLERİNİ
HALKIN ÇÖZÜMÜNÜ haykırmak için alanlarda
HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ pankartları altında toplanalım

Açlığa, IMF�;ye F tiplerine  Boyun eğmeyeceğimizi göstermek için 

1 Mayıs�;ta alanlarda olalım!

Birlik, mücadele ve dayanışma; 1 Mayıs�;ın tarihsel adı, anlamı budur ve 65 milyon halkın, bunlara her zamankinden daha çok ihtiyacı var.

BİRLİK, MÜCADELE, DAYANIŞMA; BAŞKA ÇAREMİZ YOK!

Halkın her kesiminin IMF kıskaçları altında inim inim inletildiği, hak diyen, ekmek diyen, özgürlük diyen herkesin zulüm altında ezilmeye çalışıldığı bir dönemde, birlikte olmaktan, ekonomik, siyasi her anlamda dayanışma içinde olmaktan, mücadele etmekten başka yolumuz yok.
Bu ülkede, bu topraklarda onurumuzla, namusumuzla, hak ve özgürlüklerimizle ve karnımız tok yaşayacaksak, başka yol yok.
1 Mayıs�;lar, birliğimizin, dayanışmamızın, mücadelemizin tek yolu, tek aracı değildir ama, bunları somut olarak görmek ve göstermek için halk açısından önemli bir gündür.
�;Bir defa meydana çıkmakla�; bir şey olmayabilir elbette, ama o sürekli bir mücadelenin bir parçasıysa, o bir örgütlenmeye hizmet ediyorsa, çok büyük roller oynayabilir. Bize gücümüzü gösterir. Yalnız olmadığımızı görürüz alanlarda. Sesimizin bile yeri göğü sarstığını gördüğümüzde, hepimizi birleştiren bir gücün, bu bozuk düzenin hakkından gelebileceğini görürüz.

1 MAYIS�;TA YOKSULLARIN GÜCÜNÜ GÖSTERELİM!

Amerikancı iktidarların, bu ülkeyi soyup soğana çeviren emperyalist tekellerin ve işbirlikçisi beş tekelci ailenin bize nasıl bir yaşam dayattığı konusunda artık kimsenin şüphesi yoktur.
Mücadele etmezsek açlık büyüyecek.
Örgütlenmezsek üzerimizdeki baskılar katmerlenecek.
Açlık ve zulüm boğacak bizi. Boğulmamak için örgütlenmeli, mücadele etmeliyiz.
Geçici olarak şu veya bu yoldan durumu idare ediyor olmak bir şeyi değiştirmez. Haksızlıklara adaletsizliklere sessiz kalarak bir süreliğine zulmün hedefi olmaktan kurtulmak da bir şeyi değiştirmez.
Açlık ve zulüm kapının eşiğindedir ve henüz evimizin, işyerimizin içine adım atmamışsa bile o eşikten yarın bir gün geçecektir.
Halkın, birliğine, dayanışmasına, mücadelesine katılmak, 65 milyon için artık kaçınılmaz bir zorunluluk, kaçılamayacak bir görevdir.

BİRLİKTEN ALDIĞIMIZ GÜÇLE, ÖRGÜTLENİP MÜCADELEYİ SÜREKLİLEŞTİRELİM!

1 Mayıs düşünce özgürlüğünün kavgasıdır.
1 Mayıs örgütlenme özgürlüğünün kavgasıdır.
1 Mayıs halkın söz ve karar hakkının kavgasıdır.
1 Mayıs, halkın iktidarına giden yolda, tüm halk kesimlerinin güçlerini, seslerini, yüreklerini birleştirip kendi geleceklerini belirlemek için alanlara çıktığı gündür.
Öfkemizi alanlara taşıyalım. Ama orada bırakmayalım.
Alanlardan aldığımız gücü
2 Mayıs�;a ve sonrasına,
bulunduğumuz her yere taşıyalım.
1 Mayıs�;ı, bulunduğumuz her alanda kendi örgütlenmelerimizi oluşturmak için, mücadeleyi süreklileştirmek için bir basamak yapalım.

HALKIN SORUNLARINI OLİGARŞİNİN İZİN VERDİĞİ KADAR DİLE GETİRENLER, HALKIN SAVUNUCUSU OLAMAZ!

Ülkemizin hapishaneleri kan gölüne dönmüşken, çürümüş sendikacılığın 1 Mayıs organizatörleri, bu sorunu, onlarca şehitle sürdürülen büyük direnişi görmezden geliyorlar.
Mitingin adından programına kadar yok sayıyorlar bu direnişi. Çünkü F tiplerine karşı çıktıklarında, oligarşinin icazetini alamayacaklarından korkuyorlar. İşçilerin, yoksul halkın gücüne güvenmiyorlar.
1 Mayıs devrimdir, halkın iktidarıdır. Onlar 1 Mayıs�;ı yasak savma günü haline getirmeye çalışıyorlar. Buna izin vermeyeceğiz.

1 MAYIS ALANLARINI BİZ KAZANDIK! 1 MAYIS ALANLARINI DEVRİM VE SOSYALİZM SLOGANLARINA KİMSE KAPATAMAZ!
BÜYÜK DİRENİŞİN SESİNİ ALANLARA TAŞIYACAĞIZ!

Alanları onlara bırakmayalım. Direnişin sesini taşıyalım alanlara.
Bu ses, açlığa, yoksulluğa, zulme karşı direnişin sesidir.
Bu ses, IMF�;ye teslimiyete karşı direnişin sesidir.
Bu ses, hapishanelerdeki tutsak işçilerin, köylülerin, memurların, gençlerin sesidir. Halkın sesidir.
Bu sesi boğamayacaklarını 1 Mayıs alanlarında gösterelim.

                                       
                                                    

Kuşaklar boyu yaşatılan şanlı 1 Mayıs geleneğini bugün de yaşatmak,

1 Mayıs 1977 katliamının hesabını sormak,

1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesini sağlamak,

Emperyalist saldırganlık ve savaşa hayır demek,

Irkçı-faşist histerinin yaydığı karanlık sisi dağıtmak,

İMF-TÜSİAD saldırılarını püskürtmek,

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarını haykırmak için,

        1 Mayıs’ta kavga alanlarında olalım!



                                                                         
                                              



         1886
. 1 Mayıs'ta ABD'nin Chicago kentinde işçiler iş gününün 8 saatlik iş günü için genel greve gittiler. Polisin ateş açması sonucu, çok sayıda işçi öldü ve yaralandı. İşçi liderlerinden Albert Parsons, August Spies, Adolph Fıscher ve George Engel düzmece tanıklar ve kanıtlarla idam edildi.
1889. II. Enternasyonal, 1 Mayıs'ın, bütün dünyada işçilerin birlik ve mücadele günü olmasını kararlaştırdı.
1906. 1 Mayıs Türkiyeli işçi ve emekçiler tarafından da kutlanmaya başladı.
1921. Tersane İşçileri, işgal altındaki İstanbul'da 1 Mayıs'ı kutladı. İştirakçı Hilmi önderliğinde Halk İştirakiyyun Fırkası'nın düzenlediği 1 Mayıs'a işçiler kızıl bayraklarla katıldı ve Kasımpaşa'dan Şişli Hürriyet-i Ebediye Tepesi'ne kadar yürüdüler.
1923. İstanbul'da tütün işçileri, askeri fabrika ve demiryolu işçileri, fırıncılar, İstanbul tramvay, telefon, tünel, gazhane işçileri 1 Mayıs'ı sokakta kutladılar. "Yabancı şirketlere el konsun", "8 saatlik iş günü", "Hafta tatili", "Serbest Sendika ve Grev Hakkı" pankartlarını taşıdılar.
1925.Takrir-i Sükun Kanunu'yla her türlü gösteri ve yürüyüş yasaklanınca, 1 Mayıs da kitlesel olarak kutlanamaz hale geldi.
1976.50 yıllık aradan sonra 1 Mayıs İşçi Bayramı İstanbul Taksim Meydanında yapılan büyük bir mitingle kutlandı. DİSK'in (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) düzenlediği 1976 1 Mayıs'ı, Türkiye'de kitlesel 1 Mayıs kutlamalarının başlangıcı oldu.
1977. DİSK tarafından Taksim Meydanında düzenlenen 1 Mayıs mitingine 500 bine yakın işçi, emekçi katılmıştı. Akşam saat 7'yi biraz geçe, alana giriş sürerken Sular İdaresi binasının üzerinden ve Intercontinental Oteli'nden (şimdiki The Marmara Oteli) kalabalığın üzerine ateş açıldı .
              Silah sesleri dinmeden polis panzerleri sirenlerini çalarak topluluğun üzerine yürüdü. Birkaç kişi kurşun yarasıyla ya da panzer altında kalarak, ama çoğu çıkan panik sırasında ezilerek 37 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı. Resmi yetkililer ve medyanın olayı sol gruplar arasındaki çatışmayla ilişkilendirmel çabalarına karşın, yargılama sonucunda bir çatışma olmadığı olayların bir provakasyon sonucu patlak verdiği belirlenmesine karşın sorumlular yakalanamadı. Susurluk kazasından sonra, 1 Mayıs katliamı sorumlularının da yargılanması için bir kampanya yürütüldüyse de bir sonuç alınamadı. 1 Mayıs 1997'de, 20 yıllık hukuki zamanaşımı süresi doldu.
1979. İstanbul'da 1 Mayıs kutlamaları yasaklandı ve sokağa çıkma yasağı kondu. 1 Mayıs'ta İstanbul'da sokağa çıkan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Behice Boran ve 1000'e yakın kişi gözaltına alındı. Behice Boran ve 330 Türkiye İşçi Partili 6 Mayıs'ta tutuklandı. DİSK'e bağlı bir grup sendika ise İzmir'de "izinli" 1 Mayıs kutlaması yaptı.
1980. 12 Eylül darbesinden önce son "yasal" 1 Mayıs kutlamaları yapıldı . Sıkıyönetim altındaki İstanbul, Ankara ve İzmir'de gösteriler yasaklandı. DİSK, Mersin'de "izinli" 1 Mayıs kutlaması yaptı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, o zamana kadar "Bahar Bayramı" adıyla resmi tatil günü olan 1 Mayıs çalışma günleri arasına dahil edildi.
1989. İstanbul'da 1 Mayıs'ı kutlamak için İstiklal Caddesi'nden Taksim'e yürümek isteyen 2000 kişilik grup polis tarafından dağıtıldı. Olaylar sırasında alnından vurulan Mehmet Akif Dalcı adlı genç bir gün sonra öldü. 400'ü aşkın gösterici gözaltına alındı.
1990. İstanbul'un çeşitli semtlerinde yapılan 1 Mayıs eylemlerinde 40 kişi yaralandı, 2 bin kişi gözaltına alındı. Yaralılardan Gülay Beceren felç oldu.
1994. İstanbul ve Ankara'da 1 Mayıs'ı kutladıktan sonra dağılan gruplar polis tarafından coplandı. Sosyal Demokrat Halkçı Parti Milletvekili Salman Kaya da polisten dayak yedi. İki gün sonra milletvekili Salman Kaya'yı döven 3 polis ve Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar görevden alındı. 1996İstanbul Kadıköy'de yapılan 1 Mayıs gösterilerinde olaylar çıktı. 3 kişi öldü, 67 kişi yaralandı, birçok işyeri tahrip edildi. (NA/NU)
                                   
                                              



Osmanlı‘da ilk 1 Mayıs İkinci Meşrutiyet‘in ilanından bir yıl sonra, 1909‘da Üsküp ve Selanik‘te kutlandı. Üsküp‘te işçiler kızıl bayraklarla yürüdü. Selanik‘te ise Rum, Türk, Yahudi, Bulgar işçiler kolkola yürüdüler. 4 dilde yayınlanan ortak 1 Mayıs bildirisinde, herkese seçme ve seçilme hakkı, emeği koruyacak yasaların çıkarılması ve grev mevzuatının düzeltilmesi istendi.

1 Mayıs, Kurtuluş Savaşı sırasında anti-emperyalist bir içerik kazandı. İşgalcilerin ve işbirlikçi hükümetin baskılarına rağmen işçiler, “Bağımsızlık” isteyen pankartlarla yürüdü. 1920 yılında işgal altındaki İstanbul‘da 1 Mayıs’ı kutlama kararı alındı. Trabzon ve başka Karadeniz şehirlerinde de gösteri ve yürüyüşler düzenlenerek Lenin posterleri açıldı. Yunan işgali protesto edildi.

1921 yılında İstanbul’da 1 Mayıs, işgal kuvvetlerinin uyarı ve yasaklamalarına rağmen kutlandı. O gün vapur, tramvay ve fabrika işçileri iş bırakarak bayramı Kağıthane‘de kutladılar. İstanbul, Ankara, İzmit ve Adapazarı‘ndan anti-emperyalist sloganlar yükselirken, Mersin’de işçiler tüm halkı Fransız işgaline karşı direnişe çağırdılar.

tek parti donemi1922 yılında İstanbul‘un yanı sıra Ankara ve İzmir‘de de 1 Mayıs kutlandı. İstanbul’da Sultanahmet Meydanı‘nda toplanan vapur, tramvay ve elektrik işçileri Pangaltı üzerinden Kağıthane‘ye yürüdüler. Ankara‘da ise İmalat-ı Harbiye ve demiryolu işçileri o gün çalışmayarak eş ve çocuklarının da katıldığı bir toplantı düzenledi. Toplantıya üç milletvekili ve Sovyetler Birliği Elçiliği temsilcisi de katıldı. İşçiler adına yapılan konuşmalarda emperyalizme karşı çarpışan hükümetin desteklendiği bildirildi.

1923 yılının başında toplanan İzmir İktisat Kongresi‘nde işçi grubunun önerisi ile 1 Mayıs gününün Türkiye İşçileri Bayramı olarak kanunen kabulü ilkesi benimsendi ama bu karar aradan geçen 82 yıla rağmen hala hayata geçirilmedi.

1909′dan Günümüze Türkiye’de 1 Mayıs

Osmanlı‘da ilk 1 Mayıs İkinci Meşrutiyet‘in ilanından bir yıl sonra, 1909‘da Üsküp ve Selanik‘te kutlandı. Üsküp‘te işçiler kızıl bayraklarla yürüdü. Selanik‘te ise Rum, Türk, Yahudi, Bulgar işçiler kolkola yürüdüler. 4 dilde yayınlanan ortak 1 Mayıs bildirisinde, herkese seçme ve seçilme hakkı, emeği koruyacak yasaların çıkarılması ve grev mevzuatının düzeltilmesi istendi.

1910‘da 1 Mayıs, Selanik ve birkaç Rumeli şehrinde kutlandı. Selanik‘teki kutlamaları Selanik Sosyalist İşçi Fedarasyonu ve Bulgar Sosyalist Grubu düzenledi. Yapılan konuşmalarda 1 Mayıs’ın önemi vurgulandı ve sosyalizm övüldü.

1911‘de 1 Mayıs, Üsküp, Selanik, İstanbul, Edirne ve başka Trakya şehirlerinde kutlandı. Selanik‘teki gösteriye 14′ten fazla sendikaya üye Yahudi, Bulgar, Yunanlı ve Türk işçiler katıldı. Yük arabası sürücüleri, manavcılar, liman ve yükleme-boşaltma işçileri işbıraktı. Yaklaşık 2000 işçinin katıldığı mitingde 4 ayrı dilde konuşma yapıldı.

1912‘de 1 Mayıs, Selanik ve İstanbul‘da kutlandı. İstanbul‘da Dersaadet Tetebbuat-ı İçtimaiye Cemiyeti (İstanbul Toplumsal İncelemeler Derneği) ve ona bağlı işçi dernekleri, Pangaltı‘ndaki Belvü bahçesinde kutlama yaptılar. Selanik‘te ise 7 bini aşkın işçi iş bıraktı, konuşmalar düzenlendi. Bir parkta toplanmak isteyen göstericiler jandarma, asker ve polis tarafından dağıtıldı.

1913 yılından itibaren 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmedi.

1 Mayıs, Kurtuluş Savaşı sırasında anti-emperyalist bir içerik kazandı. İşgalcilerin ve işbirlikçi hükümetin baskılarına rağmen işçiler, “Bağımsızlık” isteyen pankartlarla yürüdü. 1920 yılında işgal altındaki İstanbul‘da 1 Mayıs’ı kutlama kararı alındı. Trabzon ve başka Karadeniz şehirlerinde de gösteri ve yürüyüşler düzenlenerek Lenin posterleri açıldı. Yunan işgali protesto edildi.

1921 yılında İstanbul’da 1 Mayıs, işgal kuvvetlerinin uyarı ve yasaklamalarına rağmen kutlandı. O gün vapur, tramvay ve fabrika işçileri iş bırakarak bayramı Kağıthane‘de kutladılar. İstanbul, Ankara, İzmit ve Adapazarı‘ndan anti-emperyalist sloganlar yükselirken, Mersin’de işçiler tüm halkı Fransız işgaline karşı direnişe çağırdılar.
1922 yılında İstanbul‘un yanı sıra Ankara ve İzmir‘de de 1 Mayıs kutlandı. İstanbul’da Sultanahmet Meydanı‘nda toplanan vapur, tramvay ve elektrik işçileri Pangaltı üzerinden Kağıthane‘ye yürüdüler. Ankara‘da ise İmalat-ı Harbiye ve demiryolu işçileri o gün çalışmayarak eş ve çocuklarının da katıldığı bir toplantı düzenledi. Toplantıya üç milletvekili ve Sovyetler Birliği Elçiliği temsilcisi de katıldı. İşçiler adına yapılan konuşmalarda emperyalizme karşı çarpışan hükümetin desteklendiği bildirildi.

1923 yılının başında toplanan İzmir İktisat Kongresi‘nde işçi grubunun önerisi ile 1 Mayıs gününün Türkiye İşçileri Bayramı olarak kanunen kabulü ilkesi benimsendi ama bu karar aradan geçen 82 yıla rağmen hala hayata geçirilmedi.

Aynı yıl İstanbul, Ankara, İzmir ve Adapazarı’nda kutlama yapıldı. Yapılan toplantılarda İktisat Kongresi‘nde alınan kararların hayata geçmesi ve Mesai Kanunu‘nun çıkarılması için her türlü çabayı sarf etme kararı alındı.

Cumhuriyet‘in ilanından sonraki 1924 1 Mayıs‘ı hükümet tarafından yasaklandı. Buna rağmen Ankara’da İmalat-ı Harbiye işçileri tarafından bir toplantı düzenlendi. İstanbul‘da ise izin verilmemesi üzerine Türkiye Umum Amele Birliği Genel Merkezi önünde bir toplantı yapıldı. Binanın dışına ise “Türkiye Amelesi Sendikalar Kanunu’nu İster” yazılı tabela asıldı.

1925‘te ise Kürt isyanı gerekçe gösterilerek çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu‘ndan sonra kutlamalar daha da zorlaştı. Yürüyüşe izin verilmediği için salonda kutlandı. Yayınlanan broşürler nedeniyle tutuklamalar yaşandı. Tutuklananlar 7 ila 15 yıl arasında ceza yedi.

1926‘dan itibaren 1 Mayıslar gizlilik içinde kutlanmaya başlandı. Her 1 Mayıs öncesi solcu tevkifatı gelenek haline getirildi. Kutlama girişiminde bulunan işçiler cezalandırıldı.

Yasaklara rağmen 1 Mayıs 1927‘de Amele Teali Cemiyeti kamu taşıtlarının işlememesine yol açmamak şartıyla 1 Mayıs’ı kutlama izni aldı. Yine de bu kutlamaya katılan bazı işçiler cezalandırıldı.

1935‘te kabul edilen Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun ile 1 Mayıs “Bahar ve Çiçek Bayramı” adı altında genel tatil günü ilan edildi. Bu tatilde işçilere ücret ödenmeyecekti.

1951 yılında çıkarılan başka bir kanunla 1 Mayıs’ta işçilere çalışmaksızın yarım yevmiye ödenmesi kabul edildi. 1956‘da ise bu, tam yevmiyeye çıkarıldı.

Cumhuriyetin ilanından sonra yasaklanan 1 Mayıs’a uzun bir süre ara verildi. 27 Mayıs‘ın ardından hızla yükselen işçi hareketi, DİSK‘in kuruluşu, başta 15-16 Haziran Direnişi olmak üzere fabrika direnişlerinde yaşanan artış 1 Mayıs’ı yeniden işçi sınıfının gündemine taşıdı.

1976‘da DİSK tarafından Taksim Meydanı‘nda büyük bir miting yapıldı. Mitinge Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar da katıldı. Sayısı 100 bini aşan işçi kitlesi Taksim’e akın etti.

1 Mayıs 1977 ise görkemli bir gösteriye dönüştü. 500 bin kişi, toplu iş sözleşmelerindeki dayatmalara, DGM’lere, Milliyetçi Cephe hükümetlerinin baskılarına karşı Taksim Meydanı�;ndaydı. Ancak provokatörler de oradaydı. Sular İdaresi, şimdi Marmara Oteli olan İntercontinantel Oteli’den ve Pamuk Eczanesi’nin üzerinden yaylım ateşi başladı. Ateşle birlikte Sular İdaresi’nin yanından çıkan panzerler kalabalığın üzerine yürüdü. O gün Taksim Meydanı�;nda 37 kişi vurularak ya da ezilerek can verdi.

77′deki kanlı 1 Mayıs, işçileri yıldırmadı. 1978′de de onbinlerce işçi yine Taksim’deydi. Provokasyonlar yetmeyince sıkıyönetim ilan edildi ve 1979 1 Mayıs’ı Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından İstanbul’da yasaklandı. İşçiler bu kez İzmir’de alana çıktılar. 1980′de İzmir’de de yasaklandı. 1 Mayıs Mersin’de kutlandı.

12 Eylül askeri darbesinin ardından 1 Mayıs tamamen yasaklandı ve tatil günü olmaktan çıkarıldı. Ama işyerlerinde bayramlaşma, kısa süreli işbırakma ve bir sembol takarak kutlanmaya devam etti.

12 Eylül darbesinin bastırdığı işçi hareketi 1986 yılında Netaş, 1987′de Kazlıçeşme deri işçileri 1988′de ise SEKA işçilerinin grevleri ile yeniden alevlendi.

1989′a gelindiğinde onbinlerce işçi grevdeydi, yüzbinlercesi ise sonuç alınamayan toplusözleşme görüşmeleri nedeniyle sokaktaydı. 12 Eylül sonrası, işçiler tarafından düzenlenen ilk 1 Mayıs, 1989 yılının Mart, Nisan ve Mayıs aylarını kapsayan ve işçi sınıfı tarihine “Bahar Eylemleri” olarak geçen bu süreçte kutlandı.

İşçiler polisin baskıları, valilik ve hükümetin cezalandırma tehditlerine ve sendikal bürokrasinin oyunlarına rağmen kutlamadan vazgeçmedi. Tehditler nedeniyle İstanbul’daki sendikaların genel merkezleri, 1 Mayıs sabahı kutlamayı iptal ettiklerini açıkladılar. Bu kararı tanımayan işçiler ve sınıftan yana sendikacılar, daha önce ilan edildiği gibi Mecidiyeköy’e akın etti. Binlerce işçi “Yaşasın 1 Mayıs” sloganıyla toplanarak yürüyüşe geçti. İşçiler, polisin saldırısına rağmen tekrar tekrar toplanarak 1 Mayıs’ı kutladılar. Aynı gün Taksim’deki 1 Mayıs gösterisinde de polis müdahalesi yaşandı. Açılan ateş sonucu marangoz işçisi Mehmet Akif Dalcı yaşamını yitirdi.

1990‘da ise 1 Mayıs gösterileri fabrikalara yayıldı. Taksim’deki kutlamada ise polisin hedefi bu kez İTÜ Öğrencisi Gülay Beceren oldu. Kurşunla yaralanan Beceren felç oldu.

1991 yılında ise Türk-İş’in salon toplantılarına karşı İstanbul’da Saraçhane’de gösteri yapıldı.

1992′de İstanbul’da Gaziosmanpaşa’da ilk yasal miting düzenlendi.

1993 yılında İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu‘nun baskısıyla Türk-İş 1 Mayıs’ı ilk kez alanda, Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı’nda kutlamak zorunda kaldı.

1994′te, Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK 1 Mayıs’ı ilk kez, ortak ve alanda kutladılar.

1996‘ya gelindiğinde neredeyse bütün ülkede 1 Mayıs’ı kutlama hazırlıkları yapılıyordu. İstanbul Kadıköy’de yapılacak kutlamanın çok kitlesel olması bekleniyordu. 1 Mayıs mitinginin toplanma yeri Söğütlüçeşme’ydi ve sabah erken saatlerde onbinlerce işçi ve emekçi burada toplanmıştı. Büyük bir coşku içinde Kadıköy’e doğru başlayan yürüyüş hem görkemiyle hem de canlılığıyla dikkat çekiyordu.

Kortej, Söğütlüçeşme girişine geldiğinde polis, üst aramasına karşı çıkan bir grubun üzerine ateş açtı. Saat henüz 09.50’yi gösteriyordu ki Hasan Albayrak ve Dursun Adabaş polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Ancak miting yine de başladı ve kortejler Altıyol’dan iskeleye doğru ilerlemeye başladı.

Çıkan olaylardan dolayı konfedarasyonlar miting konuşmalarını bir saat erken başlattı. KESK Başkanı Siyami Erdem kürsüye geldiği sırada bazı gruplar tarafından kürsü işgal edildi. Bunun üzerine bazı sendikacılar, üyelerini de alarak alandan ayrıldı. Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin, DİSK Genel Sekreteri Kemal Daysal, Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak ve TÜMTİS Genel Başkanı Sabri Topçu olayı doğru bulmadıklarını, fakat alandan ayrılmayacaklarını söylediler.

Mitingin ardından polis, dağılmak üzere olan gruplara yeniden müdahale etti. Binaların üzerindeki özel kuvvet polisleri kitlenin üzerine ateş açtı. Çıkan arbedede ve çatışmalar sırasında Kadıköy’deki dükkanların ve bankaların camları kırıldı. Panzerlerle yapılan saldırıda Levent Yalçın adlı kişi polis kurşunuyla hayatını kaybetti.

Ertesi yıl hükümet ve sermaye örgütleri ile medya, alanlara çıkılmaması için her yolu denedi. Türk-İş de aynı bahanelerle sığınarak işçileri yeniden salonlara kapatmak istedi. İstanbul’daki sendika şubeleri, bu tutumu kesin bir dille reddetti. Baskılar sonucu tüm konfedarasyonlar, 1 Mayıs’ı alanda ortak kutlama kararı aldı. Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı’nda yapılan mitinge tüm karalamalara rağmen 100 bin emekçi katıldı.

Konfederasyonlar “salonda kutlama” dayatmasını 1999 yılında yeniden gündeme getirdi. PKK lideri Abdullah Öcalan yakalanarak Türkiye’ye getirilmiş, 18 Nisan seçimleri sonucu MHP iktidar ortağı olmuştu. Milliyetçi ve şoven dalga yükseliyordu. Türk-İş ve Hak-İş “provokasyon olabilir” bahanesinin arkasına sığınarak ‘99 1 Mayıs�;ını salonda kutladı. Buna rağmen Abide-i Hürriyet Meydanı’nda yapılan mitinge 25 bin işçi ve emekçi katıldı. DİSK ve KESK’in düzenlediği mitinge Türk-İş’e bağlı Yol-İş, Tez Koop-İş, Petrol-İş, Hava-İş, Belediye-İş, Deri-İş ve TÜMTİS sendikaları da katıldı.

Tabanın baskısıyla 1994′ten 2004′e kadar 1 Mayıs’ı ortak kutlayan konfederasyonlar, nasıl ve nereden çıktığı anlaşılamayan bir “alan” tartışması nedeniyle, ayrı düştüler. 1 Mayıs, tüm çabalara karşın ayrı alanlarda kutlandı; DİSK ve KESK Saraçhane’de, Türk-İş ise Abide-i Hürriyet Meydanı’nda miting düzenledi.

İşçi sınıfı, 2005 1 Mayıs’ını ağırlaşmış sorunlarla karşıladı. Birlikte mücadeleyi kaçınılmaz hale getiren bu durum karşısında sendikalar, bir önceki yıl yaşanan ayrışmayı “yol kazası” olarak nitelendirerek, 2005′te yeniden bir araya geldiler.


Kapitalist sömürüye ve soyguna, Emperyalist saldırganlığa ve savaşa, Şovenist kudurganlığa ve gericiliğin karanlığına karşı,

Birlik, mücadele ve dayanışma için 1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!

 

İşçiler, emekçiler, kardeşler!

Dünya işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ın öngünlerindeyiz. Kapitalist düzenin çıkarları uzlaşmaz iki temel sınıfı, proleterler ve burjuvalar, yüzyılı aşkın bir süredir her 1 Mayıs’ta karşı karşıya geliyorlar. Bu 1 Mayıs’ta iki karşıt dünya, işçi sınıfı ve emekçiler dünyası ile kapitalist asalaklar dünyası, bir kez daha karşı karşıya gelecek.

Dünya işçi sınıfı ve emekçileri için apayrı bir önem taşıyan şanlı 1 Mayıs geleneği, burjuvazinin tüm oyunlarına, baskı, zorbalık ve katliamlarına rağmen, öneminden hiçbir şey yitirmeden günümüze kadar yaşatılmıştır. Asalak burjuvazinin ve onun silahlı bekçilerinin gücü, şimdiye kadar bu şanlı geleneği engellemeye yetmediği gibi bundan sonra da yetmeyecektir.

Yüzyılı aşkın bir süreden beri dünyanın dört bir yanından milyonlarca işçi ve emekçinin özverili mücadelesiyle ve ağır bedeller ödenerek günümüze kadar yaşatılan bu şanlı geleneğin önemi bugün her zamankinden daha büyüktür. Çünkü kapitalist barbarlığın bugün emekçileri düşürdüğü durum her zamankinden daha ağır, bir bütün olarak insan soyunu karşı karşıya bıraktığı sorunlar ve felaketler her zamankinden daha büyüktür.

Servet/sefalet kutuplaşmasının vardığı boyut milyarlarca insanın işsizlik, açlık, yokluk, yoksunluk, sefalet ve salgın hastalıkların pençesine itilmesi anlamına gelirken, emperyalist saldırı, savaş ve işgallerle ülkeler yakılıp/yıkılıyor, halklar ileri teknoloji ürünü silahlarla katliamlardan geçiriliyor. Kapitalist emperyalizmin sınırsız ve kuralsız sömürü, soygun ve talana dayalı mekanizmaları, yolaçtıkları çevre felaketleriyle emekçilerden öteye insanlığı, insanlıktan öteye tüm canlılar dünyasını, bir bütün olarak gezegenimizi tehdit ediyor.

Bütün bunlardan kurtulmak için tek çıkış yolu sosyalizmdir! “Ya barbarlık içinde yokoluş, ya sosyalizm!” şiarı mevcut durumun en iyi ifadesidir ve bu şiar bugün her zamankinden daha günceldir. Bugün dünyamızda emekçilerin ve insanlığın tüm sorunlarına çözüm sağlayabilecek zenginlik, bilgi ve teknolojik birikim fazlasıyla vardır. Fakat bütün bunlar üzerindeki kapitalist mülkiyet tekeli, bu birikimi emekçiler ve bir bütün olarak insanlık için kullanmanın önündeki en temel engeldir. Emekçilerin, insanlığın ve gezegenimizin kurtuluşu bu engelin aşılmasına, kapitalist mülkiyet tekelinin parçalanmasına, kapitalist-emperyalist düzenin yıkılmasına bağlıdır.

 

İşçi ve emekçi kardeşler!

Türkiye’de durum farklı olmak bir yana birçok bakımından daha da kötüdür. Bugünün Türkiye’sinde dolar milyarderlerinin sayısındaki sürekli artışa, çalışma ve yaşam koşullarının milyonlarca emekçi için günden güne daha çekilmez hale gelmesi eşlik ediyor. Açlık, yoksulluk ve işsizlik daha geniş emekçi katmanlara yayılarak sürekli büyüyor. İşçilere kölece çalışma koşulları dayatılıyor, 12 saatlik işgünü fiili uygulama haline getiriliyor. Sendikal örgütlenme zora dayalı olarak engellenirken, zaten son derece sınırlı ve güdük olan sosyal haklar sistemli biçimde gaspediliyor.

Bu onur kırıcı köleliğe karşı isyanı engellemek için seferber olan sermaye düzeninin bekçileri, bir yandan baskı ve terörün dozunu artırırken, öte yandan emekçilerin bilincini ırkçı-şovenist zehirle felç etmek, şeriat karanlığı ile körleştirmek için her türlü yola ve yönteme, hileye ve araca başvuruyorlar.

İşçi sınıfının örgütlü devrimci bir güç olarak davranamadığı bu koşullarda, işbirlikçi burjuvazi meydanı boş sayıyor ve emekçilere karşı pervasızlıkta sınır tanımıyor. Demokratik hak ve özgürlükler ortadan kaldırılıyor, devlet terörü azgınlaştırılıyor. Şovenizm azdırılarak öteki halklara düşmanlık körükleniyor, faşist çeteler kullanılarak linç kültürü meşrulaştırılıyor. Özgürlük ve eşitlik isteyen kardeş Kürt halkına karşı kirli savaş tırmandırılıyor.

Ve elbette bütün bunlara, Türkiye’yi bölge halklarına karşı emperyalizmin ve siyonizmin saldırı ve savaş üssü haline getirmek eşlik ediyor. Türk burjuvazisi emperyalizmin ve siyonizmin hizmetinde, Ortadoğu halklarına karşı yeni suçlar işlemeye hazırlanıyor.

 

Emekçi kardeşler!

Tüm bunlara seyirci kalamayız, tüm bunlara katlanmak zorunda değiliz. Sınıflar mücadelesi tarihinin ve şanlı 1 Mayıs geleneğinin sayısız kere gösterdiği gibi, sömürü ve yağma düzeninin her gün yeniden ürettiği hiçbir felaket kader değildir. Yeter ki, işçi sınıfı 1 Mayıs’ın birlik, dayanışma ve direniş ruhu ile kapitalistlerin karşısına dikilebilsin.

Hiçbir onurlu işçi ve emekçi, günümüzü ya da geleceğimizi emekçiye ve halklara düşman ellere terk etme hakkını kendinde göremez. Bu nedenle, 1 Mayıs’ın direnme ruhunu kuşanarak kavga alanlarına inmeli, sömürü ve yağma dünyasına karşı devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütüp güçlendirmeliyiz.

 

Kuşaklar boyu yaşatılan şanlı 1 Mayıs geleneğini bugün de yaşatmak,

1 Mayıs 1977 katliamının hesabını sormak,

1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesini sağlamak,

Emperyalist saldırganlık ve savaşa hayır demek,

Irkçı-faşist histerinin yaydığı karanlık sisi dağıtmak,

İMF-TÜSİAD saldırılarını püskürtmek,

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarını haykırmak için,

1 Mayıs’ta kavga alanlarında olalım!

 

Yaşasın 1 Mayıs!

Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!

İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!


mahirlerinmirascisi & umutulaş

              

 
  06 NİSAN 2008 DEN BUGÜNE 24320 ziyaretçi (50518 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol